Prof. Dr. Vernor Muñoz
Eski BM Eğitim Hakkı Özel Raportörü – Costa Rica San Jose Universitesi
Genellikle eğitimin dünyayı kurtarabileceğini düşünürüz. Eğitimin gelişimin anahtarı olduğunu söyleriz ve çoğunlukla, daha fazla çocuğun okula gitmesinin daha fazla fırsat doğuracağına inanırız. Bu çoğu kez doğrudur, ancak her durumda geçerli değildir.
Son 30 yılda okula yazılma oranı tüm kıtalarda yükseldi ve günümüzde hiç olmadığı kadar eğitimli insan mevcut. Öte yandan, aynı şekilde, çok sayıda eğitimli insanın başkalarına hiç olmadığı ölçüde zararı da dokundu.
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ne göre çocuklar yalnızca herhangi türden bir eğitim hakkına değil, yaşamlarını, karakter bütünlüklerini ve saygınlıklarını korumayı, kapsamlı ihtiyaçlarına yanıt üretmeyi ve cinsiyet eşitliği ile yurttaşlık ve barış bilincini desteklemeyi amaçlayan insan hakları temelli bir eğitim hakkına sahiptir.
Eğitim her türden şiddete karşı koymanın bir yolu olabilir. Fakat okulların, şiddetin, özellikle de cinsiyet temelli şiddetin teşvik edildiği, normalleştirildiği ve haklı çıkarıldığı ortamlar olabildiğine pek çok kez tanık oluyoruz.
Dolayısıyla ‘Ne için eğitim?’ sorusu bugün sorulması gereken en önemli sorudur. Eğitim politik anlamda tarafsız olmamalıdır; yaşamdaki cinsiyet ayrımcılığı ve steryotiplerin olumsuz etkilerini gidermede daha yüksek başarı şansı sağlayarak hem kız hem de erkek çocuklarını, toplumsal olarak kapsayıcı ve eşitlikçi toplumlar yaratmak üzere ihtiyaç duydukları becerilerle donatmalıdır.
Bir insan hakkı olarak eğitim aynı zamanda kapsayıcı eğitim anlamına gelir, yani farklı etnik ve kültürel gruplardan gelen çocuklar ile engelli çocukların normal okullarda tüm potansiyellerini ortaya koyabilmeleri için ön planda tutulmaları gerekir. Ayrımcılık insan hakları yazınında olduğu gibi eğitim dilinde de daima kötü bir sözcük olmuştur.
Kalite ve eşitlik tek bir kuşun kanatları gibidir, ancak uçmanın çok sayıda farklı yolu da kesinlikle mevcuttur, bu nedenle eğitim, güvenli bir öğrenme ortamı ihtiyacı da dahil, öğrencilerin farklı ihtiyaçlarına göre uyarlanmalıdır.
Kaliteli bir eğitim öğrenci merkezli olmalıdır, öğrencilerin her yönden gelişimine ve kendi topluluklarının politik, sosyal ve iktisadi ilerlemelerine katkıda bulunmalarına destek olmalıdır. Ayrıca hükümetler eğitim sektörü planlarını tüm planlama döngülerinde cinsiyet eşitliği açısından inceleme sorumluluğunu üstlenerek ve tavsiyeleri doğrultusunda harekete geçmek için yeterli bütçenin ayrıldığından emin olarak, eğitim sektörü planlarının cinsiyet eşitliğine duyarlı olduğunu garanti etmelidir. Bu, hükümetlerin eşitlikçi eğitim, deneyim ve eğitimi tamamlamak için gerekli adımları belirlemesine imkan vermelidir.
Bizim perspektifimizden bakıldığında ayrıca eğitimin demokratik denetimini garanti etmek, hesap verilebilirliği arttırmak, genç insanların karar alma süreçlerine katılma hakkını sağlamak ve en marjinal kesimler de dahil tüm öğrencilerin ihtiyaçlarını karşılayacak eğitim planları, programları ve politikalarının etkililiğini geliştirmek de oldukça önemlidir.
Çocuklar, genç insanlar ve aileler ya da veliler de dahil topluluk üyelerinin planlama ve bütçe belirleme, izleme ve uygulama gibi süreçlere dahil edilmesiyle eğitim sistemlerinin oldukça güçlenebileceğini düşünüyoruz.
Ataerkil geleneğin varlığı, tüm toplumsal, siyasi, iktisadi ve kültürel ilişkileri pratik olarak birbirine bağlar. İnsan haklarının gerçekleşmesi sürecinde büyük bir bariyer oluşturur, kız çocukları ile kadınların liderlik rolleri üstlenmesini, karar alıcı süreçlere katılmasını önleyen engelleri çoğaltır.
Bu ataerkil çerçeve eğitim dili, konsepti ve modellerine biçim verir ve steryotipleri, önyargıları ve hatta şiddet pratiklerini kuşaktan kuşağa doğrulayarak ve yeniden üreterek, hatta bazen karar vericilerin isteğini de geçersiz kılarak okullar üzerinde çarpıcı bir etkiye sahip olur.
İşte bu nedenle cinsiyet sosyalizasyonunun negatif etkilerini azaltma ve gidermede kritik bir rol oynadıkları için öğrencileri, aileleri, öğretmenleri ve özellikle kız çocuklarını güçlendirmenin son derece önemli olduğuna inanıyoruz.
Ancak şuna da dikkat etmek gerekir! Cinsiyet, erkeklerle ve erkek çocuklarla da ilgili bir meseledir. Kız çocukları ve kadınların hakları için çalışmalıyız, ama erkekler olarak, eşitlik, korkudan arınma ve duygulanım özgürlüğü temelinde yeni bir erkeklik inşa etmek de bizim sorumluluğumuzdur. Ve bu, 2015 sonrası gelişme gündeminde istediğimiz eğitimin bir parçasıdır.
2015 sonrası eğitim gündemi, öğrencilere, ailelere ve topluluklara duyarlı ve hesap verebilir, kaliteli bir eğitim sağlamak üzere dönüştürücü eylemi teşvik etmelidir. Kaliteli eğitim öğrenme çıktılarına indirgenemez, aksine insan haklarını ve cinsiyet eşitliğini teşvik eder, daha mutlu bir dünya için daha geniş potansiyeller taşıyan kapsamlı hayat deneyimleri ve öğrenme süreçleri sağlar (mutluluk da temel bir insan hakkı olmalıdır!).
2015 sonrası eğitim gündemi, eğitim için mali ölçütlerin belirlenmesinde çok daha talepkâr olmalıdır. Statükoyu korumak ya da daha da kötüsü düşük hedefleri revize etmek, gerçek anlamda dönüştürücü bir eğitim gündemini sağlamak için ihtiyaç duyulan yatırım ölçeğini karşılamak üzere hükümetler üzerinde gerekli baskıyı oluşturmaz. Bu nedenle, GSYH’nın en az %6’sı ve kamu harcamalarının en az %20’sinin eğitime tahsis edilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Öte yandan, iyi bir eğitim bütçesi paranın iyi bir şekilde bölüşüleceğini her zaman garanti etmez. Aksine, çoğu örnekte (özellikle Latin Amerika’da) en çok marjinalleştirilen okulların genellikle fon ayrılan en son okul olduğu görülmektedir. Bunun sonucunda yoksul okullar genellikle zayıf bir eğitim almaktadır, bu nedenle bütçeleme de demokratik bir dönüşümden geçmelidir. Bu, genellikle topluluklar karar alma süreçlerine katılma fırsatına sahip olduğunda mümkün olabilmektedir.
İnsan hakları yasası kapsamındaki taahhütlerinden ve yükümlülüklerinden birincil düzeyde sorumlu olan devlet, ister devlet ister özel denetim kapsamında, insan hakları standartlarına ulusal düzeyde uygunluk göstermelidir.
Devletlerin uluslararası insan hakları standartları bağlamında yürütülen bir eğitimin garantörleri olduğu kabul edilirse, özel teşebbüs kamu sektörünün kapasite ve kaynaklarını azaltmamalı, aksine güçlü bir devlet okulu sistemini tamamlamaya ve desteklemeye hizmet etmelidir. Temel yaklaşım olarak, özel sektörün kamusal eğitim sistemlerini destekleme çabası içinde olması gerektiğine inanıyoruz. Bu kamusal eğitim sistemleri ayrımcılık olmaksızın, kamu çıkarlarına duyarlı olacak şekilde tüm çocuklara kaliteli bir eğitim sunmak için gerekli ölçeği garanti etmenin tek yoludur.
Ayrıca devletlerin sürdürülebilir ücretsiz evrensel bir ilköğretim (ve devamında ücretsiz ortaöğretim ile uzun vadede yükseköğretim) sağlayacak, yürürlükte net bir plana sahip olduğunu garanti etmeleri gerektiğini düşünüyoruz. Bu nedenle, özel eğitimi desteklemek için, bağışçılardan gelen fonların da yer aldığı hükümet fonları, kamusal eğitimden bu alana aktarılmamalıdır.
Eğitimin amacı bu değişiklikleri tüm insanlarda, potansiyellerine saygı duyarak ve insan haklarını uygulayarak gerçekleştirmektir; söz konusu olan eşitlik için yani daha adil, eşitlikçi ve barışçıl bir toplum için eğitimdir.
Bu yalnızca şiddete ve erkeklerle kadınlar arasındaki eşitsizliğe işaret etme noktasında başarısız, hatta bunu süreklileştiren yasal yaptırımların ve politikaların uygulanmasıyla sağlanamaz. Çünkü özellikle kız çocukları ile kadınlar tarafından deneyimlenen mevcut ekonomik, toplumsal ve kültürel eşitsizlikleri hesaba katmamaktadır.
Eğitimde cinsiyet eşitsizliği, bazı ülkelerde örneğin (kendi başına bile dışlama biçimlerine katkıda bulunan) yoksulluk, tehlikeli okul ortamı ile müfredatta steryotipleştirme, ebeveynlerin kız çocuklarının eğitimine yatırım yapmaya isteksiz oluşu ya da ilgisizliği gibi çok sayıda ataerkil etki, çocuk emeği, ayrımcı toplumsal ve kültürel pratikler, kız çocuklarının hareket ve ifade özgürlüğüne kısıtlama ve tabi ki savaş ve acil durumlar benzeri bazı ortak özelliklere sahiptir.
Küçük ve genç kızların karşılaştığı zorluklar genellikle çeşitli durumların yanı sıra engellilik, etnik veya coğrafi köken, cinsel yönelim, dini inanç ya da inançsızlıkla bağlantılı dışlama tipleriyle daha da kötü hale gelir.
Oldukça genç ve ergenlik çağındaki kızların okuldaki cinsiyet ve toplumsal cinsiyet temelli şiddetle bağlantılı dışlama biçimlerinin gerekçelerinden korunması, yalnızca yüksek öncelik gerektirmez, aynı zamanda ders kitaplarının üretimi ve sağlık hizmetlerinden, işe alma, farkındalığı artırma ve öğretmenlerin profesyonel eğitimine kadar uzanan bütün bir eğitim süreciyle ilişkilidir ve buna bağlıdır.
Bu ancak tüm çocukların okul hayatları boyunca kapsamlı bir cinsellik ve cinsiyet eğitimi almasıyla mümkün olabilir. Bu amaçla, okul meseleyi yalnızca basit insan biyolojisine indirgemeksizin, tüm öğrencilerin insan cinselliği ve kişiler arası ilişkiler hakkında eleştirel düşünmesini teşvik etmelidir.
Okulla ilişkili cinsiyet temelli şiddet en önemli zorluklardan biridir ve yalnızca eğitimle değil, adalet, eşitlik ve gelişimle de bağlantılı temel bir kamu politikası olarak görülmelidir. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin ortaya koyduğu temeller, eğitimin tüm insan haklarının gerçekleşmesini sağlayacak bir kapı olduğunu kavramamıza imkan vermektedir. Yalnızca onu açmamız ve tüm insanların içeriye girmesini sağlamamız gerekiyor, böylece birlikte yaşamayı öğrenebiliriz.