Almanya göç tarihi kamusal bellekte ve medyada hep 1955 yılında imzalanan misafir işçi (Gastarbeiter) göçüyle başlamakta. Halbuki Orta Avrupa ve bununla beraber Almanya’nın bulunduğu topraklar, her daim göç alan ve veren bölgeler olmuştur. Örneğin 1880’den sonra Alman İmparatorluğu Doğu Avrupa bölgelerinden ve Polonya’dan yarım milyonu aşkın işçi göçü almış ve bunlar bugünkü Kuzey Ren Vesfalya eyaleti bölgesinde, kömür ocaklarında, çelik ve metal sanayiinde iş bulmuşlardır. Aynı şekilde Hitler Almanyası’nda, Mussolini ile yapılan işçi alımı sözleşmesi sonucunda ülkeye çelik ve savaş sanayiinde çalışmak üzere üç yüz binden fazla İtalyan işçi gelmiştir. Almanya İkinci Dünya Savaşı sonrası imparatorluğun kaybettiği bölgelerden de on milyonu aşkın savaş mültecisi almış bulunmaktadır. Her ne hikmetse, sözü edilen bu göçler, Alman toplumsal göç belleğinde yer edinmiş olmamakla beraber, tarihi bellek tarafından da hatırlanmamakta.
Almanya resmî tarihi ve toplumsal bellek, göç olgusunu bundan dolayı hep misafir işçi (Gastarbeiter) göçü ile başlatmakta. Bu bağlamda, tarih kitaplarında, elinde tahta bavullu genç İtalyan erkeklerin Münih Tren Garı’nda fotoğrafları ve bir milyonuncu misafir işçi olan Portekizli Rodrigues’in, Alman sanayiciler Kurumu temsilcileri (Bundesvereinigung der Deutschen Arbeitgeberverbände) ve politikacılar tarafından tren garında karşılanma resmi yer alır.
Gelen “misafir işçilerin” adı tesadüfen seçilmemiştir; Alman toplumuna, onların geçici olarak ülkede bulunduklarını göstermek için, toplumdan soyutlanmış bir şekilde, savaş döneminden kalma tutuklu kamplarına (Arbeitslager) ve erkek yurtlarına (Männerheim) yerleştirilmişlerdir.
Sanayicilerin sınırlı sözleşmelerin iş yerlerinde verim gücünü düşürdüğü gerekçesiyle hükümete yaptığı baskı sonucu, kısa süre sonra, misafir işçilerin sözleşmelerindeki “sınırlı” ibaresi kaldırılır ve bu onlara, Aile Birleşimi Yasası çerçevesinde, yanlarına eşlerini ve çocuklarını getirme imkânı verir.
1961 – Türkiye’den Almanya’ya
başlayan misafir işçi göçü
Türkiye’den 1961’de başlayan misafir işçi göçü yeni bir dönemin başlangıcıdır, zira ilk defa klasik Avrupa ülkeleri olan İtalya, Yunanistan ve İspanya’nın dışında, Şark (Orient) olarak kabul edilen bir ülkeden büyük sayıda Müslüman Almanya’ya gelmekteydi.
Günümüzde Almanya’da tahminen 3-3,5 milyon Türkiyeli yaşamaktadır; bunların üçte ikisi yirmi yıldan fazla süredir ülkede bulunmakta ve yarısından çoğu Alman vatandaşı statüsündedir. Kuşak çerçevesinden bakılacak olursa, dördüncü kuşak okul çağına gelmiş olmakla beraber, eğitim sisteminde yerini almakta.
Değişik sıfatlar – farklı statü?
Sözü edilen sebeplerden dolayı, 1970’lı yılların sonunda “misafir” statüsünde olan işçilerin önemli bir bölümünün artık ülkelerine geri dönmeyeceği gerçeği toplumsal boyutta giderek somutlaşsa da, resmî devlet politikası onları “göçmen işçi” statüsünde bırakmakta kararlıydı. Sonuç olarak, hükümet sorumluları yıllarca ülkede göçmen varlığını reddedip, bu yönde değişik toplumsal alanlarda – örneğin yerleşim, iş ve eğitim gibi – gerekli adımların atılmasını engellediler.
İnkâr edilse de, göçmenlerin “misafirliği” çoktan bitmişti ve onlar, yerleşik halk ile iç içe yaşamaktaydılar. Böylelikle, toplum tarafından, kendilerine yönelik kullanılan tanımlama da değişti – ait oldukları sosyal sınıfı belirten “işçi” (Gast-Arbeiter) bırakılıp, yurttaşlıkları üzerinden “yabancı” (Ausländer) yapıldılar. Bu, onların yaşadıkları toplumun bir parçası olmadıklarının dışa vurumuydu.
İnkâr edilse de, göçmenlerin “misafirliği” çoktan bitmişti ve onlar, yerleşik halk ile iç içe yaşamaktaydılar. Böylelikle, toplum tarafından, kendilerine yönelik kullanılan tanımlama da değişti – ait oldukları sosyal sınıfı belirten “işçi” (Gast-Arbeiter) bırakılıp, yurttaşlıkları üzerinden “yabancı” (Ausländer) yapıldılar. Bu, onların yaşadıkları toplumun bir parçası olmadıklarının dışa vurumuydu.
11 Eylül 2001’de New York İkiz Kuleleri’ne yapılan saldırının ardından göçmenlerin, özellikle Türkiyeli’lerin tanımlaması bir daha değişime uğradı. O zamana kadar sosyo-ekonomik (işçi) veya “yabancı ülke vatandaşı” (Ausländer) bazında kimlikleri öne çıkarılırken, aynı insanlar birden dinî kimlikleri ile tanımlanır oldu: “Misafir işçi” “Müslüman”a dönüştü. Böylelikle Türkiyeli göçmenler birden “Müslüman göçmen” olarak anılmaya başlandı – tabii bu tanımın muhtevası olumsuz anlamda şekillendirilerek.
1998 yılında hükümet değişimi akabinde, Sosyal Demokrat/Yeşiller Koalisyonu tarafından Vatandaşlık Yasası’nın değişimiyle beraber, Almanya’nın bir göç ülkesi gerçeği hükümet ve politikacılar tarafından resmen kabul edildi; otuz-kırk yıldır ülkede yaşayan insanların
“yabancı” veya “Ausländer” diye tanımlanmasının yanlışlığı görüldü ve nihayet “göçmen”, yani “Migrant” sıfatı devreye sokuldu. Uzun zaman önce Almanya’ya gelmiş insanlar ve onların çocukları/torunları artık “göç kökenli vatandaş” olmuştu.
Yeni terimin avantajı olarak, insanları göç tecrübesi üzerinden sınıflandırması ve böylelikle – bölmek ve dışlamak yerine, bütünleyici özelliği görülmekteydi.
Son on, yirmi yılda, “göç kökenli” terimi giderek siyasette ve toplumda kabul görmeye başlasa da içine aldığı insanların bir çoğu, özellikle üçüncü kuşak temsilcileri, bu terimin de kendilerini “etiketlediğini” ve dışlayan bir “kategoriye” soktuğu konusunda fikir oluşturdular.
Türkiyeliler bazında ise, yapılan toplumsal anketler, daha farklı gerçekler ortaya koymaktaydı. 2016 yılında GESIS Enstitüsü, yıllık düzenlediği ALLBUS anketinde (Allgemeine Bevölkerungsumfrage der Sozialwissenschaften – Sosyal Bilimler Genel Halk Anketi), üç bin göç kökenli olmayan Alman’a, “Almanya’da yaşayan yabancıları göz önüne getirirseniz, hangi gruplar aklınıza geliyor?” sorusunu yöneltti. Soruyu Doğu Almanların yüzde 58’i ve Batı Almanların yüzde 70’i “Türkler” diye cevapladı. İkinci cevap şıkkını Doğu Almanların yüzde 27’si ve Batı Almanların yüzde 19’u “Suriyeliler” diye cevapladı. Ülkede altmış yıla yakın yaşayan Türkiyeliler – ki bunların yarısından fazlası Alman vatandışı olmasına rağmen – “Ausländer”, yani “yabancı” statüsüne konmuştu ve onları ezici çoğunluğu “mülteci” statüsünde olan Suriyeliler takip etmekteydi.
Sözü edilen ALLBUS anketinin sonuçları çok önemli olan bir gerçeği gün ışığına çıkarmakta: Türkiyeliler, ne kadar uzun süreden beri Almanya’da yaşasalar da, o ülkenin vatandaşlığına geçseler de ve birçok üyesi değişik alanlarda başarılı olmuş olsa da – yerleşikler, yani Almanlar tarafından topluma dahil görülmeyen, yani “Ausländer” olarak değerlendirilmekte.
ALLBUS anketinin sonuçlarını başka
çalışmalar da desteklemekte.
Alman Vakıflar Birliği Bilirkişi Masası’nın (Sachverständigenrat Deutscher Stiftungen) yıllık hazırladığı “Uyum Barometresi”ne göre (Integrationsbarometer) Türkiyeliler kendilerini Almanya toplumuna dahil olarak değerlendirseler de, toplum ve kurumlar nezdinde en çok dışlanan ve ayrımcılığa maruz kalan grup olarak görmekte.
Bu sonuçlar Türkiyeli göçmenlerin Almanya’daki gelecekleri için ne anlama gelmekte?
Belki en önemli sonuç, hukukî ve sosyolojik statüleri zamanla değişmiş olsa da, toplum nezdinde “Ausländer”/“yabancı” kalmaları ve bu “etiketten” kurtulamamaları.
Türklerle aynı dönemde Almanya’ya misafir işçi olarak gelmiş İspanyollar, Yunanlılar veya İtalyanlar “yabancı” olarak görülmüyor, 1990’lı yıllarda göç etmiş Ruslar ve Polonyalılar için de bu durum geçerli.
Toparlayacak olursak, göçün altmışıncı yılında, Türkiye’den gelen insanların resmî tanımdaki adı “misafir işçi”den “göçmen”e dönüşmüş olsa da, toplum nezdinde hiç bir değişiklik olmamıştır ve Türkiyelilere yönelik “Ausländer” tanımı bütün olumsuzluğuyla devam etmektedir.
Bu bağlamda sorulması gereken sorulardan biri, Türkiyelilerin bu konudaki sorumluluğu. Değişim belki kendilerine bakış açısını sınamaktan geçmekte. Önemli bir çoğunluğun kendisini hâlâ “gurbetçi” olarak tanımlaması ve adlandırması, konunun ne yönde yol alması gerektiği açısından ipucu veriyor.
Kaynaklar
Sachverständigenrat deutscher Stiftungen für Integration und Migration (2018): Stabiles Klima in der Integrationsrepublik Deutschland. SVR-Integrationsbarometer 2018, Berlin.
Wasmer, Martina; Hochmann, Oshrat (2019): “In Deutschland lebende Ausländer”: Unterschiede im Begriffsverständnis und deren Konsequenzen für die Einstellungsmessung. In: ISI – Informationsdienst Soziale Indikatoren, Sonderausgabe “Befunde aus der Migrationsforschung”, 2019, 61, 18-23.