Gizem Uyanık
Duisburg Essen Üniversitesi Türkistik Bölümü Öğrencisi
İnsan en çok neyden korkar? Fikrimce, insan en çok ölümden korkar. Belki bir sevdiğinin ölümünden, belki de kendisinin ölmesinden korkar insan, ama herkes ölümden korkar. 21. Yüzyılının Almanya’sında doğup büyüyen bir genç tarafından, savaş ya da ciddi bir salgın gibi tehlikeler tecrübelenmemiştir. Kötülükler, dünyadaki vahşetler veya savaşlar, haber bültenlerinden izlenir ya da tarih kitaplarından okunurdu. Ta ki 2019 yılına kadar. 2019 yılının son aylarında dünya, Çin’de çıkın korona virüs adlı bir salgın ile tanıştı. Manşetlerde ışık hızıyla yayılan bir virüs vardı artık. Tehlike Çin’de, yani uzaktaydı.
Kış döneminin son haftalarında kütüphanede çalışırken, arkadaşlar ile elbette virüs hakkında konuşulurdu. Dezenfektanın var mı? Dur. Dokunma oraya, korona olacaksın. gibi sözler havada uçuşuyordu. Ciddiye bile alınmıyordu aslında bir çoğumuz tarafından bu virüs. Ta ki ilk vaka sayıları Almanya’da görülene kadar.
Yeni bir yıl yeni umutlar demektir. Fakat 2020 yılında virüs, çoğunun korkulu rüyası olmakla kalmadı, yeni umutlara, sevinçlere hatta hayatlara son verdi. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.
Nisan ayı gelmişti. Üniversitelerin açılması gerekirken rektör, tatilin uzadığını açıkladı. Başta hepimiz çok sevindik. Fakat bu uzatma son uzatma olmadı. Haftalar geçti. Üniversiteler artık açılmayacaktı. Tüm dünyada Uzaktan Eğitim diye bir kavram, tıpkı virüs gibi yayıldı. Keza Home Office kavramı da öyle. Artık öğrenciler derslerini internet üzerinden yani evlerinden görecektiler.
Üniversitenin açılmayacağını duyduğumda bir çöküş yaşadım. Daha yeni başlamıştım okumaya. Bir dönem olmuştu. Üniversite hayatına duyduğum heyecan, yaz dönemine sevincim solmuştu artık.
Derslerimize Zoom uygulamasından katılacaktık. Hocalarımız, kameraların arkasından bize dersi anlatıyordu. Arada bir internetler çekmese de bağlantılar kopsa da üç dönem uzaktan eğitim başarıyla tamamlandı. Evet, başarıyla diyorum, çünkü bir çoğumuz evden daha fazla çalışabildik, daha çok ders alıp daha fazla sınava girebildik. Üniversiteye gidip gelmekle geçen süreyi artık ders çalışmakla değerlendirebildik.
Canlı derste bazılarımız kameralarını açardı, hasret giderirdik uzun zamandır görmediğimiz yüzlerle. Bazılarımız ise siyah bir ekranın arkasına saklanmayı tercih ederdi.
Bu durum, kameralarını sabahın 8’inde bile açan öğrencileri de bir zamandan sonra etkilemeye başladı. 2021 yılında, uzaktan eğitimin yaz döneminde artık öğrencilerin çoğu görünmezken, öğretim görevliler ise daha düşük bir motivasyonla sürdürüyorlardı seminerleri.
Uzaktan eğitimin iyi yanları olduğu gibi, bir o kadar da çekilmez yanları vardı. Özellikle üniversite hayatına yeni başlayan öğrenciler için, sosyalleşemeden, arkadaşlıklar kuramadan, kampüste bir kahve içemeyip kütüphanede çalışmaktan uzak bir hayat söz konusuydu. Saatlerce bilgisayar ekranının gözleri yorması ve baş ağrılarının artması da ayrıca sıkça duyulan bir durumdu.
Kimilerimiz aile evinde, kimilerimiz kendi dört duvarında, kimilerimiz çocuklarıyla derslere katılıyordu. Dersin en sessiz anları bazen bir kapı sesiyle, bazen de aile sohbetiyle bölünebiliyordu. Uzaktan eğitimdeyiz, bu ev halleri gayet doğal diye diye alıştık birbirimize, ailelerimize.
Üniversiteye bir gün dönebilme umudu ise git gide azalıyordu. İlk sınavlar yazıldığında herkesin içinde bir heyecan vardı. İnternetim olacak mı? Ya kesilirse? Ya süre yetmezse? Ya programa giriş yapamazsam? ve daha neler neler. Pandemide öğrenmenin zorluklarını göz önünde bulundurarak bazı sınavlar daha kolay, bazı barajlar daha da alçaltılmıştı. Evlerinizde kopya çekmediğinizi nereden bileyim? deyip sınavları daha da zorlaştıran hocalar da oldu tabii ki. Onlara rağmen geçen geçti, kalan kaldı.
Pandemide yazacağımız sınavları geçemesek de Freiversuch yasasından yararlanabildik ve bu şekilde sınavı hiç yazmamış gibi bir dönem sonra tekrar yazdık. Hakkımızı kaybetmemiştik bu yasa sayesinde.
Üniversitenin ön gördüğü yöntemleri şahsen gayet yerinde buluyorum. Sonuçta söz konusu sağlığımız ve tüm dünyanın mücadele ettiği bir hastalıktı. Çok kısa bir süre içinde, derse erişebilmemizi sağlayan programlar yapıldı, seminerler verildi. Bazen biz hocalarımıza, bazen ise onlar bizlere teknik konularda yardım ettiler. Fakat hala anlam veremediğimiz şekilde derslerin daha da yoğunlaşması, hocaların daha fazla ödev vermeleri, bizleri daha da eve hapsetti ve bazılarımızın bunalıma girmelerine, tükenmişlik hissine kapılmalarına bile sebep oldu.
2021 yılının baharından itibaren uygulanan aşılar ile, üniversiteye dönmenin umudu tekrar kabardı. Bir yaz dönemi daha evden geçmiş olsa da öğrenciler olarak kışın üniversiteye dönebileceğimizden umutluyuz.
Belki bizim de aramızda, bir gün başka bir sürece Hızır gibi yetişecek, nice Uğur Şahin’ler, Özlem Türeci’ler ve sessiz kahramanlar vardır. Bu yüzden öğrenciler olarak eğitimize kaldığı yerden devam edip yüz yüze ders görmek için sabırsızlanıyoruz.