Göçmenler her şeyi yapabilir.
Çünkü üst kimliği insandır. Dolayısıyla bir insan isterse her şeyi yapabilir.
Ancak dayatılmış alt kimliklere ikna olan bir insan, örneğin “göçmen”, “mülteci”, “misafir işçi” olduğuna inanan bir kişinin yapamayacağı çok şey vardır elbette.
Almanya’da yasalarında, medyasında, bürokrasisinde, poliste, orduda, okullarında, istihbarat ve iş dünyasında mütemadiyen “üstten bakışa” maruz kalması ile her geçen gün kemikleşen bir “ezilmişlik” ve “özgüven kaybı” başka ülkeden gelmiş bir insana “neler yaptırmaz” ya da “neler yaptırır”?
Hatta Alman halkının, sivil toplumun yabancı dostlarını sahiplenişi ve “kendi öz” hakları için fedakârca mücadele arayışına bile gözlerini kapayabilir.
Ne yazık ki, tam da bu, çağdaş, özgürlükçü, demokrasi ve hukuk devleti anlayışının köklü bir şekilde yer bulduğu Almanya gibi bir ülkenin başına gelebilecek en büyük felakettir.
Almanya’daki “Alman olmayanların”, “Almanlarla” ilişkilerini aslında hep maço erkekle kurban rolünü benimsemiş kadının evliliğine benzetiyorum. Güç dağılımının eşit olmadığı bu çiftin, hatalarından öğrenmediği sürece mutlu olma şansı sıfırdır. Almanya’nın belki de en sevdiğim kabare oyuncularından Muhsin Omurca bu örneği sahnede sıklıkla kullanır.
Güçlü olanın güçsüzü ezmesi, ezilenin ise bir türlü kendi ayaklarının üzerinde durma cesaretini göstermeyişi ve hakları için mücadeleden kaçışı buna karşılık sürekli şikâyet eden pozisyonda kalması…
“Peki bu sağlıksız ilişkiye son darbeyi ne indirir?” diyorsanız eğer, yanıtı çok açık: Sevgisizlik, nefret, sıfır şefkat, insani duygulardan uzaklaşmak, nefretin şiddete dönüşmüş hali.
Bana sorarsanız Türk ve Alman evliliğinin sonunu her iki tarafın da nefrete bürünmesi, radikalleşmesi getirecek. Buna ırkçılık ya da milliyetçilik, İslamcılık ya da ne ad verirseniz verin.
Diğer taraftan Almanya’da yaşayan bir gazeteci olarak bana “göçmen” denilmesinden, dinsel kimliğime, etnik kökenime vurgu yapılmasından son derece rahatsız oluyorum.
İlle de bir şey denecekse, adım Işın. İzmir’de büyüdüm. Uzun yıllardır Stuttgart, Ulm, Frankfurt üçgeninde Almanya maceram ilerliyor. Her iki ülkeyi de, her iki ülkenin insanını tanımış olmaktan, deneyimlemiş olmaktan mutluluk ve onur duyuyorum. Bundan sonra yolum Amerika’ya da, Japonya’ya da, İtalya’ya da düşebilir.
“Göçmenler neler yapabilir“ ya da “neler yapamaz” sorusunun da yaşam biçimim itibarıyla direkt muhatabı ben olduğuma göre, gönül rahatlığıyla söyleyebilirim: İsterse, her şeyi yapabilir, istemezse hiçbir şey! Tarih, bir insanın zincirlerini kırmasının ve hayatına yön vermesinin etnik kökenine, cinsiyetine, dinsel kimliğine bağlı olmadığını ortaya koyan sayısız başarı hikâyesi ile dolu.Demokrasi: Yararlı maymuncuk