Prof. Dr. Claudia Lohrenscheit
Coburg Yüksekokulu
Eğitim hakkı hem kendine özgü bir insan hakkıdır, hem de diğer insan haklarının hayata geçirilmesini destekleyen temel bir araçtır. Eğitim hakkı, bir empowerment right (güçlendirme hakkı) olarak insanların insan haklarını edinecek, bu hakları savunacak ve dayanışmacı girişimlerle diğer insanların da insan hakları için çalışacak düzeye getirilmeleri için önemlidir. Bu şekilde kavranan bir eğitim, sosyal yaşamlarını özgürce ve başkalarıyla birlikte şekillendirmek ve insan haklarını eksiksiz kullanmalarını önleyen engellere karşı koymak için, insanların güçlü yönlerini tanımaları, kendi erklerinin ve eylem becerilerinin bilincine varmalarını ifade eder. Böylesi eğitim süreçleri bir insanın tüm yaşamını kapsar (Life Long Learning), buna karşın eğitim hakkı çocuk ve gençlere özel bir önem verir, çünkü yaşam boyu öğrenimin esasları ne kadar erken başlarsa, gelişmesi de o kadar iyi olur. Bu yazı, eğitim hakkının insan hakları bünyesindeki yeri üzerine temel bir girişin ardından, örnek olarak içsellemeye (Inlusion) yoğunlaşacaktır.
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi kapsamında eğitim hakkı
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi (İHEB) 1948’de, üç yıl öncesinde kurulmuş olan Birleşmiş Milletler tarafından kabul edildi. İki dünya savaşından ve varolan sömürgeci egemenlik sistemlerinden edinilen izlenimler karşısında, o, tüm insanların temel hak ve özgürlüklere sahip oldukları ve bunların hayata geçmesi için sorumluluğun her bir devletin ve Birleşmiş Milletler’in görevi olduğu kanısını ifade eder. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ile evrensel eğitim hakkı ilk kez kabul edilmiştir, nitekim bu bildirge evrensel eğitim hakkının dünya genelinde gerçekleştirilebilmesi için, bu hakkın günümüzde de çıkış noktası ve çevremini oluşturmaktadır. Temelini oluşturan devredilemez insan onuruyla donatılmış insanın yalnızca kendisidir. Bu, eğitim hakkının gerçekleşmesini ilkece her türlü statüden ya da göndermeden – ister vatandaşlık, sosyal ya da ekonomik statü, cinsiyet, sağlık statüsü ya da ten rengi vs. olsun – bağımsız kılar. Öte yandan eğitim hakkı örneğin düşünce özgürlüğüne, ortak karar almaya ve toplumsal ve kültürel yaşama katılıma doğrudan bağlıdır. O diğer haklara erişimin “anahtarı” olarak kavranmaktadır (eğitim yoluyla insan hakları) ve örneğin her tür ayrımcılığa karşı koruma sağlanması hakkı gibi diğer haklar gözardı edildiğinde işlevini yitirir. Eğitim hakları bu nedenle çocuk ve gençlerin ve onlarla çalışan ebeveynlerin, bakıcı, sosyal danışman ve pedagogların da haklarını kapsar. Eğitim süreçlerine katılan herkesin haklarından yararlanabilmesi eğitimin uygulanabilmesine katkı sağlar, eğitim ise çocuk, ebeveyn ve öğretmenlerin haklarını savunmaya katkı sunar. Bu bağlamda çocuk ve yetişkinler aslında okul, çocuk yuvası ve meslek eğitimi yapan kurumlarda eğitim “alırlar”; ama aynı zamanda onlar edilgen birer alıcı değildir, aksine süreçlere etkin olarak dahil olmaları gerekir.
Eğitim hakkını hayata geçirme görevi, herkese açık, yüksek kaliteli kamusal eğitimi hazır bulundurması ve finanse etmesi gereken devlete yöneltilmiş bir görevdir. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 26. maddesi sonradan yayınlanan belgelerde ayrıntılandırılan eğitim hakkının dört temel talebini formüle etmiştir: Birincisi ilköğrenimin zorunlu ve ücretsiz olması talep edilmektedir. İkincisi veliler çocuklarına verilecek eğitim türünü seçebilir. Üçüncüsü ayrımcılık yapılmaması koşulu geçerlidir, bir diğer ifadeyle hiçbir insan eğitim hakkının dışında tutulamaz. Ve dördüncüsü eğitimin görevi ve amaçları tanımlanmıştır: Eğitim kişilik gelişimine ve insan hakları ile temel özgürlüklere saygı gösterilmesini desteklemeye odaklanmalıdır. Böylece eğitim hakkı, insan hakları hakkındaki bilgi ve bilinci desteklemek konusunda özel bir önem taşıyor. O bu nedenle insan hakları eğitimi hakkı olarak da karakterize ediliyor[2]. Eğitim hakkının temel talepleri Birleşmiş Milletler Sosyal Sözleşmesi ve Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’de ayrıntılandırılmıştır. Bunun dışında BM Irkçılıkla Mücadele Sözleşmesi, Kadın Hakları Sözleşmesi ve Engelli Hakları Bildirgesi de eğitim hakkıyla ilgili temel yönergeler içeriyor.
İçselleme mi yoksa Entegrasyon mu!?
Eğitim hakkını ilk kez içselleyici bir hak olarak saptayan BM Engelli Hakları Bildirgesi’nin Almanya’da yürürlüğe girdiği 2009’dan bu yana, içselleme ve/ya da entegrasyonu konu alan tartışma tüm hızıyla sürüyor. Bu tartışma toplumun geniş bir kesiminde, enine boyuna tüm katmanlarda ve eğitim alanlarında yaygın ve kısmen çok duygu yüklü bir tartışmadır. Bu nedenle hala devam eden özel yapısıyla Alman eğitim sisteminin reformdan geçmesi için burada pratik proje ve çalışma önerilerinde bulunmayacağım. Aksine içsellemeyi daha çok insan haklarının yapısından hareketle konuşmak ve de dünya genelinde haklara uyulmasını denetleyen BM Engelli Hakları Komisyonu üyesi Theresia Degener’in[3], içsellemenin pratikte hayata geçmesi için uyguladıklarını tartışmak istiyorum. Theresia Degener içsellemeyi insan haklarının temel yapısal öğelerinden biri olarak görüyor. Bu ilke ile bir bakıma uluslararası insan haklarını koruma sisteminde telafi niteliğinde bir gelişme yaşanıyor ve bu gelişme ayrımcılığa karşı korumanın eşi olarak nihayet ait olmayı tanımlıyor: İçselleme özgür kararı dışında hiçbir insanın ilkece dışlanmış durumda olamayacağını ifade eder. Herkes bütüne dahildir, hakları bakımından hepsi eşittir – farklılıkları ve çeşitlilikleriyle. Ve bu farklılıklar tüm özellikleri kapsar, engelli hakları bildirgesinden hareketle bir engelliliği, ama bunun çok ötesinde cinsiyet özdeşliğini ve cinsel yönelimi, ten rengini, farklı sosyal, dilsel, dinsel ya da kültürel gruplara vs. aidiyeti. BM Engelli Hakları Bildirgesi, bu noktada, nitekim içsellemeyle ilgili somut ipuçları verdiği ve toplumun içselleyici gelişimi için erişilebilirlik, destekli özerklik ya da uygun önlemler gibi vazgeçilmez mekanizmaları tanımladığı için çok değerlidir. Bu nedenle içselleme tartışmasının geliştirilmesine devam etmek için, tartışmanın insan hakları temelli gerekçelere dayandırıldığı ve bu yapılırken günlük yaşamın bazen sarp kayalıklarına çarpıp parçalanmadığı yerde büyük bir fırsat görüyorum.
Theresia Degener içsellemenin bu kapsamlı düşünüşünü savunuyor. 12 Temmuz 2014’te Berlin’de ilki düzenlenen Disability Pride Day (Engelliler Onur Günü) sırasında yaptığı konuşmada, Theresia Degener, özel kuruluşların “bakım ortamları değil, ırk ayrımı ortamları” ve engellilere acımanın “erdem değil, aksine baskın bir davranış” olduğunu söylemiş, engellilerin, kendileri için açılan tüm özel kuruluşlarca dışlanmasına karşı olduğunu açıkça vurgulamıştır[4]. Bu açıkça ifade edilmiş sözler günümüzde de gerekli. Buna rağmen bu temel talep yanlış anlaşılmamalı, çünkü artık hiçbir bakım ortamının olmamasını belirtmiyor. Aksine: Bakım ortamları hepimiz için önemli ve gerekli. Bu nedenle eğitimde içsellemeyle doğrudan bağlantısı bulunan bir diğer düşünce de, başarım gösterme baskısının azaltılması ve hızın düşürülmesi talebidir. Çünkü herşeyden önce eğitim sisteminde çocuklara başarım göstermeleri için yapılan baskı içsellemeyi olanaksızlaştırmaktadır. Bu baskı çocukları olabildiğince doğru ve katı tanımlanmış kriterlere göre öğrenim ve başarım gruplarına ayıran bir tanılamaya (Diagnostik) bağlanmıştır. İçselleme ise ‘tanılamacı gözlüğü’ çıkarmak ve çocukların birlikte öğrenebileceklerine ve birlikte öğrenmek istediklerine güvenmek demektir. Bu özel pedagojinin bu yolla gereksizleştiği anlamına gelmez, ancak her çocuğun kişiliğini ve birliktelik içerisinde kendi becerilerini tümüyle geliştirmek için gereksinim duyduğu desteği aldığı bir pedagojik yönelme, temelden farklı bir pedagoji olacaktır. İnsanın çeşitliliğiyle bu şekilde ilgilenmek normal bir durum olmaya erkenden başlarsa, yaşamın ileri dönemlerinde ‘farklı’ olan insanları kabul etmek bir sorun olmayacak ve temasa geçme korkuları hızla aşılabilecektir.
[1] Grundlage des vorliegenden Artikels sind zwei jüngere Publikationen der Autorin: 1. Das Menschenrecht auf Bildung; in: Bundeszentrale für politische Bildung. Onlinepublikation Dossier Zukunft Bildung (2013); siehe: http://www.bpb.de/gesellschaft/kultur/zukunft-bildung/156819/menschenrecht?p=all; 2. Das Menschenrecht auf Bildung: ein unerfülltes Versprechen mit viel Potenzial; in: Otto Böhm, Doris Katheder: Grundkurs Menschenrechte. Band 5 (Echter Verlag) Würzburg 2015
[2] Bkz. Lohrenscheit 2004: http://www.institut-fuer-menschenrechte.de/fileadmin/user_upload/Publikationen/Externe_Publikationen_
von_DIMR_Mitarb/dissertation_recht_auf_menschenrechtsbildung_lohrenscheit.pdf
[3] Theresia Degener Bochum Rheinland Westfalen Lippe Protestan Yüksekokulu’nda hukuk ve engellilik araştırmaları alanında profesördür ve 2010’dan bu yana BM Engelli Hakları Komisyonu üyesidir. “Grundkurs Menschenrechte” kitap dizisinin birinci bandındaki yazısına da bakınız (Böhm/Katheder).
[4] Bkz. Degener’in Disability Pride Parade sırasında, 12. Tammuz 2014’te Berlin’de yaptığı konuşma; bu konuşmaya erişim: http://www.pride-parade.de/redebeitraege.html