Federal Almanya’da yaklaşık üç milyon Türkiye kökenli insan yaşamakta olup bunların yarısı Alman vatandaşıdır. Gene bunların %50’si Almanya doğumludur. Almanya’da yaşayan Türkiye kökenli insanların %78’i en az 20 yıldır bu ülkede ikamet etmekte olup ortalama ikamet süresi 29,4 yıldır.
Bu sayılara bakıldığında Türkiye kökenlilerin Federal Almanya iç politikasına ilgileri ve etkileri yeterli gözükmüyor. Kuşkusuz bunun değişik nedenleri vardır, en başta gelen nedenler şöyleözetlenebilir:
Özellikle genç kuşaklar Federal Almanyatoplumunun her alanında başarılar göstermekte ve toplumda yer tutmaktadırlar. Buna rağmen egemen kesimlerin ve medyanın bir bölümü “uyum sağladılar mı, uyum istiyorlar mı?”, “hep kendi aralarında mı yaşamak istiyorlar?”, “yasalara uyuyorlar mı?” ve benzeri (bazen ırkçı boyutlar alan) dışlayıcı tartışmaları sürdürmektedir. Bunun tepkisi sonucu Türkiye kökenli insanların bir bölümü çoğunluk toplumundan soğumakta ve bu toplumdaki (diğer) gelişmelere ilgi göstermemektedir.
İçinde yaşanılan toplumdaki gelişmelere ilgi duymak katılım ve seçim hakları ile de ilgilidir. Alman vatandaşlığına geçişin giderek zorlaştırılması (ve çifte vatandaşlığın reddi), yüzbinlerce Türkiye kökenli insanın yerel seçim hakkından bile yoksun bırakılması çoğunluk toplumunun göçmen kökenlileri hâlâ toplumun eşit parçası olarak kabul etmemelerinin göstergesi olarak algılanmaktadır.
Bu iki nedene Türkiye’deki (son yıllarda giderek gerginleşen) gelişmeler/çatışmaların buraya yansıması da eklenince politik ilgi alanı Türkiye’ye yönelmektedir.
Genç kuşakların bir kısmı da (yalnızca) Federal Almanya parti ve örgütlerinde çalışmayı yeğlemektedir ki bunda belli bir haklılık payı da vardır.
Türkiye kökenlilerin kurdukları örgütlerin çok kez birleştirici değil ayrıştırıcı konuları/hususları öne çıkarmaları nedeni ile Almanya politikasını etkileyici tek bir güç/eylemsellik ortaya çıkamamaktadır. Bu genel sorun Türkiye’deki gelişmeler sürecinde daha da ayrıştırıcı konuma dönüşmüştür. Yurt dışında ikamet eden Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının Türkiye’deki cumhurbaşkanlığı ve TBMM seçimlerinde oy kullanabilmeleri, bu bağlamda Türkiye dışında seçim toplantıları/mitingleri düzenlenmesi de bu gelişmeye etken olmuştur.
24 Haziran 2018 Cumhurbaşkanı ve 27. Dönem Milletvekili Genel Seçimlerinde Türkiye dışında 1 milyon 443 bin 585 Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı seçmenle en fazla kayıtlı seçmene ev sahipliği yapan Almanya’da oy kullanım oranı 717 bin 992 oyla yüzde 49,74’e ulaşmıştı.
Federal Almanya’da ilk göçmen kökenli milletvekili 1987 yılında Alternatif Listeden (bugünkü Yeşiller Partisi) Berlin Parlamentosuna giren Sevim Çelebi-Gottschlich idi. Türkiye kökenlilerin ağırlıklı olarak Federal Almanya’da politik partilerde aktif olmaları ise 90’lı yıllarda başladı. O yıllarda tartışma konusu olan bir husus göçmen kökenlilerin “hangi partilerde aktif olmaları” konusu idi. Özellikle CDU/CSU’da aktif olanlara karşı eleştiriler yoğundu, gerekçe olarak bu partilerin (o zamanki kavram ile) “Yabancılar Politikası” gösterilmekte idi.
Kuşkusuz tüm partiler arasında göçmen kökenli insanların haklarını en az ele alan partiler CDU/CSU idi. Öte yandan bir partiye bakışı yalnızca “göçmenlik perspektifine” bağlamanın da yeterli olmadığını (benim gibi) savunanlar da vardı. Nitekim F. Almanya’ya yerleşmişlik algısının artması ile insanlar bulundukları (diğer) toplumsal/ ekonomik konuma göre politik tercih yapmaya başladılar, örneğin işletme/
işyeri açanlar çalışma saatleri/dükkân açılış saatleri, ticari vergiler gibi nedenlerle CDU/CSU veya FDP’ye yakınlık duymaya başladılar. Bu bağlamda partilerin Türkiye’deki gelişmelere bakışı da partilere yaklaşımda ve oy kullanmada önemli ölçüde etken oldu.
İdealist bir bakış ile federal ve eyalet parlamentolarındaki Türkiye kökenli milletvekillerinin bazı “asgari müşterekler” etrafında birleşip bunları partilerine kabul ettirmeleri istenebilir. Ancak bu gerçekçi gözükmemektedir. Parlamentolardaki Türkiye kökenli milletvekilleri genelde -kendilerine ters düşse de – partilerinin göçmen haklarını kısıtlayıcı kararlarına (örneğin, aile birleşiminin, vatandaşlığa geçişin
zorlaştırılması gibi) katılmak zorunda kalmaktadırlar.
Bu dönem gerçekleşecek seçimlerde demokratik partilerin listelerinde gerek federal düzeyde gerekse seçim yapılacak eyaletler düzeyinde listelerde ve doğrudan adaylıklarda göçmen kökenli/ özellikle Türkiye kökenli aday sayısında geçen dönemlere göre görülür bir artış gözlemlenmektedir ki bu 4’üncü tezi destekler bir gelişmedir – ancak bu adayların seçilebilecek sırada/veya bölgede aday gösterilip gösterilmediği farklılık göstermektedir.
Türkiye kökenlilerin F. Almanya’daki politikaya ağırlık veren kuruluşları geçmişte seçim süreçlerinde aktif olmakta idiler, örneğin: partilerin liste başı adayları ile, gene partilerin Türkiye kökenli adayları ile açık oturumlar düzenlenmesi, partilere belli istemler göndererek yanıtların yayınlanması (Wahlprüfsteine), bildiri dağıtarak seçimlere katılma çağrısında bulunulması, sokakta oy hakkı olmamasını protesto etmek için “sembolik seçim” düzenlemesi gibi. Ancak, Pandemi koşullarında bu tür faaliyetler haliyle sınırlı kalmak durumundadır.