Güney Afrika Demokratik Ögretmenler Sendikası ve PoliTeknik’in Ortak Etkinligi
Zeynel Korkmaz
PoliTeknik
* Bu yazı PoliTeknik Türkçe basılı yayın, PoliTeknik International ve PoliTeknik Español’da eş zamanlı olarak yayımlanmıştır
Sayın Güney Afrika Cumhuriyeti Temel Eğitim Bakanı Angie Motshekga,
Sayın Güney Afrika Demokratik Öğretmenler Sendikası Genel Sekreteri Yoldaş Mugwena Maluleke ve SADTU ekibinden yoldaşlar,
Sayın Güney Afrika HIV ve AIDS Topluluğu Ağı (NACOSA) Program Yöneticisi Siziphiwe Rola,
Değerli Konuşmacılar, Proje Partnerleri ve Konuklar…
Birleşmiş Milletler ana merkezinin New York’tan Afrika’nın mücadeleci topraklarına taşınmasını öneriyoruz. UNESCO merkezi için Hindistan iyi bir adres olabilir, Şili ya da bir başka Latin Amerika ülkesi BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’ne ev sahipliği yapabilir.
BM’nin reformu mu demokratikleştirilmesi mi? Karşımıza bu canalıcı soru çıkıyor. Bizi uzun yıllar meşgul edecek bir konu bu, çok kutupluluğa evrilen dünyanın ekonomi-politiği bu gerçeği dayatıyor. Yeterli olup olmadıkları sorgulanmakla birlikte, barışı, uluslararası hukuku, insan haklarını savunmayı görev edinmiş BM kurumları şu andan itibaren artık sürgünde ya da işgal altında kabul edilmelidir.
Değerli proje partnerleri ve konuklar, SADTU ve PoliTeknik ortaklığında düzenlediğimiz bu konferansta hepinizi saygıyla selamlıyorum. Davetimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Bugün Eğitim Haklarının Genişletilmesi Projesi, kısaca Project Article 26’nın buluşmasına iştirak ettiğiniz için çok mutluyuz, bizi onurlandırdınız.
Sayın Eğitim Bakanı’nın davetimizi kabul etmesinden onur duyuyoruz. Sayın Bakanın bu güzel günde değerli vaktini bize ayırarak sempozyumun açılış konuşmasını yapmasından dolayı hepimiz çok mutluyuz. Kendilerine en içten şükranlarımızı sunuyoruz.
SADTU’nun özenli çabaları sayesinde ve NACOSA’nın katkılarıyla bu toplantıyı düzenlemek mümkün oldu. Bunun için Değerli Yoldaş GS Mugwena Maluleke başta olmak üzere tüm SADTU ekibine ve NACOSA’ya candan teşekkür ederim. Yoldaş Renny Somnat ve Cindy De Lange ile konferans hazırlıkları süresince sürekli temas halindeydik, onların adlarını da burada anmak ve kendilerine ayrıca teşekkür etmek istiyorum.
Değerli katılımcılar, değerli
konuklar,
İngilizce bilgim sınırlı, bu nedenle ifadelerde bazı zorluklar yaşayacağımı şimdiden belirtmek isterim. Sunumumu Türkçe olarak hazırladım ve bir çevirmen yardımıyla İngilizceye çevirdim. Lütfen bu zorluklar için beni şimdiden mazur görün.
Almanya’da 2016 ve 2018’de düzenlediğimiz sempozyumların ardından, bugün 3. sempozyumumuzu düzenliyoruz. İlk kez Afrika’dayız ve çok doğru bir yerdeyiz, çünkü 48 ülkeden partnerlerimizin yarısı Afrika kıtasından geliyor. Afrika’da neden bu kadar partnerimiz var? İnanın ben de bunu anlamlandırmaya çalışıyorum. Belki de bu sempozyumun başlığı bir yanıt veriyordur.
Sunumumda projenin önce nasıl oluştuğunu anlatacağım, bazı önemli görüşleri ve anıları paylaşıp, ardından projenin nasıl bir jeopolitik iklime denk düştüğünü irdeleyeceğim. Amaçlarını, örgütlenme stratejisini, başarı ve zorluklarını tüm açıklığıyla gözler önüne sereceğim. Ve bunu yaparken adım adım geride kalan 7 yılı böylece ana hatlarıyla özetlemiş olacağım. Sunumumun sonunda Almanya’dan meslektaşım Profesör Michael Winkler’e birkaç dakika söz vereceğim. Kendisi bu projeye yıllardır bizimle birlikte çalışıyor (Konferans sırasında Prof. Winkler yerine Prof. Marliese W. Fröse söz almıştır).
Değerli katılımcılar, değerli
konuklar,
Project Article 26 ilk kez 2015 sonbaharında bir fikir olarak PoliTeknik dergisinde ele alındı. Dergide yayımlanan Eğitim Haklarının Genişletilmesi Üzerine Düşünceler ve Öneriler yazı dizisiyle geliştirildi. Proje Ekim 2016 sempozyumunda olgunlaştı ve Ocak 2017’de resmen başlatıldı. Düşünceden hazırlıklara, uygulamadan deneyimlere uzanan süreç 8 yıl aldı. Bu, bir bakıma sıfırdan başlayan, gönüllülük temelinde ve herhangi bir ulusal ya da uluslararası destek almayan, başlangıçta hiç bağlantıları olmayan, kişisel fedakarlık ve saf insan gücüyle yürüyen bir hareket için oldukça uzun bir hayatta kalma mücadelesiydi diyebiliriz. İyi ki de devam etmişiz, bu sayede bugün burada meslektaşlarla ve yoldaşlarla bir arada olabildik.
SADTU ile ilk temasımız 12 Ekim 2015’e dayanıyor; bir email yazarak yazı dizisine katkılarını istemiştik, bir hafta sonra bize olumlu bir yanıt verilmişti. O tarihten bu yana iletişim halindeydik.
Henüz 27 Ekim 2015’te, bu projede birlikte çalıştığımız Prof. Michael Winkler’e yazdığım emailden alıntılıyorum (Almancadan çeviri, PoliTeknik):
“[…] Yayınlanan makale dizisi, önümüzdeki yıl aynı konuda düzenlenecek konferansın hazırlıklarının ilk adımını oluşturuyor. Etkinlik, bir koordinasyon ofisi ve bir bilimsel konsey kurulmasını öngören iki yıllık bir projeyi (10 Aralık 2018’e kadar; BM İnsan Hakları Beyannamesi’nin 70. yıldönümü) başlatmayı amaçlamaktadır. Bunlar, bir insan hakkı olarak eğitim hakkını genişletmek isteyen tüm ilgililerle küresel düzeyde işbirliğini organize edecek, ortak pozisyonlarını geliştirecek ve bu pozisyonların uygulanması için küresel kamuoyuna ve BM üye devletlerine ilham verecektir.
PoliTeknik önümüzdeki haftalarda bu düşüncenin bir parçası olarak proje geliştirmek ve uzun vadeli işbirliği için potansiyel ortaklarla temasa geçmeyi ve onları bu çalışmaya kazanmayı planlıyor […] ”.
Görüldüğü üzere, iki yıl için planlanan bu inisiyatifin salt hazırlıkları, altyapı ve tanıtım çalışmaları artık rahatlıkla 10 yılı geride bırakacak gibi görünüyor. Geniş olanaklara sahip BM’nin, Milenyum Goals ve Agenda 2030 için harcadığı zaman dikkate alındığında, yani an itibariyle 20 yılı aşkın bir süre, bizim 10 yılımız gerçekten de çok uzun sayılmaz.
Değerli katılımcılar, meslektaşlar ve yoldaşlar, Project Article 26 neyi amaçlıyor?
Proje İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin (İHEB) 26. maddesinin yeniden düzenlenmesi için uluslararası bir meşruiyet zeminine dayanacak. İnsan hakkı olarak eğitim hakkının genişletilmesinde rol alan çeşitli sosyal aktörler, BM Genel Kurulu’nda oylanmak üzere bir “Eğitim Haklarının Genişletilmesine Dair Bildirge”yi oluşturmak amacıyla bu konunun farklı yönleri üzerinde çalışacaklardır. Proje, BM İnsan Hakları Bildirgesi’nin, aşamalı bir genişleme anlamında değiştirilmesi istenen 26. maddesine odaklanmaktadır.
İHEB 26. madde:
1.
Her şahsın öğrenim hakkı vardır. Öğrenim hiç olmazsa ilk ve temel safhalarında parasızdır. İlk öğretim mecburidir. Teknik ve mesleki öğretimden herkes istifade edebilmelidir. Yüksek öğretim, liyakatlerine göre herkese tam eşitlikle açık olmalıdır.
2.
Öğretim insan şahsiyetinin tam gelişmesini ve insan haklarıyla ana hürriyetlerine saygının kuvvetlenmesini hedef almalıdır. Öğretim bütün milletler, ırk ve din grupları arasında anlayış, hoşgörü ve dostluğu teşvik etmeli ve Birleşmiş Milletlerin barışın idamesi yolundaki çalışmalarını geliştirmelidir
3.
Ana baba, çocuklarına verilecek eğitim türünü seçmek hakkını öncelikle haizdirler.
Değerli katılımcılar, değerli
konuklar,
Geniş bir meşruiyet zemini oluştururken İHEB’in 26. maddesini genişletme hedefi, demokratik karar alma süreçlerinden dışlanan tüm insanlar için anlamlı bir deneyim olacaktır. Bu ilginç bir bakış açısı, bir vizyondur, çünkü insanlığın yasa koyucu olarak hareket etmesi ve dışarıdan çarpıtılmamış çıkarlarını dile getirmesi için nadiren zaman vardır. Bu sözleri bir parola olarak formüle ettik: İnsanlığın demokrasiden dışlanmış kesimleri, kendilerini bir yasa koyucu ve dışarıdan çarpıtılmamış çıkarlarının bir temsilcisi olarak deneyimleyecektir.
İnisiyatifimizin sıra dışılığı, elit ya da geniş katılım sağladığına dair bir yanılgı üreten çevreler eliyle hazırlanmış konseptleri reddetmesinde yatmaktadır. Yani proje hazır bir konsepte destek aramıyor, katılımcıları edilgenliğe, ikincil pozisyona itmiyor. Aksine bu girişimde tüm partnerler aktif çalışmaya, bildirgenin içeriğini kendileri tasarlamaya davet ediliyor. Dolayısıyla proje ancak ve ancak gönüllülük temelinde ve katılımcıların özverisiyle ilerleyebilir. Bir diğer ifadeyle: Proje, gönüllülerin aktif katılımı olmadan işleyemeyecek şekilde tasarlanmıştır. Bu nedenle, fikir haklı olarak aşağıdaki mesajı göndermektedir: Lütfen beraberce kendi birliğinizi oluşturun!
Bu proje, bir ülkede ilerici bir anayasa hazırlanıyor gibi düşünülmeli; toplumun bütün kesimlerini katılmaya davet eden bir anayasa çalışması hayal edin. 24 Şubat 2019’da %86 evet oyuyla kabul edilen Küba anayasa hazırlıklarını örnek gösterelim. “Toplam 11 milyonluk ada nüfusundan 7 milyon 370 bin kişi, anayasa tartışma toplantılarına katıldı. 111 bin 872 tartışma toplantısı örgütlendi. Bu toplantılarda 1 milyon 445 bin söz alındı. 659 bin öneri dile getirildi, 560 bin değişiklik talebi, 27 bin ek talebi, 38 bin çıkarma talebi iletildi”.1
Değerli katılımcılar, değerli meslektaşlar
ve yoldaşlar,
Böyle bir çabaya kaçımız hazırız, sabır ve odaklanma sizce kaç ay ya da yıl sürdürülebilir? Eğer bu proje nitelikli bir çalışma ise, kesinlikle işimiz kolay olmayacak. Küçük reformlarla zaman kaybetmediğimiz çok açık.
Bu stratejik yaklaşım ithal ajandaları dışlamayı, olgunlaşma ve özgürleşmeyi şart koşar. Bunu, öz farkındalık yoluyla kendi kaderini tayin etmeye yönelik ilk adım olarak nitelendirebiliriz.
Biz, projeyi hayata geçirenler, böylece, görevimizi bilinçli olarak koordinasyon ile sınırlandırdık ve içeriklerin belirlenmesini uzmanlara ve demokratik taleplerde bulunanlara devrettik. Ve koordinasyon faaliyetleri de, kurduğumuz ve yarın tanıtımı yapılacak olan komisyonlarla tüm partnerlere de açılmış oldu. Bu, ulusal düzeyde muhtemelen duraklayan ilerlemelerin uluslararası düzeydeki projemiz aracılığıyla devamlılığını mümkün kılacaktır. 26. maddenin genişletilmesine yönelik somut hedef, sürekli ve eş zamanlı olarak etkileşim içinde olmamıza ve küresel düzeyde ortak faaliyetler planlamamıza olanak sağlayacaktır.
Eğitim Haklarının Genişletilmesi Üzerine Düşünceler ve Öneriler yazı dizisinden ve geçmişteki sempozyum konuşmalarından öne çıkan bazı alıntıları şimdi size sunacağım, çünkü onlar proje gereksinimini ortaya koyan ve tartışmalarına yön veren ilk görüşleri içeriyor ve bu tartışmadaki eleştirel perspektiflere işaret ediyor:
Birleşmiş Milletler’in 1948 tarihli İnsan Hakları Bildirgesi’ne sabitlenen eğitim hakkı, günümüzün giderek karmaşıklaşan küresel gerçekliği karşısında yeni bir vaatte bulunumasına hiçbir dönemde olmadığı kadar gerek duyuyor. Her ne kadar son 15 yılda eğitime erişimde büyük ilerlemeler sağlanmış olsa da, 60 milyon çocuk okula gidemiyor, ilkokulu bitiremeyen yüzbinlerce çocuktan söz etmeye dahi gerek yok. Eğitimin bir insan hakkı ve kamusal bir değer olarak kabul edilmiş olmasına rağmen, siyasi çaba ve irade eksikliği birçok insan için başlıca engel olmaya devam ediyor…2
Susan Hopgood
Eğitim Enternasyonalı Başkanı
Avustralya Eğitim Sendikası Federal
Sekreteri – (AEU)
Bugün insan hakları ve eğitim hakkına dünya çapında her gün saldırı olmaktadır. Sağlanan kazanımlara rağmen, kolektif insan hakları ve yurttaşlık hakları mücadelesinde nihai noktaya erişmekten çok uzağız. İHEB’nin eğitim beyanı, kız çocuklarının eğitim hakkına ve yanı sıra tüm çocukların erken çocukluk eğitimi ile orta öğretim haklarına özel vurgu yapacak şekilde, daha iddialı ve spesifik amaçlar geliştirmek üzere yenilenmeli ve modernleştirilmelidir. 3
Mary Cathryn Ricker
Amerika Öğretmenler Federasyonu
(AFT) – ABD
Genel Başkan Yardımcısı
Hayatın her alanında kapsamlı olarak genişleyen ilerlemelerin olduğu bir çağda yaşıyoruz. Teknoloji, İlaç, Tarım, Mühendislik ve Sanatların tümü hızla ilerleme göstermekte, ancak sömürgeciliğin devam eden etkileri ile kitlelerin sesini dışlamak üzere tasarlanmış bir baskının ve siyasi sistemin anlatısını dikte eden küresel kapitalist ekonomiler nedeniyle çoğu gelişmekte olan ülke arkada bırakılmaktadır. Bunu düzeltdüzeltmenin tek yolu insanlarımızı eğitmek ve kişisel potansiyellerini gerçekleştirmeleri, ülkenin potansiyellerine erişime katkıda bulunmaları için onlara özel beceriler kazandırmaktır.
Dolayısıyla, BM İnsan Hakları Bildirgesi’nin 26. Maddesindeki haklara ileri öğretimin eklenmesi ve yukarıda özetlenen sorunları çözmeye yönelik eğitim verilmesi bir zorunluluktur4
Öğrenci Temsilciler Konseyi Wits Üniversitesi – Güney Afrika
İnsan hakları eğitimi ve eğitim hakkı birbiriyle karşılıklı ilişki halindedir, çünkü İHEB’nin her insan tarafından okunması, içeriğinin anlaşılması ve her toplumsal-tarihsel bağlama uygun olarak değerlendirilmesi zorunludur.5
Prof. Dr. Eva Borst
(Almanya)
Bir alıntıyla başlamak istiyorum: “Emeğin eşit sömürülmesi sermayenin ilk insan hakkıdır.” Karl Marx bunu 1867 tarihli Ekonomi Politiğin Eleştirisi’nde bu şekilde formüle etmiştir (MEW 23, s. 309). Konferansımızın konusuna benzer şekilde, Marx’ın ironik cümlesi başka bir insan hakkı formülasyonuyla, örneğin şu şekilde devam ettirilebilir: “Emekgücünün genel üretimi (yani eğitim) sermayenin ikinci insan hakkıdır.” Eğitim anlayış ve uygulaması, toplumsal üretim ve yeniden üretimin kısıtlamalarına ve bunlara tekabül eden egemenlik ilişkilerine tabidir. Egemenlik ve ona göre şekillenmiş hükümet, hegemonik eğitim anlayışını ve eğitimden ne anlaşılması gerektiğini belirler. Eğitimin ne olduğunu tanımlar ve eğitim hizmetlerinin kapsamını, niteliğini ve biçimini kendi özel çıkarlarına göre belirler.6
Prof. Dr. Armin Bernhard
(Almanya)
Lindgren Alves (2013, s. 24) İHEB’in, tıpkı BM gibi, Batılı karakterine dikkat çekerek Aydınlanma mirasına vurgu yapmaktadır. Yazar şunları ifade etmektedir:
Konsensüs olmaksızın, o zamanlar sadece Batılı veya “Batılılaşmış” olan 56 Devletten oluşan bir forumda kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, bu bağlamda düşünüldüğünde, kabul sürecine katılanlar için bile “evrensel” değildi. Bu koşullar altında, sürece katılmayan -ve çoğunluğu günümüzde bağımsız olan- Devletlerin belgeyi “Batı’nın ürünü” olarak nitelendirmek için çok fazla sebebi vardır. (Alves, 2013, s. 24, serbest çeviri).7
Prof. Reaquel Melo
(Brezilya)
Bu alıntılar oldukça ilginç yaklaşımlar içeriyor. Bazıları 26. maddenin yenilenmesini istiyor, bazıları eğitim sisteminin gerçek anlamda demokratikleştirilmesini aslında mevcut dünya düzeniyle kafa kafaya bir çarpışma olarak görüyor. Bunlar bildirge öncesi yürüteceğimiz özlü tartışmanın çok daha fazla derinleşmesi gerektiğine işaret ediyor. Şu konuları hedefe koyduk bile: 26. maddeyi aşamalı olarak değiştirmeyi amaçlayan projenin sadece bir sinyal göndermeyi amaçlayıp amaçlamadığı ve bunu yapıp yapamayacağı soruları tartışılabilir. BM Genel Kurulu’nda oylamaya gidebilir miyiz? Ortak bildirgemiz reddedilirse ne olur? O zaman güçlü, küresel olarak kurulmuş bir meşruiyet zeminiyle nasıl ilerlemeliyiz? Oylama olumlu sonuçlanırsa, bu sonuç ülkelerdeki ilerici değişimin gerçekleşmesi için bir garanti olarak görülebilir mi? Bildirge, uygulamayı sağlamak için somut bir kontrol mekanizması formüle etmeli mi? Olumlu ya da olumsuz bir oylama durumunda, BM mevcut haliyle doğru adres midir?
Bu sorulardan esinlenerek size bir örnek vermek istiyorum. Nükleer Silahların İmhası için Uluslararası Kampanya (ICAN) 2007’de kuruldu. Şöyle bir deneyim söz konusu:
“7 Temmuz 2017’de – ICAN ve ortaklarının on yıllık çabalarının ardından – dünya uluslarının ezici bir çoğunluğu, resmi olarak Nükleer Silahların Yasaklanması Antlaşması olarak bilinen, nükleer silahların yasaklanmasına yönelik dönüm noktası niteliğindeki küresel bir anlaşmayı kabul etti. Anlaşma 22 Ocak 2021 tarihinde yürürlüğe girmiştir.”8
Nükleer Silahların Yasaklanması Anlaşması’nın 17. maddesinin ilk iki paragrafı şöyle:
1. Bu Antlaşma sınırsız süreli olacaktır.
2. Taraf olan Devletlerin tamamı, kendi ulusal egemenlikleri dahilinde, Antlaşma konusuyla ilgili olağanüstü durumların ülkesinin üstün çıkarlarını tehlikeye düşürdüğüne karar vermeleri halinde, bu Antlaşma’dan çekilme hakkına sahip olacaklardır. Böyle bir çekilmeyi
Depozitere (antlaşmayı muhaza eden tarafa) bildirecektir. Söz konusu
bildirim, üstün menfaatleri tehlikeye attığı düşünülen olağanüstü durumları açıklayacaktır.9
Gördüğünüz gibi bir sivil toplum örgütü BM Genel Kurulu’nu ikna edebiliyor, ancak taleplerin kabul edilmesi ile uygulanması ise canalıcı bir sorun olarak kalıyor. Eğitim haklarını bir bir bildirge ile genişlettiğimizi düşünelim, devletler özel durumlarda bu hakkı kısıtlayabilirler diye bir sınırlama kabul edilebilir mi? Hazırlamak istediğimiz bildirgede bu boyutlar dikkate alınmak zorunda.
Başka temel soruların da sorulması gerekmektedir: İnsan hakları kesin olarak formüle edilebilir mi? İnsanların biyolojik doğasını mı yoksa kurdukları toplumların özelliklerini mi başlangıç noktası olarak almalıyız, yoksa her ikisinin bir kombinasyonunu mu? İHEB’nin temelinde kimin çıkarı ve hangi insanlık imgesi yatmaktadır? Sosyo-tarihsel bağlamı belirleyen ve bir çağdan diğerine yeniden değerlendirilmesi gereken evrimsel bir süreç mi yaşanmaktadır? Eğer öyleyse, çağımızda ne tür bir genişlemeye gidilmesi gerekmektedir?
Değerli katılımcılar, değerli meslektaşlar
ve yoldaşlar,
Sözlerime şöyle devam etmek istiyorum. İnsan haklarının genişletilmesinden bahsetmek, eğitimdeki küresel düşüş eğilimine karşı koymaya cüret etmek anlamına mı geliyor?
Yunan eğitim sendikası OLME’den Pavlos Charamis 2015 yılında PoliTeknik için kaleme aldığı makalesinde buna şu şekilde bir yanıt veriyor:
“Son on yıllık dönemin sona ermesinin ardından Yunanistan’ın katlanılamaz düzeydeki mali borçlarıyla birlikte, elbette eğitim hakkının da bir parçası olduğu temel insan hakları da pazarlığa açık hale geldi. Bu koşullarda kolektif mücadelenin hedefi , sosyal kazanımların genişletilmesinden kolayca çıkıp onların savunmasına çekilebilir, tabi genişletmenin devamı üzerine yürütülen her diyalog görünüşü göre abartılı bir lüks oluşturuyor.”[10.https://politeknik.de/p13186/}
Hakların genişletilmesi üzerine yürütülecek her diyalog abartılı bir lüks mü? Pekâlâ. Hayatımızda bir kez olsun, Project Article 26 ile bu tür bir abartılı lüksü kendimize tanımak istedik!
Eski dünyanın imgelerinden kurtulmak ve aydınlık bir geleceği kurgulamak çok zor. Hayaller otosansüre maruz. Demokratik hakların genişletilmesi istemi konu olduğunda, onu bir lüks olarak adlandıracak kadar kötümseriz. Düşüncenin taşıdığı bu ağır prangalar aslında mevcut ve aşılması gereken baskıların boyutunu açıkça tarif ediyor.
Değerli katılımcılar,
Sizinle kısa, ama çok önemsediğimiz bir anıyı paylaşmak istiyorum, birçok toplantıda bu anının sık sık alıntısını da yaptık. 2015’te BM İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 26. maddesinin genişletilmesi fi kri ortaya çıktığında bunu yakın çevremizle paylaştık ve arkadaşlarımızdan biri , halen Türkiye ve Uyum Araştırmaları Merkezi Vakfı’nda çalışmakta olan Cem Şentürk, şu sözü sarfetti: “Evet, bu madde değiştirilebilir, ama ancak büyük bir savaştan sonra!”. Tabii ki İkinci Dünya Savaşı’na atıfta bulunuyordu.
Ve şimdi bu soru hepimizin önünde duruyor: Gerçekten büyük bir savaş mı belirleyici olacak? Ya 1945’ten sonra yaşananlar, sömürgecilik, Kwame Nkrumah’nın dile getirdiği yeni sömürgecilik, Soğuk Savaş, darbeler, iç savaşlar, devrimler ve karşı devrimler, tek kutuplu ya da kurallara dayalı dünya düzeni, çok kutuplu düzene dair tartışmalar… yanıt nedir? Yeni asırda medeniyetin yeterince acı bir çöküşü ile karşı karşıya mıyız? Yasa tanımazlık enkazının altında kalmamız için, başka ülkelerde sivil yerleşimlerin tahrip edilmesi yeterli sayılmaz mı? Herkesin yanıtlamakla yükümlü olduğu bir soru. Birinci dünya savaşı koşullarına döndük, yükselen süper güçler ile eskilerin dünya kapitalist pazarını bölüşmesine tanık oluyoruz. 1. Dünya Savaşı’ndan sonra Milletler Cemiyeti kuruldu, amacı barışı korumaktı, yetmedi, 2. Dünya Savaşı BM’yi doğurdu, yetmedi.
Artık savaş destekçilerinin, uluslararası hukuk kapsamındaki anlaşmaları başarılı bir şekilde savaş hilelerine dönüştürdükleri ve ünlü Çinli askeri teorisyen Sun Tsu’nun öğretilerini ne kadar iyi anladıklarıyla gurur duydukları bir dönemdeyiz. Bu durum karşısında artık çekingen olmamıza yer yok.
Evet, fevkalade isabetli bir soru bu: Büyük bir savaştan önce mi sonra mı? Biz bu sorulara geçmiş söyleşilerimizde, tartışmalarımızda şöyle bir yanıt vermeye çalıştık:
“Her an herşey bitebilir ve herşey ve herkes yeniden bu noktadan, bizim şu an bulunduğumuz noktadan başlamak, tekrar yola koyulmak zorunda kalabilir. İnsanlık her halükarda, insan haklarını büyük bir yıkımdan sonra mı, yoksa öncesinde, bilinçli bir faaliyetle, özgür iradesine dayanarak mı kalıcı olarak benimseteceğini yaşayarak deneyimleyecek.
Biz bu ilerici süreçte sonucu bekleyenlerin toplaştığı seyirci tribününü terk ediyoruz; bu olağanüstü dinamik bir duruma işaret ediyor: Burada umut, iyimserlik ve insanın sosyal doğasıyla ahenk içerisinde cereyan eden bir uğraşın kazandırdığı bir yaşam kalitesinin var olduğundan hiç şüphemiz yok”.
Değerli katılımcılar, değerli meslektaşlar
ve yoldaşlar,
Konuşmamın buraya kadarki kısmında ağırlık verdiğim konu, IHEB 26. maddesinin genişletilmesi talebimizin gerekçelerine ve hangi tarihsel dönüm noktasında gerçekleştiğine işaret etmekti. Eski dünyanın güç dengelerinin, yasaları, imgeleri, estetiği ve tüm diğer yönlerinin hızla yıkıldığı bilincinin giderek yerleştiği bir dönem bu. Yeni olan tüm sancılarıyla doğuyor ve tanımlanmayı bekliyor. Biz de yeni dünyanın eğitim boyutunu tanımlamaya talibiz. Evet, demokrasiden dışlanan kesimlerle buna “cüret“ ettik. Sevgili katılımcılar, meslektaşlar ve yoldaşlar, bu sözler kulağa biraz şatafatlı sözler gibi mi geliyor? Bu noktada şu soruyu soralım: Acaba multi milyarder bir fi lantrop olsaydık, cüretten söz etmeye gerek kalır mıydı? WHO’ya pandemiler üzerinden devletlerin içişlerine karışma yetkisi kazandırmaya kadar ileri gidebilen çıkar çevreleri, istediklerinde en anti demokratik uygulamalara rahatça cüret edebiliyor. Hayır, talebimiz asla kurgu evreninden gelmiyor, bu, geleceği tasarlama hakkının kitlelere de tanınmasından başka bir şey değildir.
Şimdi projemizin nasıl bir strateji izlediğini ve hangi aşamaları öngördüğünü açımlayacağım.
2 aşamamız ve bekleyen
görevlerimiz
Genel anlamda projemiz, temel atma çalışmalarının bir dönüm noktasına doğru ilerliyor. Bu temel atma çalışmaları belirli sayıda ülkenin projeye katılımına göre tamamlanmış sayılacaktır. Bir başka deyişle, proje katılımcıları, yayınlanacak bildirgenin yeterli meşruiyete sahip olduğu konusunda ortak bir görüşe sahip olduğunda, temel atma çalışmaları tamamlanmış sayılacaktır.
Projenin bu ilk aşamasında ortaklar, partner sayısını farklı ülkelerdeki diğer birçok ilgiliye genişletmeyi destekleyecektir. Bu amaçla, proje dosyamız halihazırda 8 dile çevrilmiştir: İngilizce, Fransızca, İspanyolca, Arapça, Portekizce, Rusça, Almanca ve Türkçe.
Meşruiyet sağlandıktan ve koordinasyon birimleri oluşturulduktan sonra akademik danışma kurulları oluşturulmaya başlanabilir. Akademik danışma kurulları ortak bildirgenin oluşturulması için öneri katalogları hazırlayacaktır. Meşruiyetin sağlanmasına yönelik bu ilk aşama halen devam etmektedir.
Aşağıdaki tablolar, yerel, kıtasal ve küresel ölçekte planladığımız yapılanmaları görselleştirmektedir.
Temmuz 2021 itibarıyla kıta koordinasyonları proje için ayrıca etkin kuruluşlar olarak kabul edilmiştir.
(Kıta koordinasyonları logoları – üstte)
5 Mayıs 2023 tarihi itibariyle üç
komisyon kurmaya başladık.
1) BM organları ve hükümetlerle ilişkilerin geliştirilmesi komisyonu
2) Sendikalar, federasyonlar, üniversiteler, STK’lar, öğrenci ve öğrenci birlikleri, veli örgütleri ve uzmanlarla ilişkilerin geliştirilmesi komisyonu
3) Güncel küresel eğitim politikaları ve tartışmalarına ilişkin analiz ve yayınlar için uzman komisyonu.
Uluslararası meşruiyet zeminimizi geliştirmek için izlediğimiz bu üç yöntemi son yıllarda aktif hale getirmeye çalıştık. Özellikle Birleşmiş Milletler, küresel ölçekte faaliyet yürüten Eğitim Enternasyonali (EI), Dünya Öğretmen Sendikaları Federasyonu (WFTU-FISE), IndustriALL, İnşaat ve Ağaç İşçileri Enternasyonali (BWI) ile ilişkiler geliştirmeye çalıştık.
10 Aralık 2018’de BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’e görüşme talebiyle bir mektup gönderdik. Genel Sekreter’i temsilen 10 Temmuz 2019’da BM Partnerlikler Bürosu Direktörü Robert Skinner ile bir görüşme gerçekleştirdik. Bu görüşmede proje dosyamızın bütün BM üye ülkeleri temsilcilerine iletilmesini talep ettik. Bu isteğe olumlu bir yanıt alamadık, zira ülkelerin Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri (SDG) ile meşgul oldukları belirtildi.
Eğitim Enternasyonali (EI) 180’e yakın ilkeden eğitim sendika ve örgütlerini bünyesinde barındıran bir federasyon. 2016’dan beri EI ile işbirliği geliştirmek için aralıksız sürdürdüğümüz
çabaların kronolojisi ise şöyle:
• 2016: EI, Köln’deki uluslararası sempozyumumuzda Alman eğitim sendikası GEW Başkanı tarafından temsil edildi. EI, İHEB’in tartışmaya açılmaması gerektiği görüşündeydi ve projeye devam edilmemesini önerdi. Biz devam etmeye karar verdik ve proje Ocak 2017’de resmi olarak başladı.
• 2018: Hindistan’daki meslektaşlarımızın tavsiyesi üzerine, EI Başkanı Sayın Susan Hopgood’a resmi bir ortaklık daveti gönderildi. O dönemde EI Yönetim Kurulu üyesi olan meslektaşımız Sayın Rampal Singh (huzur içinde yatsın, kendisini bu yıl kaybettik) bu daveti Brüksel’- deki EI yönetim kurulu toplantısına sundu.
• Temmuz 2019: Bangkok’taki EI Dünya Kongresi sırasında Genel Sekreter David Edwards’a başka bir davetiye teslim edildi. Türk, Nepal, Somali ve diğer öğretmen sendikalarından meslektaşlar bu mektubu teslim etti.
• Kasım 2019: Türk ve İspanyol öğretmen sendikalarından meslektaşlarımız Brüksel’de David Edwards ile proje ortaklığı hakkında görüşmek üzere bizimle anlaştı.
• Aralık 2019: CNTE-Brezilya Başkanı meslektaşımız Heleno Araujo, David Edwards’ın iletişim bilgilerini benimle paylaştıktan sonra, kendisine tekrar davet gönderdim.
• 2020 ila 2021 arasında defalarca EI kıta temsilcilikleriyle iletişim kurmaya çalıştık. Son olarak da Aralık 2022’de başka bir davetiye Hindistan ve Sri Lanka’dan ortaklarımız tarafından David Edward’sa Kamboçya’da teslim edildi. 2016’dan beri hiç bir girişimimize ne sözlü ne de yazılı bir yanıt verilmedi.
Benzer bir durum Dünya Öğretmen Sendikaları Federasyonu (WFTU-FISE) ile de yaşandı. Yazışmalarımızı bu konferansta yapıcı bir eleştiri şeklinde sunacağımı Hindistan’dan WFTU-FISE Başkanı Mohanty ile Sri Lanka’dan İkinci Başkan Jayasinghe’ye ilettim. 22 Ağustos 2022’de gönderdiğim bir emailde şunları belirttim:
“Bildiğiniz gibi PoliTeknik dergisi olarak WFTU ve FISE’i “İnsanların Eğitim Hakkının Genişletilmesi” projemize ortak olmaya davet etmeye çalışıyoruz.
Ne yazık ki yaklaşık 3 yıldır herhangi bir ilerleme kaydedemedik. WFTU veya FISA’dan yoldaşların bizi ve temas kurma çabalarımızı görmezden gelmesi şaşırtıcı!
[…] E-posta olarak 05.10.2020 tarihinde aldığımız cevap aşağıdaki gibidir:
FISE, “BM İnsan Hakları Beyannamesinde Eğitim Hakkının Genişletilmesi” kampanyasını ve İnsan Hakları Beyannamesinin 26. Maddesinin değiştirilmesini desteklemektedir. Her çocuğun eğitim hakkının 21. yüzyılda gerçeğe dönüştürülmesi için. Önümüzdeki hafta resmi belgemizi göndereceğiz” […]
Uluslararası Eğitim Federasyonları ile ilişkilerin önemini vurguladık. Öğretmenlik küçük potansiyellerin büyümesine katkı sağlayan idealist bir meslektir. Ancak karşılaştıklarımız bizi şaşırttı. Bu nedenle kendi kendimizi yetiştirmeye karar verdik.
Yıllar içerisinde PoliTeknik ilişkileriyle ve özellikle online araştırmalarımızla yaklaşık 17.000 uzmanın, sendika, öğrenci birliği, STK vb. iletişim bilgilerini topladık ve projemiz hakkında onları bilgilendirdik. Biz bu zor uğraşı şişede mektup metaforuyla görselleştirdik. Bildiğiniz gibi eskiden denizciler mektuplarını bir şişeye koyup denizlere, okyanuslara bırakırlardı, belki bir gün karaya ulaşır ve birileri bu mektubu okur hayaliyle. Kimi mektupların bir asır sonra karaya vurduğu malumdur. Bizim şişede mektupları okuyan ve olumlu yanıt veren artık yaklaşık 50 ülkeden 100’ü aşkın gönüllü insanlarımız var. Birinci aşama bu koşullarda mesafe katetti.
İkinci aşama
Kısmen başlayan ikinci aşama, uzun soluklu ve derinliğe inen bir tartışma platformu teşkil edecek. Bildirgenin yaratılan meşruiyet zemini üzerinde yükseleceği bir platform bu.
Bu ikinci aşamada bir aydınlanma kampanyasına ihtiyaç var. Yukarıda sorduğumuz bir dizi soruya yanıt ararken, yani insan nedir, insan hakları evrensel mi, nihayi olarak formüle edilebilir mi, tarihsel döneme göre modifi ye mi edilmeli vs., demokratik taleplerde bulunanların bu yöndeki formülasyonları gün yüzüne çıkarılmalıdır. Yazı dizimizde olduğu gibi.
Kurduğumuz uzman komisyonu tartışmaların canalıcı yönlerini genel bir çerçeveye oturtulacak ve demokratik talepler bu çerçeve içine yerleştirilerek, aşamalı olarak bir bildirgeye dönüştürülecektir. Uzman komisyonu üyeleri şunlardır:
• Prof. Dr. Michael Winkler
• PoliTeknik (Zeynel Korkmaz tarafından temsil edilmektedir)
• Prof. Dr. Vernor Muñoz Villalobos (Eski BM Eğitim Hakları Özel Raportörü)
• Wuppertal Üniversitesi Çocuklar. Toplumlar Disiplinlerarası Araştırma Merkezi (Prof. Dr. Heinz Sünker tarafından temsil edilmektedir)
• Prof. Dr. Armin Bernhard (Duisburg-Essen Üniversitesi)
• Prof. Dr. Marlies W. Fröse (Dresden Protestan Yüksekokulu Rektörü)
• Prof. Dr. Eric Mührel (Emden Yüksekokulu 2. Başkanı)
• Prof. Dr. Karin Lauermann (Avusturya Federal Sosyal Pedagoji Enstitüsü Direktörü)
• Rama Kant Rai (Ulusal Eğitim Koalisyonu – Hindistan)
• Dr. Benjamin Bunk (Erfurt Yüksekokulu)
Çerçeve parametreler, ilgili ülkelerde 26. maddenin genişletilmesi için öneri kataloglarının hazırlanmasına yönelik kılavuzlardır. Sorumluluk alanlarını net bir şekilde tanımlayarak ortak bir bildiri oluşturmak amacıyla karmaşık bir metin üretim sürecini düzenlemeyi amaçlarlar.
Bilimsel danışma kurulu, öneri kataloglarının oluşturulması için sorumluluk alanlarını belirler.
İşte bir çerçeve örneği:
Tüm öneri katalogları şu konularda pozisyon alır ve yorum yapar:
a) Eğitimin tanımı
b) Eğitim kalitesi
c) Eğitim maliyetleri ve eğitime
erişim
d) Eğitim sağlayıcıları
e) Eğitim süresi
f) Beyannamenin uygulanması
g) Diğer (en fazla 10 sayfa)
Her bir puan için en fazla 5 madde yazılabilir. Bu maddelerin gerekçeleri koordinasyon yönetiminin erişimine açılacak ve yayınlanacak veya arşivlenecektir.
Teklifl er, her biri en fazla 200 kelimeden oluşabilecek yasal makaleler şeklinde yazılır. Tüm kataloglar bu amaç için sağlanan forma aktarılır (WORD dosyası; yazı tipi: Arial; punto: 12). Bunlar İHEB geleneğine uygun olarak kitlelerin anlayabileceği bir dilde yazılır.
Elbette ikinci aşamanın gerektirdiği tartışmalara derinlik kazandırmak için faaliyetler de yürütüyoruz. Makaleler ve sempozyumların yanı sıra Şubat 2022’de farklı dillerde gerçekleşen bir online sunum dizisi de düzenledik, örneğin şu başlıklar altında:
• Project Article 26 ve BM’nin Rolü:
Ne beklemeliyiz?
• İnsan Hakları ve Söylemler: Nihai bir Tanımlama Olanaklı mı?
• İnsanoğlunun İzini Sürmek
• Tekstil Sendikaları ve Eğitim Hakkı
• Eğitim Hakkı ve İşçiliğin Dünyası
• Uluslararası Hukukun Erozyonu
2024 Çalışma Planı
• Akademik Danışma Kurulu Çerçeve parametreleri son haline getirmek için şubatta toplanacak
• Mayısta BM Genel Sekreter’ne sunulmak üzere bir ara rapor hazırlanacak
• Komisyonlar meşruiyet zeminini geliştirmeye devam edecek ve gerek BM’i gerekse de farklı ülkelerde eğitim bakanlıklarını ziyaret etmek için görüşmeler yürütecek
• 26. maddeyi ele alan online sunumlara ve yayınlara devam edilecek
• Eğitim haklarının genişletilmesi için ilk öneri kataloglarının metinleştirilmesi
• İkinci proje kitabının yayınlanması
Değerli katılımcılar, değerli meslektaşlar ve yoldaşlar,
Projenin ilerlemesi ve başarısı, ortakların everdiği emek ile ölçülebilir. Proje, katılanların çabalarına orantılı olarak durağanlaşır ya da katlanarak artar. Ve bu kadar çok ortak kuruluşun sahip olduğu imkanlar iyi anlaşılmalıdır, bunlar aslında muazzamdır. Biz sadece bunun nihayet ortaya çıkmasını bekliyoruz. Bu gerçeği tekrarlamaktan yorulmuyoruz.
SON SÖZ
Project Article 26,
• demokrasiden dışlananların bir girişimidir,
• gerçekçi umudun geri kazanılması anlamına gelir,
• dayanışmanın yeniden keşfedilmesini ifade eder,
• insanlığın mutlak çoğunluğunu aşağılanmış varlıklar olarak betimleyen insan kavramının bir eleştirisidir.
Projenin sıkça tekrarlanan parolaları
ise şunlardır:
• Bu proje uzun vadeli bir süreçtir. Er ya da geç üstel bir yükseliş, yorulmak bilmeyen çabaların doğal bir sonucu olacaktır.
• Eğitim haklarının Genişletilmesi Projesi – İnsanlık için özel bir demokratik deneyimdir.
• İnsanlığın demokrasiden dışlanmış kesimleri, kendilerini bir yasa koyucu ve dışarıdan çarpıtılmamış çıkarlarının bir temsilcisi olarak deneyimleyecektir.
• İHEB 26. maddesini genişletmek – büyük bir savaştan önce mi sonra mı? Biz bu determinist süreçte seyirci tribününü terk etmeyi tercih ediyoruz ve bu hamle son derece dinamik bir duruma işaret ediyor: Bu projede, iyimser bir tavırla ve insanın sosyal doğasıyla uyum içinde gerçekleşen bir faaliyet sayesinde ortaya çıkan bir yaşam kalitesi sunduğundan hiç şüphemiz yok.
Sunumumu dinlediğiniz için çok teşekkür
ederim,
Zeynel Korkmaz
PoliTeknik
- https://www.kubadostluk.org/wp-content/uploads/2020/08/KAY-A4.pdf, Sayfa 7} ↩
- https://politeknik.de/wp-content/uploads/2021/06/
PROJECT_DOSSIER_TR.pdf Sayfa 6 ↩ - agy.: Sayfa 6. ↩
- agy.: Sayfa 7. ↩
- Eğitim Haklarının Genişletilmesi Üzerine Düşünceler ve Öneriler: https://politeknik.de/wpcontent/uploads/2019/11/DOSYA_EGITIM.pdf, sayfa 18 ↩
- Extension of Human Rights to Education: https://politeknik.de/wp-content/uploads/2020/12/Extension-of-human-rights-to-education.pdf Sayfa 165; Almancadan Türkçeye çeviri: PoliTeknik. ↩
- The Project “Extension of the Human Right to Education” and the role of the United Nations Organization: limitations and possibilities – https://politeknik-international.org/wp-content/uploads/2022/01/PoTe-INT_6.pdf, Sayfa 10, 11; çeviri: PoliTeknik ↩
- https://www.icanw.org/the_treaty; çeviri: PoliTeknik ↩
- TREATY ON THE PROHIBITION OF NUCLEAR WEAPONS:https://d3n8a8pro7vhmx.cloudfront.net/tectodevms/pages/2417/attachments/original/1571248124/TPNW-English1.pdf?1571248124, Sayfa 10; çeviri: PoliTeknik ↩