Prof. Dr. Georg Auernheimer
Bilim insanları ya da uzmanlar arasında Ukrayna savaşının bir vekâlet savaşı olduğundan kuşku duyan pek kimse yok, yani Ukrayna topraklarında yabancı güçler arasında yürüyen bir savaş var. 2014’ten bu yana eski ABD Başkanı Jimmy Carter’in güvenlik danışmanı Zbigniew Brzeziń ski’nin 1997’de “The Grand Chessboard” başlığıyla yayımladığı kitabında formüle ettiği görüş sıkça alıntılanmıştır: “Bağımsız bir Ukrayna’nın salt varlığı Rusya’yı değiştirmeye yardımcı olur. Ukrayna’sız bir Rusya bir Avrasya imparatorluğu olmaktan çıkar”2. Bu görüş gazeteciler tarafından bir öngörü ve hatta bir kehanet olarak yorumlandı. Ancak, önemli başlığa sahip kitabın bağlamına dikkat edildiğinde, bu görüşü daha çok bir tavsiye niteliği taşıyan jeopolitik bir tez olarak okumak gerekir. Öyleyse ABD ve Rusya’nın çıkarlarını inceleyelim!
ABD’nin milenyumdan itibaren Ukrayna’daki gelişmeyi ilgiyle izlediği kimsenin gözünden kaçmamış olsa gerek. ABD politikasının öncelikli hedeflerinden biri, Avrupa Birliği ile Rusya arasında olası bir Avrasya işbirliğini engellemekti. Teknolojik know-how sahibi AB devletlerinin hammadde zengini Rusya ile işbirliği yapması durumunda, ortaya ABD için kendi üstünlüğünü tehdit edecek bir rakip çıkabilirdi. Bundan korkuluyordu ve tarihsel olarak özellikle Almanya ile Rusya, bir diğer ifadeyle Sovyetler Birliği ile yapılan eski anlaş- malar anımsandığında bu korku pekişebiliyordu.3 “Bu doktrin (zira Batı Avru- pa ile Rusya arasındaki işbirliğini mut- laka engellemek, G.Au.) eski Dışişleri Bakanı Dean Acheson (1949 -1953) gibi tanınmış bir ad tarafından desteklenen Soğuk Savaş 1.0 dönemindeki ABD çev- releme stratejisinin temelini oluşturu- yordu. Daha sonra Henry Kissinger (Vi- etnam Savaşı sırasında dışişleri bakanı) ve ardından ABD jeo-politikasının etki- li beyni Zbigniew Brzeziń ski tarafından (Wahl 202, S.7) bu strateji savunulmuştur.
Kaya gazı çıkarma yönteminin geliştirilmesi ve ABD’nin fosil enerji fazlası vermesiyle birlikte bu stratejik zorunluluğa son zamanlarda Rusya’nın AB tedarikçisi olarak rekabetini kırmak gündeme gelmiştir. AB’nin Rusya’ya ekonomik bağımlılığına dair sürekli yapılan uyarı, belki de ABD yönetimi için, böylesi bir bağımlılığın AB’ni Çin ile gelecekte yaşanacak karşıtlıklarda güvenilmez bir adama dönüştüreceği için stratejik bir önem taşıyor. ABD’nin süper güç olarak konumunu tehdit edecek asıl rakibin artık Çin Halk Cumhuriyeti olduğu kimsenin gözünden kaçmıyor. ABD, Çin Halk Cumhuriyeti ile uzun süredir göz önünde bulundurduğu askeri restleşme için bir iş bölümü hedefl iyor.
Buna göre NATO öncelikli olarak Atlantik bölgesi ve Rusya’nın çevrelenmesinden, ABD ise Avustralya ve Büyük Britanya (AUKUS) ve de Japonya ile birlikte Çin Halk Cumhuriyeti’nin engellenmesinden sorumlu. Zira Çin ile yapılacak savaş, bu askeri süper gücün kuvvetlerini aşabilir. Avrupalı ortaklara yöneltilen askeri harcamaların arttırılması isteğini kabul ettirmek ve haklın büyük kesimi için mantıklı göstermek için Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı iyi bir fırsattı. Bu amaç için Ru saldırısı provoke edilmiş olmadı, ancak silahsızlanma
anlaşmalarının feshedilmesi ile ele ele yürüyen NATO doğu genişlemesiyle, bile isteye göz alındı.
Burada “Defense Policy Guidance 1992–1994” başlığını taşıyan ve 1992’de Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra strategy of predominance (üstünlük stratejisi) diye adlandırılan stratejinin formüle edildiği Pentagon raporu anımsatılmış olsun. Sonradan savunma bakanı yardımcısı olan Paul Wolfowitz ve daha sonra ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney’nin özel kalem müdürü ve danışmanı olan I. Lewis Libby bundan sorumluydu. “Raporun ana hatları ‘her bir düşman gücün, kaynakları ona süper güç statüsü kazandırma potansiyeli taşıyan bölgeleri denetim altına almasını engellemeyi öneriyordu’. ‘Gelişmiş sanayi ülkelerinin liderlik rolümüzü sorgulayan ya da mevcut politik ve ekonomik düzeni çökertmeye çalışan girişimlerinin’ tamamı ve de “gelecekte küresel bir rakibin yükselişi” boşa çıkartılmalı (Golub 2001, 08.03.1992 tarihli New York Times’a göre alıntılar).
Dolayısıyla Sovyetler Birliği’nin içten çöküşünden sonra ABD artık tartışmasız olan üstünlüğünü her türlü tehdide karşı korumakla ilgilendi. Salt coğrafi konumu nedeniyle, iki yanı okyanuslarla korunaklı olduğundan, ABD’nin kendisi hâlâ bir tehditten çekinmek zorunda değildi. Ekonomik ve askeri eşdeğer güçte rakiplerin ortaya çıkması engellenmeliydi. Rusya 1990’lı yıllarda gerçekleşen sistem değişikliğinin ardından kargaşa yaşıyordu, Çin bugünki ekonomik potansiyele henüz ulaşmamıştı. Buna rağmen uyanık olmak gerekiyordu. Ekonomik önem taşıyan bölgeleri, her şeyden önce fosil enerji zengini Ortadoğu’yu kendi çıkarları için kontrol etmek ve dost olmayan ya da politik açıdan öngörülemez rejimleri değiştirmek gündemdeydi. Bu, ABD’nin 1991’i izleyen her iki on yıllık dönemde gerçekleştirdiği çok sayıda askeri müdahaleyi açıklıyor.4
Çin Halk Cumhuriyeti’nin yükselişini kontrol altında tutmanın alternatif olasılığı Rusya’yı tarafına çekmek olabilirdi. Rusya Federasyonu’nun ilk devlet başkanı Yeltsin daima işbirliğine hazır olduğunu gösterdi, halefi Putin de aynı biçimde uzun süre işbirliğine hazırdı. Putin kendi beyanına göre Bill Clinton karşısında NATO üyesi olmayı bile gündeme getirdi.5 Ancak bu adımla Batı Avrupa ve Rusya arasındaki işbirliğini göze almak gerekecekti. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) zaten ABD yönetiminin başını ağırtan bir konuydu. 1989’dan 1992’ye kadar ABD Dışişleri Bakanı olan James Baker’ın yakın
çevresine şunu söylediği belirtiliyor: “NATO için asıl tehdit AGİT’tir” (Eichner 2022). Çünkü AGİT sözleşme tarafl arının tümünün güvenlik çıkarlarını korumakla yükümlü kılıyor.
Dolayısıyla geriye kalan tek seçenek Rusya’nın çevrelenmesiydi. Bu da, Orta Asya’daki çıkar çatışmalarına rağmen Rusya ile müttefik olmaya kendini mecbur gören Çin Halk Cumhuriyeti’ne Rusya’nın yakınlaşmak istemesi riskini beraberinde getiriyordu. 1999’da eski Varşova Paktı üyesi üç ülke, yani Polonya, Çekya ve Macaristan NATO’ya girdi. 2004’te yaşanan ikinci bir üyelik dalgası sonrasında eski Sovyet cumhuriyetleri olan Baltık ülkeleri ve de Bulgaristan, Romanya, Slovakya ve Slovenya ve 2009’dan 2020’ye kadar da Arnavutluk ve eski Yugoslavya’dan üç devlet NATO üyesi oldu. Öte yandan Georg W. Bush yönetiminde ABD 2002’de iki tarafın füze savunma sistemlerinin kontrol için yapılan ABM Anlaşması’ndan çekildi. Bu anlaşma her iki tarafın güvenlik açığını arttırarak tehlikeyi azaltmıştı.6
Donald Trump da 2018’de nükleer başlık taşıyan orta menzilli füzelerin imhasını öngören INF Anlaşması’nı feshetti. 7
Bu gelişmeler ışığında Rusya’daki politik sınıfın, Rusya’nın güvenlik çıkarlarını değersiz gören ABD güdümündeki bir NATO’yu düşman ve tehdit olarak algılaması anlaşılıyor. ABD’nin askeri üstünlüğüne bir bakış bunu daha da anlaşılır hale getiriyor. ABD dünya geneline
yayılmış 120 askeri üsse sahip. Askeri harcamalar benzersiz derecede yüksek, dünya genelinde açık ara en yükseği. 2001’de 800,7 milyar dolardı, Çin Halk Cumhuriyeti’nin 293,4 ve Rusya’nın sadece 65,9 milyardı.8
Astronomik boyuta varan askeri harcamalar doların küresel rezerv para olma rolü nedeniyle karşılanabiliyor. Finans enstitüleri ve dijital şirketler de ABD’nin ekonomik gücünü güvence altına alıyor. Ancak: “Doların piyasa değeri baz alındığında ABD’nin dünya ekonomisinde 2000’de yüzde 30 olan payı, 2020’de yüzde 25’e geriledi. Aynı zaman diliminde Çin’in dünya ekonomisindeki payı yüzde 4’ten yüzde 17’e yükseldi (Weltbank 2022). Genel beklenti Çin’in gelecek yıllarda en büyük milli ekonomi olarak ABD’nin yerini alacağı yönünde” (Li 2022). Bu, gerilimin azalmasını değil, aksine ABD dış politikasının saldırganlaşmasına neden oluyor.
Güç dengelerine bakıldığında, Wladimir Putin’in 2017’de Oliver Stone’a verdiği röportajda temin ettiği gibi, Rus hükümetinin Batı’ya yeni bir diyalog önerdiğine inanmak mümkün (Stone 2018, S.328). Henüz 2007’de Münih Güvenlik Konferansı sırasında, Putin, muhataplarına Rusya’nın çabasının ortak bir güvenlik mimarisi oluşturmaya yönelik olduğunu anlatmaya çalıştı. O zamanki konuşması bir yandan NATO devletlerinin güven telkin etmeyen önlemleri nedeniyle kınamalardan oluşuyordu, ama ayrıca anlaşmaya varmak için verilen çabayı gösteriyordu. Putin o dönem Doğu Avrupa’ya konuşlanması planlanan füze savunma sistemlerine karşı uyarıyordu. NATO devletlerinin yıllar geçmesine rağmen Avrupa Konvansiyonel Kuvvetler Antlaşması’nı henüz onaylamadığına işaret ediyor9, Romanya’ya askeri birliklerin yerleştirilme mantığını soruyor ve NATO genişlemesinin, şayet anlaşma ihlali değilse, güven sarsıcı olduğunu belirtiyor ve Rusya için provokatif bir karaktere büründüğünü açıkça ortaya koyuyordu. Ama o başlangıçta üzüntüyle Soğuk Savaş’ın kalıntısı olarak “Blok düşünüşünün şablonları”na dikkatleri çekti.10
Oliver Stone’a 2016’da verdiği röportajdaki ısrarlı sözleri de bu yöndeydi: “Ve en başta blok zihniyetini geride bırakmak zorundayız” (S.211). Röportajda NATO-Rusya Konseyi çerçevesindeki işbirliğinin 2014’te NATO tarafından sonlandırılmasından duyduğu üzüntüye de değiniyor (S.210).
Putin’in Stone ile konuşmalarındaki tahminleri kısmen ümitsiz görünüyordu. O, kolayca saldırı sistemlerine dönüştürülebilecek ve artık Romanya’ya kurulmuş olan füze savunma sistemlerinden doğan tehdide işaret ediyordu (S.64)11. Putin NATO’nun bir yıl önce (2015) Rusya sınırları yakınında yetmiş tatbikat düzenlediğini anımsatıyordu (S.209). NATO uçaklarının sürekli Baltık Denizi üzerinde sinyal aktarıcıları kapalı halde ilerlediklerinden, bu uçakların tanımlanamadığı ve yerlerinin saptanamadığı için bunun askeri açıdan güvensiz koşullar doğurduğundan yakınıyordu (S.327). Putin Minsk Protokolleri’nde varılan anlaşmaların iki yıl geçmesine rağmen Kiev hükümeti tarafından uygulanmadığını dile getiriyordu (S214f.).
İlk on yılın ardından Rusya’nın gerçekten de kaygılı olmak için nedenleri vardı. NATO Rusya sınırlarına dayanmakla kalmadı. Ayrıca ağır silahlarla sürekli büyük tatbikatlar yapıldı, örneğin 2017’de Estonya’da, St. Petersburg’a tankla 5 saat mesafede12. Soğuk Savaş’ın ardından Avrupa’da yapılan ve Defender-Europa 2021 adı verilen en büyük tatbikatta, 26 ülkeden 28.000 asker iki ay boyunca hava indirme operasyonları vb. tatbikatı yaptı. 2020’de de buna benzer büyük bir tatbikat yapılmıştı.
2014’ten itibaren askeri tırmanmaya ABD ve AB tarafından uygulanan ve adım adım yoğunlaştırılan bir ekonomik savaş eşlik etti. Rusya Federasyonu henüz 2012’de Dünya Ticaret Örgütü’ne üye yapılmıştı. Ve adına serbest dünya pazarı denen pazara katılımı tekrar kısıtlanmış oldu13. Putin henüz 2007’de Münih Güvenlik Konferansı’nda katılımcılara gururla şunu işaret etmiştir: “Bildiğiniz üzere Rusya’nın WTO’ya katılımı son aşamasına girdi”.
2013/14 yılbaşında cereyan eden Meydan Protestoları sırasında ABD 17 Rus şirketinin ABD’ndeki bütün faaliyetlerini yasakladı. Ardından AB, Kanada ve Avustralya aynı yolu izledi. Ukrayna’da yapılan darbeye karşı düzenlenen protestolardan sonra, ama henüz Kırım referandumu yapılmamışken, 5 Mart 2014’te Washington ve Brüksel politika ve ekonomi alanından varlıklarına el koyulan şahısların listesini çıkardı (Hofbauer 2020, S. 56f.). 31 Haziran 2014’te AB Komisyonu Rusya Federasyonu’na karşı, ticaret yasağı ve finans sektöründe ödeme işlemlerinde kısıtlamaları içeren seçici bir ekonomik ambargo uygulama kararı aldı. Önlemler resmi makamlarca denetleniyor. Banka sektöründe en etkili Rus bankalarının tamamı uygulamadan etkilendi (bkz.: agy).
Yalnızca tarihi unutan politikacılar Rusya’nın kolektif bilincine kazınmış, askeri tehditler karşısında daha fazla teyakkuzda olunmasını anlaşılır kılan savaş deneyimlerini gözardı edebilirdi. Bir anımsatma: Napoleon 1812’de, o dönem için olağanüstü büyük bir ordu ile Rusya’ya saldırdı. Askerleri Doğu Prusya’dan Moskova’ya kadar ve Moskova’nın içinde yağmalayarak ve talan ederek ilerledi. Şehirde yangın çıktı. Ordu arkasında bir yıkım bıraktı. Savaş yüz binlerce insan hayatına maloldu. Bir de saldırıdan önce Fransa bir ticaret savaşı başlatmıştı. 1941’de Alman Wehrmacht’ın Sovyetler Birliği’ne saldırmasıyla başlayan imha savaşı ise çok daha yıkıcıydı. Yıkımın, kitlesel katliamların ve sürgünlerin kurbanları aslında her şeyden önce Belarus ve Ukrayna’daki insanlardı, ama Kızıl Ordu zaferin bedelini altı ila on milyon ölü ile ödemişti, yaralılar ve travmatize olanlar hesaplamaya dahil değil14.
Aralık 2021’de Rusya tehdit koşulları karşısında yazılı anlaşmalarla gerilimi azaltmak için son bir girişimde bulundu. Sıralanan beş ana talep şuydu: NATO’nun doğuya doğru artık genişlememesi, NATO varlığının 1997 tarihli NATO-Rusya Kurucu Senedi seviyesinde azaltılması, birlikte belirlenecek genişlikte, sınırın her iki tarafında birliklerin küçültülmesi, nükleer silah konuşlandırmaktan vazgeçilmesi.
Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısından 5 gün önce, 19 Şubat 2022’de, Zelenskiy, Münih Güvenlik Konferansı’nda Ukrayna’nın nükleer silahlardan vazgeçmesine dair Budapeşte Memo-randumu’nu sorgulamıştır. Ukrayna 1994’te Budapeşte’de düzenlenen bir AGİT konferansı çerçevesinde toprakları üzerindeki Sovyet nükleer silahlarının geri çekilmesini kabul etmiş ve karşılığında kendisine güvenlik garantileri verilmişti. Ama şimdi Zelenskiy şunu söylüyordu: “Ukrayna 2014’ten bu yana garantör devletleri Budapeşte Memorandumu’nu istişare etmek üzere üç kez görüşmelere çağırdı. Üç kez de başarısız olundu… Eğer tekrar bir ilerleme olmazsa ya da sonuçlar ülkemiz için hiç bir güvenlik garantisi içermezse, o zaman Ukrayna Budapeşte Memorandumu’nun geçersiz olduğuna ve 1994’ten beri içerdiği saptamaların sorgulandığına inanma hakkına sahip olacaktır”15. Bu muhtemelen Rus yönetimi için bir alarm sinyali ifade etmiş olabilir.
- Bu makale, „Der Ukraine-Konflikt. Wie Russlands Nachbarland zum Kriegsschauplatz wurde“ adlı kitap yayını için bir ön çalışma amacıyla yazılmıştır. Berlin: Hintergrund-Verlag 2023. ↩
- https://www.deutschlandfunk.de/zbigniew-brzezinski-rueckblick-in-die-konflikte-der-zukunft-100.html, Zugriff am 11.11.2022 ↩
- Rapallo Anlaşması ile Alman İmparatorluğu 1922’de Rusya Federal Sosyalist Sovyet Cumhuriyeti ile ilişkilerini normalleştirdi. Anlaşma her iki tarafın yararına refah dolu ekonomik ilişkileri beraberinde getirdi. Almanya sanayi tesisleri ve teknik bilgi sağlıyordu, Bakü civarındaki petrol sahalarının işlenmesi ve Sovyet petrolünün Almanya’da pazarlanmasına yardımcı oldu, bu sayede Britanya ve ABD menşeli petrol şirketlerine bağımlılık azaltılabildi. ↩
- Veriler kısa süren bu tek kutuplu sürecin, 1776’dan beri en çok ABD askeri müdahalelerinin yaşandığı dönem olduğunu gösteriyor (Gärtner 2022). ↩
- 2015 Oliver Stone ile röportaj (Stone 2018, S.59) ↩
- Başkan Bush tehdidin artık daha çok üçüncü devletlerden geldiğini belirtiyor. Putin’in ortak bir füze savunma sistemi üzerinde anlaşma önerisinde bulunmuş, ama sesini duyuramamıştır (Stone 2018, S.61 u. 110). ↩
- INF Anlaşması’yla her iki tarafın 3 yıl içerisinde dünya genelinde kısa (500-1000 km) ve orta menzilli (1000-5500 km) karadan fırlatılan nükleer füzelerini imha etmesi ve yenilerini üretmemesi kararlaştırılmıştır. (https://de.wikipedia.org/wiki/INF-Vertrag, erişim tarihi 15.11.22’de). ↩
- Atlas der Globalisierung 2022, S.32 f. ↩
- Kısa süre sonra 2007 sonunda Rusya, Doğu Avrupa’daki komşu ilkelere askeri birlikler yerleştirilmesine tepki olarak anlaşma yükümlülüklerini rafa kaldırdı. 2015’te KSE anlaşmasını feshetti. ↩
- Bakınız: http://www.ag-friedensforschung.de/themen/Sicherheitskonferenz/2007-putin-dt.html, erişim tarihi 16.11.22 ↩
- 2018’de böyle bir sistem Polonya’ya da yerleştirildi. ↩
- Bakınız: https://www.infosperber.ch/medien/trends/auch-russland-hat-guten-grund-sich-bedroht-zu-fuehlen/ erişim tarihi 16.11.22 ↩
- Soğuk Savaş başından beri Sovyetler Birliği’ne karşı çok yönlü ithalat ve ihracat kısıtlamaları içeren bir ekonomik savaştı aynı zamanda (Hofbauer 2020). ↩
- Sokolov 2010’daki bir makalesinde ölüm, yaralanma, hastalık, kaza, sakatlık nedeniyle 30 milyon kayıptan hareket ediyor. Ama o savaş esirlerini de dikkate alıyor. https://www.stsg.de/cms/sites/default/files/dateien/texte/Sokolov_de.pdf ↩
- Yazarın kendi çevirisi. İngilizce “If they (the consultations, G.A.) do not happen again or their results do not guarantee security for our country, Ukraine will have every right to believe that the Budapest Memorandum is not working and all the package decisions of 1994 are in doubt. https://www.bpb.de/themen/europa/ukraine-analysen/nr-262/346833/dokumentation-rede-des-ukrainischen-praesidenten-wolodymyr-selenskyj-auf-der-58-muenchener-sicherheitskonferenz-19-02-2022-muenchen/ ↩