David Charter | The Times
Britanya’da 100 yıldan bu yana ilk kez, ne merkez sağın Muhafazakarları ne de merkez sol İşçi Partisi ulusal bir seçimde galip gelemedi. Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi’nin (UKIP) Avrupa Parlamentosu seçimlerindeki zaferi, Britanya politikasında gerçek bir depreme neden oldu. Bu sonuç kolayca sağ-kanat popülizmin yükselişe geçtiği şeklinde hatalı yorumlanabilir. Ancak partinin başarısını yüksek göç oranlarının tetiklediği doğru olsa da, Britanyalıların bir anda aşırı-sağı benimsediğini düşünmek yanlış olacaktır.
Kendini hızla büyüyen bu partiyle ilişkilendiren az sayıda tuhaf destekçisinin kabul edilemez görüşlerine rağmen, UKIP’in karizmatik lideri Nigel Farage ırkçı biri değil. Aşırı sağa sempati duyan bu kişiler tespit edildiğinde, partiden atılıyorlar. Farage, Avrupa etabında partisinin Marine le Pen’in Ulusal Cephe’si (Front National) ve Geert Wilders’in Özgürlük Partisi (Freedom Party) ile ilişkilendirilmesinden çekinmekte ve doğru şekilde bu partilerin İslam fobilerinin Birleşik Krallık’ta zehirleyici olarak görüleceğine inanmaktadır. UKIP lideri hiç bir zaman cami inşasına ya da başörtüsüne yasak çağrısında bulunmamıştır. Gerçekten de Farage, son 15 yıldır dünyanın her köşesinden gelen, çarpıcı biçimde yüksek ve bazı toplulukları alt üst eden göç oranlarına karşı öfkeli işçi sınıfının gerçek sesini temsil ediyor. Bu durum zorlu ekonomik şartlarda daha da şiddetlenmiştir, fakat ekonomik canlanmaya rağmen UKIP desteğini korumada başarılı olmuştur. Neden?
Farage, halkın içinden geldiğini gösteren cazibesiyle ve rahatsız edici doğruları söylemede istekli oluşuyla ana partilerin diğer liderleri arasından sıyrılıyor. Diğer üç ana parti, yaşamının büyük kısmını politikaya adamış, ülkenin en iyi üniversitelerinden mezun, akıllı ve genç liderlere sahip. Ve hepsi birbirine benziyor. Üniversiteye gitmemiş, Londra’da 20 yıllık bir emtia ticareti kariyerine sahip Farage ise, metropol elitleri olarak gördükleri politikacılardan bıkmış protestocu seçmenler için bir alternatif sunmaktadır. Protesto oylarının olağan adresi olan Liberal Demokrat Parti, 2010’da koalisyon hükümetine katıldığı için artık buna elverişli değil. UKIP destekçileri sadece hoşnutsuz sağ-kanattan oluşmayıp, farklı türden geçmişlere sahip. UKIP seçmenlerinin sadece dörtte biri, kendisini ‘mutlak’ veya ‘büyük ölçüde’ sağ-kanatta tanımlamaktadır.
Parti, Birleşik Krallık’ın Avrupa Birliği’nden çıkması için mücadele vermek üzere kurulmuş olsa da, anketler gösteriyor ki Avrupa meselesi UKIP seçmenlerinin en önemli üçüncü sorunu. En kritik öncelikleri göç ve ekonomi. YouGov anketörleri hangi sorun ‘sizi ve ailenizi’ doğrudan etkilemektedir sorusunu sorduğunda; Avrupa meselesi ekonomi, göç, sağlık, emeklilik maaşı ve sosyal yardımların ardından altıncı sırada gelmiştir. UKIP’in ülkeye yerleşmek üzere gelen yeni göçmenler için beş yıllık erteleme çağrısı gerçekçi olmayabilir, fakat göç meselesiyle ilgili zorlu sorulardan uzak duran diğer partilerin politikacılarına karşı öfkeli çoğu seçmenin bam teline dokunmuştur.
UKIP’in zaferinin gelecek yıl genel seçimlerde tekrarlanması pek olası görünmüyor. Seçmenlerinin neredeyse yarısı, anket analizlerinin yorumladığı gibi, ulusal hükümetin geleceği söz konusu olduğunda büyük ihtimalle yerleşik bir partiye geri dönecektir. Çünkü Britanya’nın her seçim bölgesinde sadece en fazla oya sahip adayın sandalye kazanabildiği çoğunluk oy sisteminde (Mehrheitswahl), yeni bir partinin atılımda bulunması herkesin bildiği gibi oldukça zor.
UKIP’in Mayıs ayındaki atılımına rağmen, Britanya’da aşırı-sağın öyküsü bir düşüşü göstermektedir. Göçmen karşıtı Britanya Ulusal Partisi (BNP), radikal partileri tanımlama eğilimindeki bir diğer ayrışmadan sonra, Mayıs seçimlerinde Avrupa Parlamentosu’ndaki üyelerini de kaybetti. BNP’nin parlamento üyelerinden bazıları farklı bir aşırı-sağ parti kurmak üzere ayrılmıştı ve kalan üyeleri ile parti lideri, iflas ettiklerini duyurmuştu. Britanya çok ırklı bir toplum olarak daha rahat bir yapıya büründükçe, aşırı-sağ yükselme konusunda başarısızlık yaşadı. 2011 nüfus sayımı, etnik azınlık nüfusunun %9’dan (2001) %14’e yükseldiğini gösteriyor. Buna ek olarak bazı araştırmacılar karışık etnik kökene sahip insanların iki kat artarak yaklaşık 1,2 milyona ulaştığını öne sürmektedir.
Avrupa Birliği üyeliğinin şartları kapsamında iş aramak üzere Britanya’ya gelen Bulgarlar ve Rumenlere yönelik kısıtlamalar, bu yılın Ocak ayında sona eriyor ve bu da UKIP’e AB’nin seyahat özgürlüğü politikasına darbe indirmesi için bir fırsat sunmakta. UKIP’in başarısı, geleneksel üç ana partiden gelen politikacıları göçün savunulması ve faydalarına ilişkin konuşmada isteksiz hale getirdi. Bu konu genel anlamda Avrupa delegelerine ya da akademisyenlere havale edilmiş ve seçmenleri Doğu Avrupa’dan gelen, konut ve okul ihtiyacı olan yoksul insanların kitlesel akınıyla korkutması için sahne UKIP’e terk edilmiştir. AB serbest dolaşım politikasını, işsiz göçmenlerin vergi mükelleflerinin yardımlar nedeniyle rahatsız olduğu zengin ülkelere yerleşmesini ve yardım almasını daha zor hale getirecek şekilde uyarlamayı reddettiği için bu konuda pek yardımcı olmamakta. Bu durum, UKIP’in başarısıyla birlikte düşünüldüğünde, Başbakan Cameron’u genel seçimleri kazanırsa 2017’de Britanya’nın devam eden AB üyeliğine ilişkin bir referandum vaadinde bulunmaya sevk eden bir faktördür. Tüm bunlar, UKIP’in gerçekten de çok önemli bir etkisini gösteriyor. Ve aslında Britanya’da aşırı sağın boy göstermesine değil, ülkeyi Avrupa’dan ayrılma eşiğine getiren popülist ve itirazcı politikaların bir tür karışımına işaret ediyor.