„Die fetten Jahre sind vorbei“
(“Bolluk Dönemi bitti”)
(Olaf Scholz, Almanya Maliye Bakanı)
İhracat birincisi, “taş” gibi Almanya’da, “bolluk döneminin bittiğini” (Die fetten Jahre sind vorbei) geçen günlerde Almanya Maliye Bakanı Olaf Scholz söyledi ve burada da Fransa‘daki gibi sarı yelekliler potansiyelinin bulunduğunu dile getirdi.
Almancada “fette Jahre” deyimi refah yıllarını anlatmak için kullanılıyor, yani “bir elin yağda, bir elin balda” olduğu, oburlukla geçen seneler. Hristiyanlıkta oburluk en büyük günahlardan biri sayılıyor. Belki de yoksullaşmak, yağ kaybetmek, bu “Hristiyan coğrafyasına” daha uygun düşebilir, zira tanrıdan bereket yağdırmasını istemek için yoksulluk en elverişli koşuldur. İnsan kendine soramadan duramıyor! Hangi “bolluk döneminden” söz ediliyor ve kimin için “bolluk”?
Son on, on beş yılda işsizliğin sözde azalmasına rağmen, işçinin ve alt katmanın alım gücünün sürekli (yarı yarıya) düştüğü, kira, elektrik, toplu taşıma giderlerinin ve günlük ivedi geçim araçlarının sürekli arttığı bu dönem mi “bolluk dönemiydi”? “Orta sınıfın” git gide cılızlaştığı, eğitimin kalitesinin düştüğü, kişisel iflasların arttığı, toplumsal yoksullaşmanın faturasının yabancılara kesildiği ve bunun sonucu olarak da sözde ırkçı, özde milliyetçi partilerin yükseldiği bir süreç yaşanıyor Almanya’da.
Bu kısaca değindiğimiz son on, on beş yıla istinaden, aslında zenginliklerini ve kârlarını görülmedik biçimde arttıran firmalar, menajerler, paralarını “yasal” yollardan değişik biçimde aklayan ve gittikçe daha da zenginleşen küçük bir tabaka için “bolluk döneminin” son buluyor olduğunu öne sürebilir miyiz? Bu “bolluk dönemi”, işçi için sadece kâğıt üzerinde, istatistiksel ve hayal mahsulüyken, işveren için somuttu. Artan toplumsal zenginliğin bir tabakanın elinde toplanmasına rağmen, istatiksel olarak kişi başına düşen gelirin sürekli artıyormuş gibi gösterildiğini medyada sıkça görüyoruz. Roosevelt de şöyle diyor: “Ben istatistiklere kuşkuyla bakıyorum, çünkü istatistikler, bir milyonu olan bir kişi ile hiçbir şeyi olmayan birisini, sanki ikisinin de beş yüz bini varmış gibi gösterir”.
Eğer “bolluk dönemine” rağmen Almanya’da işçinin ve alt katmanların durumu bu anlatılanlardan ibaret ise, o zaman onun son bulduğunu söylemekle ne kastedilmektedir? İki şey: 1. Yoksul daha da yoksullaşacak; bu malumun ilanından başka birşey değil 2. Zenginleşmek atık eskisi gibi kolay olmayacak, çünkü sermaye birikimi öyle arttı ki, daha fazla yoksullaşmak da bu birikime denk düşen bir kârlılık sağlamayacak. Dolayısıyla konu ya da başat sorun, artık büyük balık ile küçük balığın karşılaşması değil, aksine büyük balıklar arası bir kapışmadır.