Nurten Karakaş
Alice Salomon Yüksekokulu
Alman okullarında göç kökenli öğrenci oranının Frankfurt, Berlin, Bremen gibi bazı büyük şehirlerde ortalama yüzde 40-50 dolaylarında olduğu uzun zamandır bilinen bir gerçek. Buna karşın göç kökenli öğretmenlerin oranı ve çalışma koşulları hakkında fazla bilgi sahibi değiliz. Bazı istatistiklere göre Almanya çapında öğretmenlerin yüzde 6’sının yabancı kökenli olduğu tahmin edilmektedir. Fakat bu rakam farklı kaynaklara göre yüzde 1,7 (KRV Eğitim Bakanlığı 2007) ila yüzde 6 (Federal İstatistik Dairesi Microzensus 2009) arasında değişmektedir, yani güvenilir istatistikler henüz yok.
Kuzey Amerika, Kanada veya İngiltere gibi klasik göç ülkelerinde „minority teacher“ olarak adlandırılan göç kökenli öğretmenler üzerine araştırmalar uzun bir geçmişe dayanmasına karşın, Almanya’da bu konuda yeterince araştırma ve dolayısıyla yeterince güvenilir nicel ve nitel kaynak yoktur. Örneğin göç kökenli öğretmenler yoğunlukla hangi eyaletlerde veya illerde çalışmaktadır? Hangi okul türlerinde hangi dersleri vermektedirler? Çalışma koşulları ve öğretmenlik anlayışları nedir? Okul süreçlerinde veya iş ortamında ayrımcılık yaşamışlar mıdır? Yabancı çocukların okul başarılarında yabancı kökenli öğretmenlerin ne gibi etkisi vardır? Öğretmenlik mesleğini seçmelerinin sebepleri nelerdir? Bu ve benzeri soruların cevabı arandığında, Almanya çapındaki araştırmaların yetersizliği açıkça ortaya çıkmaktadır.
Araştırmalardaki bu açığı gidermek amacıyla göç kökenli öğretmenler hakkında Almanya çapında ilk ampirik araştırma 2010 yılında Berlin Hür Üniversitesi bünyesinde gerçekleştirilmiştir. Tüm Almanya’yı kapsayan araştırma 60 öğretmen ile söyleşi (Interview) ve 200 öğretmenin online ankete (Online- Fragebogen) katılımı sonucunda önemli sonuçlara ulaşmıştır. Araştırmanın odağını yabancı kökenli öğretmenlerin biyografileri, profesyonel anlayışları ve çalıştıkları okulda öğrenciler, veliler ve (göçmen olmayan) meslektaşları ile ilişkileri oluşturmuştur.
Araştırmayı yöneten Prof. Viola Georgi ve ekibinin araştırmaları sonucunda elde edilen bulgulardan göze çarpan bazı başlıklar şu şekilde özetlenebilir:
Öğrenim sürecinde aile
desteğinin önemi
Araştırmaya katılan öğretmenlerin büyük bir bölümü 60’lı ve 70’li yıllarda işçi olarak Almanya’ya çağrılan veya sonraki aşamada aile birleşimi yoluyla Almanya’ya göç eden ailelerin çocuklarından oluşmuştur. İlk kuşak ebeveynlerin okul eğitim seviyelerinin genellikle düşük olmasına rağmen, araştırmaya katılan öğretmenler öğrenim süreçleri ve okuldaki başarıları açısından anne babalarının beklentilerinin ve duygusal desteklerinin önemini vurgulamışlardır. Öğretmenler geçmişe bakınca ailelerinin beklentileri yönünde başarılı olmak için özel bir çaba sarfettiklerini ve başarılarının aileleri tarafından olumlu karşılanmasının kendilerini daha fazla başarı göstermeye motive ettiğini ifade etmişlerdir. Anlaşılan o ki, birçok aile eğitime verdikleri değeri çocuklarına aşılayabilmiş ve çocuklarını duygusal anlamda destekleyebilmişler. Bu bulgu ailelerin her ne kadar akademik eğitimleri olmasa da, çocuklarına ilişkin beklentileriyle, eğitime verdikleri önem ve sundukları duygusal destekle başarı için önemli bir zemin hazırladıklarını gösteriyor. Bu anlamda Alman okullarında ve Alman eğitmenler arasında oldukça yaygın olan‚ göçmen ailelerin okula ve çocuklarının eğitimine önem vermedikleri yönündeki söylevin (savın) sorgulanması gerektiğini açıkça gösteriyor.
Toplumsal farklılıklar ve çokdillilik
konusunda duyarlılık
Yaşamları boyunca göç, toplumsal farklılık ve egemenlik gibi konulara aşina olan göç kökenli öğretmenler bu deneyimlerine dayanarak meslek yaşantılarında ve çalıştıkları okulda öğrencilerin dilsel, kültürel ve dinsel farklılıklarına karşı özel bir bilinç ve duyarlılık geliştirdikleri ve bu farklılıkları olumlu değerlendirdikleri gözlenmektedir. Anket sonuçlarına göre öğretmenlerin yüzde 78’i öğrencilerinin kültürel ve dilsel farklılıklarını önemsediklerini ve yüzde 67’si “öğrencilerin kültür ve dil farklılıklarının okulumuzda bir kaynak (Ressource) olarak algılanmasına destek veriyorum” ifadesini onaylıyor.
“Benimle Almanca konuş!”
Göç kökenli öğretmenler çoğunlukla ikidilli yetişmiş olmalarına rağmen anadillerini genelde ders dışında ve ekseriyetle veliler ile iletişimde kullanmakta. Her ne kadar öğrencileri ile anadilinde iletişimin aralarındaki güveni pekiştirdiğine ve öğrencilerin özgüvenlerini geliştirdiğine inansalar da, öğrencilerini okul ve ders kapsamında resmi dil olan Almancayı konuşmaları yönünde uyarmaktalar. Bu saptamadan yola çıkarak yabancı kökenli öğretmenlerin Alman okullarında yaygın olan tekdillilik kuralını ister istemez destekledikleri ve ikidilliliklerini yeterince kullanamadıkları söylenebilir.
Öğrenciler ile özel güven ilişkisi
Araştırma sonuçları göç kökenli öğretmenler ve göç kökenli öğrenciler arasında özel bir güven ilişkisi olduğunu göstermekte. Bunun temelinde ortak veya ortak olarak algılanan göçmenlik deneyimleri yatmaktadır. Göç kökenli öğretmenlerin büyük bir bölümü (%64,6) göç kökenli öğrencilerinin kendilerine Alman öğretmenlerinden daha fazla güvendiklerini ifade etmekteler.
Öğrencilerinin başarısı için özel çaba
Göç kökenli öğretmenler göç kökenli öğrencilerinin başarıları ve özgüvenlerini arttırmak için özel bir çaba gösterdiklerini ifade etmekteler. Öğretmenlerin yüzde 71’i derste göçmen öğrencilerin çalışma ve öğrenme koşullarını dikkate aldıklarını ve yüzde 68’i göçmen öğrencilerin başarıları için özel bir çaba sarfettiklerini ifade etmekte.
Veli ilişkileri
Göç kökenli öğretmenler sadece kendi kültürlerinden değil, farklı ülkelerden gelen tüm göçmen veliler ile ilişkilerinin iyi olduğunu ve velilerin göçmenlik temelinde kendileriyle özdeşleştiklerini ifade etmekte.
Rol model
Göç kökenli öğretmenler göç kökenli öğrenciler için önemli rol modellerdir. Bu bulgu birçok uluslararası araştırma sonuçları ile örtüşmekte. Öğretmenlerin çoğu kendilerine atfedilen bu rolü özümseyerek yerine getirirken, az da olsa, öğretmenlerin bir kısmı örnek ve kılavuz olmanın beraberinde getirdiği, kendilerine yüklenen beklentileri yerine getirememekten kaygılanmakta ve bu nedenle rol model görevini üstlenmekten çekinmekte.
Meslektaşları ile ilişkiler
Göç kökenli öğretmenler bir yandan kendilerini iş ortamında meslektaşları tarafından kabul edilmiş hissetmekte ve uyum içinde çalıştıklarını ifade etmekte, fakat aynı zamanda meslektaşlarından yabancılar ile iletişimlerinde daha fazla duyarlılık beklemekte. Bu bağlamda iş ortamında yabancı olmalarına ilişkin, görünüm, dil, aksan, din, kültür gibi farklı özelliklerini hedef alan ayrımcılık yaşadıklarını da ifade etmekteler.
Özetlenen bu sonuçlar Almanya’da yabancı kökenli öğretmenlerin okullarda ihtiyaç duyulan birçok birikim ve potansiyele sahip olduklarını göstermekte. Ayrımcılığa karşı duyarlılıkları, farklılıklara ve çokdilliliğe saygıları, göç kökenli aileler ve çocuklar ile iletişimleri ve güven ilişkileri ve özverileri okulların uzun yıllardır gerçekleştirmeye çalıştıkları “kültürlerarası açılım” (Interkulturelle Öffnung) sürecinde tüm okul çalışanlarının sahip olması gereken özellikler.
Alman toplumunun yüzde yirmi oranında göçmenlerden oluşması, buna karşın okullarda göç kökenli öğretmen oranının bu denli düşük olması çokkültürlülüğün toplumsal kurumlara henüz yansımamış ve yapısallaşamamış olmasının bir göstergesi olarak algılanabilir. 2007 yılının Ulusal Entegrasyon Planı’nda (Nationaler Integrationsplan) eyaletler yabancı kökenli öğretmenlerin önemine vurgu yapmakta ve aynı şekilde 2010 yılında yayınlanan Federal Entegrasyon Programı (Bundesweiter Integrationsprogramm ) Almanya çapında yabancı kökenli öğretmen oranını yükseltmeyi federal hükümetin öncül hedefleri arasında sıralamakta. Bu hedefin arka planında yabancı kökenli öğrencilerin eğitim sorunlarının bu vesileyle çözülebileceği yönünde beklentiler yatmakta. İlk bakışta araştırma sonuçlarımız yabancı kökenli öğretmenlerin günümüzde okulların karşılaştığı birçok soruna çözüm getirebilecek potansiyele sahip olduklarını ve sayılarının arttırılmasının isabetli olacağına işaret etse de, elbette çözümün bu ilk bakışta göründüğü kadar basit olması mümkün değil. Her ne kadar araştırmamıza göre göç kökenli öğretmenler okullarda özveri ve idealizmle görevlerinin ötesinde sorumluluklar üstlenseler de, onların da yaptırım gücü ve etki alanları sınırlı ve yapısal çerçevenin dışına çıkması mümkün değil. Ne göçmen çocuklarının eğitim sorunlarını bir anda çözmeleri ne de eğitim politikalarının yıllarca sürdürülegelen hatalarını tek başlarına telafi etmeleri mümkün olmayıp, üstelik bununla da mükellef değildirler.
Okullar göç bağlamlı sorunlarını çözmek istiyor ise öncelikle toplumsal çokkültürlülük gerçekliği ile yüzleşip köklü yapısal değişikliklere gitmeleri gerekir. Okullarda yabancı kökenli öğretmen oranının yükseltilmesi yapısal değişiklikler arasında belki en önde geleni, ama şu kesin ki, sadece bunu yapmak ve sonrasında sorunların kendiliğinden çözüleceğini ümit etmek – ki federal hükümetin yabancı kökenli öğretmenlerin sayısını arttırma hedefinin ardında böyle bir beklenti yattığı izlenimi doğmakta- büyük bir yanılgı olur. Öğretmenlerle birlikte okul sisteminde, müfredatlarda, ders yöntemlerinde kapsamlı değişiklikler yapılması gerekmektedir. Ayrıca bu görevi sadece göç kökenli öğretmenler değil, tüm öğretmenler – göç kökenli olmayanlar da dahil – omuzlaması şart ve tüm öğretmenlerin – göç kökenliler dahil – meslek hayatında kendilerini bekleyen zorluklara üniversitede öğretmenlik eğitimleri sürecinde hazırlanmaları ve iş ortamında mümkün olduğunca süpervizyon ile desteklenmeleri de şart. Ancak bu şekilde toplumsal farklılıkarın sorun değil toplumsal zenginlik olduğu anlayışı oturtulabilir ve çokdilliliğe, toplumsal bir gerçeklik olan çokkültürlülüğe ve toplumsal farklılığa saygılı bir anlayış doğrultusunda gerekli ve kapsamlı reformlar uygulanabilir.