Pavlos Charamis – Devlet Lisesi Öğretmenleri Sendikası (OLME) – Yunanistan
Sendika Araştırma ve Arşiv Merkezi Başkanı
Yunanca-Almanca çeviri: Elisavet Athanasiadou
Almanca-Türkçe: PoliTeknik
İnsan haklarının – ve özellikle çocuk haklarının – genişletilmesi üzerine yürütülen her görüşme kolektif ge- leceğimiz için yapılan iyimser bir katkıdır. Ne yazık ki Yunanistan’ın da aralarında bulunduğu bazı ülkelerdeki güncel ekonomik kriz bunun tersi yönde ilerliyormuş gibi görünüyor: Katlanılamaz düzeyde bir dizi mali ve sosyal önlem, son yıllarda temel insan haklarının kısıtlanması ve sınırlandırılmasına yol açtı, bu özellikle de korumaya muhtaç insanların aleyhine gerçekleşti. Son on yıllık dönemin sona ermesinin ardından Yunanistan’ın katlanılamaz düzeydeki mali borçlarıyla birlikte, elbette eğitim hakkının da bir parçası olduğu temel insan hakları da pazarlığa açık hale geldi. Bu koşullarda kolektif mücadelenin hedefi, sosyal kazanımların genişletilmesinden kolayca çıkıp onların savunmasına çekilebilir, tabi genişletmenin devamı üzerine yürütülen her diyalog görünüşü göre abartılı bir lüks oluşturuyor
Çocuk ve gençler neo-liberalizmin aşırı saldırılarının daima ilk kurbanlarıdır ve Yunanistan’ın yanı sıra başka ülkeler de son dönemlerde yaşam kalitesi ve insan hakları noktasında bu saldırılara maruz kalmışlardır. Özellikle Yunanistan konusunda Yunan Parlamentosu’nun Sosyal İşler Daimi Kurulu, yosulluk ve sosyal dışlanma konularının ele alındığı 2012 toplantısında, izlenen mali politikaların “çocuk haklarını, çocuk hakları anlaşmasını, […] ve de Avrupa Birliği’nin hukuk çerçevesiyle bağlantılı olan Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’yi ihlal ettiğine” işaret etmiştir.
Gerçek şu ki, artık okullarda gençlere insani değerlere ve insan haklarına saygı öğretilmiyor. Aynı zamanda ezici çoğunluğu tam aksini yaşıyor: Değerlerin sıradanlaştırılması ve insan haklarına kaba bir şekilde uyulmaması. Toplum onlara zorlandıkları çifte ve çelişkili bir mesaj veriyor.
Yunanistan ve benzeri örneklerden elde edilen bulgular, insan haklarının geleceği bakımından karamsarlık içeriyor ve öğretmen sendikalarının hamle yapan bir tutumdan daha çok, savunma konumuna geçmesine neden oluyor. Ancak bu durumda sözleşmeler ile ilerlemekte olan gerçek koşullar arasında ki uçurumun giderek derinleşmesi bir tehlike olarak beliriyor ve dolayısıyla da resmi formülasyonlar, destekleyici güçlerinin önemli bir bölümünü yitiriyor. O bakımdan, her koşulun beraberinde getirdiği zorluklara rağmen, hakların içeriklerini sürekli güncelleyerek ve yenileyerek, onların savunulması için eylemlerimizdeki eksikleri kapatmak bizlerin sorumluluğudur.
Toplumsal gelişmeler tüm alanlarda çok hızlı ilerliyor ve insan haklarına odaklı uluslararası sözleşmeler ancak büyük zorluklarla bu gelişmelere ayak uydurabiliyor. 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde (Madde 26) genel tutulan evrensel eğitim hakkı ile, uluslararası bir sözleşme olan 1989 tarihli Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’de (Madde 28 ve 29) yer alan eğitim hakkının daha ayrıntılı ve kapsamlı içeriğine verilen önemle karşılaştırıldığında, bu resmi formülasyonlarda zamanla saptanabilen farklar kolayca hissedilebilir. Zaman içerisinde yapılan değişiklikler ve eklemelerle birlikte bu iki formülasyon, değerli, kolektif insan bilgeliğinin bir çıkarsamasını ve de bu bilgeliğin genişletilmesine devam etmek için bir çıkış noktasını oluşturur. Özellikle uluslararası bir sözleşme olan Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’ye istinaden, onun içeriğini, sözleşmenin uygulaması için hazırlanan el kitabıyla paralel olarak incelemek her öğretmenin yararınadır (Implementation Handbook for the Convention on the Rights of the Child). Bu el kitabı UNICEF tarafından hazırlandı ve teori ile pratik arasında sıkça varolan uzaklığı ve de uygulama evresindeki zorlukları anlamak için, kendisi tarafından sürekli güncelleniyor.
Bu alanlardan her ne kadar önemli çalışmalar yapılmış olsa da, çağdaş ilişkilerde yakın geleceği etkileyen yeni gerekli Güncel gelişmelerle bağlantısı olan kapsamlı alanlardan birisi, eğitimin içeriğiyle ilgili olan alandır. Yeni teknolojiler, bilimsel ve toplumsal gelişmeler yeni gereklilikler ve de eşitsizlikler için yeni alanlar yaratıyor. Son zamanlarda bilgi ve iletişim teknolojilerinde dijital yeterliklerden ve dijital uçurumdan (digital gap) söz ediliyor. Çevre araştırmalarında ve çevre eğitiminde sürdürülebilir bir gelişmeden yoğun olarak bahsediliyor. Kitle iletişim araçları alanında, “medya eğitimi” genel başlığı altında sürece uygun eğitim yöntemleri gelişiyor. Sosyal medya ve cep telefonu alanında tüm yaş grupları için yeni olanaklar, ama aynı zamanda yeni tehlikeler de doğmuştur. Sonunda insan ilişkileri devamlı olarak daha çok karmaşıklaşıyor ve daha sorunlu hale geliyor. İşçilerin sömürülmesi neo-liberal bir küreselleşme altında yeni boyutlar kazanıyor. Ve tüm bu gelişmeler, giderek karmaşıklaşan ve daha özelleşen bir yasamayla çevreleniyor.
Buna göre, buradan doğan talep, sosyal ayrımcılığa ve dışlamaya neden olacak yeni eşitsizlik türlerinin oluşmaması için, daima insani değerlerin varolan çerçevesinden vazgeçmeyen çağdaş eğitim-öğretim sistemlerinin, okuryazarlığın yeni alanlarıyla kendi içeriklerini zenginleştirmesi talebidir.
İkinci ve önemli bir diğer açıklama, eğitim hakkı ile diğer haklar arasında varolan karmaşık ve karşılıklı bağımlılıkla ilgilidir. Genel olarak bilindiği gibi insan hakları evrensel ve bölünemezdir. Bir hakkın garanti edilmesi diğer hakların uygulanmasını şart koşar ya da bu uygulamayı elverişli kılar. Eğitim hakkı sosyal bir boşluk içerisinde uygulanamaz. Buna göre eğitim ve öğretim sistemlerinin, zayıf toplumsal katmanlar lehine olabildiğince dengeleyici avantajlar sağlayan ve eğitim-öğretim kurumlarının engelsiz ve verimli çalışmasını destekleyen bir dizi sosyal önlem ve yardım hizmetiye eksiklerinin tamamlanması gerekir.
Üçüncü bir alan, çağdaş bir toplumun her yurttaşının devredilemez bir hakkı olarak yaşam boyu öğrenimi için gerekli programların sistematik ve uygun bir şekilde geliştirilmesi zorunluluğuyla ilgili bir konudur. Bu programlar yurttaşlara bilgi ve yeterliklerini yenileme ve de yaşlarından ve mali durumlarından bağımsız olarak farklı meslek yolları sunma olanağı tanımalıdır.
Son bir açıklama, medyayla ve doğrudan ya da dolaylı olarak eğitimle bağlanlıtı hakların korunmasını sağlayan mekanizmaların kontrolüyle ilgilidir. Geçmişte bu amaçla kullanılan bazı araçların çok etkili olduğu, diğerlerinin ise zaman içerisinde yetersiz ve uygunsuz olduğu ortaya çıktı. Bunun benzeri, böylesi süreçleri uygulamak için kullanılan kurumlar ve hizmetler için de söylenebilir.
Eğitim hakkının genişletilmesi genel olarak güncel koşulların ve bunların sorunlarının sistematik analizini ve de aynı zamanda güncel eğilimlerin ve gelişmelerin yakın gelecekte şeffaf bir izdüşümünü şart koşar.
Ve son bir açıklama: Bilgi, öngörü- de olduğu gibi taleple bağlantılıdır. Ve belki de Amartya Sen şunu söylemekte haklı olabilir: “[…] önemli kazanımları öngörmek ne kadar zorsa, bunları talep etmek de o kadar zordur”. Ancak eğitim ve öğretim sektörü çalışanlarının, bilgiyi kazanılması gereken bir hedef olarak da göstermesi vazgeçilmez bir ihtiyaçtır. Hatalardan ve ilüzyonlardan kaynaklı tüm tehlikeler dahil, bilgi – ve ön- görüler – insanın durumunu iyileştirmeye dönük kolektif talebi desteklediği ve yönettiğinde güce dönüşür.
One Comment
Pingback: Discurso del Simposio PoliTeknik* – PoliTeknik