1960’lardan itibaren, işgücü göçü kapsamında, dünyanın farklı ülkelerine yerleşen Türkiye kökenli insanların geldikleri toplumlarda nasıl bir görünüm sergilediği sorusu, 2014’te PoliTeknik tarafından düzenlenen ve akabinde kitaplaştırılan uluslararası bir sempozyumda tartışılmıştı. Adı geçen kitap “Türkiyeli Göçmenlerin Göç Alan Toplumlarda Eğitim Durumu ve Toplumsal Koşulları” başlığını taşıyordu. Şimdi elinizdeki bu sayıda farklı yazarlarla birlikte, Almanya özelinde bu konuya devam ediyoruz.
Devletlerin, özellikle de özel sektörün, elit kesimlerin kendi çıkarlarına göre şekillenen işgücü alımı ve akabinde gündeme yerleştirilen göç ve entegrasyon politikaları, bunlarla el ele yürüyen bir Türkiye kökenli imajı doğurdu diyebiliriz. İmaj ise yalnızca dışardan belirlenen bir olguya dönüştü mü, bir kişi ya da topluluğun artık kendi iradesiyle kolayca değiştiremeyeceği bir boyut kazanmış demektir. Türkiye kökenlilerin imajına iki zıt uçtan örnek verelim ve,
Olumlu örnekle başlayalım:
Avustralya’daki Türkiye kökenliler için şöyle yazıyordu sempozyum kitabında:
Günümüzde, Türk grupları her yıl düzenlenen ANZAK günü yüryüşlerine, çelenk bırakma törenlerine katılmaları için davet ediliyor ve Atatürk’ün 1934’te düşmanlarına söylediği asil sözleri yalnızca başkent Canberra’daki ANZAK Savaşı Anıtı üzerinde kalmayıp,Türk ve geniş Avustralya toplumundan katılımcıların yer aldığı etkinliklerde Türk olmayan davetliler tarafından sıklıkla alıntılanıyor. Avustralyalıların ve Türklerin ortak tarihinin sürekli ve bilinçli bir yeniden beyanı hiç de azımsanmamalıdır. Çünkü bu Avustralya’daki Türk kökenli göçmenlerin sosyo-ekonomik ilerlemelerini onaylayan önemli bir faktördür. Bu aynı zamanda, Müslümanlara, Avustralya’da dahil pek çok ülkede gittikçe şüpheli bir gözle bakıldığı zamanlarda Türk kökenlilerin Lübnan ve Hint yarımadasından gelenlerden farklı olarak radardan kaçmasına katkıda bulunan birfaktör de olabilir (Prof. Christine Inglis,S. 236)[1]
Mustafa Kemal’in on yıllar önceki sözleriyle Avustralya’da imaj avantajı kazanan Türkiye insanının göç koşullarında karşılaştığı bir rahatlık, bir fırsattan söz ediliyor. Öte yandan Müslümanlara kuşkuyla bakıldığı bir dönemde Türkiye kökenlilerin bundan etkilenmediği tahminini yürüten bir yazar var.
Olumsuz örnekle devam edelim:
Almanya! Kriminal olaylarla ilişkilendirilen Türklerle ilgili istatistiklerin nasıl “milliyetçi hileler“ olarak deşifre edildiğini bu sayının 4.-5. sayfasında, Prof. Bosbach’ın makalesinde okuyabilirsiniz. Kötü imaja götüren suçlama listesi uzun: Entegre olmaya isteksiz, maço, kriminal vaka, eğitimsiz, kökten dinci vs.. Özünde ise demokratik haklarını savunacağı düşüncesiyle ezici çoğunluğu (geçmişte) SPD seçmeni olan bir kitledir Türkiye kökenli insanlar. Almanya’da yaşayan Türkiye kökenlilerin çok iyi bildiği ve bir türlü kurtulamadığı, siyaset ve medya aracılığıyla istendiğinde körüklenebilen bir kötü imaj söz konusu – kaynama noktasında tutulur ya da hafifletilir, ama asla azat edilmez.
“Acaba” dedirten başarılarda
imaj için umut aramak
BioNTech ilaç firmasının Korona’yla mücadelede geliştirdiği aşıyla firma sahibi iki Türkiye kökenli biliminsanı Almanya ve dünyanın gündemine oturdu. Mesut Özil, Fatih Akın vb. ünlülerle sağlanamayan olumlu imaj değişikliği “acaba” şimdi gerçekleşir mi? Zira insanlığa,
dünya ekonomisine ve yaşamın daha bir çok alanına etkisi olağanüstü, hayat kurtaran sıra dışı bir katkı bu. Almanya’nın önde gelen ekonomistlerinden Hans Werner Sinn, FAZ gazetesi için kaleme aldığı, “Türk göçmenlerimiz için takdire layık bir başarı”[2] başlıklı yazısının ilk ve son paragraflarında şunları belirtiyor:
Uğur Şahin ve Özlem Türeci’nin Mainz merkezli şirketleri BioNTech ile elde ettikleri başarı, Almanya, dünya ve özellikle Türkiye’den gelen göçmenler için bir başarıdır – ayrıca ve bilhassa her ikisi de Almanya’da büyüyen Alman vatandaşı olduğu için.
Ve imaj restorasyonu açısından karamsarlığa alamet son paragraf:
Bütün bunlar entegrasyon görevinin büyüklüğünü ve çeşitli kültürel sorunları gizleyemez. Ancak, Alman ekonomisinin istikrarı için burada hangi potansiyelin açıldığı görülüyor. Şahin ve Türeci yeniden düşünmek için bir nedendir.
Ve sihirli sözleri yeniden okuyoruz: “Entegrasyon görevi”, “çeşitli kültürel sorunlar”. İnsanı rahatsız eden “hafif” bir körükleme, dünyayı kurtarmak da nafile, azat yok, en azından ”göçmenlerin” geriye kalan çoğunluğu için.
12 Temmuz 1998’de Paris’in tarihi yapılarından l’Arc de Triomphe üzerine şu yazı yansıtılıyordu: Merci Zizou!
Fransa, Cezayir kökenli Futbolcu Zinedine Zidane’ye futbol dünya kupasını kazandıran gollerinden dolayı teşekkür ediyordu. Olağanüstü bir başarı ve büyük bir sevgi seli. Belki buzlar Cezayirliler lehine artık bir daha tutmamacasına erimiş ve Le Pen’ler de sağcılar için göçmenler dışında yeni hedefler belirlemek zorunda kalmış olabilirdi. Hayır, öyle olmadı. Ekim 2005’te Fransa’nın banliyöleri deklase edilmiş bir göçmen gençliğin öfkesiyle yanıyordu çünkü. Ve 2020’ye gelindiğinde Korona’dan yaşamını yitirenler bu banliyölerde ortalamanın üzerindeydi.
Nihai eşitlenme ile imaj
sorununun ortadan kalkması
Ve her şeye rağmen öyle bir gelecek düşünelim ki, artık imaj sorunu, yabancı düşmanlığı tümüyle ortadan kalkmış olsun. Ve “multikültürel” ya da “multietnik” bir Almanya’da eşitlenmiş olarak yaşıyor olalım. Böyle bir gelecekte “göçmenler” için neler olanaklar dahilinde olurdu? Tarihin en saldırgan pasifistlerinden olan bir Alman siyasi partisinde Condoleezza Rice olmak mı? Ya da multikültürel, multietnik bir orduda başka bir ülkeye saldıran bir asker mi? En varlıklı ilk yüz arasına girmek ya da eriyen orta sınıfla eriyip gitmek mi?
Eşitlenmekle kazanılacak şeylerden biri, din, dil, ırk vb. neden gösterilerek yaratılan kötü imajdan kurtulmak olacak, bir diğer ifadeyle eşit yuttaşlık doğacak. Ancak bu, gelecekte göç edecekleri pek de kapsamayacak (onlar rüştlerini henüz kanıtlamamış addedilecek). Hiyerarşik sosyal yapıya bakıldığında ise yerleşik toplumun kaderini paylaşarak alt katmanlara kitlesel katılım en olası gelişmedir ve bu, eski göçmenler için çoktan gerçekleşmiştir.
Son olarak imkânsız bir göreve itilerek, imajını temizlemek zorunda bırakılan ölümlü bir göçmen için, Korona günlerinde, şu kısa kurmacayı aktaralım:
Hakim cübbesi giymiş melekler kürsüden soruyor:
Hayatınızı neyle geçirdiniz?
“Göçmen”: Almanya’nın beklentilerini yerine getirmekle.
Hakim kürsüsünden uğultularla şu sözler duyuluyor:
Boşa geçen bir hayat daha!
[1] https://politeknik.de/wp-content/uploads/2017/07/Sempozyum-2014_ktp.pdf
[2] Frankfurter Allgemeine Zeitung, 28. November 2020, Nr. 278, S. 20. https://www.hanswernersinn.de/de/bewundernswerter-erfolg-fuer-unsere-tuerkischen-immigranten-faz-28112020