Prof. Sanjoy Roy
Sosyal Çalışmalar Departmanı, Delhi Üniversitesi, Hindistan
On yıl öncesiyle kıyasladığımızda dünyada daha az huzur ve sükûnet olduğunu görebiliriz. Ekonomik istikrarsızlığın giderek artmasına bakılırsa, dünya çapında bir ekonomik durgunluk kapıda diyebiliriz. Soğuk Savaş sonrasındaki demokratikleşme, tersine bir seyir izleyerek dünya genelinde kritik bir dönemece ulaştı. İklim değişikliğinin yıkıcı etkileri görülmeye devam ediyor. Yeni savaşlar gün yüzüne çıkarken, Suriye, Güney Sudan, Yemen, Afganistan, Myanmar’daki çatışmalar hâlâ devam ediyor. Bununla birlikte, dünya genelinde her geçen gün daha fazla sorun yaşanmasına rağmen, ulusal hükümetler bu sorunları çö zme noktasında giderek zayıflıyor. Çoğu durumda, ulusal hükümetlerin yaratıcı ve kapsamlı çö zümleri kabul edecek cesarete sahip olmadıkları görülüyor. Devletleri işbirliğine yönelten çok taraflılık kavramı çıkmaz bir sokağa girdi.
BM, kurucuları tarafından, küresel siyasi ve ekonomik ilişkilerin merkezi ve insanlığın karşı karşıya olduğu en önemli meseleleri ele alma yetki ve kabiliyetine sahip bir organ olarak tasarlanmıştı. BM’nin temelini üç ana taahhüt oluşturuyordu. Bunlar; uluslararası barışı korumak, kültürel, sosyal, ekonomik veya insani nitelikteki uluslararası sorunları çö zmek ve insan haklarını teşvik etmek ve korumaktır. (Nadin, 2019)
BM’in Başarısı
BM, mülteciler, iç çatışmalar, sivil savunma, yerinden edilmiş kişiler ve koruma yükümlülüğü konularında başarılı bir şekilde standartlar belirlemiştir. Hükümetler muğlak durumlarla karşı karşıya kaldıklarında, kural koyucu kurallar da dış politikalarına yön vermede rol oynar. Bu kurallar, devletin davranışlarını gerçekten önemli derecede değiştirsin ya da değiştirmesin, karar vericilerin politikalarını nasıl formüle ettiklerini sıklıkla etkiler. BM’nin başlıca insani yardım girişimleri olan UNICEF, UNHCR ve Dünya Gıda Programı’nın önemi konusunda çok az tartışma vardır. BM, OCHA aracılığıyla dünya genelinde hem doğal hem de insan kaynaklı felaketlerin mağdurlarına yönelik yardım çabalarını yönetmektedir. BM çoğu zaman başarılı ve yetkin bir kapasitedir. (Nadin, 2019)
BM’in Başarısızlıkları
Dünyada bazı ciddi sorunlar var; BM barış gücü askerlerinin kadınlara kötü muamelesi, Haiti’de koleranın yayılması, gıda karşılığı petrol tartışmaları, Ruanda’daki soykırım, Srebrenitsa’daki katliam gibi. Bu eksiklikler listesi, dikkate alınması gereken daha geniş bir yapısal sorunlar kümesinin göstergesidir. Ekonomik kızgınlık, etnik çatışmalar, toplumsal kurumlar ve sömürge kontrolünün kalıntıları gibi birbiriyle ilişkili bir dizi değişken tarafından tetiklenip yönlendirildikleri için iç savaşları anlamak zordur. Yerel, bölgesel ve uluslararası aktörler, çağdaş çatışmaların karmaşık yapısı karşısında sıklıkla şaşkınlığa düşmekte ve bu da onların tepkilerini karmaşık hale getirmektedir. Somali, Demokratik Kongo Cumhuriyeti (DRC), Afganistan, Irak, Orta Afrika Cumhuriyeti ve Güney Sudan’da ve daha pek çok yerde kuşaklar arası çatışmalar ortaya çıkmıştır. Çatışmalar bu toplumların temel yapısını derinden değiştirmiştir. BM, meşru ve tarafsız bir kurum olarak görülse bile, bu tür durumlarda başarılı olma kapasitesi son derece sınırlıdır. Önlem almanın düzeltmeden daha iyi olduğu gerçeği karşısında, Birleşmiş Milletler tepkisel bir örgüttür ve büyük olasılıkla da öyle olmaya devam edecektir. Yani krizleri ilk etapta önlemeye çalışmak yerine krizler meydana geldikten sonra müdahale edecektir. Soğuk Savaş’ın sona ermesinden bu yana, her genel sekreter önleyici tedbirlerin değerini vurgulamıştır, ancak bunun bir faydası olmamıştır. Önceden de ifade edildiği gibi, krizler karmaşık ve inatçı olmaları nedeniyle çoğu zaman çö zümsüzdür. Bu da önleme faaliyetinin ne kadar önemli olduğunu vurgulamaya yardımcı olmaktadır. Ancak, ulusal güvenlik açısından tahammül edilemez bir tehdit oluşturacağı için sistem böyle bir felsefi değişikliğe asla izin vermeyecektir (Nadin, 2019).
BM muhtemelen günümüz gerçeklerinden ve meselelerinden eskisine nazaran daha da uzaklaşmış ve bu hedefin oldukça uzağında kalmıştır. Küresel güç yapısı önemli bir dönüşü m geçirmiştir. Üye sayısı üç kattan fazla artmış, gelişmekte olan bazı ülkeler dünya siyasetinde önemli oyuncular haline gelmiş ve bazı egemen özerk bölgeler oluşturulmuştur. Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte küresel sahnedeki güç dengelerinde de önemli bir değişim yaşanmış ve ideolojik olmayan bir uluslararası diplomasi döneminin önü açılmıştır. Geçmişin ideoloji güdümlü siyasetinin yerini alan belirgin unsur, uluslararası ilişkilerde ekonomik gücün giderek artan önemidir. Bunun da ötesinde, gelişmekte olan ülkelerin 1.3 trilyon dolar değerindeki dış borcu, bu ülkelerin ekonomilerini çö kertmektedir. BM aslında yeni bir bölgede faaliyet gösteriyor. Bütün bu eğilimlerin ve değişen dinamiklerin bir araya gelmesi, varsayımların yeniden değerlendirilmesi ve BM’deki güç ilişkilerinin yeniden düzenlenmesi için eşsiz bir fırsat sunmaktadır. (Rajamani, 1995)
Örneğin gelinen aşamada, Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy kısa bir süre önce BM Güvenlik Konseyi’nin işlevini sorgulamış ve örgütün Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırısını durdurma çabalarının sonuçsuz kaldığını söylemiştir. Uluslararası güvenliğe yönelik mevcut tehlikelerin ele alınabilmesi için BM Güvenlik Konseyi’nin acilen reforme edilmesi gerekmektedir.
Benim söylemim ve anlayışım, tek kutupluluktan çok kutupluluğa geçiş, gelişmekte olan ülkelerin ve üçü ncü dünya ülkelerinin yükselişi gibi yapısal değişiklikler ve küresel nüfustaki artışın, yirmi birinci yüzyılda uluslararası sistemin değişen yapısını yansıttığı yönündedir. Sayılan tüm bu faktörler, BMGK’nın üye sayısının arttırılması yoluyla daha demokratik hale getirilmesi ihtiyacına katkıda bulunmuştur. Bu ihtiyaç, BMGK’nın mevcut üyelerinin dönemin jeopolitik koşullarını yeterince temsil edememesi sonucunda gündeme gelmiştir. BM Güvenlik Konseyi, Birleşmiş Milletler’in önemli bir organıdır ve üye sayısının arttırılması ve modern dünyayı temsil eden bir organa dönüştürülmesi ihtiyacı, küresel ölçekteki anlaşmazlıkların çö zümünde hayati önem taşıyacaktır. Konsey’in bugünkü kompozisyonu, daimi sıfatla görev yapmak üzere atanan beş üye ile daimi olmayan bir sıfatla görev yapan 10 üyeden oluşmaktadır. BMGK’nın mevcut yapısıyla ilgili temel sorun, sadece Elit uluslar tabakasını temsil etmesi ve bu nedenle günümüz dünyasının gereksinimlerine uygun olmamasıdır. Diğer ülkeler BM’nin değişiklikler yapamamasından ve yetersiz temsil edilen bir organ haline gelmesinden memnun değiller. Nihayetinde bu durum, daimi üyeler ile güç yapısındaki diğer üye ülkeler arasındaki ilişkilerde bir dengesizliğe yol açmaktadır. BMGK’daki Demokratik Olmayan Temsil pek çok ülkeyi endişelendirmekte ve Almanya, Brezilya, Japonya ve Hindistan gibi stratejik öneme sahip ülkelerin eksikliği soru işaretleri doğurmaktadır. Hindistan ve diğer bazı ülkeler BM Güvenlik Konseyi’nin yenilenmesini talep ederek harekete geçti. Soğuk savaşın sona ermesinden bu yana, BMGK reformu için bir dizi öneri ortaya atılmıştır. G4 ülkeleri, yani Hindistan, Brezilya, Almanya ve Japonya çok sayıdaki projeleriyle dikkat çekmiştir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üye sayısının on beşten yirmi beşe çıkarılmasını savunan G4 ülkeleri, Konsey’de kalıcı bir katılım sağlamayı amaçlamaktadır. Tüm üye ülkelerin, Konsey’i genişletmek gerektiği konusunda hemfikir olmalarına rağmen, P5 ülkeleri yetkilerini paylaşma konusunda isteksiz davrandıkları için çok az şey yapılabilmiştir. (Francis, 2022)
Hindistan, 75 yıl önce bağımsızlığını kazandıktan sonra uluslararası ilişkilerde kilit güçlerden biri haline gelmiştir. Hindistan, Yeni Uluslararası Ekonomik Düzen’in (NIEO) hayata geçirilmesi amacıyla uluslararası örgütlerde reform yapılması yönündeki hareketin liderliğini üstlenmiştir. Önemli bir küresel güç olan Hindistan, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Uluslararası Para Fonu, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü gibi uluslararası örgütlerin kapsayıcılığı, temsiliyeti ve demokratikleşmesi yönünde değişiklikler yapılması çağrısında bulunmuştur. Kriz zamanlarında Hindistan, uluslararası dayanışma ve ortak eylem çağrısında bulunan bir lider olmuştur. Hindistan’ın BM Güvenlik Konseyi’ndeki daimi üyeliği, değişimi destekleyen en güçlü sesin kaynağını oluşturacaktır. Çok taraflı diplomasi ve IBSA (Hindistan, Brezilya ve Güney Afrika) ve G4 Ülkeleri (Brezilya, Almanya, Hindistan ve Japonya) gibi örgütlerin kurulması yoluyla Hindistan, BM Güvenlik Konseyi’nde daimi bir koltuk için bastırmaktadır. Hindistan, Başbakan Narendra Modi’nin göreve gelmesinden bu yana BM Güvenlik Konseyi’nde veto yetkisine sahip daimi bir üye olma arayışını aralıksız sürdürmektedir. Hindistan’ın şiddetsizlik ve silahsızlanma konusundaki kararlılığı Birleşmiş Milletler’e (BM) önemli bir katkı sağlayabilir. Ayrıca Hindistan, uluslararası kurumların ayrımcı olmayan ve şeffaf bir şekilde işlemesi gerektiği ilkesini destekleyen bir duruş sergilemektedir. Hindistan, nükleer silahlara sahip sorumlu bir devlet olduğunu ve nükleer silahlarını nükleer olmayan devletlere karşı caydırıcı bir unsur olarak kullanmayacağını sık sık dile getirmektedir. NPT (Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması), algılanan taraflılığı ve demokrasi eksikliği nedeniyle sık sık Hindistan’ın eleştirilerine hedef olmuştur. Birleşmiş Milletler’in (BM) barışı koruma operasyonları, kalkınma hedefleri, sürdürülebilir kalkınma, iklim değişikliği ve terörle mücadele girişimleri Hindistan’ın aktif rol aldığı uluslararası faaliyetler ve anlaşmalardan bazılarıdır. Şu anda 200.000’den fazla Hintli subay Birleşmiş Milletler barışı koruma görevlerinde hizmet vermektedir. Hindistan, bunların yanı sıra, terörizm, iklim değişikliği, enerji güvenliği, mülteci krizi, salgın hastalıklar ve mevcut uluslararası ekonomik dünya düzeninin yeniden şekillendirilmesi gibi küresel konularda Birleşmiş Milletler’e katkıda bulunmuştur. (Lalitha & Kumar, 2022)
Bununla birlikte, Birleşmiş Milletler Sözleşmesi, BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyesi olmak için gereken şartları belirtmemektedir. Hindistan dış politikası, ülkenin uluslararası sistemdeki hem büyük hem de küçü k oyuncularla etkili bir şekilde çalışma yeteneğine olan güvenini göstererek, bağlantısızlıktan çoklu bağlantılara doğru evrilmiştir. Hindistan ekonomisinin büyümesi, boyutu, demokratikleşmesi, siyasi istikrarı, yumuşak gücünün artması, nükleer gücü ve askeri gücünün yanı sıra Güney Asya bölgesinde büyüyen bir güç olarak konumu, Hindistan’ın örgüte katılımını savunmak için kullanılabilecek faktörlerdir. (Lalitha & Kumar, 2022)
Dünya, veto nedeniyle etkisiz hale gelen BM Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) bir yedeğini ararken Hindistan, G-20 dönem başkanlığının alfabetik rotasyonu sayesinde ideal bir döneme denk geldi. BMGK’nın itibarı son COVID-19 salgını ve Rusya’nın Ukrayna’yı işgali nedeniyle en düşü k noktasına inmişti. Daimi üyeler, Genel Kurul’un önemli bir bölümüyle birlikte, BM Güvenlik Konseyi’nin yeniden yapılandırılmasına yönelik her türlü çabaya karşı, özellikle de daimi üye sayısının arttırılmasını içeren her çabaya karşı canla başla mücadele edecektir. Hindistan’ın ilk hamlesi Bali Deklarasyonu’na dikkat çekmek, G-20 hazırlıkları sırasında bir yol planı sunmak ve Hintli koordinatörleri bu konuyu gündeme getirmeleri için teşvik etmek olmalıdır. Sadece Rusya olumsuz yanıt verebilir, zira diğer G-20 üyeleriyle eşit şartlarda pazarlık yapmak zorundadır. Rusya bir çıkış yolu arıyorsa, Hindistan’ın süreçteki dürüst bir aracı konumunu Rusya bile kabul edecektir. Bu da Hindistan’ın meseleyi G-20 tarafından onaylanmış bir şekilde ele alma kabiliyetini arttıracaktır. Bu, Hindistan’ın BMGK reformu elde etme yönündeki nihai hedefine ulaşmasını sağlayacaktır. Ön çalışmalar tamamlandıktan sonra, BMGK bu kararı resmileştirebilir ve küresel barış ve güvenlik için yürürlüğe koyabilir. (Sreenivasan, N.D.)
Konsey’in yapısının nasıl değiştirileceği konusunda bir fikir birliği olmamasına rağmen, önerilerin çoğunluğu on beş üyeli yapının, genellikle yeni daimi veya yarı daimi üyeler eklenerek genişletilmesi yönünde. BM Güvenlik Konseyi reformu için tek bir plan üzerinde uzlaşma sağlanamaması, genel sekreterin üst düzey panele iki farklı öneri sunmasına yol açtı. Şu anda Konsey’in her iki şekilde de toplam üye sayısı 24’tür. B modeli sekiz adet dört yıllık yenilenebilir sandalye kategorisi getirirken, A model altı yeni daimi sandalye eklemektedir. Panel, Konsey’i daha “demokratik” ve “hesap verebilir” hale getirmek amacıyla, Konsey’in genişletilmesine ilişkin bir kararın «artık bir gereklilik” olduğu sonucuna varmıştır. (Nicol, 2006)
Konsey’in genişletilmesi halinde bu beraberinde başarıyı getirecek mi?
Reform yanlıları, mevcut yapının etkisiz olması nedeniyle BM Güvenlik Konseyi’nin yenilenmesi gerektiğini savunuyor. Bununla birlikte, söz konusu verimsizliğin Konsey’in boyutundan mı yoksa karar vericilerin güvenlik politikası tercihlerindeki farklılıktan mı kaynaklandığı ve bu durumun küresel güvenliğin geliştirilmesi için daha az koordineli hareket edilmesine yol açıp açmadığı bilinmemektedir. Konsey’in daha geniş olmasının (birçok reform önerisine göre 20-23 üye) çeşitli küresel meselelere ilişkin kararlarında daha etkili ve birleşik olacağının güvencesi nedir? Genişletilmiş bir Konsey’in uluslararası barış ve güvenliğin korunması hedefine daha iyi ulaşıp ulaşmayacağı tartışmalıdır.
Veto Hakkı
Özellikle BM Güvenlik Konseyi üyeliği için yarışan G-4 ve Afrika Bloğu veto hakkı konusunda ısrarcıdır. Afrika Bloğu’na göre, Konsey’in yeni daimi üyelerine veto yetkisinin tanınması, dünyada demokrasi ve eşitlik adına hayati önem taşımaktadır. “P5” konseyi birçok küresel meselede anlaşmaya varamazken, yaklaşık 11 daimi üyeden oluşan genişletilmiş bir Konsey nasıl etkili ve birleşik olabilir? Aslında, yeni daimi üyeler veto yetkilerini sadece varlıklarını duyurmak için kullanma eğilimine girebilir ve bu da genişleyen Konsey’i büyük bir çıkmaza sokabilir. Karar alma sürecine daha fazla veto hakkı olan aktörün eklenmesiyle Konsey’in daha etkin veya yetkin hale gelmeyeceğini bilmek çok önemlidir.
Ancak Konsey’in etkinliğini ve verimliliğini arttıracak olan, geniş bir kabulle, Konsey karar alma sürecinin bağımsızlığını ve Konsey süreçlerinin açıklığını sağlamaktır. Önemli olan, Konsey’in tüm üyelerinin, daimi olsun ya da olmasın, diğer Konsey üyelerinin herhangi bir müdahalesi ya da baskısıyla karşılaşmadan özgürce hareket edebilmeleri ve karar alabilmeleridir.
Adil bölgesel temsilin gözetilmesi;
Konsey’in büyüklüğü
Üyeliğe aday olan devletlerin Konsey’e yaptıkları, farklı bölgesel yapıların dikkate alınması talebi tamamen meşrudur. Ancak, herhangi bir ülkenin BM Güvenlik Konsey’inde kendi bölgesini fiili olarak nasıl temsil edebileceği açık değildir. Bölgesel temsilin etkin olabilmesinin tek yolu; bir bölgedeki tüm ülkelerin kendilerini Konsey’in daimi üyesi olarak temsil edecek tek bir ülke üzerinde anlaşmaları ve bu ülkenin de bölgenin çıkarlarını kendi çıkarlarının önünde tutacağını taahhüt etmesidir. Aday olan ülkeler için en zor iş, bölgesel çıkarlara öncelik vermek olacaktır (Sarwar, 2011).
Genel Kurul’da Ağırlıklı Oylama
Hangi büyüklükte olursa olsun, her ulusun bir oy hakkına sahip bulunduğu genel kurul, çatışmaların yaşanmadığı bir alandır. Bu tartışmasız bir şekilde demokratiktir, ancak genellikle sayıların diktasına maruz kalır. JF Dulles, her devletin egemen eşitliğini yansıtan ve her devlete eşit oy hakkı tanıyan bir “meclis oyuna” sahip olacağı iki kademeli bir oylama sistemi ve dünya meselelerinde rol oynama kabiliyeti açısından karara varılmasını sağlayacak bir “ağırlıklı oylama” sistemi önermiştir. Ağırlıklı oylama ilk bakışta demokratik görünmeyebilir, ancak meclisin daha büyük sorumluluklar üstlenmesi durumunda, ülkelerin kendi ciddi askeri veya mali yükümlülüklerini diğer ülkelere dayatmasını önleyecek bir mekanizma olması gerektiğini unutmamak önemlidir.
BM’de Cinsiyet Eşitliği Adaleti
BM, 8. madde uyarınca, kadın ve erkeklerin ana ve yan kuruluşlarda herhangi bir sıfatla ve eşit bir şekilde yer almaları konusunda herhangi bir sınırlama getirmemektedir. Bu madde, “malum” ve “fuzuli” olarak nitelendirilmesine rağmen, kadın örgütlerinin ısrarlı talepleri üzerine San Francisco kongresinde (1945) kabul edilmiştir. Maalesef, tüzük 50 yıla yakın bir süredir yürürlükte olmasına rağmen, 8. maddenin verdiği mütevazı vaat bugün yerine getirilmemiştir. BM sistemindeki mevcut %20’lik kadın oranının 1995 yılına kadar %25’e çıkarılmasını amaçlayan genel kurul kararları olmasına rağmen bu durum değişmemiştir. Çok fazla bir şey başarılmış değildir. En önemli profesyonel pozisyonlar hala yalnızca erkeklere ayrılmıştır. UNICEF gibi kuruluşlarda çok fazla kadın yetkili bulunmamaktadır. 1990 yılında, BM’deki üst düzey yönetici iş gücünün sadece %4’ü kadındı. Sadece görünürde eşitliği savunan bir grup için bu çok kötü bir orandır. Bugün BM, cinsiyet ayrımcılığı yapmakla suçlanmaktadır. Bunun yansımaları oldukça çarpıcıdır. Kadınların bu seviyede dahi güçlendirilmemesi halinde cinsiyet eşitliği politikaları hayata geçirilemeyecek ve cinsiyetler arası eşitlik sadece teoride kalacaktır. (Rajamani, 1995)
Sonuç
Birleşmiş Milletler’in 1975’teki özel komitesinden bu yana, BM reformuna yönelik tavsiyeler yaklaşık 20 yıldır değerlendirilmektedir. Dolayısıyla bu makalede daha güçlü ve demokratik bir BM için dile getirilen tavsiyelerin büyük çoğunluğu muhtemelen daha önce de dile getirilmiştir. Gerekli reformları yapacak siyasi irade o zaman da yoktu, muhtemelen şimdi de olmayacak. Konseyin daimi üyeleri “insanlığın yüksek yararı” için kendi ayrıcalıklarından vazgeçmeye istekli olacaklardır, ancak çıkar gruplarının etkisi örgütün çö kmesine neden olacaktır. Bence herhangi bir çok uluslu örgüt bu kısıtlamalar dahilinde çalışmalıdır. BM Genel Kurulu’nun onuncu oturumunda Hindistan delegasyonu başkanı Krishna Menon, “Oybirliği olmadığı sürece tüzüğü değiştiremeyiz, oybirliği olsa dahi değişim için gösterilecek gerekçeler çok mütevazı kalacaktır” beyanında bulunmuştur. Belki de mevcut siyasi iklimde tüzüğü küresel beklentileri daha doğru yansıtacak şekilde değiştirmek mümkün değildir. Ancak bu durum BM’nin varlığını sürdürmesiyle ilgili değildir. BM 78 yıllık varlığı boyunca küresel bir toplum yaratma yolunda önemli ilerlemeler kaydetmiş ve varlığını başka şekillerde de tartışmasız bir şekilde haklı çıkarmıştır. Özel siyasi işlerden sorumlu genel sekreter yardımcısı Brian Urquhart’ın bir benzetmesi burada uygun görünmektedir. “Şehirde suç oranının yüksek olması polis teşkilatının lağvedilmesini gerektirmez. Aksine, polis teşkilatının güçlendirilmesi ihtiyacını doğurur. Dolayısıyla BM’nin demokratikleşmesi, dünya politikasının ve azınlığın egemenliğini yaşadığımız şu günlerde eşitlik ve eşit sorumluluğun sürdürülebilmesi için oldukça gereklidir.”
Referanslar
Lavanya Rajamani (1995). Democratisation of the United
Nations. Economic and Political Weekly, 30(49), 3140-3143.
http://www.jstor.org/stable/4403537
Nadin, P. (2019). The United Nations: A history of success and
failure. AQ: Australian Quarterly, 90(4), 11–17. https://www.
jstor.org/stable/26773344
Sarwar, N. (2011). Expansion of the United Nations Security
Council. Strategic Studies, 31(3), 257–279. https://www.jstor.
org/stable/48527660
Lalitha, S & Dr. Kumar, K.A. (2022). Why India should become
a Permanent Member of UNSC?. The Kootneeti. Retrieved
from https://thekootneeti.in/2022/01/17/why-india-shouldbecome-
a-permanent-member-of-unsc/
Francis, T. (2022). Democratization of United Nations.
The Kootneeti. Retrieved from https://thekootneeti.
in/2022/05/18/democratization-of-united-nations/