Derya Özkul | Oxford Üniversitesi, Mülteci Araştırmaları Merkezi
Lübnan, 2011 yılında Suriye’de başlayan çatışmalardan kaçan mültecilerin en çok tercih ettiği ülkelerden biri oldu. Bunda en büyük etken, iki ülke arasındaki tarihsel bağlar, savaş öncesinde birçok Suriyelinin halihazırda Lübnan’da mevsimlik işçi olarak çalışıyor olması, iki ülke arasındaki sınırların açık olması ve konuşulan ortak dildi. 2011 yılından itibaren aileleriyle birlikte Lübnan’a göç eden bazı Suriyeliler, Birleşmiş Milletler Mülteci Örgütü’ne (BMMYK) kayıt olarak mülteci statüsü aldılar.
Lübnan devleti, başından beri Lübnan’ın bir ilticacı ülkesi olmadığını söyledi ve 2015 yılına kadar Suriyeliler kısmen ‘müsamaha’ gösterdi. BMMYK rakamlarına göre, ülkedeki mülteci sayısı 1 milyona yaklaşınca devlet kurumlarında ziller çalmaya başladı. Bir görüşe göre, çoğunluğu Sünni olan Suriyeliler, Lübnan’daki din ve mezhep ayrılığına dayanan politik düzenin dengesini bozabilirdi. Diğer bir görüşe göre ise, hali hazırda ekonomik birçok sorunu olan Lübnan, daha fazla mülteciye ev sahipliği yapabilecek durumda değildi.
2015 yılında Lübnan devleti, siyasi tartışmalar sonucunda Lübnan ve Suriye sınırlarını serbest geçişlere kapattı. Bundan böyle, Suriyelilerin Lübnan’a gelebilmesi için turizm, öğrenim, yatırım nedenleri gibi, her yabancıdan istenen şartlara uymaları gerekiyordu. Dahası, 2015 yılından itibaren BMMYK’ne kayıt yapılmasını durdurdu. BMMYK’nin itirazlarına karşılık olarak, Birleşmiş Milletler çalışanlarını Lübnan’daki oturum izinlerini yenilememekle tehdit etti.
Gelinen noktada, Suriyelilerin Lübnan’da oturum izni alması sadece bir sponsora (Arapçada kafil) bağlı. Geçtiğimiz yıllarda sponsor olma koşulları da zorlaşıtırıldı. Oturum izni için yabancıların senelik kişi başına 200$ ödemesi gerekiyor. Bazı sponsorlar, durumdan istifade ederek, Suriyelilerden senelik kişi başına $1000’a kadar varan paralar ödemelerini bekliyor. Tüm bu zorluklar sonucunda bugün Lübnan’da yaşayan yaklaşık 1,5 milyon Suriyelinin en az %75’inin oturum izninin olmadığı tahmin ediliyor. Tutuklanma riski erkekler için çok daha fazla olduğu için, aileler paraları elverirse erkekler için oturum izni almaya çalışıyor; kadınlar ve 15 yaş üstü çocuklar büyük oranda kayıtsız yaşıyor.
Savaşın başladığı ilk yıllarda, Suriyeli çocuklar, yer olduğu takdirde devletokullarına yazılabiliyordu. Fakat sayıları arttıkça, Lübnan devleti, Suriyeliler için ayrı bir okul sistemi geliştirdi. Buna göre, Lübnan vatandaşı öğrenciler, sabahtan akşam üzeri 2’ye kadar normal saatlerinde devam edecek; Suriyeli öğrenciler ise ‘akşamüstü okulu’ olarak adlandırılan 14.00-19.00 arası okullara gidecekti.
Her ne kadar iyi niyetle düzenlenmiş bile olsa, bu okul sisteminin kısa sürede istenilen sonuçları veremediği görüldü. Benim yapmış olduğum araştırmada, neredeyse tüm aileler, bu okullarda verilen eğitim kalitesinin düşüklüğünden şikayetçi idi. Okullarda Suriyeli öğretmenler çalışamıyor; ancak Lübnanlı öğretmenler çalışabiliyor. Akşamüstü mesailerinde aynı öğretmenler ikinci mesailerini yapıyorlar ve birçok çocuk daha önce eğitimlerine ara vermek zorunda kaldığı için, bu derslerin kalitesi çok daha düşük oluyor. Ayrıca Lübnan okullarında fen bilimleri dersleri İngilizce ya da Fransızca olarak okutuluyor. Suriyeli öğrenciler ise bu dilleri bilmedikleri için daha da fazla zorluk çekiyorlar.
Eğitim kalitesinin dışında, bu okulların akşamüstü saatlerinde olmaları çocukların okula gitmelerini zorlaştırıyor. Özellikle kış aylarında okul yolları karanlık olduğu için öğrenciler evlerine tek başlarına dönemiyor; bu da birçok aileyi çocuklarının okula gitmemesine sevk ediyor.
Bir başka faktör de akşamüzeri saatlerinde dahi okullarda yeterli yer olmaması. Örneğin Lübnan Suriye arasında kalan Beqa’a bölgesinde Sünnilerin ağırlıkta olduğu Bar Elias ilçesinde okullar ancak 500 öğrenciyi kabul edebiliyor. Ama ilçede 1,500 Suriyeli öğrenci olduğu tahmin ediliyor. Bu nedenlerle birçok okul yönetimi çocukları sadece sabah okuluna değil, akşamüstü okullarına bile yazdıramamaya başladı.
Bunun dışında her okul kayıt sırasında farklı belgeler istiyor. Bazıları için hastanede verilen doğum kartı yeterli iken, bazıları BMMYK kayıt belgesini, aşı belgesini ya da Lübnan’da oturum belgesini şart koşuyor. Bu belgeleri alabilmek oldukça zor. Özellikle aşı belgesi için Suriye’ye gitmek gerekiyor; çoğu Suriyeli çocuğun oturum belgesi de yok.
Son olarak, en önemli ihtiyaç, parasızlık ve ailede çalışacak işgücüne olan ihtiyaç. Özellikle tarım sektöründe çocukların çalışması çok yaygın. Aileler, akşam saatlerinde okula gitmelerindense çocuklarını çalıştırmayı tercih edebiliyor. Ya da bazı durumlarda aileler istese dahi, kamp liderleri ya da Arapçada şaviş olarak olarak adlandırılan işverenle aileler arasında iş bulucu görevi görenler, çocukların okula gitmesine izin vermiyor. Bazı şavişler kamplarda kendi eğitim sistemlerini kurmuş; bazıları da söylenenlere göre çocukları istismar ediyor.
Tüm bu zorluklar, Lübnan’da alternatif eğitim sistemlerinin doğmasına neden oldu. Bunların başında sivil toplum kuruluşlarının kurduğu alternatif okullar geliyor. Bu okullar, gelen fon miktarına bağlı olarak, Suriyeli çocuklara Suriye müfredatına uygun bir şekilde ders veriyor. Elbette, sayılar yine kısıtlı ve fon miktarına bağlı olarak her sene değişebiliyor. İkinci olarak, özellikle enformel çadır yerleşmelerinin olduğu Beqa’a bölgesinde enformel eğitim sistemleri oluştu. Bazen çadırlarda, çadır aralarında, bazen de apartman dairelerinde bölgede yaşayan Suriyeliler, okula gidemeyen çocuklara gönüllü olarak ya da bazen para karşılığında ders vermeye başladılar. Bu dersleri Suriyeliler verdiği için genellikle Suriye müfredatı öğretiyorlar. Ancak bu dersler, öğretmenin uygunluğuna göre verildiği için düzenli olarak verilemiyor. Öğretmenler o gün için günlük bir iş bulabilirse ders vermiyor. Çocuklar düzenli olarak gelemedikleri için ders anlatımı sistematik bir şekilde ilerleyemiyor. Her şekilde, bu okullarda öğrenim gören öğrencilerin Lübnan’da mezuniyet belgesi alabilmeleri imkânsız. Dolayısıyla bu eğitim sistemi uzun vadeli bir çözüm değil.
Aileler, tüm zorluklarına rağmen Suriye’ye dönmeyi istemiyor. Bunda en büyük neden, dönüldüğü takdirde erkeklerin orduya gitmek zorunda kalmaları; birçok ailenin evini savaş nedeniyle kaybetmiş olması; bazı ailelerin mülklerine el konulmuş olması; özellikle babasız büyüyen çocukların Suriye’de döndükleri takdirde vekaletlerinin anneden alınacak olması; Suriye’nin bir çok şehrinde hayatın henüz eski haline dönmemiş olması, hayat pahalılığı; işsizlik ve bazı ailelerin Asad rejimi altında Suriye’ye asla dönmek istememesi geliyor. Araştırmamda, Suriyeli erkeklerin gelecek planları meçhulken, kadınların en çok istediği çocuklarının iyi bir eğitim alabilmesiydi. Suriyelilerin çoğunluğunun, tüm zorluklara rağmen, Lübnan’da kalacağını varsayarsak, bir an önce daha uzun görüşlü eğitim politikalarına ihtiyaçları var.
Kısacası her ne kadar eğitim olanakları kâğıt üzerinde var olarak görülse de, Suriyeli çocuklar, eğitime ulaşımlarında çok büyük sıkıntılar yaşıyor. Lübnan’daki durum, anadilindeki eğitimin yeterli olmadığını, bu eğitimin sistematik ve düzenli bir şekilde devam ettirilmesi gerektiğini gösteriyor.
Email: derya.ozkul@qeh.ox.ac.uk