Köln Radyosu – Yağız Cem Köroğlu
Bir gün evimizin bodrumunda bir torba dolusu kaset buldum. Anneme sorduğumda, onların dedemin seneler önce Köln Radyosundan çekmiş olduğu Türk Sanat Müziği kasetleri olduğunu öğrendim.
O zamanlar şimdiki gibi Türk televizyon kanallarını izlemek, Türkçe müzik dinlemek mümkün değilmiş. Türk aileleri her akşam kendi dillerinde haber dinlemek için sabırsızlıkla Köln Radyosu’nun yayın saatlerini bekliyormuş. Hatta dedem unutmamak için radyosunun saatini Köln Radyosu’nun yayın saatine ayarlarmış. Köln Radyosu’nun melodisi başlar başlamaz anneanneme, anneme ve teyzeme seslenirmiş. Hep birlikte 45 dakika dikkatle radyoyu dinlerlermiş. Haberlerden bilgi alır, şarkılarla eğlenirlermiş.
Örsan Öymen’in “Recep Usta” programını neşe ile dinlerlermiş ve çok severlermiş. Biz dedemin kasetlerini bir hatıra olarak saklıyoruz. Tüm ailem adına Köln Radyosu’na dedem ve anneannemi bilgilendirdikleri, gurbetteki sorunları konu olarak işleyip onları yönlendirip haklarını aramalarına yardımcı oldukları için, eğlenceli sunumlarla neşeli vakit geçirmelerini de sağladıkları için çok teşekkür ederim. İyi ki varsın Köln Radyosu!
Cafer Pörklü – Emekli Ford İşçisi
Cafer Bey ile işçilerin 70’lı yıllarda Köln Radyosu’yla ilgili deneyimlerini konuşmak üzere Köln Chorweiler’de görüşüyoruz.
Cafer Pörklü yaklaşık 40 yıl Ford Fabrikası’nda çalıştıktan ve 1984’te seçildiği işçi temsilcisi görevini 25 yıl yerine getirdikten sonra 2012’de emekliye ayrılıyor. Henüz sohbetimize başlarken, söz Türklerin 1973’te yaptığı ünlü Ford Grevi’nden açılıyor. Cafer Bey grevden altı ay önce Ford’da işe girdiğini belirterek, greve kendisinin de katıldığını anlatıyor. İzinden geç gelen Türk işçilerin işten çıkarılma kararının neden olduğu grevi sonlandırmak üzere şirket yönetimiyle işçiler arasında pazarlıklar sürdürülüyor. Fabrika’da üretimin durdurulduğunu, on binlerce işçinin fabrikanın içinde yürüyüş yaptığını, toplantılar düzenlediklerini söyleyen Cafer Pörklü, 27 Ağustos’tan 30 Ağustos’a kadar devam eden grevde pazarlıklar sonuç vermeyince, grevin işçi kıyafeti giyen sivil polisler tarafından kırıldığını söylüyor.
Başlangıçta greve Türk, Alman ve diğer ülkelerden işçilerin yoğun olarak katıldığını, ancak karşı propagandanın etkisi nedeniyle, Almanların ikinci gün çekilmeye başladığını da belirten Cafer Bey, “Wilder Streik” olarak adlandırılan bu greve o dönem Köln Radyosu, Alman ve hatta Avrupa basınının geniş yer verdiğini söyledikten sonra, söz Köln Radyosu’na geliyor:
“Çok iyi gazeteciler, yayıncılar vardı Köln Radyosu’nda, Turan Dikkaya gibi insanlar, Turan Dikkaya çok ünlü bir radyocu aslında. O dönem o vardı, bildiğim kadarıyla yayın genel müdürü oydu Köln Radyosu’nun. Onunla kaç kere görüştük. Nurettin Tekindor vardı, Yüksel Pazarkaya vardı, ama Köln’de pek kalmazdı, genelde Stuttgart’tan yayına katılırdı…. Toplantı yerleri bildiriyorduk kendilerine, yayınlıyorlardı o dönemlerde. Türkiyelilerle ilgili, Türkiyeli işçilerle ilgili; dernek toplantıları olsun, yürüyüşler olsun, bunlar bir hafta önce veriliyordu yazılı olarak Köln Radyosu’na, onlar da yayınlıyorlardı, çünkü başka bir ulaşım şeyi yoktu insanların, gazete yoktu, gazeteler sonradan geldi, başka bir araç yoktu. Türkiye’den haberler alınıyordu, Brüksel’i Mehmet Ali Birand veriyordu… Milliyet’in muhabiriydi o dönemler.
Cafer Bey adlarını anımsadığı Köln Radyosu muhabirlerini sıralıyor, bazılarının soyadlarını tam hatırlayamasa da, hangi bölgeden programa katıldıklarını belirtip sözlerine şöyle devam ediyor: “…her bölgeden haber veriyorlardı, 45 dakikaya her şeyi sığdırıyorlardı. Bütün insanlar, buradaki Türkiyeliler mutlaka Köln Radyosu’na kilitlenirdi zamanı geldiğinde. Altıda başlıyordu zannedersem, akşam, çünkü diğer dillerde de yayın yapıyorlardı. Sırasıyla Yugoslavların vardı, İtalyanların vardı, Yunanlıların vardı, Portekizce yapılıyordu bildiğim kadarıyla. Altı, altı kırk beş arasıydı hatırladığım kadarıyla, hergün…”
Cafer Bey’den 70’li yıllarda göçmenlerin en çok hangi konuları, haberleri takip ettiğini, hangi ortamlarda radyo dinlendiğini, aklında kalan çarpıcı örnekleri anlatmasını istiyoruz:
“Heim” ise eğer, bir odada oturan arkadaşlar birlikte radyo dinliyordu, mutlaka radyo vardı herkeste, her şahısta vardı radyo. İçerde dört beş kişi birlikte, bazen dışarıda on beş, yirmi kişi. Teypli radyolar çok yaygındı. Tek kişi de olsa radyosu vardı ve Köln Radyosu geldi mi dinlerdi. İnsanların günlük yaşamıyla ilgili haberler veriliyordu. Mesela sosyal faaliyetler anlatılıyordu, toplantılar anlatılıyordu, işyerlerindeki sorunlar anlatılıyordu, eğer bir sorun varsa, bir olay yaşanmışsa ve basına yansımışsa o anlatılıyordu, yabancı işçilerle ilgili gelişmeler… Almanya’da yabancıları ilgilendiren ne varsa, küçük küçük de olsa haber yapıyorlardı, ama herkes canla başla onu dinliyordu, tabi kendini bilgilendirmeye çalışıyordu, en azından haber alıyordu.
Cafer Bey birkaç ismi daha anımsıyor ve Köln Radyosu’nun diğer yayın üyelerini de kastederek hemen ekliyor: “Bak unuttum, o dönemde radyoda çalışan Yağmur Atsız ve Ayşem Atsız vardı… Onlar çok iyi gazetecilerdi ve çok kültürlü insanlardı, çok iyi eğitim almış insanlardı. Türkiye’de de burada da okumuşlardı. Yani onlar genel bilgiyi doğru vermeye çalışıyorlardı. İşçinin neyi öğrenmek istediğini çok iyi biliyor, haberleri ona göre seçiyorlardı. Sosyal konuların üzerine çok eğiliyorlardı. Bilgi veriyor, yardımcı olacak yerlerin adreslerini bildiriyor, telefonlarını veriyorlardı. ‘Bu konudaki bilgiyi şuradan alabilirsiniz, telefon edin, gidin’ diyor, adres ve telefon ağını kuruyorlardı işçiler için. Açılışta müzik koyarlardı, kapanışta müzik koyarlardı.
Köln Radyosu’nun çok büyük bir işlevi vardı Türkiyeli işçiler için, yani haberleşmeyi sağlayan tek kanal orasıydı.
Köln Radyosu ve Ailem
Selin Yörenç – Stadtteilschule am Hafen – Hamburg
Almanya’ da üçüncü kuşak genç nesil olarak, teknik iletişim konusunda çok rahatız ve birçok olanaktan faydalanabiliyoruz. Geçenlerde Türkiye’deki arkadaşım ile Skype yaparken anneannem çok şaşırdı: “Telefonlar çantada geziyor, telefonlaşırken birbirinizi görüyorsunuz, bizim gibi postacının yollunu beklemiyorsunuz, yazıyorsun cevap geliyor. Teknik çok ilerledi. Bizim zamanımızda, gazete vardı, radyomuz sabahtan akşama kadar açıktı. Haberleri, müziği radyodan duyardık. Her evde de teyp yoktu. Tiyatroya da gidemezdik. Radyoda “Arkası Yarını” dinlerdik.’ dedi. İlgimi çekti, Almanya’ya gelince neyle, nasıl haberleştiklerini sordum.
1970 yılında erkek işçi alımında bir azalma olduğundan dedemin kâğıtları da çıkmayınca, ailecek karar vermişler ve anneannem Türkiye’den Hamburg’a işçi olarak gelmiş. Dil bilmediği için baştan çok zorluk çekmiş. O yıllarda Türkçe gazeteler de yaygın değilmiş. Oysa kendisi Türkiye’de devamlı “Hürriyet” gazetesi ile “SES Mecmuası” okurmuş. Kaldığı kadınlar yurdunda her akşam tüm kadınlar Köln Radyosu’nu dinlermiş. Anneannem de ilk maaşı ile kendine küçük bir radyo almış ve yıllarca bu yayını dinlemiş. Almanca bilmedikleri için radyo anneannemin ve arkadaşlarının hem eğlencesi, hem de bilgilenme aracı olmuş. Şarkı ve türküler onları özledikleri vatana götürür, bazen hüzünlü bazen de neşeyle koro halinde şarkı söylerlermiş.
Daha sonra dedemi işçi olarak Almanya’ya aldırmış. Dedemin iş yeri kapanınca radyodan Berlin’deki iş olanaklarını duymuşlar. Doğu Almanya ile Batı Almanya bölündüğü için, Berlin bir ada gibi Doğu Almanya sınırları içinde kalmış. Radyodaki bir haberde orada işçi arandığını ve çalışanlara “Berlin Zammı” verildiğini duymuşlar ve radyo haberinden sonra dedem dört yıl Berlin’de çalışmış.
Dedem Almanya’daki güncel haberleri devamlı radyodan takip edermiş. Anneannem, dedem haber dinlerken dayımla annemden konuşmamalarını istediḡini de anlattı. Yağmurlu ve rüzgarlı havalarda yayın kesilir veya parazitli olurmuş, dedem anlayamayınca kızar, bazen radyonun antenini yayın boyunca eliyle tutarmış.
Oy kullanma hakkı olmayan dedem koyu bir SPD ve Willy Brandt hayranıymış ve radyodaki bu konu ile ilgili haberleri dikkatle izlermiş. Brandt’ın istifasını radyodan öğrenen dedem çok üzülmüş ve çocuk gibi ağlamış.
Anneannem yıllarca Yüksel Pazarkaya’nın güzel Türkçesi ile sunduğu yayını dinlemiş. Ondan en güzel Türkçe konuşan spiker ve gazeteci olarak bahsetti. Dedem ve anneannem Almanca bilmedikleri için kendilerini Köln Radyosu’nu dinleyerek bilgilendirmişler. Sunulan yayın Almanya gündemini takip etmeleri, yeni yasaları öğrenmeleri ve müzikle vatan hasretlerini gidermeleri için yaşamlarının bir parçası olmuş. Radyo uzman kişileri yayına davet ederek Türkleri hem hakları konusunda bilgilendiriyormuş, hem de anadillerinde yayın yaparak dillerinden kopmamalarını sağlıyormuş.
Ben radyonun ne kadar önemli bir iletişim aracı olduğunu şimdi daha iyi anladım. Köln Radyosu ile anneannem ve dedem yıllarca önemli gelişmeleri, güncel haberleri ve yeni yasaları zorluk çekmeden takip etmişler. Radyonun 50. yaşını kutlar ve daha uzun yıllar başarılı yayınlar dilerim.