PD Dr. Yeşim Kasap Çetingök
Oberösterreich Pedagoji Yüksekokulu
Okulda disiplin sağlama, her öğretmenin kendisi için çözmesi gereken görevlerinden biridir. Disiplinli olmak, öğrencinin belirli bir düzene göre davranışı olarak tanımlandığında, kesinlikle çok önemli bir özellik belirlenir: bir düzenin, bir başka deyişle hukuk ve ahlak kurallarının geçerliliği. Disiplinden ancak toplumsal bir düzende söz etmek mümkündür. Bununla birlikte, disiplinin ikinci bir özelliği vardır, o da bu düzenin temsilcilerine itaattir. Bu açıdan bakıldığında, disiplin iki temele dayanır: geçerli bir düzen ve bu düzenin temsilcilerinin kişisel otoritesi. Hukuk ve ahlak kuralları, toplumsal yaşamın biçimleridir. Her ikisi de, yalnızca yasa uygulanabilse bile, bağlayıcı unsurlar olarak kabul edilmelidir. Her ikisi de toplumsal yaşamın her alanında düzenleyici güçler olarak etkilidir. Her toplumsal düzende yaşam yasa, ahlak ve gelenekler tarafından belirlenir.
Bu aynı zamanda okul için de geçerlidir. Okul hayatı da kanun ve ahlaki değerlere göre düzenlenir. Hukuk sistemleri yasama organı için bir konu olurken, okuldaki ahlaki değerler pedagoglar için önemli bir alan olarak görülmektedir. Otorite kavramına geri dönersek, otorite kavramı ilişkiseldir, bir ilişkiyi ifade eder. Kişi kendi başına otoriteye sahip değildir, ancak yalnızca onu kabul eden kişiyle ilgili olarak otoriteye sahiptir. Otoritenin olup olmadığına karar verilir. Sadece tanıma eylemi otorite yaratır. Bu, yetki verilen kişinin niteliğinin ve özelliklerinin belirleyici olduğunu inkar etmek değildir, aksine okul ortamında bu açıkça vurgulanır. Disiplin edici kişisel nitelikler ve özellikler, öz denetim, güvenlik ve görüş üstünlüğü, sakinlik, tutarlılık, adalet ve yardımseverliktir. Böyle bir “iyi öğretmenin”, talepleri katı ama makulse, öğrencilere bağımsız olarak çalışmaları için alan verirse, ilerlemeyi ve başa çıkma hissini öğrencilerine hissettirse, onların doğal otorite ihtiyacını karşılayacaktır. Öğretmenlerin bir otorite ilişkisi olup olmadığına dair kararın, üstünlüğü kabul eden kişiye (öğrencilere) ait olduğunun farkında olması, onları otoriteyi güçle karıştırmaya karşı korur. Otoritenin iktidara ve zorlamaya uyarlanmış bir davranış olduğu doğrudur, ancak bu otorite kurgusu şiddet kullanımıyla var olamaz. Otoritenin bu kadar sık şiddetle eşitlenmesi gerçeği – örneğin otoriter devlet kavramında – bir yandan otorite ve gücün genellikle tek bir kişide – birleştiği ve diğer yandan, otoritenin azaldığı her yerde, şidşiddetin, bir davranışı dayattığı gerçeğine dayanmaktadır. Bu bağlamda, disiplin sağlamada sadece öğretmenler ve öğrenciler arasındaki kişisel ilişkilerden söz edilemeyeceği, pedagogun yasa ve ahlaki değerler tarafından belirlenen ve temsil ettiği topluluğun buna etkisi olduğu açıktır. Ancak bu şekilde öğretmenlerin kişisel davranışları rastlantısal ve dolayısıyla bağlayıcı olmayan karakterini kaybeder ve her öğrenciyi kucaklayan nesnel toplumsal düzenin bir ifadesi haline gelir. Ancak okul ortamında güvenli ve bağlayıcı bir düzen ne kadar vazgeçilmez ise, emir ve yasakların, kuralların ve yasaların aşırılığı da o kadar tehlikelidir. Her şey düzenin kurallarıyla ifade edilmemeli, kişisel karar verme için ortam oluşturulmalıdır.
Ancak disiplin, bir sosyal düzende yaşama ve bu düzenin temsilcilerine itaat etme olarak anlaşılırsa, bu itaat davranışının kişisel nedenleri aydınlatılmadan kalır. Bu noktada, dış ve öz denetim arasında bir ayrım gereklidir. Dış etkilere dayalı disiplin boyun eğmekle tanımlanır, bunda etkili olan içsel kişisel tutum fark edilmeden kalır. Dış etkilere dayalı disiplinli davranışın nedenleri ceza korkusu, uyumsal davranışın getirebileceği faydaların kurnazca hesaplanması ve zayıflıktan kaynaklanan genel bir uyum olabilir. Dış denetime dayalı disiplini korumanın yolu cezalardır. Bu nedenle, dış disiplinin bir sosyal düzeni bir arada tutan tek güç olduğu her yerde önemli bir rol oynar. Ancak burada bile, cezaların düzen yaratamayacağı, daha çok cezanın etkilerinin bir düzenin varlığına bağlı olduğu gözden kaçmamalıdır.
İçsel motivasyonlara dayalı öz denetim söz konusu olduğunda, belirleyici olan davranışın güdüleridir. Güdüler ise, hukukun ve geleneklerin veya ahlaki değerlerin geçerli görülüp görülmediğine bağlıdır. Bununla birlikte, bu geçerlilik, tanıma eylemlerinin sonucudur, yani düzenin “uygulanıp uygulanmadığına” öğrenciler tarafından karar verilir. Onlar okulun yasa ve ahlak çerçevesini (toplumsal düzenini) kabul etmelidirler. Bu, okulda geçerli sosyal düzenin yaşamlarına ve ihtiyaçlarına uygun olmasını, yaşam için destek ve gelişim alanı sağlamasını gerekli kılar. Bir düzene uymanın nedenleri içgörü, sevgi, güvendir. Düzenli bir topluluğun üyesi olma deneyiminden ortaya çıkarlar. Dış denetime dayalı davranış ve öz denetim uyumu bu şekilde ortaya çıkar. Disiplinli davranış bu şekilde aynı zamanda ahlaki davranıştır. Bunun ön koşulu eğitimcilerin birliğidir. Bir okulun eğitmen kadrosu, kişiliklerin tüm çeşitliliğine rağmen, eğitim amaçları ve araçları konusunda hemfikir olmalıdır. Herkes, sadece sınıfında ve derslerinde değil, tüm okulun düzeninden sorumlu hissetmeli ve bu sorumluluğa uygun davranmalıdır. Bu şekilde, öz disiplin eğitimin amacı haline gelir ve sadece böyle olması mümkündür, çünkü öz denetim insanda bunun için çabalar ve ahlaklı olmayı tercih eder. Dış denetime dayalı disiplin, öz denetime giden yolda bir ön aşama olarak da görülemez. Birinden diğerine doğal bir ilerleme yoktur. Aksine, yalnızca cezalandırılma korkusuyla belirlenen davranış, yalnızca öz denetimin gelişebileceği temeli yok eder.
Ancak öte yandan, okul da dahil olmak üzere hiçbir sosyal düzen dış denetime dayalı disiplin olmadan sürdürülemez. Sosyal düzen güce dayalı işler, bütünlüğünü sağlayacak araçlara sahiptir ve böylece engelsiz hayatta kalmaya odaklıdır. Bu nedenle, işleyiş tarzını ve otoritesini tanımayanlar karşısında bile okul düzeni kendisini korur, ama bu şekilde konu artık kelimenin tam anlamıyla bir eğitim ve öğretim meselesi değil, sadece okulun işleyişinin korunması ve güvence altına alınması konusu haline gelir.
Bu bağlamda dış denetim ile öz denetim arasındaki dengenin okulun ve öğretmenlerin doğasına uygun bir şekilde nasıl kurulabileceği sorusu ortaya çıkmaktadır. Eğitim bilimlerinde sınıfta disiplini sağlamaya yönelik iletişimler incelenmiştir. Buna göre disiplinini sağlamaya yönelik iletişim özgündür. Ancak somut öğrenci öğretmen iletişimleri ötesinde, kimin veya neyin otorite olarak görünebileceğinin tartışıldığı pedagojik otorite ilişkilerine ilişkin söylemlere işaret edilmektedir (Jergus, 2012). Bu söylemlerde, pedagogların “hem kendi kişiliklerini hem de pedagojik prensiplerini pratiğe dökerek” öğrenciler tarafından tanınabilir bir pedagojik benlik gerçekleştirmeye zorunlu oldukları belirtilmektedir. Tarihsel olarak baskın hale gelen dış denetimin sorunsallaştırılmasında, öğretmenler konumu giderek artan bir şekilde pedagojik meşruiyete ihtiyaç duymaktadır. (Richter, 2019) Bu bağlamda pedagojik bir eğitmen benliğinin ancak disiplinden uzak bir mesafede ögrenciler tarafından tanınması mümkün gözükmektedir. Bu nedenle, aynı zamanda öğretmenler, öğrencilerde disiplinli davranış oluşturmak için onların öz denetimini oluşturma ile daha fazla ilgilenmektedirler. Bunun bir örneğini, ilk olarak 1994 yılında sosyal hizmet uzmanı Edward E. Ford tarafından tanıtılan eğitim odası konsepti oluşturmaktadır. Bu program Amerika, Avustralya ve 1996’dan beri Almanya’da çok sayıda okula yayılmıştır. Programın amacı, disiplin sorunları ile kesilmeyen dersler sağlamak ve öğrencilerin sosyal davranışlarını geliştirmek amacıyla ‘disiplinli’ olmayan öğrencilere yardım sağlamaktır. Eğitim odası programının temel varsayımı, sessiz bir öğrenme ortamının öğrenme süreci için vazgeçilmez bir ön koşul olduğudur. Eğer bir öğrenci derste rahatsız ediyorsa, öğretmen önce ona “Seni açıkça uyarıyorum” der ve mevcut kurallara dikkat çeker. “Kural nedir? Kuralı çiğnersen ne olur? Neyi seçiyorsun?´Tekrar rahatsız edersen ne olur? Eğitim odasına mı gitmek istiyorsun yoksa sınıfta mı kalmak istiyorsun?” gibi sorular yöneltir. Öğretmenin, “Sana rahatsız etmek isteyip istemediğini sordum ve sen rahatsız etmek istemediğini söyledin. Sana, eğitim odasında rehber öğretmen ile konuşman uyarısında bulundum ve bunu şimdi yapmak zorundasınız” (Richter 2019: 73) sözleri en son söylenen ifadeleri oluşturur. Bu programda, öğretmen öğrencilere zaman tanımakta ve karar verme yetkisi sunmakta ve böylece onlara kendi öz denetimlerini oluşturmak için fırsat oluşturmaktadır. Öğrencinin kişisel sorumluluğu vurgulanmakta, eğitim odası ise dış denetim öğesi işlevini üstlenmektedir.
Kaynakça
Jergus, Kerstin/Thompson, Christiane (2017): Autorisierungen des pädagogischen Selbst. Einleitung. In: Kerstin Jergus/Christiane Thompson (Hg.): Autorisierungen des pädagogischen Subjekts. Mobilisierung und Professionalisierung im Feld der Frühpädagogik. Wiesbaden: Springer VS, S. 1–45.
Richter, Sophia (2019): Pädagogische Strafen in der Schule. Eine ethnographische Collage. Weinheim/ Basel: Be