Corinna Mullin
New York Şehir Üniversitesi (CUNY)
Mahmood Mamdani (2017), yükseköğretimin Avrupa egemenliği için önemini açıklarken, sömürgeci Afrika üniversitesini „yapısal uyum programının orijinali“ olarak tanımlamıştır. Böylelikle, uluslararası emperyalist fi nans kuruluşları tarafından „reform“ kisvesi altında dayatılan neoliberal siyasi projenin amaçları ve (yeni) sömürgeci yükseköğretimin kurumsal ve pedagojik politika ve uygulamaları arasında açık bir paralelliğe işaret etmiştir: Küresel Güney egemenliğini sabote etmek, küresel sermaye birikimi üzerinde Küresel Kuzey egemenliğini güvence altına almak ve bağımlılığı teşvik etmek. Kürenin hem kuzeyinde hem de güneyinde üniversite, tıpkı bütün sömürgeci- kapitalist kurumlar gibi, çeşitli sömürü biçimlerini ve artı değer akışını kolaylaştırmak, halkları tahakküm altına almak ve ırk/sınıf ve toplumsal cinsiyet hiyerarşilerini (yeniden) üretmek üzere tasarlanmıştır. Buna rağmen üniversite çelişkilerle yüklüdür – zira yukarıda belirtilen yapısının yanı sıra anti-kapitalist, ırkçılık karşıtı, sömürgecilik karşıtı ve emperyalizm karşıtı direnişin ve devrimci dayanışmanın yıllar boyunca dile getirildiği ve örgütlendiği yer olmuştur.
Filistin kurtuluşunun hem ABD hem de Tunus’taki üniversite hareketleri içindeki merkezi konumuna özellikle odaklanarak, bu temaları dünyanın kuzeyindeki olduğu kadar güneyindeki üniversite mücadeleleriyle de ilişkili olarak düşünmek istiyorum. Bu makalenin merkezinde şu anda ders verdiğim, yoldaşlarla birlikte öğrenip mücadele ettiğim New York Şehir Üniversitesi (CUNY) ve 2012-2017 yılları arasında ders verdiğim, yoldaşlarla birlikte öğrenip mücadele ettiğim Tunus Üniversitesi yer alıyor.
Sömürgeci-kapitalist üniversitenin ve hizmet ettiği politik-ekonomik sistemin tüm yapısını ifşa etme ve kökten dönüştürme potansiyeline sahip olduğu iddiasını dile getireceğim radikal dayanışma türlerini bastırmak, kontrol etmek ve yıkmak için devlet ve sermaye içindeki ve onlarla işbirliği yapan Siyonist güçlerin strateji ve taktiklerini göz önünde bulundurarak, sömürgecilikten kurtulma döneminden neoliberal günümüze üniversite mücadelelerini zamansal olarak ele alacağım.
Birkaç örneği incelemeden önce, sömürgeci kapitalist üniversite hakkında bazı teorik noktalara değinmek istiyorum.
Her şeyden önce, bakış açımın, eğitim kurumlarının öğrencilerin sosyalizasyonu üzerinde önemli bir etki göstererek onları iş yerinde ve gelecekteki yaşamlarında sömürülmeyi kabul etmeye hazır uysal özneler haline getirdiğini vurgulayan Marksist yaklaşımlardan etkilendiğini söylemem gerekir. Eğitim sisteminin kurgusu, kapitalist üretimin ihtiyaçlarını karşılamak üzere „uyumlu ve bölünmüş bir işgücü üretmeye“ odaklanmaktadır (Bowles and Gintis 1976). Yükseköğretim, „egemen paradigmalar çerçevesinde geliştirilen ideolojinin normalleştirilmesi ve sınıf çıkarının doğallaştırılması“ yoluyla kapitalist toplumun üstyapısının inşasına ve güçlendirilmesine katkıda bulunur. Egemen sınıf tarafından üretilen bilginin adil, ahlaki ve salt ‘sağduyu’ olarak gösterilmesine ilişkin Gramscici yaklaşımdan sıklıkla etkilenen Marksist görüşler; okulların belirli ideolojilerin, öğrenme biçimlerini ve toplumsal oluşumları hem meşrulaştırma hem de dışlama işlevini nasıl yerine getirdiğini de ele almaktadır. Kapitalizmin hüküm sürdüğü her yerde bu durum geçerli olsa da, Küresel Güney’de, eşitsiz paylaşımla bağlantılı değer kaybı göz önüne alındığında, „yükseköğretim, sermayenin çıkarlarına ve emeğin ve kaynakların sömürülmesine hizmet etmek üzere araçsallaştırılan tüketilebilir bir meta olarak somutlaşmaktadır” (Raymundo and Mongaya 2020, 555).
Sömürge karşıtı yaklaşımlar ise sömürgeci- kapitalist üniversitenin epistemik boyutlarına dikkat çekerek, alternatif bilgi üretim biçimlerini değersizleştirme işlevine odaklanmanın yanı sıra, üniversitenin polis ve ordu da dahil olmak üzere örgütlü şiddet kurumlarıyla olan ilişkilerini vurgulamaktadır. Sömürgeci-kapitalist üniversite, özellikle beyaz olmayan işçi sınıfı topluluklarının yerinden edilmesine yol açan spekülatif gayrimenkul yatırımları yoluyla mahallelerin dönüşümünde de rol oynamaktadır. Sömürgecilik karşıtı yaklaşımlar kapsamında, sömürgecikapitalist üniversitenin maddi temellerini, geçmişte gerçekleşen ve halen devam etmekte olan toprak hırsızlığını, mülksüzleştirme biçimlerini ve Atlantik ötesi köle ticaretiyle biriken sermayeden faydalanma yollarını da dikkate almamız gerekir.
Bütün bunlarla birlikte, üniversite şiddetli bir mücadele alanıdır. 1960’lı yılların zorlukları içinde üniversiteleri kapatan anti-emperyalist, anti-kapitalist ve sömürgecilik karşıtı mücadeleler, kampüsteki hiyerarşik ve baskıcı ilişkileri yıkmak için radikal emek örgütlerinin yanı sıra, barınma, sağlık hizmetleri, ırkçı polis devletine karşı daha geniş bir mücadeleyi örgütlemeyi hedefl eyen topluluklarla, Siyahi ve Porto Rikolu kurtuluş hareketleriyle -ve ABD emperyalizmine karşı mücadele etmekte olan Küresel Güney’deki sömürgecilik karşıtı hareketlerle bağlantılar kurdu.
Küresel Güney’de üniversiteler, tıpkı güneydeki diğer kurumlar gibi, özgürleştirici siyasi projeler için her zaman daha fazla potansiyele sahip olmuştur. Bu potansiyel özellikle bağımsızlık sonrasının aydınlık günleri ya da Paul Tiyambe Zeleza tarafından (2009, 112), özellikle Afrika kıtasından bahsederken 1950’lerden 1970’lere kadar Güney Yarımküredeki üniversitelerinin „altın çağı“ olarak tanımladığı, „ulusalcılığın zaferi ve bağımsızlık coşkusu“ ile desteklenen genişleme ve devlet yatırımları döneminde görülmektedir.”
Guayana’lı Marksist tarihçi ve devrimci Walter Radney tarafından yazılan The Groundings with my Brothers (1969) isimli kitapta „entelektüel gerilla“ çağı olarak tanımlanan bu dönem, kitlelerin deneyimleriyle elde edilen devrimci pedagoji ve pratikle özdeşleşmişti. Tunde Adeleke (2000, 52) tarafından açıklandığı üzere, buradaki ilişki „egemen sınıfın baskısı ve sömürgeci yapısı karşısında entelektüel gerillanın ve halkın dayanışmasıdır“. Rodney’e göre (2019, 67) mücadele, „tarafl ar arasında karşılıklı bilgi paylaşımı ilişkisiyle“ yürütülmüş ve bu şekilde devrimci akademisyenler „baskıcı ve sömürgeci sistem“ karşısında en etkili direnişi gerçekleştirebilmiştir.
1960 ve 1970’li yıllarda etkin olan radikalizmin 1980’li yıllarda etkisini azaltmasının birçok nedeni bulunmaktadır. Bu nedenler genellikle, altta yatan yapısal sorunları yansıtırlar, özellikle: Hem Küresel Kuzey hem de Küresel Güney’de eğitim kurumlarında mevcut olan ekonomik ve sosyal iletişim biçimlerinin ve devlet şiddetinin mümkün kıldığı neoliberal karşı-devrim ve onun gerektirdiği yeni kapitalist yapılanmalar göz önünde bulundurulabilir. Bununla birlikte, üniversite mücadelesi, gerileme döneminde dahi tamamen etkisiz kalmadı, son yıllarda yaşanan ekonomik, çevresel ve halk sağlığı krizleri bir araya gelerek devrimci hareketlerin yeniden ortaya çıkması için verimli bir ortam oluşturdu. Bu verimli ortama Filistin kurtuluş hareketinin önemli bir katkısı oldu. Yukarıda bahsedilen verimli ortamın oluşmasında siyonist yerleşimlerin sürekli genişletilmesi ve sömürgeci şiddete karşı yürütülen protestolar, İsrail’in Lübnan’ı 1982 yılında işgal etmesi, Beyrut kuşatması, Sabra ve Shatila katliamı, Gazze’ye karşı uygulanan ambargo ve katliama karşı direniş ve Filistinli politik tutsaklarla dayanışma gibi mücadelelerin etkisi olmuştur. Kampüslerdeki Filistin kurtuluş hareketiyle dayanışma, üniversite içinde daha geniş bir özgürlük mücadelesinin çıkış noktası olarak hizmet etmiştir.
Örneğin, Tunus Üniversitesi, bütün bölgede gelişmekte olan öğrenci hareketleriyle eş zamanlı olarak, Tunus’ta, 1960’lı yıllarda Filistin tarafından yürütülen sömürge karşıtı mücadeleyle dayanışmanın örgütlendiği bir merkez haline gelmiştir. 1967 yılında, Filistin Naksa protestoları sırasında, binlerce öğrenci ve üniversite çalışanı, Tunus’taki İngiliz ve Amerika kültür merkezleri önünde protestolar gerçekleştirmiştir. Moutaa Amine Al Waer’in (2018) Tunus’lu üniversite öğrencilerinin örgütlenmesi hakkında gerçekleştirdiği çalışmada açıkladığı üzere, protestocular „İngiliz-Amerikan emperyalizminin siyonizmle işbirliğine“ karşı çıkmıştır. Birçok öğrenci tutuklanmıştır. Tunuslu üniversite öğrencileri ve işçileri, günümüzde hala Filistin kurtuluş mücadelesine bağlılıklarını sürdürmektedir.
Günümüzde, ABD’nde bulunan Filistin dayanışma örgütleri, yalnızca Siyonist ayrımcılık ve sömürgeci yerleşimlerin kurulmasına, şiddet ve mülksüzleştirme faaliyetlerine dikkat çekmekle kalmaz, aynı zamanda, bizi özgür olmaktan alıkoyan girift baskı sistemleri – ırksal kapitalizm, Siyonizm, ABD emperyalizmi ve ataerkillik – hakkında analizimizi derinleştirmeye ve bunlar arasında bağlantılar kurmamıza yardımcı olur. Bu bağlantıları kurduğumuzda, üniversitelerin Filistin’de ve dünyanın başka yerlerinde ölüm ve yıkımdan fayda sağlayan şirketlerle olan yatırım ilişkileri, kampüslerimizde ve toplumumuzda işçi sınıfından siyah ve esmer bireylere yönelik takip, taciz ve baskı uygulayan örgütlü şiddet kurumları ile, Filistin direnişini şiddetle bastırmak için kullanılan ve Filistinlilerin mülksüzleştirilmesi ve baskı altına alınmasına katkıda bulunan kurumlar arasındaki gerçek maddi ilişkileri anlayabiliriz.
CUNY’de öğrenciler ve akademisyenler, Filistin’in özgürleşmesi ile emek mücadelesi de dahil olmak üzere birçok mücadele arasında bağlantılar inşa etmek üzere örgütleniyor – neoliberal üniversitede istihdamın çok katmanlı sömürücü yapısına ve uygulamalarına karşı mücadele ediyorlar; yıllardır üniversitenin sömürgecilikten arındırılması için büyük çaba sarf eden siyahi, Porto Rikolu ve diğer etnik gruplarla birlikte oluşturulan programları genişletmeye çalışıyorlar; ücretsiz eğitim ve öğrencilerimiz için oldukça gerekli olan hizmetlerin tam olarak karşılanması için öğrenciler öncülüğünde mücadele veriyorlar; ayrıca kurumsallaşmış ırkçılığa ve hetero-patriyarkaya karşı mücadele ediyorlar.
Dünyayı diyalektik bir mercekten gören bizler için gerici güçlerin geri adım atması şaşırtıcı değil. Bizler ne kadar örgütlü ve başarılı olursak, sermaye ve devlet içinde ya da onlarla birlikte çalışan Siyonist güçler – sayısız paravan örgütleri, siyasi lobileri, hukuk güçleri, çevrimiçi tacizleri, istihdamımıza ya da kurumlarımızı tasfiye etmeye yönelik tehditleri ve bazen de fiziksel güvenliğimize yönelik tehditleri aracılığıyla – bizi o kadar baskı altına almaya çalışıyorlar. Elbette, ünlü akademisyen Profesör Rabab Abdulhadi’nin, hedef alınmasında gördüğümüz gibi, bu tür saldırılara karşı en savunmasız olanlar Filistinli, Arap, Müslüman ve diğer siyahi ve esmer topluluklardan gelen yoldaşlarımızdır.
Bütün bunları yaparken gerici güçlerin amacı, 1960’larda üniversitenin hem içinde hem de çeperlerinde kurulan ve bugün de üniversite yaşamının önemli bir özelliği olan radikal dayanışma türlerini bastırmak, kontrol etmek ve yıkmaktır. Dayanışmamızın bu güçler için bu denli tehdit oluşturmasının nedeni, sömürgeci-kapitalist üniversitenin tüm yapısını ve hizmet ettiği daha geniş politik-ekonomik sistemi ifşa etme ve kökten dönüştürme potansiyelimizin farkında olmalarıdır. İşte tam da bu nedenle bu çelişkileri zorlamaya devam etmeliyiz – Filistin’in ve tüm ezilen halkların kurtuluşu için örgütlenmeli ve mücadeleyi inşa etmeliyiz!
Bibliyografya
Bowles, Samuel, and Herbert Gintis. 1976. Schooling in capitalist America: Educational reform and the contradictions of economic life. New York, NY: Basic Books.
Raymundo, Sarah, and Karlo Mikhail Mongaya. 2020. In The University and Social Justice Struggles Across the Globe Edited by
Choudry, Aziz, and Vally, Salim. London: Pluto Press. Rodney, Walter. 1969. The Groundings with My Brothers. London: Bogle L’Ouverture Publications.
El Waer, Moutaa Amine. 2018. Mars 68 et le non mai 68 (March 68 and not May 68).’ Dossiers Bibliotheque Sciene Po, April. http://dossiers-bibliotheque.sciencespo.fr/voir-plus-loinque-mai-les-mouvements-etudiants-dans-le-monde-en-1968/mars-68-et-le-non-mai-68#footnote36_xx6cogd.
Zeleza, Paul Tiyambe. 2009. “African Studies and Universities Since Independence.” Transition 101: 110–135.