Kumar Ratan
Sempozyumun Uluslararası Kuruluşların ve Eğitim Sendikalarının Bakış Açısından Günümüzde Eğitim ve Öğretim Uygulamaları başlıklı ikinci oturumunda Hindistan Ulusal Eğitim Koalisyonu adına konuşma yapan Kumar Ratan, eğitimin, her biçimiyle ve her düzleminde, birbiriyle ilişkili ve esaslı özellikler göstermesi gerektiğini belirterek, bunların gerekli eğitim araçlarının hazır bulundurulması, erişilebilirlik, kabul edilebilirlik ve uyumluluk olduğunu söyleyerek, Hindistan’da eğitim hakkını ve uygulamalarını güncel boyutlarıyla açımladı.
2000 yılından bu yana Hindistan’ın resmi rakamlara göre okula gitmeyen çocuk oranını %90 azaltmış ve 2011’e kadar okur-yazar oranını da %74,04’de çıkarmış olduğunu belirten Kumar Ratan, değişik raporlara dayanarak ülkede okula gitmeyen yaklaşık 53,72 milyon çocuk bulunduğuna işaret ederek, resmi verilerin tekrar gözden geçirilmesi gerektiğini savundu.
2011 verilerine göre erkek okur yazarlık oranının %82,14, kadınlarda da bu oranın %65,45 olduğunu aktaran Kumar Ratan, cinsiyetler arasındaki farkın 2001 – 2011 yıllarında %21,59’dan %16,68’e gerilediğini söyledi.
5 ila 19 yaş arası okul çağındaki 40 milyonu aşkın çocuğun işçi olarak çalıştığına değinen Ratan, 2009 eğitim yasalarıyla birlikte 6 ila 14 yaş arası çocuklar için ücretsiz ve zorunlu eğitim hakkı öngörüldüğünü, dolayısıyla da öğretmen ihtiyacının da arttığını belirtti ve öğretmen eğitiminin %90 oranında kaliteli olmayan özel enstitülerde gerçekleştiği bilgisini verdi.
Kurulan özel okulların normalara uymadığını ve iyi bir denetime tabi olmadığını öne çıkaran Kumar Ratan, 6 ila 18 yaş arası çocukların devam ettiği okulların üçte birinin özel okullar olduğunun altını çizdi.
Marlis Tepe
Eğitim Enternasyonali İkinci Başkanı olarak ikinci oturumda sunumunu gerçekleştiren Marlis Tepe, 2030 eğitim hedeflerine ulaşmak için Eğitim ve Bilim Sendikası GEW’nin neler yaptığını anlatarak başladığı konuşmasına, küresel eğitim kampanyasına üye olduklarını, Almanya’da bu bağlamda geçen yıl ağırlıklı konularının özel gereksinimi bulunan çocukların eğitimi iken, bu yıl konunun sığınmacıların eğitim gereksinimleri olduğunu belirtti.
İki yıl öncesine dek kendisine Almanya’da her çocuğun okula erişimi olup olmadığı sorulsaydı yanıtının “tabii ki evet” olacağını vurgulayan Marlis Tepe, geçen yıl Almanya’ya gelen 1,2 milyon sığınmacının ardından bu yanıtın artık geçerliliğini kaybettiğine işaret ederek, eyaletlere göre farklı uygulamalar olup, sığınmacı çocuklarının kayıt altına alındıktan ya hemen sonra ya da altı aya varan sürelerle okula alındığına dikkat çekti ve GEW olarak bu alanda destek çalışmaları gerçekleştirildiğini söyledi.
Öğretmenler açısından üstesinden gelinmesi gereken önemli bir sorunun ABD’nde test uygulamasının aşırı önem kazanması olduğunu söyleyen Marlis Tepe, neredeyse her ay test yapıldığını ve öğretmenlerin bu sonuçlara göre işten çıkarılabildiğini dile getirdi. Söz konusu testler nedeniyle eğitim düzeyinin düştüğünü ve testlerin firmalar tarafından satıldığını, iyi sonuç alamayan çocukların ebeveynlerine de aynı firmalar tarafından ders yardımı pazarlandığını sözlerine ekledi. Eğitim Enternasyonali’ne üye Amerika eğitim sendikalarının bu sürece karşı başarılı kampanyalar yürüttüğünü belirten Marlis Tepe, İngiltere’den bir örnekle derslerde yaşanan çarpıcı bir sorunu ortaya koydu: “Bir düşünün, her ders saati tüm okullarda baştan sona videoya kaydediliyor. Tavana bir kamera asılı ve o tüm sınıfı çekiyor […] Cuma günleri öğretmenler rapor vermeye gidiyor […] Ve bu birçok meslektaşın mesleğini bırakmasına neden oluyor”.
Liberya’nın kadın devlet başkanının, artık okulların neden olduğu giderlerin karşılanamayacağını düşündüğü için, bunların tümünü bir şirkete sattığını söyleyen Marlis Tepe, bu şirketin şimdi okul ve dersi para karşılığında pazarladığını belirtti.
Eğitim politikalarına nüfuz etmeyi amaçlayan bir yapı olarak OECD’ye değinen Tepe, geniş maddi olanaklarla donatılmış bu kurumun devletler tarafından seçilmiş bir merci olmadığını ifade edip, OECD’nin sendikalara ayırdığı bir komitede ise yer aldıklarını, hedeflerinin OECD’nin politikalarını etkilemek olduğunu anlattı.
Küreselleşme ve sermayenin gücü nedeniyle dünyanın dengesizleştiğini ve yoksul ile zengin arasındaki makasın açıldığını, sonuçta bundan birçok insanın rahatsızlık duyduğunu, birçok ülkede sağcı popülistlerin iktidara geldiğini söyleyen Marlis Tepe, sözlerine şöyle devam etti: “Bu nedenle şu an Birleşmiş Milletler’in ya da büyük bir kurumun önüne çıkarak, ortaya koyuldukları şekliyle insan haklarının yeniden tartışmaya açılmasından korkuyorum. Ben şu an insan haklarının yeniden görüşülmesi için uygun bir zaman olmadığına inanıyorum. Dünyada ve Almanya’da daha iyi, daha kaliteli bir eğitim için hakları bir araç olarak kullanmak içinse zaman uygundur”.