Çalışmalarını uzun yıllardır Köln’de sürdüren Evrensel gazetesi
muhabiri ve yazar Yücel Özdemir, sorularımızı yanıtlayarak, seçim boykotu
taleplerinin neden Federal Almanya gündemine girmediğini değerlendirdi.
Giderek belirginleşen bir siyasi ve hatta ekonomik kriz sürecindeki Almanya’nın, bu güncel siyasi durumu dikkate alındığında, acaba seçim boykotlarının demokrasiden dışlanan kesimler için bir işlevi var mıdır? Kriz giderek derinleşiyor, ama toplumda alternatif bir arayış da yok gibi görünüyor. Sizce boykot tavrı nasıl gündeme girebilir, girmezse veya girerse neden?
YÜCEL ÖZDEMİR – Almanya’da içinden geçtiğimiz sürecin en belirgin özelliklerinden bir tanesi hükümet partilerinin sürekli güç kaybetmesi. Yapılan pek çok kamuoyu araştırmasında hükümete güven azalıyor. Ama aynı şekilde muhalefet partileri de geniş kesimler tarafından çok fazla destek görmüyor. En son Bavyera ve Hessen eyaletlerinde yapılan seçimler bunu bir ölçüde gösterdi. Hükümet partilerine halk içerisinde tepkinin arttığı, güvensizliğin büyüdüğü koşullar burada boykot ne kadar gerçekçi bir yaklaşım onu düşünmek gerekiyor. Asıl önemli olan bu türden “siyasi krizlerde” yapılması gereken güçlü ve doğru bir alternatifi yaratmaktır. Eğer bu yaratılabilir ise bir güce dönüşebilir ve seçimlerde olumlu anlamda sonuçların elde edilmesine yardımcı olabilir. Bu nedenle sistem partilerinin kriz içerisinde olduğu dönemlerde boykotun doğru bir yöntem olacağına inanmıyorum. Tersine bu koşullarda geniş kitlelerin güvendiği inandığı programları ortaya çıkarmak onun propagandasını yapmak ve böylece toplumsal değişimin önünü açmak en doğru olanı. Aksi takdirde boykot ile elde edilen güç de heba olmuş olur.
Seçim boykotları hangi koşullarda politize olmuş meşru bir demokratik eylemdir? Boykotun bir yoksayma değil, son tahlilde krizin vurduğu insanların “korunmacı tepkisi” olduğunu düşünürsek, “boykot demokratikliğini” özellikle Avrupa’da nasıl değerlendirmek gerekiyor?
YÜCEL ÖZDEMİR – Elbette politik mücadelelerde seçimlere katılmama, boykot yapma gibi yöntemlere başvurulabilir Tarihte de bunun pek çok örneği var. Boykot eğer gerçek anlamda demokratik bir yarışın olmasının koşulların yoksa, seçimlere katılma hakkı elinden alınıyorsa, siyasi bir parti ya da örgüt olarak seçimlere girilmesine izin verilmiyorsa o zaman boykot en demokratik ve meşru haktır. Çünkü belli bir kesimin politik iradesinin, taleplerinin, çözüm önerilerinin duyurmasının önüne geçiliyor ve seçimlere katılması bu nedenle engelleniyor. Bu durumda mevcut olanlardan farklı çözümleri olanların yapabileceği tek bir şey kalıyor o da boykot yöntemine başvurmak.
Seçim boykotlarına Almanya’da kimler ve neden karşı çıkıyor veya çıkabilir? Karşı çıkanların veya çıkacakların, aslında da tüm sistemin temsil ettiği kesimler kimlerdir?
YÜCEL ÖZDEMİR – Almanya’da bilebildiğim kadarıyla şu anda seçim boykotu savunan herhangi ve bir parti ve akım yok. Kendisini sol, sosyalist, komünist olarak tanımlayan parti ve akımların çoğu Almanya’da seçimlere katılabiliyor. Bunların bir kısmı seçimlere katılma yeterliliğini sağlayamadığı için katılamıyor. Gerekli olan imzayı toplayamadıkları için seçim dışında kalabiliyorlar. Keza aşırı sağcı, neonazi parti ve akımlar da seçim döneminde propagandalarını rahat bir şekilde yapıyorlar ve seçimlere katılıyorlar. Bütün bunlar bize mevcut siyasi akımların seçimlere katılıp bir güç elde etme peşinde olduğunu gösteriyor. Tarihsel olarak da Almanya’da seçimlerde boykota pek başvurulmamıştır. Kasım devrimi, ardından Weimar Cumhuriyeti döneminde Almanya Komünist Partisi seçimlere katılarak önemli bir güç haline gelmiştir. Hitler faşizmi döneminde ise bütün parti ve akımlar yasaklanmıştır.
Eğer yasaklanmamış olsalardı muhtemelen var olan yasal boşlukları kullanarak seslerini daha fazla insana duyurmanın çabası içerisinde olurlardı. Faşizm bunu da istemediği için hepsini yasakladı. Boykotu bile bir seçenek olarak geride bırakmadı. O dönem yaşayan mücadele eden kesimlere doğal olarak sandık başına gitmekten başka bir seçenek bırakılmamıştır.
Biliyoruz ki, özellikle yerel seçimlerde seçimlere katılım çok düşük. Ulusal düzeyde de katılım oranı AB’nin büyükleri nezdinde geriliyor, toplumlar ilgisizleşiyor, “Artık bunlardan bize hayır yok!” duygusu yayılıyor. Tek meşru tepkinin sandıktan uzak durmak olduğunu düşünüyor insanlar… Neredeyse yıllarca (Belçika, Hollanda vs.) bazı ülkelerde hükümet kurulamıyor seçimlerden sonra, ama işler bir biçimde yürüyor. Seçimler politik meşruiyet sağlayamadığında, söz konusu meşruiyet nasıl tesis ediliyor?
Örneğin seçimlere katılım oranının temsil yetkisini ortadan kaldıracak kadar gerilediği durumlarda bu nasıl olur?
YÜCEL ÖZDEMİR – Almanya’dan başlayarak birçok ülkede son yıllarda seçimlere katılım oranlarının düştüğü doğrudur. Bunun en başlıca nedeni seçime katılan partilerin, özellikle büyük partilerin geniş kesimlere yeni bir şey söyleyememesidir. Ondan kaynaklanıyor. İzlemiş olduğu politikalar nedeniyle güç kaybeden sistem partileri geniş emekçi kesimler arasında oy kaybına uğruyorlar. Bu nedenle insanlar bu partilere oy vermek istemiyorlar. Dolayısıyla sandık başına gitmeyi de tercih etmiyorlar. Bir diğer önemli faktör ise, sandık başına gitmenin mevcut sorunları çözmeyeceğine dair inançtır. Bu aslında yaygın bir görüş. Gerçekten de partilerin çoğu seçimlerden önce söylediklerini seçimlerden sonra unutuyorlar, vaatlerini yerine getirmiyorlar. Bu nedenle de seçimle fazla bir şeyin değişmeyeceği görüşü öne çıkıyor haksız da değil. Bunun bireysel bir boykot olduğu söylenebilir ancak örgütlü bir boykot olmadığı için bir etkisi de olmuyor. Bunu en iyi Avrupa Parlamentosu seçimlerinde görmemiz mümkün. Seçimlere katılım oranları genellikle yüzde 50’nin altında kalıyor. Ama buna rağmen demokrasinin gereği olarak seçim kabul ediliyor ve uygulamaya geçiliyor.
Bu, bize, Avrupa’da seçime katılım oranları çok düşük olsa da, sistemin umurunda olmadığını gösteriyor. Yani demokrasiyi bir sorun olarak görmüyorlar. Sonuçta seçilenler hiçbir şey olmamış gibi işlerini yapmaya devam ediyorlar. Benzer bir durumu yerelden başlayarak genele kadar değişik ülkelerin yerel ve ulusal parlamentolarında da görmemiz mümkün. Egemen burjuva siyaseti için seçim demokrasisi çoğu zaman bu nedenle ayakları havada, çıkarlara dayalı bir işleyiş olmaktan öteye gitmiyor.