Prof. Dr. Michael Klundt
Magdeburg-Stendal Yüksekokulu
Resim: commons.wikimedia, File: Felbinger_Poor_children.jpg,
Zengin Almanya’da çocuk yoksulluğu olduğu aslında yalnızca çok kazanan bildik kesimler tarafından reddediliyor. Onlar yoksullara az para ile nasıl ısınılacağını, yemek yenileceğini, öğrenileceğini ve yıkanılacağını anlatıyor.
Çeyrek yüzyıl önce bir aile bakanı çıkıp da 10. Çocuk ve Gençlik Raporu’nda saptanan çocuk yoksulluğunun aslında varolmadığını iddia edebiliyordu. Nolte Hanım’ın başarısı sınırlıydı ve 1998 seçimlerinin ardından bakan olarak da görevi son bulmuştu. Farklı hükümetlerin yayımladığı birkaç Yoksulluk ve Zenginlik Raporu’nun ardından Aile Bakanı “Dr.” Giffey, 2019’da kabul edilen Güçlü Aile Yasası ile yoksulluktan kurtarma sözü verdiği dört milyon yoksul çocuğun Almanya’da yaşadığını federal mecliste açıkladı. Bakanlık çalışanlarına bu vaat fazlasızla böbürlenmek olarak gelmiş olacak ki, meclis protokolünü çabucak düzeltip, dört milyon yoksul çocuk sayısını iki milyona indirmişlerdir. Yoksul çocuk sayısının 2,6, 2,8 ve hatta 2,85 olduğuna dair istatistiksel rakamların içtenlikle tartışıldığı siyaset, medya ve bilim alanında sessizlik hakimdi. Neredeyse hiç kimse öfkelenmedi, yoksulluğun birkaç gün içinde kayda değer biçimde yarı yarıya azaltılmasına hiç kimse gülmedi. Aile Bakanı “Dr.” Giffey Berlin’i yöneten belediye başkanı oldu ve yoksulluk karşıtı vaatleri yoksulluğun kalıcılaşmasına yol açtı.
Görevdeki Aile Bakanı Paus bizi bu utançla yüz yüze getirmeyecek izlenimi veriyor. O ciddi görünüyor ve çocuk yoksulluğu ile mücadele çabasıyla (en azından 2025’e kadar çocukların temel gereksinizlerini sağlama alan bir güvenceyi uygulamaya sokmayı hedefliyor) maliye bakanlığında oturan Porsche sahibi adama ve onun borç freni politikasına karşı desteği hak ediyor. Porscheli bakan yoksullara, işsizlere ve dezavantajlı ailelere verilebileceklerin en azını vermek istiyor, yurttaşlarının “ücretsiz geçinme zihniyeti”ne sövüyor, ama kilise vergisi ödemediği halde kilisede evleniyor ve bir banka için bakan konumunda yaptığı selamlama konuşmasından sonra aynı bankadan oldukça uygun bir kredi alıyor. Bu esnada örneğin kaya gazı çıkarıldıktan sonra ABD’nde çevrenin ne hale geldiği pek de ilgi uyandırmıyor. Almanya’nın dünya enerji piyasasında fiyatını arttırdığı ve sonunda satın aldığı sıvılaştırılmış doğalgazın ulaşamadığı ülkelerdeki insanların ne halde olduklarını soran da yok.
Federal hükümet 1945’te biten İkinci Dünya Savaşı’ndan 24 Şubat 2022’de başlayan “dönüm noktası”na dek uluslararası hukuka aykırı hiç bir saldırı savaşı yaşanmadığını kararlaştırdığından beri ve biz bu nedenle “yen bir dünya düzeni”ne uyandığımız için, Küresel Güney olarak adlandırılan ülkelerdeki insanlar bu duruma inanamayıp kafakafalarını sallıyor. Onlar Katar ya da Suudi Arabistan’da Alman kamburlarının ya da Azerbaycan karşısında AB kırıtmalarının “değerlere dayalı” ve hatta “feminist dış politika”nın doruk noktasını oluşturduğunu bir türlü kavramak istemiyor.
Alman halkının büyük çoğunluğu bile Suudi Arabistan’ın Yemen’de yürüttüğü ve 400.000 insanın (yaklaşık 80.000’i çocuk ) ölümüne yol açan özel operasyonunu uluslararası hukuku ihlal eden bir saldırı savaşı olarak değerlendirmeye devam ediyor. Bazıları Yemen’deki sivil halkın katillerine silah satışının suç ortaklığına bir katkı olarak değerlendirilebileceğine inanıyor.
Federal hükümet ise “dönüm noktası” çağında Suudi Arabistan için Alman-Avrupa merkezli silah projelerinin silah ihracatını içermediğini ve eski anlaşmalara uyulması gerektiğini belirterek bu insanlara ders veriyor. Öte yandan özellikle bu önlemlerin sosyal hakların kısıtlanmasına ve çocuk yoksulluğuna karşı bir koruma sunduğu vurgulanıyor.
Bunun nasıl olabileceğini, tam da 26 Eylül 2021’e kadar kararlılıkla silah ihracatına karşı çıkmayı vaadeden bir parti kanıtlıyor. Seçim afişlerinde örneğin şöyle yazıyordu: »Biz diktatörlere, insan hakları karşıtı rejimlere ve savaş bölgelerine silah ve savaş teçhizatı ihracatına karşı çıkıyoruz«.
Alman Dışişleri Bakanı Ekim 2022’de yapılan Yeşiller Partisi Genel Kongresi’nde, Suudi Arabistan ile silahlanma işbirliğini, sevkiyatın doğrudan yapılmamasıyla (yalnızca Avrupalı ortaklarla birlikte) ve eski anlaşmaların yerine getirilmesi zorunluluğuyla gerekçelendirmiştir; ona göre bu yapılmamış olsaydı, federal hükümetin Şubat 2022’de başlayan »dönüm noktası« sonrası kabul ettiği 100 milyar euro tutarındaki silahlanma paketinin en yoksul kesimin aleyhine bir kez daha arttırılması gerekecekti. Kalp ve beyinleri yumuşatan bir sesle parti delegelerinin çocuk sever içgüdülerine şöyle seslenior: » Ve ben sosyal alanda daha fazla tasarruf yapılmasını istemiyorum, çünkü Lisa o zaman çocukların acilen ihtiyaç duyduğu gereçleri karşılayamaz«. »Lisa« ile kastedilen kişi Federal Aile Bakanı Lisa Paus ve onun yürüttüğü, çocukların temel gereksinimlerini sağlama alan güvence projesidir. Evet böyle bir şeyi kim isteyebilir ki? Zavallı çocuklar! O yüzden Avrupalı ortaklarımızla Suudi Arabistan’ı silahlandırmamız gerekiyor. Bu nedenle taz gazetesinde 15.10.2022’de yayınlanan eleştirel bir makalenin başlığı »Sosyal devlet için silah ihracatı« olarak seçilmişti. »Biz« Suudi Arabistan’ın bir kaç yıldır Yemen’e karşı yüz binlerce ölüme neden olan tam anlamıyla bir imha savaşının sorumlusu değiliz. “Biz” bunu öylece görmezden gelmeliyiz. »Biz« barış ve insan hakları partisi olduğumuz için de Ukrayna’ya aylardır silah gönderiyoruz. Ve her gün gerçek insanlar öldürülsün diye »biz« yine her gün inkâr ediyor ve »silahlarımız insan hayatı kurtarıyor« diyoruz. Yemenliler bu kinayeli gerekçelendirmeye göre boşuna öl(dürül)medi. Nitekim katilleri ile yapılan kârlı silah ticaretinin getirisi, 100 milyar euro hacmindeki Alman silahlanma programının daha da büyümek “zorunda” kalmaması ve “elbette” bu nedenle sosyal bütçede kısıtlama “zorunlulu” doğmaması için gerekli. Dolayısıyla Yemenli çocuklar Almanya’nın çocuklarını yoksulluğa karşı korumak için mi ölüyor? Yüzyılı aşkın bir süre önce buna “Sosyal Emperyalizm” deniyordu – ve bazıları bu yüzden utanıyor da. Kısa bir süre öncesine kadar “Yemenlilerin yaşam hakkı” ile “Alman temel çocuk güvencesi”ni karşı karşıya koymak, içerdiği kinayeli ırkçılık nedeniyle eleştirileri üzerine çekerdi. Ancak günümüzde buna “değerlere dayalı, feminist dış politika” deniliyor – ve domates atmak yerine ayakta alkış var.
“Barış için donmak”, “Rusya’yı mahvetmek” ve Kremlin patronunun “doğalgaz vanasını kapatmak” talebinde bulunanlar şimdilerde ektiklerini biçiyor. Silahlanma programlarıyla, yaptırımları, ekonomik ve vesayet savaşlarıyla, Ukraynalı sivillerin durumunu hiç iyileştirmeden, Almanya’nın ve haklının (ve daha birçok ülkenin) enerji tedariğini ve yaşam standardını başarıyla pahalı ve güvensiz hale getirdikten sonra, (artan) çocuk yoksulluğunun “Ukrayna savaşının ekonomik sonucu” olduğunu idda edebiliyorlar, ne varki bu, gerçeğin yarısını bile içermiyor.
Siyaset, medya ve bilimler (çocuk) yoksulluğunun neden ve niçinlerini birbirine karıştırmayı sever. Öyle ki, örneğin boşanma, tek ebeveynlik statüsü, göç kökenlilik veya işsizlik gibi çocuk yoksulluğu riskleri, mevcut ekonomik ve sosyal sistemin temelinde yatan kaynaklarla sıkça karıştırılır. Böylece sosyal adil bir aile ve sosyal politika ve iyi bir eğitim, bakım ve iş piyasa, Siyaset, medya ve bilimler (çocuk) yoksulluğunun neden ve niçinlerini birbirine karıştırmayı sever. Öyle ki, örneğin boşanma, tek ebeveynlik statüsü, göç kökenlilik veya işsizlik gibi çocuk yoksulluğu riskleri, mevcut ekonomik ve sosyal sistemin temelinde yatan kaynaklarla sıkça karıştırılır. Böylece sosyal adil bir aile ve sosyal politika ve iyi bir eğitim, bakım ve iş piyasası siyasetinin, işsiz, tek başına çocuk yetiştiren ve göçmen ebeveynlerin çocukları için de yoksulluktan uzak bir yaşamı olanaklı kılabileceği arka plana itilmiş olur. Bu bağlamda gerekli olan bakış açısı ise teorik-pratik olarak çıkarlarla, güç ve egemenlik ile ilgilenmelidir, yani o mevcut düzenin vurguncularıyla da ilgilenmek zorunda kalacaktır. Bu nedenle, anayasada öngörüldüğü gibi bir nebze de olsa demokratik ve sosyal bir hukuk devleti olabilmek için anti-kapitalizm tam anlamıyla alternatifsiz görünmektedir.
Böylelikle her kim çocuk haklarını güçlendirmek ve (çocuk) yoksulluğuyla mücadele etmek istiyorsa, o, toplumumuzda olağanüstü artan zenginlikten de söz etmelidir. Kentlerimizdeki sosyal-mekânsal ayrışmayı eleştirenler, yoksul mahallelerin genellikle zengin mahalleler öyle göründüğü için öyle göründüğünü unutmamalıdır. Her kim sosyal devleti güçlendirmek istiyorsa, sosyal sigortaların, kamuya ait konutların, enerji şirketlerinin, hastahane ve bakım evlerinin özelleştirmesini geri çekmeli ve kâr ilkesinden arındırmalıdır ve okulda, çocuk yuvası ve gençlik yardımlarında, bir diğer ifadeyle gençlik kulüplerinde daha iyi koşullar yaratılmalıdır. Bunun için yeterince para olduğunu 2021’de Alman Ekonomi Araştırmaları Enstitüsü’nün bir raporu gösteriyor. Rapora göre Almanya’da özel hanelerin net varlığı son 20 yılda 13,8 trilyon euroya çıkarak ikiye katlandı (bunun üçte ikisi toplumun tepesinde bulunan %10’luk kesimin elinde). Bu varlığın yaklaşık 400 milyar eurosu miras bırakılabilir ya da hibe edilebilir türdendir, mutlak eşitsizliği arttırmaya devam edecek bir durum bu (bkz.: DIW 2/2021, S. 64ff.).
Ancak federal hükümetin verilerine göre 2023’ten itibaren “sıfır borç” ve borçlanma freni hedeflerine ulaşmak isteniyorsa, o zaman insan ve çocuk (eğitim) haklarının hayata geçirilmesinde ve çocuk yoksulluğuyla mücadelede, köprülere, eğitime ve yuttaş yardımına gereken ve sürdürülebilir yatırımın nasıl finanse edileceği sorusu tek başına güncellik kazanmakla kalmaz. Buna karşın yeni bir tasarruf ya da kısıtlama turu kapıya dayanmış görünüyor. Varlık vergisi kabul edilmedikçe, yurttaş sigortası sağlık ve bakım sistemindeki iki sınıflı hizmeti sonlandırmadıkça, emeklilik fonu borsa spekülasyonu için kullanıldığında ve silahlanma bütçesi planlandığı gibi 100 milyar euroyu aşacaksa, o zaman federal hükümetin cüretkâr ilerlemesi ve “BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri 2030” oldukça sallantılı bir zemin üzerinde duruyor demektir – ve çocuk hakları için ve de çocuk yoksulluğuyla mücadele en azından zayıflatılmış olur.