Bayanlar ve Baylar,
Sayın Delegeler,
Kıymetli Katılımcılar,
Güney Afrika Cumhuriyeti Temel Eğitim Bakanı olarak, Eğitimin Demokratikleştirilmesi ve Dekolonizasyonu konusunda düzenlenen Afrika Kıta Konferansında siz değerli katılımcılara hitap etmek benim için hem bir ayrıcalık hem de bir onurdur.
Bugün burada, Gauteng’in Southern Sun Tambo Uluslararası Havalimanı O.R.’de toplandık ve kendimizi Afrika temel eğitim tarihinin kritik bir anında bulduk.
Bu konferans, 2016 ve 2018 yıllarında Almanya’da düzenlenen iki uluslararası sempozyumun temelleri üzerine inşa edilen Eğitim Hakkının Genişletilmesi Projesinin (Proje Madde 26) bir parçasıdır.
Bu konferans bir ilk olma özelliği taşıyor: Afrika topraklarında ilk kez düzenleniyor ve özellikle kıtamızın kendine özgü güçlüklerine ve fırsatlarına odaklanıyor.
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde belirtilen Eğitim Hakkını iddialı bir şekilde genişletmeyi amaçlayan Proje Madde 26’nın attığı temeller üzerinde ilerlemek için buradayız.
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin (İHEB) 26. Maddesi, eğitimin en azından ilk ve temel aşamalarda ücretsiz olması gerektiğini belirtmektedir. Eğitim hakkının uluslararası alanda kabul görmüş ilk tanımıdır.
Zaman geçtikçe bu hak, hem temel özgürlükleri hem de sosyal ve ekonomik hakları bünyesinde barındıran karma bir hak olarak tanımlanmıştır.
Burada bulunmamız, Afrika’daki eğitim tartışmalarının seyrinde önemli bir değişime işaret ediyor – pasif kabulden aktif katılıma ve tarihsel dayatmalardan eğitim politika ve uygulamalarında kendi kaderini tayin eden bir geleceğe.
Bir araya geldiğimiz bu döneme ilişkin olarak UNESCO İstatistik Enstitüsü (UIS) tarafından açıklanan veriler rahatsız edici bir tablo ortaya koymaktadır. Sahraaltı Afrika, tüm bölgeler arasında eğitimden dışlanma oranının en yüksek olduğu bölgedir.
6-11 yaş arası çocukların beşte birinden fazlası ve 12-14 yaş arası gençlerin üçte biri okula gitmemektedir.
İstatistik Kurumu verilerine göre, 15- 17 yaş arası gençlerin neredeyse %60’ı okula gitmemektedir.
Acil önlem alınmadığı takdirde, artan okul çağındaki nüfus nedeniyle bölgenin gittikçe büyüyen bir eğitim talebiyle karşı karşıya kalmasıyla ve durumun daha da kötüye gitmesi muhtemeldir.
Afrika’da eğitim, UNESCO ve İstatistikEnstitüsü için en önemli önceliktir.
Bu duruma bir yanıt olarak İstatistik Enstitüsü, hükumetlerin, bağışçıların ve BM ortaklarının sorunları daha iyi ele almalarına yardımcı olacak göstergeler oluşturmaktadır.
Örneğin, İstatistik Enstitüsü okulların elektrik ve içme suyu gibi temel hizmetlerden ne ölçüde yoksun olduğunu analiz etmekte, ders kitaplarının mevcudiyeti, ortalama sınıf mevcudu ve farklı seviyelerdeki öğrencilerin karma olarak eğitim gördüğü sınıfl arın yaygınlığı gibi koşulları takip etmektedir.
Güney Afrika’da 1996 yılında (demokrasiye geçişimizden iki yıl sonra) yapılan Okul İhtiyaçları Araştırması, okulların yarısından azının yeterli tesislere sahip olduğunu ortaya koymuştur.
Bununla birlikte, 2022 Okul İzleme Araştırması önemli ilerleme kaydedildiğini ortaya koymaktadır: Artık okulların %87’sinin yeterli tuvaleti, %81’inin akan suyu ve %93’ünün elektriği var; bu da sistemde belirgin bir iyileşme olduğunu gösteriyor.
İstatistik Enstitüsü ayrıca öğretmen eğitimi, işe alımı ve çalışma koşullarına ilişkin veriler de sunmaktadır; buna göre on ülkeden yedisinde ciddi öğretmen açığı bulunmaktadır.
Bayanlar ve baylar, kız çocuklarının eğitimi bizim en öncelik verdiğimiz konudur. İstatistik Enstitüsü verilerine göre, bölge genelinde 6-11 yaş arası 9 milyon kız çocuğu hiç okula gitmezken, bu sayı erkek çocuklarda 6 milyondur.
Ne yazık ki onların (kızların) dezavantajı erken başlıyor: Kız çocuklarının %23’ü okula gitmezken, bu oran erkek çocuklarında %19’dur. Ergenlik çağına gelindiğinde, okula gitmeme oranı kızlarda %36 iken erkeklerde %32’dir.
Afrika da dahil olmak üzere dünyanın 1994 yılında apartheid rejimini yenmemize yardım etmesinden bu yana geçen on beş yıl içinde ülkede durum biraz daha iyileşti.
Statistics South Africa’nın son araştırmasına göre, yedi ila on beş yaş arası çocuklar için temel eğitime erişim önemli ölçüde iyileşmiştir ve artık neredeyse genelleşmiştir.
Ayrıca erken çocukluk gelişimi (ECD) fırsatları da artmıştır: 2002 yılında beş yaşındaki çocukların %40’ından azı okula giderken, bu oran son yıllarda neredeyse %90’a çıkmıştır.
Geldiğimiz noktaya kaplumbağa hızıyla ulaştığımızı kabul etmeliyiz. 1940’larda doğan her 20 siyah Güney Afrikalıdan birinden daha azı 12 yıllık eğitimi tamamlamıştır. Bu oran 1960 yılında onda birdi. 1980’lerde doğan ve 1990’ların sonunda okulu bitirenler için bu oran onda üç seviyesindeydi. 2021 hane araştırması verilerine göre, bu rakam şimdi neredeyse onda altıdır.
Bu vahim istatistiklere rağmen Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), Afrika’nın eğitim alanında son on yılda kaydettiği ilerlemeyi kabul ediyor.
UNICEF’in ‘Afrika’da Eğitimi Dönüştürmek’ başlıklı raporu, modern çağın taleplerini karşılayan daha adil bir eğitim sistemini teşvik etmek için bir dizi tavsiyede bulunmaktadır.
2050 yılında Afrika nüfusunun yarısının 25 yaşın altında olması beklenmektedir ki bu da eğitim fırsatlarının iyileştirilmesine bağlı olarak büyüme ve ilerleme için büyük bir fırsat anlamına gelmektedir.
Afrika’da eğitim konusunun, sömürgecilik ve onun kalıcı etkilerinin derin izlerini taşıyan geçmişinden ayrı düşünülemeyeceğinin farkındayız.
Ancak bu tarih aynı zamanda direnç, direniş ve durmak bilmeyen bir bağımsızlık ve kimlik arayışının da izlerini taşımaktadır.
Buradaki çabamız sadece eğitime erişimi yaygınlaştırmak değil, Afrika’da eğitimin ne anlama geldiğini yeniden tanımlamaktır.
Burada söz konusu olan, eğitim sistemlerimizin değerlerimizi, tarihimizi ve özlemlerimizi yansıtmasını sağlamaktır.
Güncel küresel eğitim politikalarının ve bunların Afrika üzerindeki etkilerinin eleştirel bir şekilde değerlendirilmesi öncelik taşımaya devam etmektedir.
Sorumluluğumuz sadece bu politikaları sorgulamak değil, aynı zamanda somut, kültürel olarak uyumlu ve sürdürülebilir alternatifl er sunmaktır.
Eğitim sistemlerimizi neo-kolonyal anlatılardan koparmaya ve Afrika sosyo-kültürel koşullarının zengin dokusuna derinlemesine entegre etmeye odaklanmalıyız.
Cape Town Üniversitesi eski Rektör Yardımcısı Profesör Mamokgethi Phakeng’in dediği gibi: “Sadece bize dayatılan eğitim modellerini tüketmek ve eleştirmekle yetinemeyiz. Kendi kültür ve geleneklerimizin barındırdığı derin birikim ve bilgelikten yararlanarak kendi eğitim yazgımızın mimarları olmalıyız.
Profesör Phakeng şunu söylüyor: “Çocuklarımızı 21. yüzyılda başarılı olmaları için yapmamız gereken Afrika’daki eğitim yaklaşımını yeniden ele alarak gerçekten güçlendirmektir. (Phakeng, M. (2019). Küresel Güney’in Epistemolojileri: Afrika Rönesansına Doğru. Cape Town: HSRC Press.)
Afrika’nın 21. yüzyıldaki temel eğitim ekosisteminin öncüleri olarak, eğitim sistemlerini, Batılı bakışları davet etmeden Afrika Ana ve Küresel Güney’in ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde yeniden tasarlamak ve dönüştürmek için eşsiz bir fırsata ve perspektife sahibiz.
Bayanlar ve Baylar, Sempozyum aynı zamanda Birleşmiş Milletler’in (BM) günümüz küresel ortamının çok kutupluluğunu daha iyi yansıtacak şekilde reforme edilmesi ihtiyacını da ele almaktadır. Uluslararası karar alma süreçlerinde genellikle göz ardı edilen bir kıta olan Afrika için bu durum özellikle önemlidir.
BM’nin yeniden yapılandırılması sadece soyut bir siyasi mesele değildir; başta Afrika olmak üzere tüm dünyada eğitimin nasıl algılandığı, nasıl sunulduğu ve nasıl değerlendirildiği ile de yakından ilgilidir.
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 75. yıldönümünü kutlarken, uluslararası hukukun erozyona uğraması ve bunun eğitim hakkı da dahil olmak üzere insan haklarına etkilerini de düşünmeliyiz. Buradaki mücadele, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinde yer alan ilkelerin sadece yüce idealler değil, tüm Afrikalı çocuklar için yaşanabilir gerçeklikler olmasını sağlamaktır.
Biz buradayken, Gazze’de enkaz altında kalan Filistinli okul çağındaki çocuklar, Güney Sudan’da açlık ve ishalle çaresizce mücadele edenler ve Etiyopya’da okulları eğitim ve bilgi merkezleri olarak değil de barınak olarak kullananlar adına kim konuşacak?
Çatışmaların izleri Yemen’den Burma’ya kadar Afrika ve Küresel Güney’e uzanmakta ve şiddetin yükünü taşıyan bir çocuk nesli bırakmaktadır. Masumiyetlerinin gölgesinde oynayan çocuklar, adeta savaş davullarının kulakları sağır eden yankılarıyla paramparça olmakta, kahkahaları yaralıların çığlıklarıyla boğulmaktadır. Açlık midelerini kemirmekte, çapraz ateşte kaybettikleri yakınlarının yerini boşluklar doldurmaktadır.
Bu çocuklar için eğitim uzak bir hayal haline gelirken, sınıflar sığınaklara, oyun alanları ise mayın tarlalarına dönüşmektedir. Travma tohumları genç kalplerinde kök salarak korku, öfke ve umutsuzluğa dönüşme tehlikesini beraberinde getirmektedir.
Çocuklukları ellerinden alınan ve savaşın ağır yükü altında ezilen bu çocuklar, böylesine büyük bir kayıp ve belirsizlik karşısında ürkütücü bir görev olarak hayatlarını ve uluslarını yeniden inşa etmenin ağır sorumluluğunu taşımaktadır.
Bu durumda bile onların gözlerindeki umut ışığı, insan ruhunun direncinin bir kanıtı olmakta ve çocukların masumiyetinin artık savaş sunağında kurban edilmediği bir dünya talebini dile getirmektedir.
Eğitime sınırlı erişimin yükünü sıklıkla çeken işçilerin ve mültecilerin durumu da tartışmalarımızın merkezinde yer almalıdır.
Savaş, salgın hastalıklar ve ekonomik krizlerle harap olmuş bir dünyada, en savunmasız durumdaki kişilerin eğitim ihtiyaçlarının karşılanması her zamankinden daha büyük önem taşımaktadır.
Dolayısıyla bu konferansın hedefleri, sempozyum salonlarının ötesine geçmelidir. Burada yapılan tartışmalar, paylaşılan perspektifler ve önerilen politikalar derlenerek yayınlanacak ve BM Genel Sekreterliğine sunulacak bir ara raporun hazırlanmasına katkıda bulunacaktır.
Bu rapor sadece ortak aklımızı yansıtmakla kalmayacak, aynı zamanda Afrika hayatiçin dönüştürücü bir eğitim gündeminin temelini de oluşturacaktır.
Bununla birlikte, dünya savaşlarla kuşatılmışken ve Birleşmiş Milletler süper güçler tarafından kontrol edilirken, süregelen eğitim sorunlarını çözmek bir mayın tarlasında ilerlemeye benzeyecektir.
Daha yaşanabilir bir dünya ve küresel yönetim yapısının 21. yüzyılda demokratik bir dünyanın ihtiyaçlarıyla uyumlu olacak şekilde dönüştürülmesi taleplerinden asla vazgeçmemeliyiz.
İki gün boyunca çeşitli arka planlardan gelen ve çeşitli Afrika ülkelerini temsil eden konuşmacılar, zengin bir bilgi ve deneyim birikimi sunmuştur. Görüşleri, Afrika’da eğitimin demokratikleşmesi ve dekolonizasyonu konularındaki zorlukların ele alınması açısından çok değerli olacaktır.
Bu mühim yolculuğa çıkarken; ortaklık ruhunun, kapsayıcılık ilkesine bağlılığın ve Afrika için ve Afrika tarafından bir eğitim geleceği inşa etme kararlılığının bize rehberlik etmesine izin vermeliyiz.
Yükümlülüğümüz oldukça büyük, ancak burada toplanan kolektif irade ve deneyim, bu zorluğun üstesinden gelebileceğimize dair bana güven veriyor.
Bu sempozyumun sadece zihinlerin buluştuğu bir toplantı değil, Afrika’nın eğitim ortamını yeniden tanımlayacak fikirlerin, beklentilerin ve eylemlerin bir araya geldiği bir buluşma olmasını dilerim.
Evet, Çin Komünist Partisi lideri Mao Zedong’un 1956’da söylediği gibi “yüz çiçeğin açmasına ve yüz düşünce ekolünün birbiriyle yarışmasına izin vermek” gerekmektedir.
İlginiz için teşekkür eder, bu önemli konferansın verimli sonuçlarını sabırsızlıkla beklediğimi bildiririm.