Uluslararası kampanya için 3. Danışma toplantısı
Khutso Ntseki
Güney Afrika Cumhuriyeti
Hanımefendiler ve beyefendiler, saygıdeğer delegeler ve sayın konuklar.
Benim adım Khutso Ntseki, Güney Afrika’lı bir dünya vatandaşıyım.
Bugün, tarihin ağırlığını, ilerleme vaadini ve adalet zorunluluğunu içeren bir öneriyle karşınızdayım. Bu öneri, dünyamızın geleceğinin şekillendirilmesinde Afrika‘nın oynayacağı kilit rolün farkına varmaya davet eden bir öneri ve Birleşmiş Milletlerin ve organlarının merkezinin Afrika kıtasına taşınması için harekete geçme çağrısıdır.
Uzun yıllar boyunca sadece coğrafi bir bölge olmanın ötesine geçen Afrika; bir dayanıklılık merkezi, insan ruhunun zorlukların üstesinden gelme kapasitesinin bir kanıtı ve genellikle çatışma ve anlaşmazlıklarla kuşatılmış bir dünyada bir umut ışığı olmuştur. Afrika, kolonyalizme karşı mücadeleden apartheid rejimine karşı direnişe kadar özgürlük, eşitlik ve adalet arayışında ön saflarda yer almıştır.
Afrika ve Güney yarımküre, yadsınamaz önemine rağmen, küresel arenada yeterince temsil edilmemekte ve dışlanmaktadır. Bu tarihi adaletsizliği düzeltmenin ve güney yarımkürenin uluslararası ilişkilerde stratejik bir oyuncu olarak hak ettiği yeri almasının zamanı gelmiştir. Birleşmiş Milletler merkezinin güney yarımküreye taşınması bu kabulün güçlü bir göstergesi ve küresel yönetim dengelerini yeniden kurmaya yönelik somut bir adım olacaktır.
Ancak sembolizm tek başına yeterli değildir. Afrika‘nın uluslararası ilişkilerdeki önemi sembolizmin ötesine geçmekte; zengin çeşitlilik, gelişen ekonomiler ve büyüme ve kalkınma için sahip olunan büyük potansiyele dayanmaktadır. Afrika, 1,3 milyarı aşan nüfusuyla insanlığın önemli bir bölümünü temsil etmektedir ve sesinin dünya sahnesinde yüksek ve net bir şekilde duyulmasını hak etmektedir.
Ayrıca, üç kıtanın (Afrika, Avrupa ve Asya) kesişme noktasındaki stratejik konumu Afrika‘ya benzersiz bir jeopolitik önem kazandırmaktadır. Farklı kültürler, medeniyetler ve ekonomiler arasında bir köprüdür ve dünya genelinde barış, istikrar ve refah için bir katalizör görevi görme potansiyeline sahiptir.
Afrika, tarihi boyunca Birleşmiş Milletler‘de önemli bir rol oynamış, barışı koruma misyonlarına asker göndermiş, insan haklarını savunmuş ve gelişmekte olan ulusların çıkarlarını desteklemiştir. Afrikalı devlet adamları, Ganalı Kwame Nkrumah‘ın öncü çabalarından Güney Afrikalı Nelson Mandela‘nın vizyoner liderliğine kadar Birleşmiş Milletler‘de silinmez bir iz bırakmış ve ajandasını daha iyiye doğru şekillendirmeye yardımcı olmuşlardır.
Birleşmiş Milletler merkezini Afrika‘ya veya güney yarımküreye taşıyarak sadece bu mirasa saygı göstermekle kalmayacak, aynı zamanda günümüzün acil sorunlarının üstesinden gelmek için güney yarımkürenin enerjisini, yaratıcılığını ve dinamizmini de kullanmış olacağız. İklim değişikliği, yoksulluğun azaltılması ya da çatışmaların çözümü gibi konularda küresel güneyin sunabileceği zengin bilgi ve deneyim birikimi bulunmaktadır ve bu paha biçilmez kaynaktan yararlanmanın tam zamanıdır.
Belki de en önemlisi, Birleşmiş Milletler‘ in güney yarımküreye taşınması, güney yarımküre halklarına güçlü bir dayanışma ve ortaklık mesajı gönderecektir. Gelecek nesiller için daha adil, eşitlikçi ve sürdürülebilir bir dünya inşa etmek üzere onlarla el ele çalışma kararlılığımızı gösterecektir.
Elbette Birleşmiş Milletler‘in Afrika‘ya taşınmasının bir takım zorlukları beraberinde getirmeyeceğini düşünecek kadar naif değilim. Dikkate alınması gereken lojistik, mali ve siyasi hususlar mevcut ve şüphesiz statükoya bağlı olanlar da buna direnecektir.
Bununla birlikte, karşılaştığımız engellerin üstesinden gelinemez değildir ve böyle bir hareketin faydaları bedellerden çok daha ağır basmaktadır. Bu tarihi fırsatı kullanarak, Birleşmiş Milletlerin temelinde yatan eşitlik, dayanışma ve karşılıklı saygı ilkelerine olan bağlılığımızı bir kez daha teyit edebiliriz.
Dünyamızın geleceğine yönelik bu cesur vizyonu kucaklama sürecine sizi de davet ediyorum. Gelin tarihin doğru tarafında yer alalım ve Afrika‘yı Birleşmiş Milletler‘in yeni evi yapmak için birlikte çalışalım. Herkes için daha aydınlık, daha kapsayıcı bir geleceği birlikte kurabiliriz.
Daha adil ve temsile dayalı bir küresel düzene doğru bu yolculuğa çıkarken, Nelson Mandela‘nın bir zamanlar söylediği şu sözleri hatırlayalım: “Gerçekleşene kadar her şey imkansız görünür.“ Birleşmiş Milletler‘in güney yarımküreye taşınması çok zor bir görev gibi görünebilir, ancak kararlılık, cesaret ve dayanışma ile bu hayali gerçeğe dönüştürebiliriz.
Geçmişin kısıtlamalarına bağlı kalmak yerine geleceğin sınırsız potansiyelinden ilham alalım. Güney yarımküre dünya sahnesinde hak ettiği yeri almaya hazırdır ve Birleşmiş Milletler bu geçişi kolaylaştırmak için öncülük etmelidir. İnsanlık tarihinde birlik, dayanışma ve ortak refahtan oluşan yeni bir sayfayı gelin hep birlikte açalım.
İlginiz ve herkes için daha iyi bir dünya inşa etme kararlılığınız için bir kez daha teşekkür ederim.
Güney Afrika‘nın uluslararası arenada adaletin savunulmasında oynadığı rolün hikayesi gerçekten de özel bir övgüyü hak ediyor. Güney Afrika, dünyanın en nüfuzlu ülkelerinden bazılarının sahip olduğu veto yetkisine sahip olmamasına rağmen, adalet ve insan hakları davasını sürdürme konusunda kayda değer bir liderlik ve cesaret göstermiştir.
Güney Afrika‘nın uluslararası hukuka ve hesap verebilirliğe olan bağlılığının önemli bir örneği, işgal altındaki Filistin topraklarında ayrım duvarının inşası konusunda İsrail‘in Uluslararası Adalet Divanı (ICJ) önüne çıkarılmasındaki rolüdür. 2004 yılında Güney Afrika, diğer ilgili ülkelerle birlikte, duvarın inşasının hukuki sonuçları hakkında ICJ‘den görüş talep eden bir Birleşmiş Milletler Genel Kurul kararını desteklemiştir.
Güney Afrika, güçlü aktörlerin diplomatik baskısı ve muhalefetiyle karşılaşmasına rağmen, adaletin yerini bulması gerektiğine olan inancından vazgeçmedi. İlkeli duruşu ve yorulmak bilmeden yürüttüğü hak savunuculuğu sayesinde Güney Afrika, Filistin halkının içinde bulunduğu kötü duruma ve çatışmaya uluslararası hukuk ve insan haklarına saygı temelinde barışçıl bir çözüm bulunması ihtiyacına vurgu yapılmasına yardımcı olmuştur.
Bu örnek, zorluklar karşısında azmin, ahlaki bütünlüğün ve dayanışmanın gücünün bir kanıtıdır. Bu durum, siyasi nüfuzları düşük olan ulusların bile doğru ve adil olanı savunarak dünya sahnesinde anlamlı bir fark yaratabileceklerini göstermektedir.
Güney Afrika‘nın faaliyetleri bize adalet arayışının seçkin bir azınlığa mahsus olmadığını, aksine tüm ulusların katılımını ve desteğini gerektiren kolektif bir sorumluluk olduğunu hatırlatmaktadır. Adalet, eşitlik ve insan onurunun hakim olduğu bir dünya yaratmak için ezilenler ve ötekileştirilenlerle dayanışma içinde olmalıyız.
Birleşmiş Milletler‘in Afrika‘ya veya güney yarımküreye taşınmasını değerlendirirken, Güney Afrika örneğinden ilham alalım ve herkes için adalet, eşitlik ve insan hakları ilkelerini koruma taahhüdümüzü bir kez daha yineleyelim. Birlikte, büyüklüğü veya gücü ne olursa olsun her ulusun küresel yönetimde söz sahibi olduğu ve yer aldığı bir dünya inşa edebiliriz.
Yoldaşça Selamlar
Khutso Ntseki