Spot 1:
Kadınlar, küresel sağlık hizmetlerinde iş gücünün % 70’ini oluşturuyor. Kadınlar her olumsuz duruma benzersiz çözüm ve beceri getiriyorlar. Korkuları yatıştırmada, pratik çözümler bulmada, grup oluşturmada
savunmasızlara hızlı ulaşmada, insanlara bu pandemi konusunda farkındalık yaratmada ve kadına yönelik şiddetin artmasını önlemede çok önemliler.
Spot 2:
Sri Lankalı barış inşacısı Visaka Dharmadasa’nın: “Hükümetlerin can almaya bu kadar çok önem vermeyi bırakıp hayat kurtarmaya odaklanmasının zamanı geldi.” dediği gibi. Ne dersiniz gelmedi mi?
2019 Aralık ayında Çin’in Wuhan kentinde başlayan, küresel düzeyde hızla yayılan ve 11 Mart 2020 tarihinde Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi olarak ilan edilen yeni tip koronavirüs (Covid-19) kısa sürede tüm dünyayı etkisi altına aldı. John Hopkins Üniversitesi tarafından derlenen verilere göre dünya üzerindeki toplam vaka sayısı yüz otuz milyon dolayındadır. (John Hopkins University & Medicine Coronavirus Resource Center, 2021).
Covid-19 pandemisinin bu kadar hızlı bir şekilde yayılmasında özellikle sermaye ve insan hareketliliğinin son yarım asırda oldukça hızlanmasına sebep olan küreselleşme olgusuna dikkat çekilmekte. Küreselleşme, tek bir bölgede başlayan bir salgının aylar içerisinde küresel olarak yayılmasında tetikleyici. Yayılma süresi hızlanmış olan bu pandemi ekonomiden aile içi ilişkilere kadar -makrodan mikroya- tüm boyutlarda etkisini hissettirmekte.
Neoliberal politikaların da etkisiyle sınıflar arası eşitsizliğin arttığı, sosyal adalet kavramının sorgulandığı 21. yüzyılda, küresel bir salgının ülke ve sınıf ayrımı yapmaksızın tüm insanlığı risk altında bıraktığı görülüyor. Fakat her ne kadar yaşanan pandemi sınıf ayrımı yapmasa da bu süreçte ortaya çıkan risklerden en çok etkilenen gruplar yine kırılgan gruplar (yaşlı, engelli, çocuk, kadın vb.) olmaya devam etmektedir. Ev içi siddetin arttığı biliniyor (Bu konu ayrı bir yazının konusu.)
Kadınlar, küresel sağlık hizmetlerinde iş gücünün % 70’ini oluşturuyor. Aynı zamanda toplumsal hizmet ve sivil toplum sektörlerine de hakimler (Unesco Raporu 2020). Kadınlar her olumsuz duruma benzersiz çözüm ve beceri getiriyorlar. Korkuları yatıştırmada, pratik çözümler bulmada, grup oluşturmada savunmasızlara hızlı ulaşmada, insanlara bu pandemi konusunda farkındalık yaratmada ve kadına yönelik şiddetin artmasını önlemede cok önemliler. Ayrıca ortaya çıkabilecek ırkçılık ve nefrete duyarlılar. Küresel boyutta yerel ağlar ve yapılar kurdular, insanlar ve yetki sahipleri arasında köprü oluşturdular.
Corona zamanı dünyanın her yerinde insanlar her zamankinden daha fazla güçlü ve ilham verici liderler aradı. Birçok başarılı kadın lider salgın sırasında yüreklendirici kararlar aldı.
Örneğin; Norveç, Almanya, İzlanda, Yeni Zelanda ve Kolombiya’ya kadar, ulusal ve bölgesel düzeydeki kadın liderlerin şefkat ve empati ile önleyici tedbirleri ilk alanlar olması dikkat çekici. Bu kadınlar, virüsün yayılmasını azaltmak için çevre politikaları, sağlık ve sosyal refah için önemli bütçeler ayıran ve ekonomik zorlukları azaltmak için kapsamlı mali paketler getiren ilk liderler oldu.
Finlandiya Başbakanı Sanna Marin, ülkenin ilaç ve tıbbi ekipman üretimini kontrol altına almak ve Coronavirüsle mücadelede kullanmak için bir Acil Durum Yetkileri Yasası’na öncülük etti. Kolombiya’da, Bogota Belediye Başkanı Claudia Lopez, Güney Amerika’nın önde gelen isimlerinden biri haline geldi.
Sosyal izalasyon politikaları başlattı, şehre seyahatleri kısıtladı, toplu taşımadaki tıkanıklığı azaltmak ve solunum yolu hastalıklarını azaltan, hava kalitesini iyileştirmek için Bogota’nın bisiklet yollarını genişletti. Bunlar sadece birkac örnek.
Bu koranalı zamanda barışı inşa eden kadınlar, insan hakları savunucuları, feminist aktivistler ve akademisyenler, “insan güvenliği yaklaşımlarını” savunuyor, militarizmi temel politika yapan geleneksel devlet ve ulusal güvenlik kavramlarına meydan okuyor ve ön saflarında yer alıyorlar. Ulusal güvenlik söylemini yeni durumla uyumlu hale getirmek için yeni sorular soruyor ve demokratikleşmenin önemini vurgulayıp mücadele ediyorlar. Bu tartışmalar, halkın refahını ulusal güvenliğin merkezine koyma mücadelesi.
Ülkelerin öncelikleri, değerleri, kaynak planlamaları önemli değişikliklere işaret etmekte.
Sorulan ve sorulması zorunlu olan sorular bunlar artık:
“Bizi güvende hissettiren nedir?”
“Geleneksel ulusal güvenlik kavramları yaşamlarımıza ne katıyor?”
Corona, dünya devletlerinin çürümüş halini gözler önüne serdi. Uzun yıllardır ekonomik olarak sağlık, eğitim ve sosyal refah sistemlerimizin “özelleştirme büyüsü” adına yok edildiğine tanık olduk. Kamu hizmetini küçümsedik ve birkaç kisi ya da grubun elinde olan özel serveti büyüttük. Ayrıca “11 Eylül’den” bu yana, askeri güven merkezli toplumların içinde yasıyoruz. Ulusal güvenlik bütçeleri sınırsızken, sosyal refah içinde olanlar daha da azalıyor.
Ancak Corona salgını ulusal güvenliğin arttırılması ile yani tank ve tüfekle yok edilemiyor. Corona salgınının ortaya koydugu tehdide karsı, ordu ve onların yüksek teknoloji ekipmanları, işe yaramadı. Bu mücadelede savaşanlar doktorlarımız, hemşirelerimiz ve bakıcılarımızdı. Yine de bu alana ayrılan kaynaaklar yeterli olmadı. Örneğin, Mart 2021 ayında pandemi dünya haberlerinin merkezinde iken, ülkeler büyük bütçelerle silah almaya ve satmaya devam etti. Ancak ülkeler hastaları tedavi eden sağlık çalışanları için yeterli maske üretemedi veya sağlayamadı. Ulusal güvenliğe ayrılan para, gercek ihtiyaçlara, insanların iyileştirilmesi ve izalasyon koşullarında yaşaması için ayrılmadı.
Salgın; sağlık, eğitim ve kamu altyapılarına yatırım yapılması çağrısında bulunurken, çok büyüyen askeri bütçelere ve bitmeyen savaşların maliyeti ve katliamlarına yönelik eleştirileri yeniden canlandırdı.
Corona salgını sağlık ve sosyal sistemlerimizin ne kadar yetersiz ve kamusal olması gerektiğini ortaya koydu. Sonuçta ortaya çıkan ekonomik ve sosyal yıkımı durdurmak için yeni sorular sorulmaya ve yanıtlar aranmaya başlandı.
Size birkaç yeni soru daha aktarayım:
“Ülkelerin kaynakları savunma bütçeleri yerine daha önemli olan sağlık ve sosyal sistemlerine yeniden tahsis edilecek mi?”
“Neden silahlar ve askeri teçhizat bolluğu içindeyiz ama sağlık görevlileri ve maskeler konusunda eksiğimiz var?”
Corona salgını insanlık için bir uyarı atışı gibiydi; küreselleştikçe yeni ölümcül virüs türlerinin riskinin artacağı sinyalini veriyor. Bu arada, iklim değişikliğinin etkisi de unutulmamalı. Bu güvenlik sorunlarının kitle imha silahlarına ihtiyacı yok. Bu sorunların “insanı temel alan ve insan güvenliğini önceleyen yatırım yapmaya” ihtiyacı var.
Bu aynı anda kamu hizmetini de yeniden tasarlamanın zamanı. Mesela, zorunlu askerlik hizmeti yerine ulusal sosyal hizmet kurabilir. Böylece gelecek kuşakların acil durum müdahalelerinden sağlık hizmetlerinin sağlanmasına kadar çeşitli becerilere sahip olmasını sağlayabiliriz. Esnek ve çevik, ancak aynı zamanda dirençli olmalıyız. Sri Lankalı barış inşacısı Visaka Dharmadasa’nın:
“Hükümetlerin can almaya bu kadar çok önem vermeyi bırakıp hayat kurtarmaya odaklanmasının zamanı geldi.” dediği gibi.
Ne dersiniz gelmedi mi?