Prof. Dr. Horst Pöttker | Dortmund Teknik Üniversitesi
“Charity begins at home”
(Hayırseverlik evde başlar).
Sosyal bilimler pandemide neler
yapabilir? Neler yaptı? Ve daha neler
üstlenebilir?
Sosyal bilimler tıpcıların yaptığına benzer şeyler yapabilir. Olabildiğince çok insanı Covid hastalığından ve olumden korumak icin ne yapılabilir sorusunu kendilerine yoneltebilirler. Virolojistler bu amacla Koronavirus’u ve ozelliklerini araştırıyor: Bulaşıcılığı, hastalığın sonuclarını, olumculluğunu ve beden ve yaşam icin yarattığı tehdidi en aza indirmek icin hangi aracların uygun olduğunu inceliyorlar.
Sosyal bilimler alanında tehlikeli virusun hangi toplumsal koşullarda hangi bicimde yayıldığı araştırılmalı. Makro perspektifte: Hangi etnik gruplar, yaş ya da meslek grupları hangi olcude etkileniyor? Hangi muhitlerde ya da iş yerlerinde bulaşma oranı ne denli yüksek? Ve mikro sosyolojik acıdan:
Bulaşma riski gunluk yaşamda hangi eylem bicimleriyle ilişkilidir? Ancak bu bilgilerden – tıbbi bilgiyle birleştirilerek – pandemi ile mücadelede en etkili tasarılar çıkarsanabilir.
Sosyal bilimler bunların hangi birini yerine getirdi? Kanımca çok azını. Elbette 2020 ilkbaharında onlar da tıpcılar gibi şaşkın ve caresizdi. Aslında tıpcılardan da çaresizlerdi, çünkü virolojistler icin nesne, yani virus, hazır bulunurken ve birkaç gün icinde testlerle saptanıp incelenmeye tabi tutulurken, sosyal bilimcilerin nesnesi, vaka sayılarındaki artışla yavaşca şekilleniyor. Buna rağmen: İlk dalgada davranış izlerini gözlem, anket, deney ve analiz yoluyla incelemeye yetecek kadar vaka vardı.
Aslında kısıtlamaların nasıl ve ne kadar sürmesi gerektiğine ilişkin kararlarda haklı olarak yalnızca virolojistlere değil, sosyolog, psikolog, teolog ya da kültür bilimcilere de danışılması isteniyor. Ama bu anlamlı talep boşa çıkıyor, çünkü virüsün sosyal bulaşma yolları hakkında güvenilir bilgi pek yok. Büyük etkinlikler yapılmamalı, maske kullanımı aslında işe yarıyor – bunlar önsezi ve tahminlerin ötesine geçen iç görülerdir. Ama bunun ötesinde ayrıntılar yok, örneğin demiryolları personelinin enfeksiyon kapma riskinin şaşırtıcı bir şekilde düşük olduğunu gösteren bazı araştırmalar var. Ancak karar vermek zorunda olanlar sosyal bilimlere başvurduklarında esasen sisli ortamda yollarını bulmaya çalışıyor.
Bu nereden kaynaklanıyor? Tahmin yürütülebilir: Sosyal bilimler, salgın daha uzun sürdükçe ağır sonuçları pandemide de kendini gösteren kültürel bir çarpık gelişmeden istisna yapmıyor. Belki de sosyal bilimler bu çarpık gelişmeden çok etkilenmiştir. Kendi mantığının ölçüsüne göre karar verme ve bunun sorumluluğunu üstlenme kararlılığı politikada ve başka alanlarda oldukça geriledi. Başkaları tarafından kabul görmemek ve birgün hesap vermek şeklindeki belirsiz korkudan kaynaklanan bir cesaretsizlik her yere nüfuz ediyor.
İletişim bilimlerinde tecrit korkusu “suskunluk sarmalının” nedeni olarak görülüyor ve konformite eğilimi sosyal davranış olarak meşrulaştırılıyor. Kant, kendi aklını kullanma cesaretinde aydınlanmanın özünü görürken, boyle bir durumu ongormemişti. Buradan reşit yurttaşların demokrasinin taşıyıcısı olması duşuncesi geliştirilmiştir. Anlaşmazlıklardan cekinenler ise kendi mantıklarına değil, geleneğe uymaya calışır.
Böylesi bir konformizm her ne kadar bilimsel yenilik sorumluluğuyla çelişse de, o, hukme varmadaki ilerlemenin salt uygun hukumlerin yığılmasıyla ölçülmediği, aynı zamanda, az ya da çok uzun süre egemen kalan ve bu süre boyunca konformite talep eden bakış acısı değişikliğinin olduğu yerde oldukça yaygın durum olsa gerek. Tin bilimleri ve sosyal bilimlerde, geleneksel sorulardan ayrılmak ve yeni sorunları tanımak icin düşüncenin olabildiğince izinde olması gerekir, ki bu, pandemi sürecinde oldukça önemlidir.
Ben bunu – charity begins at home – kendi branşım olan gazeteciliği örnek vererek sergilemek istiyorum, ve burada kendimi de hesaba katmak zorundayım: Her bir kişinin korunması ve toplumun pandemiyi atlatması için, medya ile ilgili hangi koşullar altında ve hangi anlatma biçimleriyle gazetecilerin özellikle virüs ve yayılımı hakkında en etkili şekilde insanları aydınlatabildiğini, bununla ilgili olabildiğince doğru ve önemli bilgileri olabildiğince yaygınlaştırabildiğini incelemekten akla daha yatkın ne olabilir?
İvedilikle bu sorulara eğilmek yerine, biz gazetecilikte (çok) uzun süre, herşeyden önce gazeteciliğin politika karşısında bağımsızlığının ve eleştiri becerisinin söz konusu olduğu alışılmış yolda ilerlemeye devam ettik. Pandeminin hemen başında gazetecilik branşında bir tartışma patlak verdi. Bu tartışma, olağanüstü bir durumda dahi “dördüncü erkin” eleştirel mesafesiyle, medyanın, devletin koruma önlemlerinin amaca uygunluğunu ve insaniyet ve ekonomi için sonuçlarını gözden geçirmesi yerine, kendisini politikacılar tarafından sözde alternatifsiz olan salgınla mücadelede bir araca dönüştürmeye izin verip vermediğine ilişkin bir tartışmaydı.
Buna karşın yapıcı olarak pandemiyle mücadelede gazeteciliğin olanaklarını merkeze yerleştiren bir araştırmacılık pek etkili olamadı. Ama olmaması, olmayacağı anlamına gelmez. Pandeminin devam etmesi, kalıcı bilgiler edinmeye yarayacak materyallerin artmasını sağlıyor. Böylesi iç görüler pandemi aşıldıktan sonra elde edilse bile bu boşuna olmaz – yeni bir salgın mutlaka baş gösterecektir.