Her karmaşık sorun için basit, mantıklı ve de
hatalı bir yanıt vardır.
H.L. Mencken
(Frances 2013, S. 293)
Demokrasi bireysel hakların bir demeti midir?
Koronavirüsü Pandemisi ve bu bağlamda devletin aldığı önlemlerin değerlendirilmesi üzerine bugün birçok insan kafa yoruyor. Bu tartışma resmi makamların penceresinden ve sosyal medyadan izlendiğinde, burada daima karşıt görüşlerin ve karşıt gerçeklerin yüzleştirildiğini saptamak olanaklı. Elbette – bakış açısına göre – önlemlerden ya da tehlikelerden etkilenen yurttaşların görüşünü dikkate almak önemli, ama tartışmanın bu bütünlüğünde pek kullanılabilir değil.
Çözüm için burada, yurttaşların ilk etapta salt anayasal hakları değil, ayrıca mantığı onların görevi olarak gerekli kılan ‚erginlik‘ kavramı ilk perspektifi sunar. – „Sapere aude! kendi aklını kullanma cesaretini göster! [orijinalinde öne çıkarılmıştır.]“ (Kant 1784/1999, S. 20). Ancak erginliğe dair bu – en tanınmış – betimleme bu gereklilik için tek başına yeterli değildir. Erginliğin bu salt bireysel yönüne ek olarak Kant’ın savunduğu Koşulsuz Buyruk da dikkate alınmalıdır, “yalnızca genel bir yasaya dönüşmesini istediğin ilkeye göre davran” (Kant 2010, 53 ve akabindekiler). Kant tarafından talep edilen erginlik, akıl ancak diğerleriyle ve farklı düşünenlerle bağıntısı çerçevesinde kendini tanıdığı ve sorumluluğunu üstlendiği zaman gerçekleşebilir. Günümüzde demokrasi, bireysel özgünlük ve kolektif özgünlüğün önemi arasındaki bu gerilim alanına eşzamanlı ortam ve yapıyı sunan devlet biçimi olarak kabul görüyor.
Bu ilke Başbakan Kohl’un ve Hessen Eyaleti Başbakanı Koch’un 90’lı yıllarda patlak veren bağış skandalı nedeniyle ağır yara aldı. Öte yandan güçlü ulusal ve uluslararası lobi gruplarının ‚gölge gündemlerini‘ giderek kabul ettirmeleri, devletsel yaşam temeli olarak demokrasinin benimsenmesinin erozyona uğramasına katkı sundu[2].
Burada yaşanan şey, ki düşünce akışı için önemli bir nokta bu, insanlar böylesi bir toplumda, dağınık olarak, sonuçta eylemleri salt kendi çıkarlarına yönelimli olacak şekilde geriletiliyor. Ve bu onların dünyaya bakışlarında ve içindeki sorunlar hakkındaki görüşlerinin tümü üzerinde iz bırakıyor.
Aydınlanmanın yanılsaması olarak dünyaya egemen olmak ve Korona Pandemisi
Bu dünya ve insan anlayışı ise dünyanın ilkece teknik kontrol altına alınabileceğini hayal eden 19. yüzyıl ile doğrudan bağlantı halindedir. Bu bakış açısı için ortaya çıkan genel sorunlar ilkece çözülebilir niteliktedir. Devam eden zorluklar bu bakış açısı için daima varolan bağlantılara dair bilginin eksikliğine bir ipucu verir.
Ancak 20. yüzyılın ortalarına doğru yinelgen süreçlerin, bir diğer ifadeyle tekrarlanan olayların, belli bir zamandaki bir olayın başka bir zamandaki söz konusu olayı etkileyecek şekilde vs. içi içe geçtiği, ilkece öngörülemeyen karmaşık, dinamik sistemler oluşturduğu giderek görülür hale geldi. Böylece bu durum özünde dinamik, karmaşık büyüme süreçleri olarak görülmesi gereken tüm yaşam ve toplum süreçleri için de geçerlidir.
Bu sistemlerin gelişiminde duyarlı aşamalar vardır, stabil oldukları zamanlara kıyasla artık istatistiksel betimlenebilir olmayan, aksine belki de ÖNEMSİZ (!) küçük şeylerle değişime uğratılabilen aşamalar (‚kelebeğin kasırgayı tetikleyen bir kanat çırpışı‘), ancak değişim gelecekteki temel olarak bir süreliğine stabilize olur.
Karl Lauterbach bu durumu bir tartışma programında etkileyici bir dürüstlükle ve içinde bulunduğumuz bağlantılar için ortaya koydu. Lauterbach Almanya’daki iyi rakamların %20 oranında siyasal önlemlerden ve %80 oranında şanstan kaynaklandığını, İtalya’daki şiddetli olayların virüsün ne denli tehlikeli olduğunu çok erken ve etkili biçimde gösterdiğini, yayılmaya karşı Almanya’da erkenden önlem alınması için bunun zaman kazandırdığını ve İtalya’dan gelen haberler nedeniyle alınan önlemlerin halk içinde hemen kabul gördüğünü belirtti. Bu düşünce doğru ya da yanlış olabilir, ama en azından çok farklı etki boyutlarının birlikteliğini gösteriyor, virüsün bulaşma
yolu (bugüne dek tam açıklık kazanamadı), farklı ülkelerdeki sağlık verileri, ama ayrıca kültür ve sosyal veriler, söz konusu fenomenin bağlantıları içinde oraya çıkmasına neden oluyor.
Korona Pandemisinin Işığında bir Yaşam Gerçekliği olarak Polifaktöriyel Yineleme
Koronavirüsü’nün yayılması belli ki polifaktöriyel, dinamik bir olayın gerçekleştiğini gösteriyor. Öte yandan bu etkileşim, ekonominin de polifaktöriyel, dinamik durumuyla birlikte alınan önlemler üzerinde etkili oluyor. Böylesi koşullar altında adım atmadan önce sistemi tamamen anlamaya çalışmak boşuna, ve aynı biçimde, olaya odaklanan perspektiflerden birinin ya da diğerinin ‚doğruluğunu‘ ya da ‚yanlışlığını‘ tartışmak da yararsız. Sonuçta böylesi açıklamalar daima karmaşık bir sistemdeki birçok attraktörün[*] salt birkaçına, hegemonyal, sistemin tamamını nedensel determine eden bir önem atfeder. Dolayısıyla böylesi bir bakış açısı otomatik olarak sığ hale gelir ve bununla da böylesi bağlamlarda gerçek dışı olur. Buna rağmen, Korona Pandemisi çerçevesinde, sosyal ağlarla ilişkide gerekli ‚özonay baloncuklarını‘ hazır bulunduran kendi tutumunun ‚doğruluğundaki‘ ısrarcılık öyle biçimler alıyor ki, geçenlerde şu haber bir virüs gibi yayıldı: SON DAKİKA: Korona uzmanlarının sayısı ilk kez enfeksiyon kapanların sayısını geçti. Bu haber her ne kadar açık, kabarevari bir amaç gütse de, internetteki görüş ve öfke dalgalarına baktığımda, haberin gerçekte isabetli olduğu izlenimini edindim.
Böylesi bir olayın gerçekliğine denk düşen uygulamaya Peirce abduktion[**] (bkz. Richter 1995) diyor. Burada başlangıçta olayın olabildiğince isabetli, normalde polifaktöriyel ve diyalektiksel gerilimli, detaylı, modelimsi bir hayali kuruluyor, ancak olayı sonuçta yeterince anlamama bilinciyle bu yapılıyor. Bir sonraki adımda, bu hayal temelinde, söz konusu olay içerisinde ve karşısında eyleme geçerek bu varsayım sınanır. Edinilen deneyimler modelde değişikliklere ve iyileştirmelere yol açar ve böylece eylemler de değişir ve dolayısıyla da sonraki deneyimler de değişerek, gerisin geri modeli düzeltmek üzere uygulamaya girer vs. Karmaşık gerçeklikle girilen bu ‚diyalog‘ olayın izini sürmeye ve ona olabildiğince yaklaşarak uygun hareket etmeye yardım eder. Düzeltmeler savunulan pozisyondan kopmak demek değildir asla, aksine gerçekliğin yansıma süreçlerinin bir bölümüdür. Bu yöntemi uygulayabilme koşulları bilişsel olmaktan çok fikri güçtür, yani kararsızlık temelinde eyleme geçmeye hazır olmak söz konusudur. Kararsızlığın kabulüyle bu süreçte olanaklı hale gelen çok perspektifli konum, böylece daima bu eylemin ön koşulu olarak kendi yanılabilirliğinin bilincinde olmayı da kapsar.
Her bir aktöre değil, aksine Korona ile ilgili herşeyi içeren önlemlerin ve söylemlerin toplumsal gelişimine baktığımızda, ilk, çok kampsamlı, radikal, merkezi bir aksiyonun, siyasetin, bilimin ve ekonominin, anayasa mahkemeleri ve idari mahkemelerin yanı sıra yurttaşların aldığı konum, her politik görüşten bir takım medya temsilcisi ve çıkar grupları gibi çok farklı grupların ayrıntılı pozisyonlarının artan oranda uyarlanarak etkili olduklarını saptamak mümkün. Kendi tutumunun mutlaklığından emin olan pozisyonlar, doğru yolu bulmaya çalışan bu toplumsal dalgalanmayı felce uğratır. Bu da sonsuz siyah-beyaz tartışmalarına yol açar ve verili durum içerisinde artan ayrıntılı eyleme hiçbir katkı sunmaz, hatta üretken bir idaresini büyük bir sekteye uğratır. Durumu başarıyla ele almaksa kararsızlık temelinde eyleme geçme yeteneğini gerektirir, bu da yönetim yapıları gibi neoliberal vaatlerin de gösterdiği gibi büyük zarar gördü.
Böylesi bir ‚yetkinlik‘ için bir tarafta temelde işlevsel bilginin ve buna uygun yeterlikli *çıktıların* öğrenilmesine yönelimli olmayan, aksine bu öğrenimi, işbirliksel bir – ve böylece daima çok perspektifsel (!) – öğrenme kültüründen hareketle, çok çeşitli ve daima hata da içeren bir dünyayı kavrama süreci olarak şekillendiren bir eğitim sistemi önemli bir faktördür (bkz. hierzu: Elkana und Klöpper 2013). Tüm katılımcıların özgünlüğü ile grubun parıltılı, çok yönlü, genel anlamı bunun içinde paralel gelişir. Bunun dışında koşulsuz temel gelir, insanlara yaşamsal güven sunardı, ki bu, günlük hayatta kalma işlevleri dışında eğer tüm yurttaşlarda (multi-) kültürel perspektifler olanaklı kılınmak isteniyorsa, zorunludur.
‘Aniden sosyalist olmak?’ – Karmaşık sistemlerin dinamik evresindeki fırsatlar: Attraktör olarak politik çalışma
Sona yaklaşırken yazının başlığını ele alalım. Karmaşık ve bu nedenle son kertede kestirilemez olan dünyayla ilgili ‚haklı çıkma isteği‘ sorununa ayrıntılı değinildi. Ama neden şimdi Korona Krizi sırasında bu görüşler o denli kabarıyor? Ve bu görüşler neden bu hararetle kanımca yerleşik sol liberal burjuva üyesi sayılabilecek çok sayıda insandan geliyor?
Pippi Langstrumpf bu katman için güçlü, otonom bir çocuk olarak görülüyor, hem de bir kız, tabii ki ve severek kabul edilecek bir idealdir o. Ve onun federal meclise kadar ulaşan şarkısı[3] – ‚ben bu dünyaya vidi-vidi keyfime göre şekil veririm‘ –, kendimi de dahil etmem gereken bütün bir kuşağın yaşama duygusunu temsil ediyor. Duyulan bu hayranlık sırasında gözden kaçan, Pippi’nin bunu yalnızca kendi gücü ve cesaretiyle değil, aksine büyük bir kısmını babasının kendisine bıraktığı devasa altın hazinesiyle yaptığını unutuyor.
Aynı biçimde bizim kuşak da kendisi açısından savaşsız ve bir savaşın ardından ve yeniden inşa yıllarının ekonomi mucizesiyle büyümüş olma şansını gözden kaçırıyor – bizim altın kutumuz! Teknik ilerlemeyle de (Garage kids, Silikon Valley) bağlantılı olarak buradan çıkan sonuç, ‚everything goes‘ yaşam duygusudur. Çok çeşitli yaşam biçimleri yaşanabilir görünüyordu ve iki Almanya’nın birleşmesiyle birlikte son sorun da, Soğuk Savaş, bitmiş görünüyordu. Geriye kalan riskler, Nükleer santrallerin kapatılması, iklim dostu enerji tedarikinin inşası, tüm bunlar sonunda sadece siyasetin kabul etmesini sağlamak sorunuydu ve sonunda hepsi teknik açıdan erişilebilir ve çözülebilir gibiydi. Bu kültürün baskın anı bireysel özgürlük ve de kontrol ve güvenlikti.
Bütün bu gelişmelerde ‚gözden kaçan‘ şey – iyisi bastırılan diyelim -, insanlığın ezici çoğunluluğunun bu deneyimin yanından bile geçmemiş olmasıydı, çünkü insanlık yaşamsal olarak çarpık koşullarda hayatını sürdürmek zorundaydı, kısmen de bizim yaşam biçimimizi ekonomik güvence altına almak için. Bunun tipik örneği Avrupa’da TTIP ve CETA’ya karşı çıkılmasıydı, ama Orta Afrika Cumhuriyeti’nin AB tarafından serbest ticaret anlaşması EPA’yı kabul etmeye zorlandığına hiç değinilmiyor. Bu anlaşma ile tarım ürünü fazlamızın o bölgede gümrük vergisi olmadan ticareti yapılabiliyor ve dolayısıyla ülkenin merkezi altyapısı, küçük köylüler, yaşamsal temellerini kaybediyor.
Benim için önemli olan, burada güvenliğin etkilediği yaşam ya da daha iyi bir ifadeyle deneyimleme biçimidir. Bu düşüncelerde gördüğüm, sadece işlevsellikleri itibariyle egemen neoliberal pazar konseptine bağlı işlemeleri gereken bağımlı çalışanların değil, aksine, herşeyde önce orta sınıfın da ‚statükoyu‘ koruyan bir katmana dönüştüğü. Alışılmış kulvarlarında ilerleyen kendi argümanlarını sıkça ve neredeyse ritüelleşmiş biçimde savunan sistem eleştirmenleri için de bu geçerli. Ve onlar bu tutumlarıyla, statükoyu tehlikeye atmadan demokrasinin kalitesini kanıtlanabilir kıldıklarından, müşterek ‚alışkanlıklar binasının‘ inşasına katılmaktalar.
Korona Pandemisi ile herşey aniden değişti. Dünya genelinde hiç kimsenin etkisinden sıyrılamadığı belirleyici bir süreç vardı. Ve bu sürecin ekonomik sonuçları nedeniyle öngörülebilir hale gelen şey, önümüzdeki yeniden inşa sürecinin muhtemelen dünyayı eşi benzerine ancak savaşların muktedir olduğu tarzda değiştirecektir. Basit – alışılmış – açıklama modellerinde ısrarcı olan ‚hep haklı çıkmak‘ tarzı bu perspektifte kontrolü kaybetme korkusundan başka bir şey değildir.
Buna karşın karmaşık sistemlerin ele alınması noktasında burada tasarlanan modeli dayanak aldığımızda ve kararsızlığımızı ve nihayet bu durumdaki bilgisizliğimizi (Korona aracılıyla rediyalektize etmek mi?) kabul ettiğimizde, o zaman bu durumdan hareketle ortaya çıkabilecek olanaklara işaret eden sürpriz ipuçları çıkar.
Metroda gözlemlenen durum, en azından ‚mesafe koyma‘ kuralının ilk başlarında, bir diğerinin yanından geçerken uzak durmaya çalışanların diğerinin yüzüne bakması ve gülümsemesi – maskenin ve hatta peçenin altından seçilebiliyor! – hatta bazen selam vermesi, eskiden cep telefonuyla uğraşmak her teması engelliyordu. – Korona nedeniyle yeniden sosyalleşmek mi?
❙ Saygı duyulan ‚günlük yaşamın kahramanları‘ çarpık koşullardaki eski konumlarına dönecek. Korona nedeniyle toplumsal dayanışma, evrensel temel gelir ve ücret adaleti mi?
❙ Bir tarafta küçük ve orta işletmelerin desteklenmesi ve ikramiye ve kâr payı ödeyen şirketlere desteğin reddedilmesi. Korona nedeniyle finans piyasasının pazara gerçekte katılanların lehine sınırlandırılması mı?
❙ Büyük firmalara (Lufthansa) destek verilirken, devletin bu firmalara ortak olup olmamasına ilişkin tartışma. Eğer kamulaştırma olmayacaksa, en azından ana sanayi ve hizmetlerdeki büyük şirketlere talepler yöneltilmesi. Korona nedeniyle daha etkin devlet mi?
❙ İklim hedeflerinin dikkate alınarak yeni bir başlangıç yapılması tartışılıyor. Korona nedeniyle yeni bir yeşil anlaşma mı?
❙ Öğrenim için Hazır bulunmanın, işbirliği ve fikir alışverişinin önemi.
Korona nedeniyle kararsızlık temelinde eğitim ve eğitim değerinin kendisinde saptanan hata ve düzeltmeler, saf öğrenim karşısında ön plana mı çıkıyor?
Tüm bunlar ütopik mi? İflah olmaz bir iyimserin kuruntuları mı? Olabilir. Ama o kadar da umutsuz değil, çünkü karmaşık sistemlerin ısrarcı gücü yalnızca stabil aşamalar için geçerlidir. Dinamik aşamalarda ise böylesi sistemler, yukarıda gösterdiğim gibi, etkiler karşısında son derece hassastır. Verili durumda gösterilen çaba, alışılmış eleştiriden yalnızca alıntı yapılmakla yetinilmez, aksine verdiğim örneklerdekine benzer, bu dinamiği ortaya çıkaran olanaklardan hareket edilirse, çok şey başarabilir. Gruplar bu hedefler doğrultusunda çalışmak konusunda anlaşırlarsa elbette etki gücü artar.
Bu metni ailelere ve arkadaşlara bu yılki Paskalya dileklerimle noktalıyorum:
Bu tarz ‚arızaların‘, içinde bulunduğumuz zaman yolculuğunda aslında hayatın bir dışavurumu olduğu görüşündeyim, bunlar DAİMA yeniyi yaratma ve dolayısıyla daima iyiye yönelme erkini taşırlar (iflah olmaz bir materyalistin çetrefilli bir tümcesi
Bu anlamda, hepimiz bunların üzerinde çalışalım
(Mesafeden Paskalya selamlarımı iletiyorum; 2020).
[*] Sona yaklaşan evrimsel bir süreçte dinamik bir sistemin
ulaştığı nihai durum (Red. notu).
[**] Abduktion: Herhangi bir uzvun koronal planda orta hattan uzaklaştırılması. (Red. notu).
[1] Metnin kısa ve uzun versiyonunu ve kaynak bölümünü internette bulabilirsiniz.
[2] Bertelsmann Grubu’nun partiler üstü kendine ait bir Agenda- Settings’ stratejisini yayımlaması büyük bir riyakârlıktır
(bkz.: Rüb et al. 2009, 64 f).
[3] Roger Willemsen’e göre (Das Hohe Haus – ein Jahr im Parlament; Hörbuch) Andrea Nahles 3.9.14’te şarkının bu bölümünü Alman Federal Meclisi’nde yaptığı konuşma sırasında söyledi.