Enrique Javier Díez Gutiérrez
León Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi (İspanya)
Siyasi nefret söylemlerinin kendiliğinden ve tesadüfi bir şekilde değil, demokratik hükümetleri veya onları temsil eden kamusal figürleri istikrarsızlaştırmak amacıyla belirli kesimler tarafından yönlendirilen açık bir siyasi kasıt taşıdığı görülmektedir. Bu söylemler, birbirleriyle yakından bağlantılı ve çok güçlü finansman kaynaklarına sahip olan ve azınlıkta olmalarına rağmen oldukça güçlü olan gruplar tarafından oluşturulmakta ve yönetilmektedir. Kampanyalar oldukça bariz bir mesaj yayma modeli izliyor, bir tür dijital milis gibi hareket ediyor, hatta yaydıkları fikirleri sorgulayanları çevrimiçi olarak hedef almaya ve cezalandırmaya çalışıyor. Günümüzde „haters“ olarak adlandırılan kişiler haline geliyorlar.
Twitter başta olmak üzere sosyal ağlarda ortak bir model tespit edilebilir: Aşırı sağla bağlantılı gruplar birkaç gerçek hesap aracılığıyla kampanyalar düzenlemekte, hemen ardından önemli sayıda sahte hesap harekete geçerek belirli hashtag’leri Twitter’da trend haline getirmekte ve böylece kamuoyunu etkilemektedir. Yapılan araştırmalar, hashtag’lerin yayılmasında belirli yazım hatalarının birbirinin aynı şekilde tekrarlanması ve yüksek oranda sahte hesap bulunması gibi kanıtlarla bu süreçlerin otomatik olarak ilerletildiğini kanıtlamaktadır. Üçüncü bir faktör de kampanyaların hemen öncesinde oluşturulan ve kampanyayı yaymak için de kullanılan hesapların sayısındaki çarpıcı artıştır.
Başka araştırmaların1 da daha önce ortaya koyduğu üzere, bu kampanyalar güvenilir kaynaklar sunmaksızın sözde gerçek haberler gibi gösterilmektedir. Burada, sahte düşman veya tehlike yanılsaması yaratmak ve halkın ilerici, solcu veya insan hakları grupları, hükümetler ve siyasi ve sosyal kolektifl er tarafından ortaya atılan ideolojik ve siyasi önerileri tehdit olarak görmesini sağlamak amaçlanmaktadır. Bu amaçla, „metapolitik sözlükler“ olarak adlandırılan terimler kullanılmaktadır; „suçlu“, „işgalci“, „komünist“, „Etacı“ gibi sürekli tekrarlanan ve karşı tarafı küçük düşürmenin bir yolu olarak görülen saldırgan terimler aracılığıyla, son rece önyargılı bir siyasi vizyon empoze edilmektedir.
Bu politik söylemler irrasyonelliğe ve duygusal konulara odaklanma eğilimindedir, böylece haberler karşı çıkılmadan kabul edilir ve hızlı bir şekilde paylaşılarak görünürlük ve viralite (verici görevi gören yayma matrisleri aracılığıyla) elde edilir. Agresif dilleri ve hatta kişiye yönelik saldırılarıyla „ötekine“ karşı duygusal kutuplaşmaya katkıda bulunarak bir çatışma, korku, gerilim ve sürekli anlaşmazlık ortamı yaratmaktadırlar. Böylelikle, karşı taraf olarak tanımladıkları kesimin de reaksiyonunu almak ve bunun da yardımıyla siyasi nefret mesajlarını viral hale getirmeyi amaçlamaktadırlar.
Siyaseti bir katılım ve temsil mekanizması olarak itibarsızlaştırıp (demokratik yollarla seçilmiş hükümetleri „darbeci“ olarak yaftalayarak), seçim hilelerinin sistemin bir parçası haline gelmesi nedeniyle seçimlerin güvenilmez olduğu mesajını yayarak (sadece kendi liderleri seçilmediğinde) demokrasiyi sorgulayan bir toplumsal iklim yaratmak amaçlanmaktadır.
Aşırı sağcıların bu stratejisi, muhafazakâr kesimler tarafından da benimsenip paylaşılmakta, retweet edilmekte ve yayılmaktadır. En ciddi husus ise, analiz edilen vakalarda görüldüğü üzere, Twitter’da yayılan bu siyasi nefret söyleminin, pek çok gerçek vakada olduğu gibi, çevrimdışı sosyal gerçeklikte bir siyasi nefret iklimi yaratabileceğine dair algılanan doğasıdır. Dolayısıyla, anlayış köprüleri kurmanın ya da farklı insanlar arasında kamu yararı, hoşgörü ve sosyal adalet için anlaşmalar sağlamanın giderek zorlaştığı bir durum ortaya çıkmaktadır.
İspanyol kanunları ve Anayasası fikir ve görüşlerin özgürce ifade edilmesi hakkını güvence altına almaktadır (Madde 20), ancak bu hak mutlak ve sınırsız bir hak değildir; AB’nin Twitter ve sosyal ağlarla imzaladığı „Çevrimiçi yasadışı nefret söylemiyle mücadeleye ilişkin davranış kurallarında“ (Code of conduct on countering illegal hate speech online) tavsiye edildiği üzere, başkalarının haklarını ihlal etmeyecek şekilde, onur, haysiyet, eşitlik ve ayrımcılık yapmama ilkelerine saygı gösterilerek kullanılmalıdır. Bu nedenle, siyasi nefret söylemine karşı yalnızca yasal ve cezai tedbirlerle değil, aynı zamanda nefret söylemini önlemek ve gelecek nesilleri bu durumu analiz edecek ve karşılık verecek araçlarla donatmak için eğitim yoluyla da ilerlemeliyiz. Günümüzde sosyal ağlar üzerinden gelen mesajlar, haberler ve kampanyalar, başta gençler olmak üzere vatandaşların büyük bir kısmı için okuma ve içerik kaynağı haline gelmiştir. Bu anlamda formal eğitimde uygulanan araçlardan biri de LOE (2006) sırasında Vatandaşlık ve İnsan Hakları Eğitimi konusu olmuştur. LOMCE (2013) ile bu ders kaldırılmış olsa da, yeni eğitim yasası LOMLOE’de (2020), bu yasanın 121. maddesine göre, demokratik değerlere ve dijital becerilerin geliştirilmesine ve dünyanın nasıl okunacağını ve yorumlanacağını öğreten eleştirel bir medya okuryazarlığı kültürüne bağlı vatandaşlar yetiştirmesi gereken Sivil ve Etik Değerler Eğitimi konusu ile yeniden ele alınmıştır. Ancak bu araçların her zaman kayda değer bir etkinlik göstermediği aşikârdır, ancak sosyal ağlardaki siyasi nefret söylemini analiz etmek ve bunlara yanıt vermek için bu araçları sağlamak önemli bir fırsat olabilir.
Neo-faşizmin ve onun farklı olana nefret, feminizm karşıtlığı, çevrecilik karşıtlığı ve en temel insan haklarını hor görme doktrinlerinin mümkün olmadığı, hatta düşünülemez olduğu başka bir toplum modeli için başka bir eğitim modeline ihtiyacımız var. Kamu yararına dayalı bir eğitim modeli.
Başka bir toplumun yeniden inşası için sadece gerekli ve vazgeçilmez öneriler, talepler ve somut, doğrudan ve kısa vadeli eylemler yeterli değildir. Bunlar çok önemli mücadelelerdir. Ancak içinde bulunduğumuz „küresel ideolojik savaş“ hakkında da düşünmeliyiz. Söz konusu savaş, uzun vadede temel bir stratejik yaklaşım gerektirmektedir: eğitime sızan baskın neo-faşist ve neoliberal „değerlerin“ sökülüp atılması ihtiyacı ve tüm vatandaşları ve yeni nesilleri ortak „değerler“ ve ortak fayda çerçevesinde dayanışma kavramlarıyla heyecanlandırmak ve sarmalamak gerekir. Stratejik ve temel mücadele eğitim alanında yürütülmektedir ve güçler burada yoğunlaştırılmalıdır.
İçinde bulunduğumuz neo-faşizm çağında öğretmenler ve eğitim mensupları için temel zorluk; iktidarın anti-demokratik biçimlerini, ideolojik çıkarlar için sadece okulları değil aynı zamanda popüler kültürü de işgal eden baskıcı sistemi tanımaları, adaletsizliklerin kökünde yatan nedenleri araştırabilmeleri, sistematik ekonomik, sınıfsal, etnik ve toplumsal cinsiyet eşitsizliklerine karşı mücadele etmeleri, okul çalışmalarını toplumumuzdaki gerçek sosyal ve politik yaşam sorunlarıyla ilişkilendirebilmeleri için gereken temel koşulları öğrencilere sağlamak ve onları temel beceri ve bilgilerle donatmaktır.
Burada söz konusu olan, sadece anti- faşizmi onaylamak değildir, nefret ve ayrımcılık noktalarında birleşen faşizm, homofobi, erkek egemen zihniyet ve ırkçılık gibi kavramları reddetmek ve ortadan kaldırmak için en yüksek çabayı göstermek, anaokulundan üniversiteye kadar eğitim sistemi içinde insan haklarını ve toplumsal hakları savunmaktır. Zira demokrat olmak için anti-faşist olmak gerekmektedir.
Bu konu hakkında daha fazla bilgi için, ünlü uluslararası bilimsel iletişim ve eğitim dergisi Comunicar’da yayınlanan “Discurso político de odio de la ultraderecha desde Twitter en Iberoamérica” (İbero-Amerika’da Twit-ter’da aşırı sağın nefret dolu siyasi söylemi) başlıklı makaleye göz atabilirsiniz.
- https://revistas.uam.es/didacticasespecifi cas/article/view/didacticas2021_25_007 (PoliTeknik tarafından eklenmiştir) ↩