Her seçimden sonra olduğu gibi, 30 Mart 2014 yerel seçim sonuçları da hararetle tartışılmaya ve yorumlanmaya başlandı. Çoğunluk seçimi bir referandum, bir güvenoyu niteliğinde görüyordu ve bu güvenoyunun muhatabı Başbakan Erdoğan’dı.
Seçime katılım son 20 yılın en yüksek oranına (%90) erişiyordu. İlk kez bu kadar insan kendi oylarına sahip çıkmak için sandıkların başında bekliyor ve her usulsüzlüğü kaydetmeye çalışıyordu, çünkü herkes bu seçim sonuçlarının ülkenin kaderini belirleyecek niteliğe sahip olduğunu düşünüyor ve hiç kimse diğerine güvenmiyordu. 2010 Anayasa Referandumu’ndan bu yana toplum iki kampa bölünmüştü.
30 Mart gecesi ilk çelişkili seçim sonuçları gelmeye başladığında, bu güvensizlik ve kamplaşma kendisini belli etmeye başladı. Seçim sonuçlarını veren Anadolu Ajansı AKP’nin oylarını 6-7 puan arttırdığını gösterirken, Cihan haber Ajansı ise muhalefetin puanını yüksek gösteriyordu. Ankara ve bazı illerde de adaylar seçimi kendilerinin kazandığını müjdeliyordu. İlerleyen saatlerde ve daha çok sandığın açılmasıyla birlikte AKP oyunu (2009’a göre) arttırarak, %45 ile seçimi kazandı. %27 ile CHP ikinci, MHP ise %18 ile üçüncü, BDP ise %5 ile dördüncü parti oldu.
Güvensizlik, kamplaşma ve sonuçlara itiraz had safhadaydı ve birçok sandık defalarca yeniden sayılıyordu. Seçimlerden bir hafta sonra itirazlar hala sürüyor, Ağrı’da oylar 15’inci kez yeniden sayılıyordu ve hala bir resmi sonuç yoktu. Ve seçim sonuçları tartışılmaya başlandı. Seçim öncesinde kimilerine göre AKP büyük oy kaybedecekti, çünkü demokratik hakları kısıtlamış, Twitter’i, Youtube’u yasaklamış ve en büyük rüşvet olaylarına karışmıştı. Dolar artmış, ekonomi küçülmüş, Suriye’yle “savaş” kapıdaydı. “Bölgesel Güç”ten “Değerli Yalnızlık”a geçilmiş, Amerika, Avrupa ve NATO ile ilişkiler gerilmişti. Cemaatle kapışılmış, piyasaya sürülen tapeler ve kasetler Erdoğan’ı yalnızlaştırmıştı. Hükümet ilk defa “kelle” veriyor, bakanlar istifa ediyordu. Cumhurbaşkanı Gül de ortalıkta görünmüyor, Hakan Şükür “bayrak” açıyordu. En önemlisi de GEZİ Olayları’nda halkın sokağa çıkmasıydı. Bu ortamda Erdoğan mutlaka oy kaybedecekti. Tersi ancak seçim hileleriyle ya da muhalefetin seçime iyi hazırlanmamasıyla açıklanabilirdi.
Nitekim öyle de oldu. Birçok usulsüzlük haberi geldi. Fazla basılan seçim pusulaları, kesilen elektrikler, Suriyeli mültecilerin oy kullanması, sandıklardan çıkan fazla oylar buna örnek olarak gösterildi. Fakat bu hala AKP’nin (2009’a kıyasla) %6-7’lik oy artışını açıklamaya yetmiyordu.
Sıra muhalefete, özellikle de CHP’ye gelmişti. Kimilerine göre CHP’nin halkı kucaklayacak bir parti programı bulunmuyordu. Cemaatin başlattığı “17 Aralık Operasyonu”na mesafeli durmayıp, onunla işbirliği yapıyormuş gibi görünüyor ve kasetlerden medet umuyordu. Kimilerine göreyse Erdoğan’ın başarısı, tutuklu bulanan bütün Ergenekon ve Balyoz sanıklarını serbest bırakması ve bunun hepsini “cemaat yaptı” algısını yaratmasıydı. Böylece bütün hukuksuzlukların, dinlemelerin ve haksızlıkların arkasında “cemaat var” algısı yaratılıp, AKP’nin kendisini “habersiz ve mağdur” göstermesiydi. Zaten bütün Sol ya da ulusalcılar hep ‘‘F-tipi örgütlenme”den söz etmiyor muydu?
Kimilerine göreyse nedeni Twitter ve Youtube yasaklarının zaten halkın çoğunluğunu etkilememesiydi. Halkın yaklaşık %60’ının internet aboneliği bulunmadığı ve yaklaşık %85’inin Twitter hesabı olmadığından, bu yasaklar seçmen üzerinde fazla etkili olmuyordu. Yapılan yolsuzluklar ise hiç etkili olmamıştı, çünkü zaten “diğerleri” de çalmamış mıydı? Ve zaten 4 bakan da istifa etmemiş miydi? “İleri demokrasilerde” bu böyle olmuyor muydu?
Bazıları ise AKP’nin %5 oy kaybettiği (2010 genel seçimlerine göre) ve muhalefetin ise oyunu %2-3 arttırdığı yorumunu yapıyordu.
Bütün bu argümanlarda pekala bir haklılık payı olabilir ve gerekçeler çoğaltılabilir. Fakat 30 Mart yerel seçim sonuçlarına bakıldığında görülen en önemli tablo, oy dağılımında genel anlamda belirleyici bir değişikliğin olmadığı, 2010 Anayasa Referandum’undan bu yana toplumun artarak siyasallaşan iki blokta kamplaştığı, kutuplaşmada muhafazakar kesimin uzun bir deneyimi olduğu, muhalefetin ise oylarına sahip çıkarak, gecikmeli de olsa safları sıkılaştırmayı başardığıdır