Alexandra A. Ftouli
Yunanistan’da hükümet partisi Syriza’nın gençlik kolu adına söz alan Atina Ulusal ve Kapodistrias Üniversitesi öğrencisi Alexandra A. Ftouli, Yunan eğitim sistemi hakkında özetle bilgi vererek konuşmasına başladı. İlkokulun 6, ortaokul ve liselerin de 3’er yıl sürdüğünü belirten Ftouli, tüm okul düzeylerinde hem kamuya ait hem özel okulların bulunduğunu ve kamu okullarının ücretsiz olduğunu söyledi. Bununla birlikte bu ücretsiz eğitimin pahalı bir “ücretsiz eğitim” olduğuna işaret eden Ftouli, okullar her ne kadar parasız olsa da, ebeveynlerin çocuklarını ücretli özel okullara gönderdiklerini belirtti. Neden olarak ekonomik durumları iyi olmayan ama üniversiteye devam etmek isteyen öğrenciler için ek sınavlar yapılmasını gösteren Alexandra A. Ftouli, paralı özel okulların öğrencileri bu sınavlara hazırladıklarına vurgu yaptı. Nitelikli eğitim vermek yerine öğrencileri yüksek ücretlere tabi tutan, iyi bütçelendirilmemiş bir eğitim sisteminin aileler tarafından dolaylı olarak finans edildiğini dile getirdi.
Küçük bir ülke olmasına rağmen Yunanistan’daki birçok üniversitenin akademik değil, siyasi nedenlerle kurulduğuna, bunların adalar dahil geniş bir coğrafyaya yayılmış olduğuna dikkat çeken Ftouli, bu nedenle ailelerin bu eğitim kurumlarının yüksek bakım ve onarım giderlerinden kiraya, işletme ve yol masraflarına kadar birçok ödemeyi üstlenmekle yükümlü olduklarını ifade ederek, bir Balkan ülkesinde ya da İngiltere, Fransa, Almanya ve hatta ABD’nde okumanın daha ucuz olabildiğini söyledi.
Vizyonlarının kamusal, ücretsiz ve kaliteli bir eğitim olduğunu belirten Ftouli, zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarılmasını ve sınavlara hazırlık uygulamasının aileler üzerinde yarattığı maddi baskının kaldırılmasını istediklerini vurguladı. Eski hükümetlerin pazar standartlarına uygun bir üniversite ve öğrenci modeli hayata geçirmeye çalıştıklarına işaret eden Alexandra A. Ftouli, SYRİZA hükümetinin ise Yunan üniversitelerinin demokratik karakterini geliştirmeye uğraştığını belirtti.
Frederik Eckerle ve Thea Herde
“Öğrencilerin Eğitim ve Öğretim Sistemlerinden Çıkardıkları Dersler ve Deneyimleri” başlıklı üçüncü oturumda Frederik Eckerle ve Thea Herde Heidelberg Üniversitesi’nden kouşmacı olarak sempozyuma katıldı. Sunumun ilk bölümünü üstlenen Thea Herde, Alman eğitim sistemini karakterize eden yönün, onun eyaletler tarafından belirlenmesi olduğunu ve bu nedenle aralarında ortaklıklar ve farklılıklar görüldüğünü belirterek sözlerine başladı.
Okul öncesi dönemde 6 yaşına kadar zorunlu olmayan ve ücrete tabi kreşler ve çocuk yuvaları bulunduğuna işaret eden Thea Herde, zorunlu eğitimin ilkokulla başladığını, burada çocukların eğitim kariyerlerinin seçme ile erken yaşta belirlendiğini söyleyerek, ardından ortaokulların geldiğini ve bunların başarım düzeyleri farklı lise ve farklı bir okul türü ile en az iki bölümden oluştuğunu dile getirdi. Son olarak lise üst sınıflarla birlikte sistemin üç bölümlü bir niteliği bulunduğunu öne çıkaran Herde, ek olarak Sonderschule adı verilen özel eğitim okullarının da varlığına değindi.
Sistemin meslek okulları ve yüksekokullar ile üçüncü bir katmanı olduğundan söz eden Thea Herde, bilinmesi gereken bazı olguları da sıraladı. Eğitimin kamuya ait okullarda baştan sona ücretsiz verildiğini, buna rağmen okul malzemeleri ya da çocuklara ev ödevi yardımlarının aileler için bir maliyeti olduğunu belirten Thea Herde, yüksekokullara geçiş için lise mezuniyet belgesinin yeterli olduğunu söyledi.
Sunumun ikinci bölümünde eleştirilere yer vereceklerini belirterek söz alan Frederik Eckerle, ilkokulun sonunda yapılan seçmenin son derece dezavantajlı olduğunu, belirli sosyal çevrelerden gelen öğrencilerin kendi aralarında kalmasına yol açtığını, bu ayrımın aşılması için çocukların birarada okula devam etmeleri gerektiğini dile getirdi. Öğrencilerin başarısının ailelerin sosyo-ekonomik koşulları tarafından belirlendiğini anlatan Frederik Eckerle, hangi okul türüne gidileceği ve hangi mezuniyetin elde edileceği konusunda sosyal köken etmeninin önemini vurguladı.
Eğitim süresinin kişilik gelişimini hedeflemesi gerektiğini söyleyen Eckerle, okul ve üniversitelerde zamanın sınavlara göre şekillendiğine, bu nedenle öğrencilerin daima “bu bir sınav konusu mu?” diye sorduklarına işaret etti.
Başarım odaklı ve dar zamansal kalıplara sıkıştırılmış bir eğitim sisteminin eleştiriye pek olanak tanımadığını savunan Frederik Eckerle, eğitim hakkının tüm çocukların birlikte öğrenmelerini öngörmesi ve kökene dayalı faklılıkları dengelemesi, kişilik gelişimini ön plana taşıması, salt sınav odaklı olmaması ve kaliteyi yüksek tutması gerektiğini sözlerine ekledi. Görüşlerinin eğitim haklarının genişletilmesinden çok, bunların somutlaştırılması olduğuna işaret eden Eckerle, varolan eğitim haklarının içini doldurmaya çalışmak gerektiğini düşündüklerini belirtti.
Derya Çıkılı
Sempozyuma Maltepe Üniversitesi’nden katılarak, Türkiye eğitim sisteminden edindiği deneyimlerini açımlayan Derya Çıkılı, “Ülkemizde, günümüz eğitim sisteminde, kalabalık sınıflardan, yurt içindeki okul sayısı, eğitimin niteliği ve atanmayı bekleyen yeni mezun öğretmenlerin sayısının bir hayli fazla olmasına rağmen, okullarda yaşanan öğretmen sıkıntısına kadar birçok sorun bulunmaktadır.” diyerek konuşmasına başladı.
Öğretim süreciyle ilgili olarak yaşanan sorunlar arasında gereksiz bilgi aktarım çabası, ya da tam tersi eksik bilgi verilmesi, bilginin etkili bir biçimde aktarılamaması, bilginin kalıcı ve anlamlı olmaması gibi noktaların yer aldığını söyleyen Çıkılı, sözlerine şöyle devam etti: “Toplumun çeşitli kesimlerinde farklı eğitim koşulları nedeniyle ortaya çıkan eşitsizlikler ve eğitim kurumlarının fiziksel altyapı eksiklikleri, eğitim sistemimizi giderek zayıflatmaktadır. Türkiye’deki eğitim sisteminde yaşanan maddi sıkıntılar, okulların eğitim kalitesini, gerek idarecilerin, gerekse öğretmenlerin kaliteyi yakalamak konusundaki çabalarını ciddi ölçüde baltalamaktadır. Hâlbuki eğitim için harcanacak her kuruş, ülkemizin gelişimi, kalkınması, nitelikli işgücü, kısaca geleceğimiz için bir yatırımdır”.
Türkiye’de şu anda uygulanmakta olan müfredatın öğretimin öğrenci-merkezli yapılmasını öngördüğünü, bu sistemin ise öğretmenler tarafından yeterince kavranmaması ve onların eski eğitim alışkanlıklarıyla ilintili olduğuna işaret eden Derya Çıkılı, aynı zamanda sınıf mevcutlarının fazla olmasının yeni uygulmayı neredeyse imkânsız hale getirdiğini belirterek, “Yeni müfredat ile öğrencilerin elde etmesi beklenen kazanımlar, sınavlarda sorulan sorularla örtüşmemekte ve öğretmenler yeni müfredata rağmen, hala öğrencileri sınavlara hazırlamak zorunda olduklarından ikilem yaşamaktadırlar” dedi.
Yeni eğitim sistemi olarak 4 + 4 + 4 = 12 yıllık kesintili, kademeli bir eğitim sistemine geçildiğini belirten Çıkılı, Türkiye’de birçok insanın nasıl bir modelle karşı karşıya olduklarını anlamadıklarını aktararak, şunları söyledi: “ … bütün gelişmiş ülkelerde ve eğitim kalitesini ölçen uluslararası PİSA testlerinde ilk sıralarda gözüken ülkelerde, meslek eğitimi en az 10 yıl süren zorunlu eğitimden sonra başlamaktadır. İleri ülkelerde, meslek eğitimine ve diğer okullara yönlendirmenin hemen 4. sınıftan sonra yapılması da erken bulunmaktadır”. Derya Çıkılı konuşmasını yeni sistemin olumlu ve olumsuz yanlarını açımlayarak tamamladı.