Aylardan Şubat, günlerden pazartesi… yarıyıl tatilinin bitip okulun başlayacağı gün. Ben de pazartesi sabahı erken uyanabileyim diye erken yatmıştım ama gecenin bir yarısına kadar gözüme uyku girmemişti. Gözlerim yarı açık uyumaya çalışıyordum. Önce küçük bir sarsıntı ile gözlerimi açtım. Odadaki avizeye baktım. Sallanıyordu. Ardından o gece elektriklerin kesik olmasından dolayı aynı odada uyuduğumuz anneme ve kardeşlerime baktım. Ablam da annem de uyanmıştı. İlk başta deneyimsizliğimizden de kaynaklı olarak sarsıntının geçmesini bekledik. Gittikçe şiddetlenen sarsıntı karşısında ablam ile ben anlaşmış gibi birimiz el fenerini almaya diğerimiz anahtarı bulmaya koştu. O sırada annem erkek kardeşimi uyandırıyordu. Hepimiz kapının yanına toplandık. Kapıyı açmaya çalışıyordum ama gittikçe şiddetlenen sarsıntı beni engelliyordu. Vazgeçtim bir anda. Bıraktım anahtarı. Annem hepimizi sarmış dualar okurken ben boşluğa bakarak depremin bitmesini bekliyordum. Hiçbir şey düşünmüyordum. Şoka girmiştim herhalde. Ama korku da yoktu içimde. Ne olduğunu veya ne olacağını daha sonraları düşünmeye başlayacaktım. İlk deprem bitince ben ve ablam ayağımızda panduflarla, annem ve kardeşim yalın ayak şekilde aşağı indik. Daha sonra annem ve ablam mont, bot vb. İhtiyaçlarımızı aşağı getirdiler. Yağmur çok şiddetliydi. Dizlerim titriyordu. Soğuktan mı korkudan mı bilinmez. Etrafıma baktım. Bütün komşular dışarıdaydı. Herkes boş bir alana toplanmış bekliyordu. Ailem ve alt komşumuzla beraber arabaya doluştuk. Annem sürücü koltuğundaydı, ben de onun kucağında… Ablam erkek kardeşimi kucağına almış yan koltukta oturuyordu. Komşumuz da ailesiyle beraber arka koltukta oturuyorlardı. Sırtım ağrımaya başlamıştı. Her dakika yaklaşık iki tane küçük sarsıntı oluyordu ya da ben sadece bu kadarını hissediyordum. Açık alanda ve arabamızda olmama rağmen güvende hissetmiyordum. Aileme bir şey olursa pişman olmayayım diye onları sevdiğimiz söyledim. Gün ağarıncaya kadar zifiri karanlıktı, korku ve soğuk içinde uyumaya ya da en azından dinlenmeye çalıştım. Yaşadığımız deprem felaketinin ne büyük ölçüde gerçekleştiğini hiçbir haber mecrasına ulaşamadığımız için bilmiyordum. Bu yüzen açıkçası «bugün okul var mı?, «servis gelip beni alacak mı?“ gibi sorular üzerine düşünüyordum. Saat 8-9 gibi annem yukarıdan yiyecek bir şeyler getirdi. Açıkçası hiç aç değildim. Hatta depremin ilk haftası boyunca günde toplasanız bir öğün yemişimdir sadece. Arabamız soğuktu. Bu yüzden ısınmak için evimizin giriş holüne girip odun yaktık. Bu sefer de kısmen içeride olduğumuz için korkuyordum. Annem yemek yemem için ısrar ediyordu. Nenem, dedem ve dayımın ailesi de gelmişlerdi. Akşam oluyordu Bu sırada kulağımıza doğruluğu bilinmeyen haberler gelmeye başlamıştı. Herkes tsunami olacağından bahsediyordu. Herkes yukarıdaki mezarlığa çıkıyordu. Zaten denize yakın oturuyorduk. Tsunami olacaksa bile ne kadar yukarı çıkarsak çıkalım fayda etmez diye düşünüyordum. Biz de geceyi sıcak bir yerde geçirebilmek için annemin teyzesinin evine gittik. Çoğu akrabam oradaydı. 2 katlı bir evin 1. katında herkes susmuş bekliyordu.
Bir odada yaklaşık 20 kişiydik. Büyük teyzem bir şeyler yemem için ısrar ediyordu. Yemeye çalışıyordum ama midem bulanıyordu. Her yer zifiri karanlıktı. Lüks açmış, onunla en azından etrafımızı görmeye çalışıyorduk. Denizin çıkıp çıkmadığı konusunda bilgi almak için denize yakın oturan akrabaları arayıp duruyorlardı. Saat 21:00 olunca herkes yavaştan uyumaya başladı. Ben de herkesin iyiliği için kendime söz vermiştim: Asla uyumayacaktım. Annemin kuzeni yanımda onunla oturmuş konuşmaya çalışıyorduk. Eğer birimiz uyursa diğerimiz de yenilip uyuyacaktı. Annemin kuzeni uyudu. Bütün gece tek başıma uyanık kaldım. Arada içim geçiyordu, kabustan uyanır gibi uyanıyordum. Rüyamda deprem olduğunu görüyordum. Sabaha doğru uyudum sanırım. Sabah olunca dayılarımla beraber eve doğru yola çıktık. Kahvaltı yapmaya çalıştık. Önceki gece bir ay gibi geçmişti. Salı akşamı ise arabada battaniye ve klimayla ısınmaya çalıştık. Hayatımın en soğuk gecesiydi. Ertesi günler kendi çapımızda sera benzeri bir çadır yaptık. Arkadaşlarımdan da yavaş yavaş haber almaya başlamıştım depremin ikinci haftasında. Okulumdan bazı öğretmen ve öğrenciler vefat etmişti ama buna inanmak istemiyordum. Bu arada babam şehir dışından gelmişti. İnsanların yaptığı yardımlar elimize ulaşmaya başlamıştı. Bazı insanlar açgözlülük ve uyanıklık yapmıyor değildi. Depremin üzerinden bir iki ay geçtikten sonra eğitimim için endişelenmeye başlamıştım. Arkadaşlarımın çoğu nakil olup eğitimine devam etmişlerdi. Bu sırada zaten etüt kurumunda öğrenci olduğum Ekin Eğitim Kurumları ve daha bir sürü kurum gönüllü eğitim vermeye başlamışlardı. Kafamı depremden uzaklaştırıp derslerime odaklandım en azından. Bu yüzden tüm bu gönüllü eğitim çadırlarına ve bize yardımı dokunan bütün – yerli yabancı farketmeksizin – herkese teşekkür ederim.