Dr. Erkan AYDOĞANOĞLU[1]
En genel tanımıyla eğitim, insan davranışlarında, önceden belirlenmiş amaçlara göre belirli gelişmeler sağlamaya yarayan planlı etkiler dizisi olarak tanımlanır. Eğitim, bir bütün olarak düşünüldüğünde insanı yetiştirme sürecidir. Bireyin fiziksel veya içsel etkinlikler sonucu güç oluşturabilmesi ya da davranış değişikliği gösterebilmesi için planlı, örgün ve yaygın eğitim alması gerekir.
İnsan hakları belgelerinde eğitim, insan kişiliğini tüm yönleriyle geliştiren, insan haklarına ve temel özgürlüklere saygıyı pekiştiren bir etkinlik olarak kabul edilir. İnsan kişiliğini geliştiren, bir başka ifadeyle insanı özgürleştiren eğitimin bazı temel işlevleri vardır. Eğitim ile kişiler var olan tüm yeteneklerini geliştirme imkanı bulmalı, topluma ve çevreye uyum sağlamasını kolaylaştıracak bilgi ve beceriler kazanmayı ve kazandırmayı hedeflemelidir. Yine eğitim aracılığıyla bireylerin öğrenme yollarını öğrenerek bilimsel bilgiyi ve teknolojiyi tanımaları, yaşamsal beceri ve davranışları kazanmaları ve tüm bunların sonucu olarak demokrat, insan hak ve özgürlüklerine saygılı olarak yetişmeleri mümkün olabilir.
Bütün ulusal ve uluslararası belgelerde de belirtildiği gibi, herkes eğitim görme hakkına sahiptir. Cinsiyeti, etnik ve dinsel kimliği ne olursa olsun herkes; insan olduğu için, kendini geliştirme, kendini oluşturma hakkına sahiptir. Eğitimde var olan eşitsizliklerin, sınırlamaların ve yoksunlukların ortadan kaldırılması, özgürlükçü eğitim anlayışına dayalı bir eğitim hakkının yaşama geçirilmesi için yeterli değildir. Eğitimin temel bir insan hakkı olması, bu hakkı kullanırken hak sahiplerinin taleplerini (örneğin anadilde eğitim hakkını) özgürce, demokratik yollarla dile getirebilmesini gerektirir.
Günümüzde insan hakları belgelerinde “zorunlu eğitim” kavramı yerine “eğitim hakkı”, “temel eğitim hakkı gibi” eğitimi sadece bir zorunluluk olarak değil, herkesin eşit koşullarda yararlanması ve hiç kimsenin mahrum edilmemesi gereken temel bir insan hakkı olarak gören kavramlar kullanılmaktadır.
Eğitim hakkı kavramı kullanılırken en çok karşılaşılan kavram “eşitlik” kavramıdır. Özellikle “eğitimde fırsat eşitliği” ifadesi, herkesin eğitim olanaklarından yararlanmada “eşit fırsatlara” sahip olması gerektiği anlamında sık kullanılan bir ifadedir. Oysa bir değer yargısını ifade eden eşitlik kavramı sadece basit bir matematiksel eşitliği anlatmamaktadır. Yasalarda belirtilen “fırsat eşitliği” söylemleri ise sadece hukuksal bir anlam taşımakta, gerçekte eğitim hakkından ve dolayısıyla eğitim olanaklarından her bireyin “eşit” koşullarda yararlanmasına somut bir katkı sunmamaktadır. Bir başka ifade ile “eğitimde fırsat eşitliği” kavramı herkese yeterli “eğitim hakkı” sunmak anlamına gelmez. Kişilerin yetenek farklılıkları, gereksinmeleri, sağlık durumları, yaşam koşulları, onlara farklı eğitim olanakları sunulmasını gerektirebilir. Bu nedenle bir bütün olarak eğitimi sağlama açısından “eğitim eşitliği” yerine, “eğitim hakkı” ve “eğitim olanağı” kavramlarını benimsemek daha doğru olacaktır.
Eğitimin bir hak olabilmesi için sadece belirli düzenlemeler yapmak yetmez. Çağdaş ve nitelikçe yeterli bir eğitim hakkından bahsedebilmemiz için eğitim; herkesi kapsamalı, yeterli sürede verilmeli, yaşam boyu ulaşılabilmeli, kamusal bir anlayışla parasız olmalı, içeriğinin çağdaş, bilimsel ve yaşamsal olmasına ve resmi dil yanında istenilen başka dillerde de yapılabilmesi mümkün olmalıdır.
24 Ekim 1945’te yürürlüğe giren Birleşmiş Milletler Anlaşması, eğitim hakkı açısından önemli bir zemin hazırlamıştır. İlk olarak ise 16 Kasım 1945’te Eğitim Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) oluşturulmuştur. Birleşmiş Milletlerin 10 Aralık 1948’de kabul ettiği ve Türkiye’nin 6 Nisan 1949’da onayladığı İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, daha sonra birçok düzenlemeye temel oluşturacak bir hüküm getirmiştir. Söz konusu hükmün yer aldığı madde şöyledir:
- Herkes, eğitim hakkına sahiptir. Eğitim en azından ilk ve temel aşamasında parasızdır. İlköğretim zorunludur. Teknik ve mesleksel eğitim herkese açıktır. Yükseköğrenim, yeteneğine göre herkese eşit olarak sağlanır.
- Eğitim, insan kişiliğini tam geliştirmeye ve insan haklarına ve temel özgürlüklere saygıyı güçlendirmeye yönelik olmalıdır. Eğitim, tüm uluslar, ırklar ve dinsel gruplar arasında anlayış, hoşgörü ve dostluğu özendirmeli ve Birleşmiş Milletlerin barışı koruma yolundaki etkinliklerini daha da geliştirmelidir.
- Ana-babalar, çocuklarına verilecek eğitimi seçmede öncelikle hak sahibidir.
Birleşmiş Milletler, kabul ettiği başka birçok belge ile de eğitim hakkına ilişkin düzenlemeler gerçekleştirmiştir. BM’nin alt birimleri olan ILO, UNESCO, UNICEF aracılığı ile uygulamaya yönelik çalışmalar yapmıştır. Türkiye’nin anadilinde eğitim ile ilgili bazı maddelerine çekinceler koyarak onayladığı Çocuk Hakları Sözleşmesi, başlı başına bir eğitim hakkı metnidir ve eğitim haklarının genişletilmesi bağlamında mutlaka referans alınması gerekmektedir.
Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 28. maddesi, çocukların eğitim hakkını tanımakta, taraf devletleri, çocuklara ücretsiz zorunlu temel eğitim sağlamak, ortaöğretimi genel ve mesleki olmak üzere çeşitli biçimlerde örgütlemek ve bunları tüm çocuklara açık bulundurmakla yükümlü tutmuştur. Bunların yanında devletlere uygun bütün araçları kullanarak yükseköğretimin yetenekleri doğrultusunda tüm çocuklara açık duruma getirilmesi, eğitim ve meslek seçimine ilişkin bilgi ve rehberliğin bütün çocuklar tarafından elde edilebilmesi, disiplinle ilgili her konuda, çocuğun insan olarak sahip olduğu saygınlığın korunması görevlerini de vermektedir.
Sözleşme’nin 29. maddesi ise devletlerden, çocuğun kişiliğinin, zihinsel ve bedensel yeteneklerinin mümkün olduğunca geliştirilmesini, insan haklarına ve temel özgürlüklere saygı duyarak anlayış, barış, hoşgörü, cinsler arası eşitlik, tüm insanlar arasında dostluk ruhuyla yetiştirilmesini ve özgür bir toplumda etkin bir yaşantıya sorumluluk üstlenecek biçimde hazırlanmasını istemektedir.
Sözleşme’nin nitelikli eğitime ilişkin yaklaşımı ise, çocukların bilişsel gereksinimlerini gözetmenin yanında fiziksel, toplumsal, duygusal, moral ve manevi gelişimlerini gözetmektir. “Maddi ve manevi varlığın geliştirilmesi” başka bir ifade ile “kişiliğin özgürleştirilmesi” ile doğrudan ilgili olan eğitim hakkı diğer hak ve özgürlüklerin geliştirilmesinde de doğrudan ya da dolaylı olarak etkili olmaktadır.
Sonuç
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Bildirgesinde eğitim hakkına ilişkin maddelerin genişletilmesi için öncelikle yapılması gerekenler şunlardır;
- Çocuk hukuku yeniden düzenlenmeli, “çocuk” tanımı, Çocuk Hakları Sözleşmesi ve diğer evrensel hukuk ilkelerine göre yeniden yapılmalıdır.
- Eğitimin temel bir insan hakkı olduğu gerçeğinden hareketle, herkese eşit, parasız ve kendi anadilinde eğitim hakkı tanınmalı, eğitim sadece ilköğretim aşamasında değil, bütün kademelerde parasız olmalı ve finansmanı merkezi bütçeden yapılmalıdır.
- Eğitim hakkının gerçekleştirilmesinde iyi yetişmiş, nitelikli öğretmen istihdamı önemlidir. Hiçbir kaynak, hiçbir teknolojik olanak, tesis, kitap ya da araç eğitimde öğretmenin yerini alamaz. Öğretmen yetiştirme politikaları evrensel standartlarda olmalıdır.
- Eğitim bilimsel ve laik bir içerikte olmalı, hiçbir inancın, kimliğin, siyasi düşüncenin ya da ideolojinin açık ya da gizli propaganda aracı haline getirilmemelidir.
- Eğitim kurumları demokratik yaşamın hayat bulduğu kurumlar haline getirilmeli, öğretmen, öğrenci ve veliler, örgütleriyle eğitimin yürütülmesine ve denetlenmesine aktif olarak katılmalıdır. Özellikle öğretmen ve öğrenciler derslerin oluşturulmasından okul yönetimine kadar bütün süreçlerde söz ve karar sahibi olmalıdır.
- Eğitim hakkı diğer insan hak ve özgürlükleriyle birlikte bir bütün olarak görülmeli, eğitim hakkına aykırı yasal ve fiili uygulamalar yapan ülkelere somut ve caydırıcı yaptırımlar uygulanmalıdır.
Yasa önünde biçimsel eşitliği ifade eden “eğitimde fırsat eşitliği” ifadesi eğitimsel eşitliğin gerçek bağlamında tartışılmasını zorlaştıran bir kavramdır. Türkiye gibi toplumdaki sınıf, kimlik, dil ve inanç farklılıkları ve ayrımcı uygulamaların giderek belirginleştiği ülkelerde mevcut eşitsizliklerin gerçek boyutlarının kavranmasını zorlaştırmaktadır. Gerçek anlamda eğitimsel eşitliğin sağlanması ve eğitim politikalarının buna göre yönlendirilebilmesi, yurttaşlara eğitim hakkı kavramının benimsetilmesi gerekmektedir.
[1] Eğitim Sen Eğitim Uzmanı.