Dönemin ABD Başkan Yardımcısı Joseph Biden, Cambridge/Massachusetts’te bulunan Harvard Kennedy Okulu’nda, Ekim 2014’te yaptığı bir konuşmada şu sözlerle böbürlenmiştir: “Biz Putin’i basit bir seçimle karşı karşıya bıraktık: Ukrayna’nın egemenliğine saygı duyun, aksi takdirde giderek keskinleşen sonuçlarla yüzleşin1”. O sıralar ABD tarafından uzun süre hazırlıkları yapılan Kiev darbesi – Ukrayna’nın egemenliği ihlal edilerek – çoktan gerçekleşmiş, Doğu Ukrayna’da iç savaş başlamıştı ve ABD Başkanı Barack Obama önde gelen Avrupalı politikacılara Rusya’ya ağır yaptırımlar uygulamaları için baskı yapıyordu.
Biden’e göre bu yaptırımların sonuçları “sermayenin Rusya’dan çekilmesi, yabancıların doğrudan yatırımlarının adeta durması, rublenin dolar karşısında tarihsel değer kaybına uğraması ve Rus ekonomisinin durgunluğun eşiğine savrulmasıydı”2. Amaç Batılı sermaye çıkarlarına uymaması halinde Rusya’nın mahvedilmesiydi. Rusya Devlet Başkanı Wladimir Putin buna karşı çıkınca, bir sonraki hedef Moskova’da rejim değişikliği olarak belirlendi. O günden beri bu hedef için çalışıldı ve çalışmaya da devam ediliyor.
Yaptırımlar türlü bahanelerle sürekli arttırıldı, Ukrayna silahlandırıldı ve Avrupalı, özellikle de Alman siyasetçi ve gazetecilerin katkılarıyla Rusya’ya karşı yürütülen ve hayal edilemeyecek boyutlara varan tam anlamıyla bir cadı avı başladı. Joseph Biden Mart 2021’de Putin’e katil dedi3. Ama alışılmış bütün diplomatik geleneklere ters düşen bu uygunsuz sözler yeni değildi.
Henüz 1983’te Ronald Reagan Sovyetler Birliği’ni – o dönem birçok ABD’li siyasetçiyi de dehşete düşürerek – doğrudan doğruya “kötülüğün imparatorluğu” ilan etti4. Böylece Sovyetler Birliği’ne ve akabinde Rusya’ya ve ABD’nin egemenlik taleplerine karşı koyan devlet başkanına karşı her türlü saldırganlık ve yaptırım dünya kamuoyunun gözü önünde gerekçelendirilmiş oluyordu. Bu Batılı politikacılar ve medya için hiç söz konusu olmadı.
Onlar için gündeme gelmeyen bir diğer şey, ABD’nin Orta Doğu’yu ateşe verdiği ve senatör, dış siyasetçi ve başkan yardımcısı olarak Josep Biden’in son on yılların bütün çatışma ve savaşlarının sorumlularından biri olduğudur.
Rusya yıllardır devasa bir askeri güç tarafından çevrelenmiş durumda. Şimdi de İsveç ve Finlandiya da NATO’ya katılırsa, çember tamamlanmış oluyor. Güvenlik garantileri için haklı istekleri karşılanmayan Wladimir Putin için ABD ve Büyük Britanya Ukrayna’ya modern silahlar gönderdiğinde kırmızı çizgi aşılmış oldu. Bu silahlar ayrılıkçılara, ama ayrıca bilinçli bir biçimde Rusça konuşan azınlık mensubu sivillere karşı kullanıldı ve bunlar Rusya için de önemli bir tehdit oluşturuyordu.
Ukrayna’da 24 Şubat 2022’den bu yana artık sadece bir iç savaş hakim değil, Rusya Ukrayna’ya girdi. Bu olay karşısında, dünya barış düzenini yıkan ve istediğini yapan ABD’yi on yıllardır izlemekle yetinenlerin, neredeyse bunların tamamının feryatları yükselmeye başladı. Aslında Ukrayna’nın kendi devlet içi çatışması ABD ile Rusya arasında, Ukrayna’nın yıpratıldığı bir vekâlet savaşına dönüştü ve Almanya buna dahil oldu. Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock 25 Şubat 2022’de Rusya’nın mahvedilmesi gerektiğini açıklayarak, Biden’in politikalarına katılmış oldu5.
Aylardan beridir acıma duygumuza harekete geçiren hiç görülmemiş yoğunluktaki sığınmacı öyküleriyle ve çocuklu annelerin ağladığını gösteren resimlerle muhatap ediliyoruz. 26 Şubat 2022’de, Berlin’de, iyi örgütlenmiş, izinli ve 100.000’i aşkın katılımcıyla bir gösteri düzenlendi, çoğu katılımcı samimi bir şekilde savaşa karşı ve barıştan yana tavır alıyordu. Dövizlerde şunlar yazıyordu: “Savaşa hayır”, “Ukrayna’yı kurtarın”, ama aralarında “Putin’i durdurun” ve “katil Putin” de vardı. Jeopolitik bir olay giderek kişileştirildi, nefretler kanalize edildi – CIA’in halkla ilişkiler uzmanları iyi iş çıkarmıştı. Görünüşe göre protestocuların farkına varmadığı ve gösteriyle aynı saatlerde toplanan Alman parlamentosu, milyarlarca vergi gelirini savaş ve silahlanma için hazır bulundurmayı kabul ediyordu.
Rusya tarafından Ukrayna’ya karşı yürütülen savaşın Birleşmiş Milletler Antlaşması’nın 51. maddesine göre ne derece varoluşsal bir tehdit karşısında nefsi müdafaa olduğu şu ana kadar incelenmemiştir, bu konu tabudur. Ancak günümüze dek süren ve 24 Şubat’ta şiddete dönüşen art niyet, saldırganlık ve askeri tehdit dikkate alınmalıdır. Rusya on yıllar boyunca zorbalığa uğradı, yaptırımlara maruz kaldı, hakarete uğradı, Putin aşağılandı ve karalandı.
Şimdi de basında Putin’in biyolojik ya da kimyasal ve hatta nükleer silah kullanabileceğini, onun öngörülemez, hatta deli olduğunu okumak ve dinlemek mümkün. Putin’in ağır kanser hastası olduğu söylentisini yaydılar. Ardından Moskova’da bir darbe hazırlığı olduğu yazıldı. Birçok isnat, art niyet ve karalama. Rus ordusu korkunç vahşetlerin sorumlusu yapıldı ve yüzlerce kez tekrarlandıktan sonra varsayımlar gerçeğe dönüştü.
Ancak Ukrayna hükümetine ve Batı medyasına güven olmaz. Gerçeklik farklı, çünkü Kiev ve başka yerlerde sözde sabotajcı avına başlandığını, muhalif siyasetçi ve gazetecilerin katledildiğini ve Ukrayna ordusu, milliyetçi gönüllü taburları, paralı askerler ve fanatik Bandera yanlılarının6 ABD, Büyük Britanya ve ayrıca Almanya tarafından modern silahlarla donatıldığını öğreniyoruz.
“Cephe hattından” her gün daha da korkunç haberler geliyor. Siviller arasında yüzlerce ölü, milyonlarca sığınmacı, yıkım ve acı. Aynı biçimde Alman Başbakanı Olaf Scholz’un 27 Şubat tarihli, fiilen nefret dolu, bir Alman şansölyesine yakışmayan, Rusya’ya ve başkanına savaş ilan ettiği hükümet açıklaması da korkunçtu. “Bu Putin’in savaşı” ne demek, o “soğukkanlılıkla bir saldırı savaşı başlattı” deniyor, Scholz’a göre Ukrayna’dan gelen fotoğraflar “Putin’in bütün vicdansızlığını ortaya koyuyor”, “Putin gibi savaş tetikçilerine” sınır koyulmalı diyor. bunu dünyaya yaymak, Ukrayna’daki savaş durumunu olgulara uygun bir şekilde sağduyulu ele almak noktasında bir beceriksizliktir. Göründüğü kadarıyla Alman başbakan kendisi için ABD gizli servislerinin, Beyaz Saray’ın ve NATO’nun belirlediklerini tekrarlıyor. Ve Alman hükümetine sözde yetersiz desteği nedeniyle ağır hakaretler yağdıran ve çoktan sınır dışı edilmesi gereken Ukrayna büyükelçisi parlamentoda alkışlanıyordu. Burada bariz bir şekilde öne çıkan şey kendini inkâr ve egemenlik eksikliğidir. Sadece son aylarda değil, uzun süredir beceriksiz, ideolojikleştirilmiş ya da yolsuzluğa savrulmuş siyasetçiler, ettikleri yemine uygun davranıp halkın refahı için hizmet etmek yerine, varoluşsal tehdit ifade eden kararlara imza atıyor.
Ne hale geldik? Silahlanma için fazladan yüz milyar avro! Eskisinden daha büyük bir enflasyon yaşanacak, sosyal işler, eğitim-öğretim ve sanat için ödenekler daha da azalacak, yoksullar daha da yoksullaşacak, birçok işyeri yıkımla karşı karşıya kalacak. Buna karşın ABD ekonomisi oluşan boşluğu dolduracak ve çevreye zararlı ve pahalı kaya gazını Almanya’ya satacak. ABD ve vasalları Rusya’yı boğmak ve Moskova’da bir rejim değişikliğini tetiklemek için ellerinden geleni yapacak. Joe Biden ve azmettiricileri hedeflerine neredeyse ulaştı – Alman hükümeti ve medyasının katkılarıyla. Ancak Rusya bir nükleer güçtür ve ABD’nin Almanya’daki askeri tesisleri Rus hava kuvvetlerinin nişangâhında bulunuyor.
- www.youtube.com/watch?v=JLO7uKVarB8 (24.5.2022). ↩
- agy. ↩
- www.zeit.de/politik/ausland/2021-03/joe-biden-wladimirputin-us-wahl-manipulation-moerder ↩
- Ronald Reagan 1983: „Evile empire“, 10.03.2013 (Friedensratschlag) (ag-friedensforschung.de) ↩
- www.youtube.com/watch?v=r2Vskc9XxmY ↩
- Stepan Bandera (1909-1959), Alman Wehrmach ile işbirliği yapmış Ukraynalı bir faşist ve katliamcı. ↩