Prof. Dr. Michele Borrelli
Genel Psikoloji Ordinaryüs Profesörü,
Hümanistik Etüdler Bölümü – Kalabriya Üniversitesi – İtalya
Topluluk davranışının tesis edildiği anda kişi haysiyetini yükselten hukuk devletlerinde ve politik açıdan demokratik rejimlerde İnsan Hakları bir önkoşuldur. Formüller sosyal açıdan soyut olmayıp, gerçekleşmesi bakımından âmir olduğundan, bu haklar, eşitlik ve sosyal hakkı mümkün kılmak hedefi ile, şahıs ve grupların sosyal yozlaşma ve marjinalleşmelerine karşı koymaktadırlar. Demoktarik toplumumuz sosyo-politik çalışmalarda merkezî iki faktör üzerinde sosyal marjinalleşmenin nedenlerini çözmek için çabalarda bulunmaktadır: Bir taraftan ekonomik kalkınma üzerinde, diğer taraftan okullardan üniversiteye kadar kültürel formasyon sistemi üzerinde. Bu iki faktörün birlikte çalışma kapasitesi herkes için sosyal eşitlik ve adaletin reel olarak uygulanmasındaki gerçeklik ve demokratik yaşamın kalitesi hakkında bize çok şey söylemektedir. İtalya’da insan hakları anayasal olarak sıkı bir biçimde garanti edilmiştir, ama bu ekonomik ve eğitim sistemindeki krizler vesilesi ile yozlaşma ve sosyal marjinalleşme arasında koşulların oluşmaması anlamına gelmemektedir. Ampirik veriler yüksek sesle dile getirilen eşitlik ve adalet formülü ile realite arasında sık sık uçurumun eksik olmadığını ortaya koymaktadır.
Son dönemlerde olanlara bir göz attığımızda, söz konusu edilen iki faktörden birincisinin İtalya’da söz konusu olduğunu görmekteyiz; bu mevcut hükümet tarafından eyleme konulan müdahalelere rağmen, hiçbir sonucun alınmadığı derin bir yapısal kriz içerisinde bulunan ekonomidir. İkinci faktör olan eğitim, üniversiteleri olduğu gibi ilk ve orta eğitim kurumlarının daha az olsa da kritik bir durumda bulunduğu ve lisans derslerinin söz konusu olduğu meşruiyetin sadece sihirli “bilim” kelimesine bağlanmış olduğu görülmektedir. Bu arada bilim sözcüğü neye uygulanırsa uygulansın, herhangi bir araştırma konusunun kişisel ve sosyal bakımdan dikkate alınmaksızın, “bilimsel” araştırma alanlarına otomatik olarak giriş hakkını her şey için tanımaktadır. Akademik ortam ve iş dünyası mevcut ve gelecekte yeni işsizliği devreye alacak olan yeni ve eski öğrenciler için yeni mezuniyet alanlarının daima sürekli olarak gizlenmesi olarak neticelenen dekolte bir ortam olarak kalmaya devam etmektedir. Bu iki örnek ekonomi ve formasyonun daha az birlikte çalışmasının bir hukuk devletinde de yozlaşma ve marjinalleşme bakımından reel bir riskin söz konusu olduğunun kanıtıdır.
Birinci örnek eğitim sistemi ile ilgilidir ve spesifik olarak İtalya’da dramatik olarak görülen “okul kaybı” (=öğrencilerin eğitim hayatından çıkmaları) olup, son yıllarda terklerde minimal bir düşüş kaydedilse bile, bu, söz konusu fenomenin sosyal ve sosyolojik ağırlığından bir şey kaybettirmez. Eğitim ve öğrenim hakkının tam olarak garanti altına alınmış olması ve fırsat eşitliğine yönelik çok sayıda müdahale yapılmasına rağmen, son 15 yılda İtalya’da tam 2.900.000 öğrenci eğitimlerine başlamış ama tamamlamayarak ortaokul ve lise diplomasını almaya hak kazanmamışlardır. Okulu bırakanların %35’inin adalarda kayıtlı olduklarının (Sicilya ve Sardunya) fark edilmesi ve ayrılanlardan %37’sinin meslek okullarını bıraktıklarını görmek ilginç olmuştur. Liselerin ilk yılında 69 bin öğrenci okulu terketmiştir. Okullarından ayrılan ve dolayısıyla liselere artık devam etmeyen (başlangıçtaki iki yıllık eğitimden sonra) 91 bin öğrenci mevcuttur. Özet olarak: öğrencilerin yarısı lise eğitimlerinin ilk iki yılından sonra okullarını terketmiş bulunmaktadırlar.
Veriler, son on beş yılda, liselere kaydolmuş olan İtalyan gençlerinin yaklaşık üç milyonunun önceden tespit edilen eğitimlerini tamamlamadıklarını ortaya koymaktadır. Bu son on beş yılda yaklaşık 9 milyon öğrencinin %31’inin devlet liselerine devam etmeleri söz konusudur. Tabii ki, hiç kimse devam edenleri eğitimlerini tamamlamaya zorlayamaz, ancak burada okulu bırakanların neden bu kadar yüksek sayıda oldukları ve İtalya’nın geri kalan bölgelerine kıyasla Güney İtalya’da bu sayının neden daha fazla olduğu sorusu ortaya çıkmaktadır. Söz konusu olan eğitim sistemi mi yoksa öğrencilerin düşük motivasyonları mı, veriler sosyal bir fenomenin ağırlığı bakımından trajik gerçeği ortaya koymaktadır: Eğitimi yarıda bırakanlar arasında her üç öğrenciden biri kendisini olgunluğa doğru yol almış görmektedir. “Okuldan ayrılanların” çalışmakta olduğunu veya genel olarak ikame bir işkolunda çalıştıklarını düşünenler yanılmaktadır. Halbuki gerçek bunun tam aksidir. Grup halindeki bu gençlerden ve çocuklardan Neet (öğrenimde, istihdamda veya eğitimde olmayan) halindeki büyük bir bölümü okula gitmemektedir, bunlar çalışmamaktadır ve çıraklık veya formasyon gibi diğer ilave eğitimlerden de vazgeçmişlerdir. 2008 yılında Neet oranının (15 ila 29 yaş arasında bulunan gençler) yaklaşık 2,2 milyon olarak değerlendirilmekte olup, bu rakam, söz konusu yaş grubunun %23’üne tekabül etmektedir. Milli İstatistik Kurumunun (ISTAT-Istituto Nazionale di Statistica) son verilerine göre, Neet, 2014 yılında, 2008 yılına kıyasla %25’lik bir artışla 3,5 milyona çıkmış, özellikle 3,5 milyonun 2 milyonu kadınlardan oluşmaktadır ve 3.5 milyonun 2 milyonu da güney İtalya menşelidir.) – Herkes Okula Dosyası’nın altını çizdiği gibi – İtalya’da Neet’lerin sosyal maliyetlerinin yılda 32,6 milyarı bulduğu şayet doğru ise, bir eğitim sisteminden kaynaklanan sadece ekonomik olmayan sosyal hasarın, tamamen iflas olmasa da, bu noktada netice vermeyeceği de kolaylıkla varsayılabilir. Veriler toplumun gençlerden oluşan oldukça önemli bir kuşağının sosyal yozlaşma ve marjinalleşme nedeni ile bağımsız bir yaşamı garantileyen koşulların dışında ve uzakta bulunduklarını ve üretim kapasitesi ile gelir üretiminin dışında kaldıklarını açıklıkla ortaya koymaktadır.
İkinci örnek; eğitim süreçleri ve Güney İtalya ile ilişkisinde İtalyan ekonomisinin gidişatı ile ilgilidir. Güney İtalya’daki ekonomik duruma bir göz atacak olursak, sosyal yozlaşma ve marjinalleşme sorununda yoğunluk bakımından artış bulunmaktadır. Yukarıda belirttiğimiz ve hiç bitmeyecek gibi görünen ekonomik kriz, genç diplomalılar ve üniversite mezunları için gelecekleri bakımından ağır neticelerle sonuçlanırken, haliyle okulu terk etmiş olan gençler açısından (Neet) Güney İtalya’nın özellikle marjinalleşmiş ve daha az üretimi olan bölgelerinde bu gençlere tamamen diz çöktürmüş ve her şeye rağmen çalışanlar arasına katılabilmek için gençlerin gösterdikleri bu çabalar hiçbir netice vermemiştir. Bu genel kavram hesaba katıldığında sadece orta öğrenim diplomasına sahip olanların istihdam durumları ile ilgili verilerin alarm verici ve acımasız oluşu hayrete düşürmemektedir: Salt ortaöğrenim diplomasına sahip olanların %45’i işsizdir ve gelecekten beklentileri yoktur. Kuzey İtalya’ya kıyasla Güney İtalya çok daha yıkıcı bir kriz içerisinde bulunmaktadır, söz konusu edilen çifte iflas endeksi (ekonomik ve eğitsel) sadece şu farkla kendini göstermektedir: İflas ülkenin geri kalan kısmının ortalaması ile ilgili olarak tespit edilenlere kıyasla Güney İtalya’da çok daha yüksek bir düzeye ulaşmaktadır. Yüzyıllardır göç veren bir toprak olan Güney İtalya, kişisel ve bölgesel büyüme bakımından en iyi güçlerini kaybetmeye devam etmektedir. Bölgesel alanların kalkınmasını mümkün kılacak, bir kısmı iyi eğitim görmüş genç gücünün kaybı söz konusudur. Nitekim 2001 yılından 2/14 yılına kadar 1,7 milyon kişi Güney’i terketmiştir. Bu arada, iş bulamamaları nedeniyle 526 bin gencin İtalya’da başka bir yere, hatta yurtdışına taşınmak zorunda kalmış olması göze çarpmaktadır. Bu gençlerin % 40’ı üniversite mezunu diplomalılardan, kendilerine çok yatırım yapılan ve yüksek eğitim düzeyine sahip, insan kaynakları bakımından yüksek seviyede kalifiye kişilerden oluşmaktadır ve bunların iş kapasitelerinin en yüksek düzeyde olduğu çağlarda menşei bölgelerinin dışında oldukları görülmektedir.) Bu veriler ile ilgili olarak SVIMEZ (Güney İtalya’da Endüstriyel Kalkınma Derneği) analistleri “neticeleri ön görülemeyen gerçek bir tsunami’den” bahsetmektedirler, SVIMEZ’in tahminine göre 50 yıl sonra dört İtalyan’dan sadece biri Güney İtalya’da yaşamını sürdürmeye devam edecektir. Şayet en yeni verileri dikkate alırsak, son 14 yılda Güney’de nüfusta 196 bin birimlik bir azalma görülürken, Ota ve Kuzey İtalya’da ise 315 bin birimlik bir artışın söz konusu olduğu görülmektedir. Güney’in önümüzdeki elli yılda 4,2 milyonluk bir nüfusu kaybedeceği hesaplanmaktadır, yani; mevcut nüfusunun beşte birinden fazlası.
Özellikle İtalya’nın “Mezzogiorno” olarak tabir edilen bölgesinin veya Güney İtalya’nın marjinalleşmeye maruz kalıp, daha da geri şartlarda bulunmakta olduğu ISTAT tarafından sağlanan son verilerde görülmektedir. 2005 yılında Güney İtalya’da genç işsizlik oranı %35 iken, 2015’te bu oran baş döndürücü bir şekilde %53,9’a çıkmış ve Kalabriya’da, aynı dönemde %35’ten %65,1’e fırlamıştır. Bu verilere göz atmak bize felaketin sadece ilan edilmiş olmadığını, halen devam ettiğini anlatmaktadır. Son altı yılda, on yeni işsizden yedisinin Güney’de bulundukları kaydedilmiştir. Tüm işsizlerin sadece dörtte biri İtalya’da güney bölgelerinde yaşamaktadır. İşsizlerin dosyasını genişletmek bakımından bunlar özellikle gençlerden oluşmaktadır, veya bir başka deyişle bu gençlerin %56’sı yaşları 15 ve 24 arasında bulunanlardan oluşmaktadır. Şayet üniversite mezunu kuşağına dönecek olursak, bunlardan sadece %31,9’unun bir iş bulduğunu görüyoruz; bir işe sahip olan diplomalılar ise %24,7 düzeyine ulaşmaktadır. Şayet yurtdışı ile diploma unvanları ve istihdam verilerini mukayese edecek olursak, Güney İtalya’nın İspanya ve Yunanistan’ın (bayrağı) altında olduğunu görüyoruz. Mezuniyeti takip eden üç yılda lise ve üniversite diplomasına sahip olanların istihdam oranı (20 ve 34 yaş arası) Yunanistan’da % 44iken İspanya’da % 65 olarak sabit görülmektedir. Avrupa Birliği’ndeki ortalamalara bakıldığında, lise ve üniversite mezunlarının istihdam oranlarının özellikle Güney İtalya ve genel olarak İtalya’daki verilerden çok uzak bir rakam olan %76 dolaylarında olduğu görülmektedir.
İtalya’daki ekonomi ve eğitim sistemi ile ilgili veriler, demokratik rejimlerde ve hukuk devletlerinde bile yozlaşmaya ve marjinalleşmeye tabi olmayan bir yaşam şartının herkes için gerçekleştirilmesinin bugün bile ne kadar zor olduğunu göstermektedir. Yukarıda ortaya konulan “okulu bırakma” sorunları ile bir eğitim sisteminin yanında yapısal durağanlıktaki bir ekonomi, sosyal adalet ve eşitlik varsayımlarına göre birhHukuk devletinin hayata geirilmesini ne kadar zorlaştırdığını ortaya koymaktadır. Yapısal olarak yaratıcı ve fikri üretim gücünün azamisini temsil eden (on beş ve otuz yaş arası) nüfusun önemli bir bölümünü yapısal olarak gözden çıkaran bir toplum (Umberto Galimberti) insan haklarının tüm olarak uygulandığı eğitimin gelecekte herkes için nasıl garanti edilecektir? Gelecekleri çalınmış olan çok sayıda gencin bulunduğu bir toplumda herkese eşit haklar nasıl garanti edilecektir?
Kaynaklar:
- ISTAT (Milli İstatistik Kurumu) – Dosya 2013
- Herkes okula – Dosya: Devlet liselerinde eğitimi terk edenler, 2014.
- Svimez (Güney İtalya’da Endüstriyel Kalkınma Derneği) – Rapor 2013,2015, 2016.