Prof. Dr. Jürgen Nowak | Berlin Alice Salomon Yüksekokulu
Eylül 2013’te Almanya’da yapılan federal seçimlerde Almanya için Alternatif Partisi (AfD) %4,7 oy alarak, yüzde beş barajının az farkla altında kaldı. Seçim barajı olmayan ve Mayıs 2014’te yapılan AB seçimlerinde parti oyların %7’sini alarak güçlendi ve yedi milletvekiliyle parlamentoya giriyor. Küçük bir oy çokluğuyla AfD, her ne kadar Alman Şansölyesi Merkel İngiltere Başbakanı Cameron’a baskı yapmış olsa da, Avrupalı Muhafazakarlar ve Reformistler Fraksiyonu’na (EKR) üye oldu, çünkü EKR içerisinde Polonyalı muhafazakarların ve Britanyalı Tory üyelerinin nüfuzu büyük.
AfD nasıl bir parti? Popülist mi, milliyetçi mi ya da aşırı sağcı mı veya başka bir şey mi? AfD’yi açık bir siyasi etiketle işaretlemek kolay değil, çünkü sorun parti programının kolayca kayabilen siyasi öğelerin bir karışımı olmasıdır. 25 Mayıs 2014 seçim programının ağırlık noktası EURO’ya ve AB merkeziyetçiliğine eleştirel yaklaşımdır, ama diğer toplumsal konular da ele alınıyor.
EURO’ya ve Brüksel’e Karşı
AfD EURO’nun kendisini, krize karşı Avrupa’nın oluşturduğu kurtarma şemsiyesini (ESM) ve “yurttaştan uzak yapay bir devlet” olarak Brüksel bürokrasisinin merkeziyetçiliğini eleştiriyor. Özellikle Yunanistan gibi borçlu ülkelerin kredileri için Almanya’nın (sözde) taşımak zorunda kalacağı mali yükü eleştiriyor. Bir diğer ifadeyle Avrupa kurtarma şemsiyesinin yükünü sözde Almanya tek başına sırtlamak zorunda kalacak. AfD’nin bu Euro borç politikasıyla mücadele edeceği belirtiliyor.
Partinin “Almanya için cesaret” sloganıyla özetlenen görüşlerinde, yerleşik partiler gizli Euro kurtarma politikasını örtbas etmeye çalışmakla suçlanıyor. AfD Brüksel’deki aktörlerin kamuoyu önünde hesap vermeleri için, “Avrupa Parlamentosu’nda araştırma komisyonu kurulmasını” önerecek. “Alternatif” bir Euro politikası için Almanya’ya daha fazla söz ve veto hakkı talep ediyor:
• “ESM’nin ek yardım kredilerine karşı Alman vetosu”
• “EZB’deki söz hakkı, üye devletlerin merkez bankalarının Avrupa Merkez Bankası’ndaki sermaye oranlarını (Almanya: %27) yansıtmalıdır”.
• “Diğer ülkelerin vergi mükellefleri devreye sokulmadan önce, kötü ekonomik yönetimin mali sonuçları, önce her ülkenin kendi varlıklı kesimlerinden alınacak bir dayanışma ödeneğiyle hafifletilmelidir”.
“AfD merkeziyetçi politikaların terk edilmesini istiyor… Hizmette yerellik ilkesi (Subsidiaritätsprinzip) yeniden öne çıkmalı”. AfD bu “aşırı devlete” karşı mücadele edecek. Bu nedenle ayrıca şunları talep ediyor:
• “Temel yetkinlik alanlarındaki AB komiserlerinin sayısının azaltılması”.
• “Şu an 50.000 olan AB memuru sayısının yedi yıl içerisinde yarı yarıya indirilmesi”.
• “AB bütçesinin önemli ölçüde kısıtlanması”.
Avrupa’nın “AB tarafından ihlal edilmemesi gereken coğrafi, kültürler ve tarihsel sınırları bulunduğundan”, AfD “Türkiye’nin AB üyeliğini reddediyor. Üyelik görüşmeleri durdurulmalı”. 22 Mart 2014 tarihli seçim programının eski bir taslağında “Hristiyan-Batılı kültür çevresinin değer esaslarından” söz edilmiştir.
Sağ-Sol-Ekonomi Politikaları
AfD’nin ekonomi politikası rekabet gücü yüksek ve sosyal bir AB istiyor, bir diğer ifadeyle, bir taraftan yasayla belirlenen, kapsamlı asgari ücreti reddediyor. Ama aynı zamanda “Almanya’da insani bir yaşam ve asgari bir sosyal katılım sağlayabilmek için”, “düşük gelirli kesimlere güvenilir bir gelir kaynağı yaratılması” gerektiği belirtiliyor. Başka bir paragrafta parti “gerçekten yoksul olanlardan” söz etmekte, ama bu nasıl tanımlanıyor?
AfD’nin özellikle bankalara yönelik ve daha çok sola ait görüşleri üstlenmesi dikkate değer, çünkü şunları talep ediyor:
• “Büyük bankaların daha küçük birimler halinde parçalanması…”.
• “Pazar gücünü kötüye kullanan bankaların ağır cezalara çarptırılması. Ya banka lisanları iptal edilmeli ya da daha küçük kurumlara dönüştürülmeli”.
• “Bankaların, hedgefon ve karanlık para kuruluşlarının gelecekte asgari %25 oranında bir özsermayeyi garanti etmekle yükümlendirilmesi”.
• Bankalara yapılan ikramiye ödemelerinin tedbirli bir hesaba yatırılması ve bu hesabın ancak beş yıllık bir mühletin ardından kullanılabilmesi”.
Bu tür taleplere SPD ve Sol Parti de programlarında yer veriyor.
AfD tüketicilerin ve çevrenin korunmasını, hukuksal güvence, sosyal standartlar ve kültür politikalarını sulandıracağı için, AB ile ABD arasında imzalanması planlanan “Transatlantic Trade and Investment Partnership“ (TTIP) serbest ticaret anlaşmasına da hala karşı.
Göç ve Mülteci Politikaları – Artılar
ve Eksikler
AfD’nin göç politikaları kamuoyunda egemen olan görüşü savunuyor, yani bir yandan giderek yaşlanan Alman nüfusun bakımı ve ekonominin yüksek nitelikli işgücü ihtiyacını karşılamak için arzu edilen nitelikli eleman göçünü savunuyor. Ama öte yandan, örneğin AB sınır kontrolleriyle Alman sosyal hizmetler sisteminden yararlanmayı hedefleyen göçü reddediyor. Bu da CSU’nun yoksulluk göçüne karşı aldığı tutumla örtüşmektedir.
Hatta mülteci politikalarında insani yardımın ve savaş mültecilerine desteğin sağlanmasını ve de AB sınır ülkelerinin lehine mülteci politikalarından doğan yükün eşit paylaşılmasını talep ediyor. Ve “iltica başvurusu yapanlara çalışma hakkı tanınması”ndan söz ediliyor.
Vargı
İçerikleri itibariyle AfD eski FDP’ye çok benziyor, bir diğer ifadeyle, hemen “Sağ-Açık Parti” olarak tanımlamadan, onun büyük ölçüde neoliberal-ulusal muhafazakar bir parti olduğu söylenebilir, çünkü içinde “sol” programlarla örtüşen bir takım parçacıklar barındırıyor. Aslında AfD Avrupa’ya ya da Euro’ya eleştirel duran, ancak Avrupa karşıtı olmayan bir parti, diğer partilerden de tepkili ve sağ popülist seçmenleri çekiyor.