Prof. Dr. Seyhan HASIRCI | Koblenz-Landau Üniversitesi
”Değerli Okurlarım yayın hayatına yeni başlayan bu gazetemizde, sizlerle sağlık ve spor ilişkisini tartışan böylesi bir yazımla merhaba demek istedim.”
Almanya da alman vatandaşlığına geçmemiş bulunan 7,4 milyonun üstünde yabancı insanın yaşadığı bilinmektedir ve bu yabacıların üç büyük grubundan bir tanesini istatistiksel bilgiler doğrultusunda Türklerin oluşturduğunu (%26,6) görmekteyiz, bunları sırasıyla eski Yugoslavya (%14) İtalya (%8,4) ile izlemektedir (2003 istatistik yıllığı).
Göçmenlerin Almanya’daki böylesine yüksek düzeyde olmasının geçmişteki bir takım nedenlerden dolayı açıklanabilir. İkinci dünya savaşından sonra özellikle 50 li yılların ikinci yarısından itibaren yıkılmış harap olmuş Almanya’nın mutlaka dış bir işçi gücüne ihtiyacının olduğuna dayanmaktadır.
Özellikle bu gücün öncelikli olarak Akdeniz ülkelerinden ve özellikle Türk ve İtalyanlardan olması Alman çalışma bakanlıklarınca uygun görülmüştür. Bu bireyler göçmen değil sadece belirli bir süre burada çalışan ve daha sonra ülkesine dönmek üzere gelen bireylerden oluşmakta idi ve bu konular her iki ülke arasında bu şekilde kararlaştırılarak hayata geçiriliyordu. Bu bir Rotasyon model olarak ta benimsenmişti. Ama ilerleyen yıllar zaman içerisinde gerçekler şunu gösterdi ki bu organizasyon formu, bir rotasyon modeli de yanında getirerek her geçen gün Misafir işçi konumunda olanlar artık Almanya’da kalma ve yaşamlarını burada devam ettirme ve ayrıca da Türkiye’de bulunan aile fertlerini de yanlarına alma gibi düşünceleri oluşturmaya başladılar (Nasser 1994).
Özellikle doğu bloğu ülkelerin yıkılmasından sonra, aralarına bir de doğu Avrupalı insanların katıldığı heterojen gruplu göçmenler her geçen gün alman halkının merkezi bir parçası haline gelmiştir. Onların hayatını, dil öğrenimi, resmi makamlarla iletişim, yerli halkın yabancı düşmanlığı, içinde yaşadıkları ülkenin toplumuna uyum, kötü konutlar, okullardaki sosyal eşitsizlik, meslek eğitimi ve iş gibi spesifik zorluklar oluşturuyor.
Göçmen kadınların büyük bir kısmı hala aleniyetle yalnız başına yaşamaktadır, farklı bir anlatımla; daha rastlayamayacağımız göçmen bir gruba ait olup, Almanya’daki yaşama tam olarak iştirak edemediği gibi uyum sorunları yaşamaktadır. Burada göçmen çocuk ve kadınların Alman spor sisteminde gereğinden çok az olarak yer aldığı görülmektedir. Oysaki son yıllarda Spor Bilimi alanında yapılan tüm araştırmalar; Spor yapmayan insanların spor yapanlara oranla kalp ve kan dolaşım sistemine bağlı hastalıklara daha çok ve daha erken yaşlarda yakalandıklarını ortaya koymaktadır. (Örn. Almanya da koroner damar hastalıklarından yılda 75-80 bin kişi hayatını kaybederken, bu sayı ülkemizde maalesef daha yüksek bir düzeyde olup en çok ölüm olaylarının ilk sırasında yer almaktadır). Dolayısı ile çok sayıda insanın hastanelerde yattığı ve büyük miktarda ilaç tüketimi yaparak ekonomiye büyük yükler bindirdiği bir gerçektir.
Almanya’daki göçmen kız ve kadınların
hareket ve spor aktiviteleri
Göçmen kız, kadın ve çocuklarımız Almanya’da gittikçe gelişen spor sahnesinde yeterince yer almayan bireyler olması üzücüdür. Göçmen kız ve kadınların sportif faaliyet ortamlarının bu kadar düşük oluşunun nedenleri birçok sebebe bağlıdır; Çocuk yaşta sportif etkinlikler yapmalarına engel olunmuyor ama ebeveynlerinin izniyle spor yapabiliyor ve sportif etkinliklere katılıyorlar. Gelişim dönemine geldiklerinde ve cinsel özellikleri geliştiğinde aileler kız çocuklarının spor kulüplerinde spor yapmalarını kısıtlıyorlar.
Çok dindar aileler, kızlarının gelişim dönemine girdiğinde başlarını kapatmalarını istiyorlar ya da böyle bir aile eğitimi sonucunda kapatmak durumunda kalmaktadırlar. Bu tür giyim tarzı sportif etkinliklere katılmayı doğal olarak engelliyor. Tabi burada bireyin en doğal hakkı olan hareket etme özgürlüğünü kısıtlaması ve organizmanın vücut ısısını ayarlama imkânını kısıtlama gibi sosyal değerlerin engellenmesinden söz konusu olmaktadır.
Spora katılmamanın önemli bir sebebi olarak ta özellikle göçmen olarak burada yaşayan insanlarımızın aile içindeki geleneksel rollerinin yerine getirmelerinde yatmaktadır. Özellikle Türk kızları, okul ve ödevlerinin yanı sıra sık sık ev işlerine ve kardeşlerine bakma gibi sorumluluklar yüklenirler. Tüm bu görevlerden sonra sportif bir faaliyet yapmaya zaman bulamama gibi bir sorunla karşılaşırlar. Yetişkin göçmen kadınlar ise spor yapmaya ayıracak çok az zamanları vardır. Kadın, ailede ki geleneksel rolü gereği günümüzde bile sadece, ev işi, çocuklarına bakım ve eşinden sorumludur. Göçmen kadınlarımız bunca ailesel sorumluluklarına bir de çalışmak para kazanmak gibi bir sorumluluk eklenince artık spordan söz etmek mümkün olmamaktadır.
Göçmen kadınlarımızın bu sahnede neden ön planda bu kadar az yer aldığını bir başka nedenle şöyle açıklayabiliriz; Özellikle yerli halkın kendilerini uyumla ilgili dışlamaları, kabul edilmeme ve dil sorunu olarak gösterebiliriz.
Bu saydığımız nedenler, Almanya’– daki Göçmen kız ve kadınların sportif etkinliklere katılmanın ve buna bağlı olarak olaya olumlu bakmalarına engel oluşturmaktadır. Güncel araştırmalar özellikle Almanya’da yaşayan göçmen kadınların sağlıklı yaşam için çaba sarf eden davranışı gözlenebilir (Seidentücher,Hasırcı,2002). Göçmen kız ve kadınların bu alana geçişteki bireyleri aşıp, sportif-bedensel etkinliklerin kolaylaştırılması ve bunun sağlıklı bir yaşamın gereği olan bir yaşam tarzı olduğu yaşantılarına yerleştirilmesi için ne gerekiyorsa yapılmalıdır. Bu alanda geliştirilen projeler çoktan yürürlüğe girmiş bulunmaktadır.
Hareket ve Egzersiz yapmanın
olumlu görüntüsü
Sportif-bedensel etkinliklerin gerçekleştirilmesi birçok alanda olumlu sonuçlar doğurmaktadır. Spor alanındaki bilimsel araştırmalar bu güne kadar motorsal performansın sportif antrenmanlar aracılığı ile Kuvvet, sürat, dayanıklılık, hareketlilik ve koordinasyon gibi temel motorsal özelliklerin geliştirildiğinin sonuçlarını kesinleştirmiştir (Weineck,1983., Martin/Carl/Lechnerz 1993). Ayrıca bugüne kadar yapılan bilimsel çalışmaların sonuçlarında sportif bedensel etkinliklerin psikolojik ve psiko-sosyal boyutlarında da pazitif etkileri olmuştur (Abele/Brehm 1986., Schlicht 1995.,Brinkhoff 1998).
Bu sonuçlar, son yıllarda sağlık politikası açısından da önemli olan, önlem alma ve sağlıklı yaşamı geliştirme gibi konular sportif bedensel etkinliklerle bağlantılı olarak gündeme gelmiştir. Bu tartışmalar günümüzde ki hastalıklar konusuna bakışta hak ettiği yeri almıştır. Endüstri ülkelerinde yaygın olan sivilizasyon hastalıkları dediğimiz hastalıkların (Örn. Bel-sırt ağrıları, kalp kan dolaşımı hastalıkları, obezite, yüksek tansiyon, şeker hastalığı vs.) düşük oranda bedensel etkinliklerinde aralarında yer aldığı modern yaşamın şartları ve alışkanlıklarından kaynaklandığı düşünülmektedir. En son yapılan araştırmalar da sonuç olarak hala heterojen bir grup ortaya çıkmaktadır (Knoll 1993., Ainsworth 1996., Schlicht 1995).
Elbette bireysel olarak yapılan sportif-bedensel etkinliklerin (az ile orta düzeye kadar yapılan ağırlıktaki sportif etkinlikte) sağlık parametresine olumlu etkide bulunacağı da tartışılmaz bir gerçektir.
İyi düzenlenmiş dayanıklılık antrenmanlarının örn. Kalp-kan dolaşımı hastalıklarını önleme açısından bir rol oynar ve genetik bakış açısından gözlendiğinde bu faaliyet sportif-bedensel faaliyet olarak sağlık kaynaklarının güçlenmesi ve korunmasında etkili olur (Knoll 1993., Raffenberger 1978., Woll 1996). Bu konuya ilişkin daha geniş bilgi için Boss ve Brehm 1998 in Sağlık sporu elkitabı isimli kitabına bkz).
Spor ya da egzersiz yapma alışkanlığı bir kültürel sorun olduğu kadar, biraz da; Erken yaşlarda başlayan bir öğrenmenin sonucudur. Kısacası anne ve babalar, çocukları ile çok erken yaşlarda spor alanlarına giderlerse; çocuklar daha sonraki yaşlarında bu alışkanlıklarını devam ettirecekler ve hatta daha ileriki yaşlarında aynı şeyleri kendi çocuklarıyla da yaşayacaklardır!
Almanya da yaşayan göçmen kadın ve kızlarımızın egzersize katılmamalarının nedeni bence dinsel faktörlerin yanı sıra, Ailelerin çocuklarına yaklaşımı daha ağırlıklıdır! Çocuklarının nerede ve nasıl spor yapabileceklerini teşvik edememekte ve sporun insan sağlığına kazandıracağı önemli sonuçları anlatamamaktadırlar. Böyle bir yaklaşım dünyanın hiçbir yerinde yok. Çağdaş dünyada durum, akıl ve mantık gereği olarak beden eğitimi ve sporun insan sağlığındaki yeri ve önemini çok açık şekilde ortaya koymuştur.
Milli Eğitimin bir parçası olarak algılanmış durumdadır. Bu tür ülkeler, erken yaşlardan itibaren okuma-yazmayı öğrettiği gibi, spor kültürü, eğitimi ve becerisini de zorunlu eğitim politikasının bir parçası olarak uygulamaktadırlar.
Bu durumda; Almanya da yaşayan tüm Anne-baba ve çocuklarımıza buradan bir kez daha seslenmekte yarar görüyorum; Çocuklarınızın spor ya da egzersiz yapmasını destekleyiniz ve gerekiyorsa birlikte gidiniz, sizin ve çocuklarınızın daha ileriki yaşlarında muhtemel hastalıklara erken yaşlarda yakalanmamaları için özellikle yaşadığımız bu ülkede binlerce spor yapma olanağından yararlanınız ve egzersize önem veriniz diyor saygılar sunuyorum.