Annika Mittel ve
Alexander Hensler
Koblenz Yüksekokulu sosyal çalışmalar bölümünde öğrenimlerine devam eden Annika Mittel ve Alexander Hensler, üniversite öğrencilerinin bakış açısından Almanya’daki eğitim ve öğretim sistemini ele aldı. Katıldıkları bir seminerde bu konuya eğildiklerini ve bu çerçevede, Almanya’da, bir insan hakkı olarak eğitim hakkına genel olarak uyulduğunu saptadıklarını açıklayan Mittel ve Hensler, temel eğitimin 9 yıllık zorunlu eğitim şeklinde anayasal güvence altına alındığına, dolayısıyla da uygulandığını işaret etti. Zorunlu eğitimin çocuklar için ayrıca bir koruma sağladığına değinen konuşmacılar, öğrencilere ebeveynlerin ekonomik durumlarından bağımsız olarak yükseköğrenime erişim olanağı tanındığını, maddi koşulları elverişli olmayanların da çok sayıda destek olanağı bulabildiğini, siyasi görüş ya da dini yönelimlerden bağımsız olarak Almanya’da açık bir tolerans kültürünün egemen olduğunu sözlerine ekledi.
Günümüzde yalın bilginin eğitim ve öğretim karşısında tümüyle güçsüz kaldığını, bugünün gençliği açısından, eğer bir ev kiralamak ya da yan giderleri gözden geçirebilmek mümkün olamıyorsa, üç farklı dilde metin üretmenin ne işe yarayacağını söyleyen Mittel ve Hensler, tam da bunun asıl belirleyici nokta olduğuna vurgu yaptı. Buna göre eğitim ve öğretimde okullara ya da eğitim kuruluşlarına odaklanan genel söylemin hedefi, yararlanılabilir ekonomik güç yaratmak. Konuşmacılar, eğitime katılımın giderek yaygınlaşması karşısında eğitim düzeyinin de artış göstermesi gerekirken, bunun tersi olduğunu ve artan tahsilli sayısına rağmen, bu artışın, mezuniyetler giderek değersizleştiği için, hedefinden şaştığını düşünüyor. Alman eğitim ve öğretim sisteminin giderek yoğunlaştırıldığını, daha fazla içeriği daha kısa zamanda, artan kalite beklentisi koşullarında gerçekleştirmeyi istemenin bir çelişki olduğunu belirten Annika Mittel ve Thomas Hensler, Bologna sürecine işaret ederek, bu eğitim politikasının öğrencilere daha fazla özgürlük ve dinamikler vadettiğini, ancak tam tersi gelişmeler yaşandığını sözlerine ekledi ve konuşmasına şöyle devam etti: “Bizim için görüşlerimizi boş sözlerin ya da iç içe geçmiş bitmeyen tümcelerin arkasına gizlememek önemli. Herkes önemli olanı anlayabilir ve anlamak zorunda, özellikle eğitim düzeyi düşük insanlar. Onlar kendilerini ele alan bu tartışmaya başka türlü nasıl katılacak hale getirilebilirler”.
Camila Antero de Santana
Kuzeydoğu Brezilya’da yer alan Paraíba’dan telekonferans bağlantısıyla sempozyuma katılan Camila Antero de Santana, “Eğitim Hakkı Saldırı Altında: Brezilya’nın Gizli Faşizmi Günyüzüne Çıkıyor” başlığını verdiği selamlama konuşmasında, başta ünlü pedagog Paulo Freire’nin anavatanı olmaktan Brezilyalılar olarak gurur duyduklarını söyledi. Brezilya’da eğitime yapılan yatırımlarda çok büyük eksikler bulunduğunu ve farklı nedenlerle kamusal ve özel alanda kaliteli bir eğitimden söz edilemeyeceğini belirten de Santana, kamusal temel eğitimin, resmiyette güvence altına alınmış olsa da, birçok sorun içerdiğini vurguladı. Camila Antero’ya göre en büyük sorunlar arasında profesör kariyerlerinin değer kaybetmesi, öğretmenlerin iyi maaş alamaması ve onların yapısal sorunlarla karşı karşıya olması yer alıyor. Öğretmenler sınıf içinde günden güne artan şiddetle başa çıkabilmeleri için de destek görmüyor. Brezilya’da okul yemeğini de kapsayan çok sayıda yolsuzluk ve siyasi skandallar var. Özel okullar öğrencilerini kapitalizme hazırlıyor, ancak onları şiddet, ırkçılık ve cinsiyet ayrımcılığı gibi konularda ise aydınlatmıyor. Birçok insana kötü eğitim veren ya da onları eğitimden alıkoyan özel siyasi çıkarlar ve güçlü tekeller de mevcut.
Eğitimli insanların yalanlara kolayca inanmayacağını, yalanların ise Brezilya seçimlerinin öngününde siyasi dramın odağına yerleştiğini belirten de Santana, faşist olarak nitelendirdiği başbakan adayı Jair Bolsonaro’nun eğitim hakkı için bir risk oluşturduğunu söyleyerek, onun, tüm kırsal okulları köylü hareketlerden koparacağına, insan hakları eylemcilerini ve Paulo Freire’nin “ideolojisini” ülkeden kovacağına dair sözlerini hatırlattı. Camila Antero, Bolsonaro yanlılarının hiçbir şeye saygı duymadıklarını, sokak ortasında eşcinselleri ve transseksüelleri öldürdüklerini, siyaseten muhalif olan kızların tecavüze uğradığını, adaylığına karşı olanların baskı gördüğünü ya da öldürüldüğünü anımsatarak, “tüm bu gelişmelerden önce de eğitim haklarını genişletmek için yapacak çok işimiz vardı, ancak şimdi kazandığımız küçük şeyleri de yitirmemek için mücadele etmek zorundayız” dedi ve konuşmasını şöyle sonlandırdı: “Almanya’da yaşayan insanlar olarak sizden özellikle rica ediyorum, Brezilya’daki siyasi durum karşısında dayanışmanızı dışa vurur musunuz, Bolsonaro’nun faşist fikirlerine karşı ve demokrasi için birkaç not düşebilir ya da bir manifesto kaleme alabilir misiniz? Ülkemizde demokrasinin savunulması adına verdiğimiz mücadelede bize destek olunuz!”.
Karla Andrea Toro
Inostroya
Şili Santiago Üniversitesi Öğrenci Birliği (FECH) Başkanı Karla Andrea Toro Inostroya, telekonferans bağlantısıyla sempozyumda bir konuşma yaptı. “Eğitim Hakkı için Sosyal Savaşım” başlığı altında sunumunu şekillendiren Inostroya, bu savaşımın, Pinochet’in yönettiği burjuva-askeri diktatörlük tarafından desteklenen neo-liberal reformlara karşı yürütülen öğrenci hareketleri girişiminde başladığını anımsattı: “O zamandan bu yana öğrencilerin hedefinin, özelleştirme deryasında demokratik ateşin yanmaya devam etmesini sağlamak ve o andan itibaren, hangi biçimde olursa olsun eğitimin tüm yurttaşlar için bir hak olmasına dikkat etmek olduğu söylenebilir”.
2011’den bu yana siyasetin duyarsız kalamayacağı geniş ve sosyal bir tartışma yürütmenin artık mümkün olduğunu belirten Karla Inostroya, 1973-1990’lı yıllarda eğitim politikalarının, eğitimi pazar için hazır bulundurmaya yöneldiğini öne çıkararak, günümüzde yükseköğrenimin Şili’de %80 oranında özel ellerde toplandığını vurguladı. Buna göre neoliberal devlet, güvence altına alması gerektiği bir sosyal hakkı yok etti ve sorumluluğu aileye yükleyerek, ilişkileri parasal düzleme yoğunlaştırdı. Yeterli kaynaklara sahip olmayan aileler ise devletten yardım almak ya da kredi çekmek zorunda kaldı. Kamusal projeler sonuç olarak zayıflarken, özel sektör konumunu sağlamlaştırdı. Bu uygulama okullarda sosyal ayrıştırmayı ve eğitim gettolarını beraberinde getirdi, artık eğitimin sadece %40’ı kamu okullarında veriliyor, devlet üniversitelerinde ise öğrenci sayısı %15’lere kadar gerilemiş durumda. Öğrenciler arasında borçlanma oranları oldukça arttı, ki borç bu eğitim pazarını ayakta tutmaya yarayan ve en çok da kadınları olumsuz etkileyen bir diğer mekanizmayı oluşturdu.
Bu koşullarda ve evrensel insan hakları düşüncesi ışığında, toplumun büyük bir bölümünü dışlamayan adımlar atılabileceğini iddia etmenin olanaksızlığına vurgu yapan Inostroya, gerek İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde gerekse de diğer insan hakları sözleşmelerinde yer alan eğitimle ilgili maddelerin şeffaf olmaması, uygulamada ise devletlerin ölçülülüğü saptama yetkisini elinde bulundurması nedeniyle, bu maddelerin evrenselliğine fiilen ters düştüklerini söyledi.
Karla Inostroya, Şili öğrenci hareketinin eğitim pazarını geri püskürtmek, eğitimi, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin ona verdiği asıl anlama yeniden kavuşturmak istediklerine değindi.
Tamralipta Patra
Sempozyuma Güney Hindistan’dan katılan Tamralipta Patra da internet üzerinden dinleyicilere seslendi. Dil, inanç, kast, bitki örtüsü ve hayvanlar alemi açısından zengin bir çeşitliliğe sahip Hindistan’da eğitimin nasıl bir yer edindiği sorusuyla sunumuna başlayan Tamralipta Patra, ülkesinde eğitimin evrenselleştirilmesi için sayısız politika geliştirdiğine işaret etti. Basit bir sözcük gibi gözükse de, eğitimin gün geçtikçe karmaşık bir hal aldığını söyleyen Parta, bunu artık değerler aktarılmamasına, aksine salt para kazanmaya odaklanılmasına bağladı. Kentsel bölgelerde öğrencilerle yapılan söyleşilerin, onların yalnızca iyi bir işe girmek için eğitim almak istediğini ortaya koyduğunu aktaran Tamralipta, okulların dahi ticarethanelere dönüştüğünü, bu okulların, moral değerleri aktarmak ya da eğitim ve öğretimin önemini vurgulamak yerine, artık sadece öğrencilerin nasıl tam puan alabileceklerini ve sınavları nasıl geçebileceklerini öne çıkardığını sözlerine ekledi.
Patra, Hindistan’ın, diğerlerinin kendileriyle ilgili ne düşüneceğini dikkate alarak iş yapan insanların yaşadığı bir ülke olduğunu savunduğu konuşmasında, bunun sonucu olarak özel okullara önemli ödemeler yapıldığını, günlük yiyecek ihtiyacını dahi karşılayamayacak kadar az bir aylık geliri olan ebeveynlerin, kaliteli eğitim sunup sunmadıklarına bakmaksızın, salt toplum onların iyi bir eğitim sağlamadığını söylememesi için çocuklarını varlıklı özel okullara gönderdiğini belirtti. Tamralipta Patra’ya göre özelleştirme eğitim ve öğretim sistemini zehirliyor ve onu öldürüyor, insanlar nasıl bir tehlikeyle karşı karşıya olduklarını göremiyor, çocuk işçiliği ve genç yaşta evlilikler yaygın, ancak buna müdahale edilmiyor. Nereye ait olurlarsa olsunlar onların insan haklarını öğrenmesini sağlamak gerekiyor. BM’in kabul ettiği maddeler hakkında bireylerin fikir sahibi olabilmeleri, bunları gerektiğinde uygulayabilmeleri ve de onurlu bir yaşam sürdürebilmeleri için yoğun kampanyalar düzenlenmesi gerekiyor. Okul ve üniversitelerin eğitim ve öğretimi ticarete dökmemesi, aksine öğrenciler için harikulade bir yaşamı olanaklı kılması ve onun gelecek için taşıdığı önemi aktarması gerekiyor. Yoksul çevrelerden gelen öğrencilerin keşiflerine devam edebilmesi için, eğitim ve öğretimin her aşamada ve herkes için ücretsiz olması zorunlu.