2013 yılında Gezi olayları ile başlayan Türkiye siyaseti ve ekonomisindeki atmosfer değişimi 2015 ve 2017 yılları arasında Türkiye’nin farklı bölgelerinde yaşanan 30 farklı bombalı saldırı ile devam etmiştir (“Timeline of attacks in Turkey”, 2017). Bunun yanı sıra 2016 yılında gerçekleşen darbe girişimi ve hemen ardından yaşanan olağanüstü hal süreci ve 16 Nisan 2017 anayasa referandumu ile Türkiye’nin 98 yıllık parlamenter sistemi son bulup başkanlık sistemini geçilmiştir (Mentesoglu, 2018).
Tüm bu yaşananların yanı sıra ekonominin de giderek gerilemesi toplum üzerinde derin etkiler yaratmıştır. Bu etkiler birçok insanı göçe itmiştir. Ve bu sürecin sonucunda Türkiye Almanya göç koridorunda yeni bir göç dalgası başlamıştır. Bu göç dalgasını diğer göç dalgalarından farklı kılan en önemli noktalardan bir tanesi önceki dönemlerde hiç olmadığı kadar Almanya’ya göç eden kişilerin kalifikasyonu yüksek ve eğitimli kitlelerden oluşması. Bu anlamda yeni göç dalgası olarak ele alınan bu grup akademisyenlerden, sanatçılardan, gazetecilerden, yazarlardan, öğrencilerden, beyaz yakalılardan, doktorlardan ve politik figürler gibi kimselerden oluşmaktadır. Bu yeni göç dalgasını daha iyi anlayabilmek adına yapmış olduğum tez çalışmamda 2013 sonrası Türkiye’den Almanya’ya göç etmiş 10 farklı kalifikasyonu yüksek eğitimli göçmenle gerçekleştirmiş olduğum derinlemesine görüşmelerle bu yeni göç dalgasında insanları Türkiye’den göçe iten ve aynı zamanda Almanya’ya göçe çeken sebepleri anlamaya çalışıp, yeni göçmenlerin bu süreç sonrası Almanya’da yaşadıklarını çalışmam kapsamında ele almaya çalıştım. Yapmış olduğum görüşmelerden alıntılarla bu sureci özetlemeye çalışacağım.[1]
2017 yılında Türkiye’den Almanya’ya gelen Ali’nin de belirttiği üzere en temelinde “zorunlu her kopuş, zorunlu her gidiş, zorunlu her geliş kendi içinde pek çok problem taşır”. Bazı göçmenler için bu kopuş seçenek dahilinde olsa da birçok göçmen için ülkede yaşanan siyasi atmosfer sonucu özgürlüklerinin elinden alınmaması adına zorunlu bir kopuşa dönüşmüştür. “Kendi rızamla karar vermedim. Ayrılmak durumunda bırakıldım. Çeşitli akademik ve politik faaliyetlerimden ötürü hakkımda çeşitli davalar vardı süre gelen” diyerek belirtiyor Hasan Türkiye’den kopuş ve koparılış nedenini. Yeni göç dalgasını göçe iten sebeplerin temelini Türkiye’deki politik ve ekonomik sebepler oluştursa da bunların yanı sıra güvenlik endişesi, kendi alanlarında herhangi bir baskıya maruz kalmadan çalışamama durumu, geleceğe olan umutlarının giderek yerini umutsuzluğa bırakması gibi sebepler de göçmenleri 2013 sonrası süreçte Türkiye’den ayrılma nedenleri olarak belirtilebilir. Hasan’ın da belirttiği üzere, “burada göçün çok çeşitli sebepleri var. Birincisi yani politik olarak mesela diyelim insanlara muhalefet zemini bırakılmaması. Sosyal medya üzerinden en ufak bir eleştirel, kişisel düşünce beyanının bile terör suçu olarak addedilmesi, soruşturmalar açılması, cezalar verilmesi. Bu mesela insanların yaşam güvencesini ortadan kaldırmıştır”. Bir diğer akademisyen görüşmeci Yusuf ise bu göç dalgasının ardında yatan nedenleri ve insanları göçe iten sureci şu sözlerle ifade ediyor:
İnsanların bir kısmı Türkiye’de yaşamanın zor olduğunu düşünüyorlar. Çünkü Türkiye’nin baskıcı bir ortam olduğunu, anti-demokratik bir ortam olduğunu, giderek daha kapalı, muhafazakâr, özgürlüğü kısıtlayan renksiz bir ortam olduğunu düşünüyorlar ve dolayısıyla politize olmamış insanlar da dahil bu ortamda yaşamak istemiyorlar. Gelecekten umutsuzluk. Bir kısım gücü ve imkanı olsa dahi çocuğunu bu ortamda büyütmek istemiyor. Benim gibi akademisyen ise mesleğini icra edemiyor, gazeteci ise mesleğini icra edemiyor. Sürekli bir baskı ile karşı karşıya. […] Bütün bu süreç insanlarda karamsarlık, baskı ortamı çerçevesinde yaşıyor olma psikolojisi yaratıyor. Haliyle insanları göç etmeye itiyor. […] Daha çok Türkiye’deki siyasal ve sosyal ortamın iticiliği nedeniyle göç etme eğilimindeler.
Diğer taraftan ise görüşmecilerin Almanya’yı seçiş sebepleri farklılık göstermekte. Öncelikli olarak görüşmecilerin Almanya’da sahip oldukları güçlü sosyal ilişki ağı önemli sebeplerden birisi olarak göze çarpmakta. Bunun yanı sıra daha iyi bir hayat standardı, hayat güvencesinin olması, burada hayata daha umutla bakabilmeleri, Türkiye’ye kıyasla eğitim kalitesinin iyi olması ve herhangi bir baskı ve sansürün odağında olmadan çalışmalarını devam ettirebilmeleri göçmenlerin Almanya’yı tercih etme sebepleri olarak özetlenebilir. Bu bağlamda Ali Almanya’yı seçme sebebini şu sözlerle ifade ediyor:
En belirleyici özellik nedenlerinden biri orada [Türkiye] üretemiyoruz, nerede üretebiliriz sorusunu sorduk. […] Daha önce gidip – gelmiş olmamız, hem çok geniş bir ilişki ağına sahip olmamız nedeni ile hem de burada kültür sanat alanında yapacaklarımızın Avrupa kamuoyuna yönelik bir karşılık bulabilecek olması.
Türkiye’den Almanya’ya gerçekleşen eski göç dalgaları ile bugünki yaşanan göç dalgasını görüşmecilerden kıyaslamalarını istediğim zaman, görüşmecilerden Ali bu farkı şu sözlerle ifade etti:
Göç denilince özellikle Türkiye’den göç işçi göçü olarak ekonomik nedenlerle yaşanan göçleri bir kategoride değerlendirmek lazım. Ama bugün gelinen aşamada da yani bir yanıyla politik bir göç ama aynı zamanda da düşünsel bir göç diyebiliriz. Bugün gelenlerin bir kısmı bu yeni dalgada bir kısmı politik nedenlerden bir kısmı da kültürel nedenlerle geliyorlar.
Yeni dalga göçmenleri eski dalga Türkiyeli göçmen grupları ile karşılaştırdığımızda, beraberlerinde getirdikleri bilgi ve donanım sayesinde bir önceki göçmenlerin yaşadıkları birçok sorunu yaşamadıklarını belirtmek yanlış olmayacaktır. Fakat buna rağmen göçmen olgusunun göç ile beraberinde getirdiği birçok sancılı süreci de tüm kalifikasyon ve donanımlarına rağmen yeni dalga göçmen grubu da yaşamaktadır. Bir diğer ifade ile sahip oldukları donanım Almanya’daki hayatlarına birçok anlamda yardımcı olsa da, daha rahat iş bulma, Alman toplum ve kültürüne daha kolay uyum sağlama, hayatlarını tamamıyla kolaylaştırmadığını belirtmek gerekmektedir. Bu bağlamda Emine Almanya’da yaşadığı süreci şu sözlerle anlattı:
Göçmen olmak eninde sonunda bildiği, sevdiği bir ortamdan koparılıp işte tamamen yabancı olduğu bir ortama getiren bir şey. O yüzden bence duygusal olarak büyük zorluklar var. Ne kadar olsa da yabancısınız. Bir olay olsa ilk dışlanabilecekler çeperindesiniz.
Duygusal ve psikolojik olarak göçmen olmanın getirdikleri zorlukların yanı sıra yeni dalga göçmenler ırkçılık gibi sorunlarla da karşılaşabilmekte. Bazı göçmenler insanların Türkiye’den geldiklerini öğrendikleri zaman Almanya’da var olan negatif Türkiyeli göçmen imgesinin bir sonucu olarak belli bir mesafelenme ile de karşılaştıklarını belirtmişlerdir. Bunların yanı sıra birçok yeni dalga göçmen sosyal ve kültürel kapital anlamında Almanya’daki hayatlarında küçülme yaşamaktadırlar Türkiye’ye kıyasla. Bir diğer ifade ile Türkiye toplumunda edindikleri mesleki, kültürel ve sosyal konum ile Alman toplum ve kültüründe edindikleri konum farklılık göstermekle birlikte, göçmen kimliklerinin birçok anlamda akademisyen, yazar, sanatçı vb. kimliklerinin önüne geçmektedir. Bu durum statü kaybını da beraberinde getirmektedir. Hemen hemen her göçmen gibi yeni dalga göçmenler de yeni çevre edinme, yeni dil öğrenme vb. süreçlerini göçmen olarak yaşamaktadırlar. Görüşmecilerden Cem göçmen hayatını kendi sözleri ile şu şekilde ifade ediyor:
Göçmenlik bence acı bir şey. Göçmenliğin kendisi zor bir şey. Hayatındaki katmanları sıfırlandıran, düzleştiren bir şey bence göçmen hayatı. […] 20 yaşından 30 yaşından sonra bir ülkede insanların hayatı kendi yurtlarındaki gibi derinliğine yaşayabileceklerini zannetmiyorum, bu benim için de böyle. Köklerimizden koparıldık getirildik ve burada bir saksı içine konduk. Her şey farklı burada.
Kısacası, 2013 sonrası Türkiye’deki değişen politik ve ekonomik atmosfer daha önce hiç olmadığı kadar kalifikasyonu yüksek ve eğitimli insanları göçe itmiştir. Ve bu durum Almanya Türkiye göç koridorunda yeni bir göç dalgasını oluşturmakla birlikte önemli bir beyin göçü sorununu da beraberinde getirmiştir. Bu süreç Almanya için önemli bir kazanç teşkil ederken Türkiye için ise büyük bir kayıp anlamına gelmekte.
Referanslar
“Timeline of attacks in Turkey”. (2017, February 19). Retrieved from Aljazeera: https://www.aljazeera.com/indepth/interactive/2016/06/timeline-attacksturkey-160628223800183.html
Conradt, D. P., & Langenbacher, E.(2013). The German Polity. Lanham : Rowman & LittlefieldPublishers.
Mentesoglu, Z. (2018, 07 11). A New Era: Turkey’s 98-year parliamentary system ended. Retrieved from Vocal Europe : https://www.vocaleurope.eu/anew-era-turkeys-98-year-parliamentary-system-ended/
[1]Görüşmecilerin kimliklerinin korunması adına gerçek isimleri yerine takma isimler kullanılmıştır.