Hata yapmak, suç işlemek… Evet,mümkün, ama bunu sizden beklemek mi? “Asla!” En azından yaşadığınız topluma ağır zarar verecek türden hatave suçlara ortak olmanız çok düşük bir olasılık ya da tümüyle olanaksızdır, çünküyasal ya da sosyoekonomik statünüz büyük ihtimalle buna el vermiyordur.
Bu mantıktan hareketle yaşadığınız ülkedeki genel toplumsal durumu yakından gözlemleyiniz! İnsanlar altından kalkılamaz hangi kapsamlı sorunlarla günbegün yüzleşmek zorunda kalıyor ya da bırakılıyor ve bu sorunların sizinle ne ilgisi olabilir?
İsterseniz Federal Almanya toplumunu ele alarak örnekler sıralayalım. 1949’da kurulan Federal Almanya Cumhuriyeti’nin borcu 2 trilyon avroya tırmanmış durumda, işsizlik sayısı yaklaşık 2,3 milyon, 4 milyon çocuk yoksulya da yoksullaşma tehlikesiyle karşı karşıya, 2017 istatistiklerine göre nüfusun yüzde 19,7’si darboğazda ve sosyal dışlanmanın etkisi altında kıvranıyor; yalnızlaşanların, çevrelerine yabancılaşanların, evsizlerin ve sokakta yaşayanların sayısı da hızla artıyor.
Almanların geniş bir kesimi için travmaya dönüşen Hartz IV İşsizlik Parası ile 2000’li yılların başında Avrupa’nın en kapsamlı düşük gelir sektörlerinden biri inşa edildi, çalışan nüfusun bir bölümü bilinçli olarak dar gelirli hale getirildi ve geri kalanlar üzerinde rekabet baskısı oluşturuldu, 40 milyon işçinin hayatına doğrudan ya da dolaylı nüfuz eden bir siyaset yürütüldü.
“Cum Ex” olarak adlandırılan ve yasalardaki boşluklardan yararlanmasını bilenler tarafından yapılan on milyarlarca avro değerinde vergi kaçakçılığı henüz yeterince aydınlatılmış değil ve belki de yakında zamanaşımına uğrayacak.
NSU cinayet serisi sonrasında devletin özsavunma reflekslerinin hangi görünümlere büründüğünü duymayan kalmadı gibi.
Peki ya geçmiş? 1961’de patlak veren Contergan ilaç skandalı çerçevesinde ağır engelli dünyaya gelen 4000 civarında çocuğun öyküsünü film olarak izlemek mümkün ve internette, üretici şirketin taviz vermeyen tutumu hakkında okuyacağınız birçok haber bulabilirsiniz.
Bavyera Eyaleti’nin unutulmaz Başbakanı Franz Josef Strauß’un Güney Afrika Apartheid rejimine verdiği desteği bilmek de yararlı.
Dış politika? Federal Almanya BM kararı olmadan 1999’da Yugoslavya’ya karşı yürütülen savaşa katıldı; silah ticaretinde ihracat yapan önemli ülkeler arasında da dördüncü sırada yer alıyor.
Örnekleri çoğaltabilir miyiz? PoliTeknik’in bu sayısında en alttakilerin “kendiliğinden gelen erdemlerini” bir yorumlar dizisi olarak yayınladığımızdan, yazarlarımız kendi görüş ve örneklerini sizinle paylaşma fırsatı buluyor (Sayfa 8 – 10).
Ne dersiniz? Alman vatandaşı olmadığınız ya da sosyoekonomik statünüz düşük olduğu halde, yukarıda cereyan eden kaç olaya karışacak kadar büyük bir potansiyele sahip olduğunuzu düşünüyorsunuz? “Göçmen” olsun ya da olmasın Almanya’nın alt katmanları bu işlere ne derece müdahil olabilir ki? En altta olmak günlük yaşamın her türlü zorluklarıyla boğuşmayı gerektirir. Bu katman, yasal açıdan ve siyasal güç itibariyle toplumsal hiyerarşide en zayıf halkayı oluşturur, yöneten değil yönetilendir ve üyeleri büyük, organize, “elit” suçlara karışmaktan neredeyse mutlak surette uzaktır, dolayısıyla bu katmanın üyeleri “kendiliğinden gelen” veya “doğal erdemlere” sahiptir:
En alttakiler, milyonlarca insanı (yani özünde bizzat kendilerini) olumsuz etkileyecek yasalar çıkaramaz, menajerler gibi binlerce insanı işsizliğe sürükleyecek kararlar alamaz, başka ülkelere saldıramaz (ateş hattına ilk kendileri sürüldüğünden, savaş istememeleri doğaldır) ya da o ülkelerin içişlerine karışamaz, devletleri borç bataklığına sürükleyemez vb.; şu ana kadar onların böylesi nitelikte eğreti işler yaptıklarına tanıklık eden de yoktur – gerçekten de bu fiillere muktedir olsalardı, zaten kendilerini aklayacak güçleri de olurdu.
En alttakilerin yaşamındaki bireysel ve yukarıda sıralanan örneklerle karşılaştırıldığında sığ kalan olayları sorunsallaştırarak kamuoyu gündemini devamlı meşgul eden çıkarlar, ancak kendi siyasetini sürdürmek ve aynı siyasetin ağır sonuçlarını gizlemek için bu işe kalkışabilir.
Bu “kendiliğinden gelen erdemlerin”, er ya da geç, katmanlara dönük bilinçli kıyaslama faaliyetinin bir sonucuna dönüşmesi ise önemli ve gerekli, çünkü en alttakilerin hümanizmle yoğrulmuş yalın güzelliği, geleceğe dair içinde barındırdığı öğeler, o bilinçli kıyaslama anlarında olanca gücüyle dışa yansır ve milliyetçi serüvenler için bir hazırlık aşaması oluşturan popülizmin siyasal çeşitlenmelerini işlevsizleştirmeye değerli bir katkı sunar.