Claus Melter
PoliTeknik Bielefeld Meslek Yüksekokulu
Korona pandemisinde birçok ülkede triyaj olarak adlandırılan uygulama üzerine tartışılıyor. Bu kavramın kökeni askeri tıbba dayanıyor. Burada, yeterli kaynağın olmaması nedeniyle hastahanelerde hangi kişi gruplarının önce, hangilerinin de sonra tedavi göreceğine ya da hiç tedavi edilmeyeceğine karar verilmesi söz konusudur.
Böylesi bir acil durumun, aşı, mesafe, el yıkama ve maske ve de tıbbi ve bakıma dönük kaynakların hazır bulundurulması gibi önlemlerle engellenmesi için her şeyin ya da birçok şeyin yapılması gerektiği düşüncesi büyük ölçüde kabul görür.
İkincisi, seçme ya da eleme durumuyla karşılaşıldığında belli bir kişi grubunun sistematik olarak mağdur edilmeyeceği belirtilir. Bu, Şoa’dan, Yahudi nüfusun ve de Sinti ve Romanların ve hasta ve engelli görülen kişi ve diğer grupların Nasyonal sosyalizmde katledilmesinden çıkarılan bir ders olarak görülebilir. Seçme mantığının ayrımcı olmaması isteniyor.
Bu anlamda “engelli” 9 kişi, Alman hastahanelerinde olası bir triyaj durumunda yapılması gerekenlere dair güncel olarak en çok dikkate alınan tavsiyelere karşı anayasa mahkemesine başvurdu ve yasal düzenlemeler talep etti (https://taz.de/Ral-Krauthausenueber- BVerfG-Urteil/!5821966/).
Anayasa mahkemesi onları haklı buldu (ttps://www.bundesverfassungsgericht. de/SharedDocs/Entscheidungen/ DE/2021/12/rs20211216_1bvr154120. html;jsessionid=3EC4FFD0D7F5E984D 0E676281E3BB07A.1_cid507) ve federal hükümeti en kısa zamanda yeni bir düzenleme yapmak üzere sorumluluk altına aldı, çünkü güncel tavsiyelerin etki altında uygulanması, engellenen insanları sistematik olarak mağdur edecek (bkz. https://www.dw.com/ de/behinderten-anwalt-bverfg-triageurteil- ist-wichtiges-signal/a-60350850). Mahkeme kararında da yazdığı gibi günümüzde dahi – birçok araştırma ve bilirkişi raporu bunu belgeliyor – engelli insanlara hastahanelerin rutin işlemleri sırasında da sistematik olarak daha kötü bakılıyor ve muamele ediliyor. Nedeni de doktorların ve bakım personellerinin, engelliliğin birçok çeşidi konusunda çok az bilgi sahibi olması.
Bununla birlikte bakım personeli ve doktorların belli kişi gruplarına karşı aşağılayıcı tutum sergileyebileceklerinin dışlanmaması gerektiği buna eklenmelidir. Belirli grupları hedefleyen insan düşmanlığı, özellikle de engelli düşmanlığı toplumda hâlâ çokça rastlanan bir tutumdur.
Nasyonal sosyalizmde alaycı br biçimde “ötanazi” (Yunanaca: “güzel ölüm”) olarak adlandırılan hasta cinayetleri yeterince sorgulandı mı? İnsanlar Nasyonal sosyalizmde psikiyatri ve hastahanelerde ve de “engelli” insanların kaldığı kurumlarda (bkz. www. krankenmorde-deportationen-bielefeld. de) 300.000 kişinin katledildiğini biliyor mu? Birinci ve ikinci dünya savaşlarında psikiyatrilerde ve engelli insanların kaldığı kurumlarda sistematik gerçekleşen aç bırakarak öldürme olaylarını duyduk mu? (bkz. Faulstich 1998: Hungersterben in der Psychiatrie. Mit einer Topographie der NS-Psychiatrie)
Nasyonal sosyalizmde insanların hastalık, engellilik ve çalışabilirlik kriterlerine göre (bkz. Jütte Eckart, Schmuhl, Süß 2011: Medizin und Nationalsozialismus. Bilanz und Perspektiven der Forschung) katledilmelerinden nasıl sonuçlar çıkarıyoruz?
Her bir kişinin aynı değerde olduğunu ve tam kapsamlı ve mümkün olan en iyi şekilde sağlık ve gıdadan yayarlanmak zorunda olduklarını artık ne zaman anlayacağız?