Alison Smale
The New York Times
Berlin – 1955’te Londra’da doğduğumda, II. Dünya Savaşı’nda dayatılan son tayınlama uygulaması henüz aylar önce sona ermişti. Büyüme çağımızda, 1960’larda, siyah beyaz televizyondaki en popüler programlardan biri Britanya’da 25 yıl önce o haftanın kamera görüntülerini gösteren “All our Yesterdays” (Dünümüze Dair Herşey) adlı yarım saatlik bir belgeseldi. Program, savaşın gençlik yıllarını heba ettiği üzerine çok az konuşan ailem tarafından nadiren izlenirdi (Babam 1939’da 18 yaşında askere alındı, 1946’da terhis oldu; annem ise üniversite eğitimini yarıda bırakarak fabrikada çalışmak zorunda kaldı). Ancak oldukça popülerdi. 1960’tan 1973’e kadar yayınlandı, 1987 ila 1989 arası tekrar gösterildi. İzleyicileri genellikle Britanya’nın Nazilere karşı direndiği döneme götürüyordu ve 1945’te Müttefiklerin Nazizme ve Japonya’ya karşı zaferinde Britanya’nın rolünü vurguluyordu.
Elbette gıda kıtlığı 1950’lerin ötesinde, Almanya’nın doğu tarafında olduğundan daha farklı değildi. Fakat Britanya’da büyüyen bizler, yakın zamanda bozguna uğratılmış düşmana kıyasla ne kadar ilerleme gösterdiğimizi karşılaştırmak için Batı Almanya’daki ekonomik mucizeyi izliyorduk. ABD Kongre Kütüphanesi’ne göre 1949 ila 1955 arasında, yeni Federal Cumhuriyet’teki ücret ve maaşlar yüzde 80’nin üzerinde artmıştı. 1957’de Batı Almanya’nın yeni bir merkez bankası (Bundesbank) oldu ve seçimlerden önce, bir dizi sosyal program başlatıldı ya da genişletildi.
Buna karşılık, mukayese edilebilecek bir ekonomik mucize yaşamayan Büyük Britanyalılar Hitler’le savaştığı eski zafer günlerini sıklıkla hatırlattı. 1960’larda bile, Hareketli Britanya (Swinging Britain) anayurtta hızlı değişimler yaşarken ve yurtdışındaki imparatorluğunu süratle kaybederken, ‘’All Our Yesterdays’’ izleyici sayısının da gösterdiği gibi bu nostalji halen çok güçlüydü.
2016’ya gelindiğinde de aynı nostalji içten içe sürdürülmektedir. Bu belki de, (sanki o zamandan bu yana başka savaş olmamış gibi) “savaş” dediğimiz şeyi halen hatırlayan ve 23 Haziran’da çoğunlukla Brexit lehine oy vermiş olan yaşlı Britanyalılar için doğaldır. Nigel Farage ve bazı Tory’ler gibi siyasetçilerce ve Britanya basınının büyük bir bölümü tarafından güçlü şekilde desteklenen bu nostalji, Brexit’ten çok daha önce, Brüksel ya da Avrupa’ya karşı bir varoluş mücadelesi şeklinde işlenmiştir.
Şimdi ise Britanyalılar Avrupa Birliği’nden çıkmak için oy kullandı, ancak Brexit’in nasıl gerçekleşebileceğine ilişkin kimsenin bir planının olmadığı da ortaya çıktı. Almanlar özellikle gelinen nokta nedeniyle şaşkınlık içerisindeler: Ülkeleri Avrupa birliğinden yarar sağladığından ve bu da Almanya’nın etki gücü olan bir pozisyona geri dönmesine imkan verdiğinden, onlara Birliğin avantajları öğretilmektedir. Bu nedenle çoğu Alman, birinin AB’ye karşı oy kullanabileceğini hayal edemez. Ve ardından, tipik Alman korkularından duyulan korku, izleyecek bir planın olmaması…
Ayrıca Britanya’nın anaakım siyasi partileri de anlaşmazlıklar nedeniyle bölünmüş durumda: Brexit referandumu Tory partisinde Avrupa’yla ilgili tartışmaları çözmemiş ya da sonlandırmamıştır, İşçi Partisi ise, liderleri ve partiye üye destekçileri ile Brexit’e ve Jeremy Corbyn tarafından benimsenen aşırı sol tutumların çoğuna karşı parlamenterler arasında keskin biçimde ayrışmıştır.
Ortaya çıkan siyasi boşluk varsayımlara epey alan açmaktadır. Diğer Avrupa ulusları da Britanya’nın Avrupa Birliği’nden çıkışını takip etmek isteyecek midir? Yüzyıllardır bir dünya gücü olan ve gerçekten de ileri görüşlü Britanya, tekil güçler arasındaki yaklaşan savaşta kılıç kuşanmak üzere dünyanın en büyük ticaret birliğini şimdi terk mi ediyor? Britanya referandumu tek başına, 1945 sonrasında dünya çapında siyasi ve iktisadi stabiliteyi sağlamak amacıyla inşa edilen küresel kuruluşların çözülmesine mi işaret ediyor? Ya da bu kuruluşlar ve Avrupa Birliği’nin kendisi şu anda göründüklerinden daha mı güçlü?
Şimdiye kadar, net bir yanıtı yokmuş gibi görünmektedir. Bizlere uluslararası kapsamdaki çoğu işletmenin, henüz hiçbiri yapmamış olsa da, Londra ve Britanya’yı terketmeyi düşündüğü söyleniyor. Britanya referandumu güçlü ve görece müreffeh Londra ile Birleşik Krallık’ın geri kalan büyük bölümü arasındaki iktisadi ve toplumsal uçuruma ışık tuttu, ancak bu mesafenin nasıl küçültülebileceğine ilişkin zorlukları henüz kimse çözebilmiş değil.
Bunun yerine, Britanya halen, diğer Avrupa uluslarına çok az gösterge sunarak, geleceğine ilişkin muharebeye saplanmış görünüyor. Hollandalıları, Çekleri ve en önemlisi Fransız ve Almanları önemli ulusal seçimler beklerken, İtalya anayasa reformu girişiminde bulunurken ve İspanya hükümet kurmaya çalışırken Avrupa’nın geleceğinde, neredeyse bir yıldır sallantıdaki durumu alnına yazılmış gibi duruyor.
Saygın Oxford’lu tarihçi Timothy Garton Ash’in 23 Haziran Brexit referandumundan sonra not düştüğü gibi, bu kargaşanın tek kazananı Rusya Devlet Başkanı Vladimir V. Putin’dir. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da ayrıca bundan faydalanmış olabilir; acemi bir darbe girişiminden kıl payı kurtulan ve on binlerce sözde düşmanını tutuklayan ya da görevden alan Erdoğan Avrupa’dan gelen eleştirilerin kesintiye uğrayacağını umuyor.
Bu esnada, Britanya çakılıp kaldığı son muharebede savaşmaya devam ediyor.
Makaleyi yazdığım sırada Daily Mail internet sitesi anti-Avrupa perspektifinin zaferini kutlamalarla duyurmaya devam ediyordu. Mail gazetesi, eski Maliye Bakanı George Osborne’un “tümüyle aksine” vahim bir tahminde bulunan yeni Maliye Bakanlığı değerlendirmesine ilişkin; “ Project Fear (Korku Tellallığıyla Yürütülen Siyasi Kampanya) başarısız olduktan sonra, artık Maliye Bakanlığı bile Brexit’in bu yıl ekonomiyi çökertmeyeceğini kabul etmektedir” şeklinde başlık atmıştır.
Mail, “2016’nın GSYH büyüme oranına ilişkin tahminler, 23 Haziran oylamasının hemen ardından yüzde 1,5’e düşürüldü, ancak ekonomistler şu anda yüzde 1,8’lik bir büyüme öngörüyor, yani referandumdan önce yaptıkları tahminle tam olarak aynı.” demektedir.
Fakat, daha dikkatli okuyun! Gazete “seçim gününden bu yana yükselen olumlu ekonomik veriler Brexit kaynaklı bir ekonomik daralma korkusunu hafifletse de” “Maliye Bakanlığı panel verisi analizinin yine de gelecek yıl bir düşüş beklediğini” yazmaktadır.
Britanyalıların mahkeme duruşma raporlarında söylediği gibi, dava devam ediyor…
Ayrıntılı okuma için: http://www.dailymail.co.uk/news/article-3807597/After-Project-Fear-failed-TREASURY-admits-Brexit-won-t-dent-economy-year.html#ixzz4LMZnjfDo
Bizi takip edin: @MailOnline on Twitter | DailyMail on Facebook
1949 ile 1955 arasında ücret ve maaşlar yüzde 80’in üzerinde artarak büyüme oranını yakalamıştır. 1957’de, ulusal seçimden hemen önce, hükümet bir dizi sosyal program başlatmaya ve bazı programları da genişletmeye karar verdiğinde, Batı Alman sosyal programlarında hatırı sayılır bir artış yaşandı.
Batı Almanya 1957’de yeni bir merkez bankasına (Deutsche Bundesbank) sahip oldu.
Sanayi üretiminde büyüme oranı 1950’de yüzde 25, 1951’de yüzde 18,1’di. Büyüme istisnai düşüşlere rağmen 1950’li yılların büyük bir bölümünde yüksek oranda devam etti. By 1