Fatma Polat
Merhaba!!!
Benim adım Fatma. Ben 13 yaşındayım. Doğma, büyüme iki kardeşimle birlikte İsveç’te- Stockholm’ün Rinkeby semtinde oturuyoruz. Annemin ailesi hariç neredeyse bütün sülalem İsveç’te yaşıyor. Biz bu ülkede büyük ve mutlu aile olarak bir arada yaşıyoruz.
Genellikle evimizde Türkçe konuşuyoruz. Ama arkadaşlarım ve kuzenlerimle birlikte olunca İsveççe konuşuyoruz. Annem ve babam her sene Türkiye’ye gitmemize özen gösteriyorlar. Kendi vatanımızı, kültürümüzü ve dilimizi iyi öğrenmemiz için bunun gerekli olduğunu düşünüyorlar tabi bu da bizim çok hoşumuza gidiyor. Ben ve kardeşlerim Türkiye’yi çok ama çok seviyoruz. Bazen buraya geri dönmek çok zorumuza gidiyor. Fakat ailem buna mecbur olduğumuzu, İsveç’te sorumluluklarımız olduğunu söylüyorlar. Bende haklı olduklarını bildiğim için, seneye tekrar görüşmek üzere deyip akraba ve arkadaşlarımla vedalaşıyorum. Bazen ailemle Türkiye’ye kesin dönüş yapmak için sohbet ediyoruz. Ailem bunun şu anda imkânsız olduğunu ama bizim okuyup ta iyi birer meslek sahibi olursak, ileride neden olmasın diyorlar. Hayali bile çok güzel…
Ben altıncı sınıfa gidiyorum. Sınıfımda değişik ülkelerden gelen 24 öğrenciyiz. Öğretmenlerim ve arkadaşlarımla aram çok iyi. Ben bazen sınıfıma genel bakınca kocaman bir dünya görüyorum. Neredeyse her ülkeden bir kişi var. Polonya, Somali, Bulgaristan, Irak, İran, Tayland, Gambiya… Bazen kültür farklılığından problemler çıksa da bir şekilde halledip kaldığımız yerden devam ediyoruz. Ben okulumu ve derslerimi çok seviyorum ama bazı derslerin ileride ne işime yarayacağını düşünmekten kendimi alıkoyamıyorum. Annemin dediğine göre en ufak bilgi kırıntısı bile hayallerimi gerçekleştirmem için bir basamak olabileceğini söylüyor. Bende buna inanıyorum çünkü aileler ve öğretmenler hep bizim için doğruları söylerler.
Ben, dünyada en iyi yaşanacak yerin İsveç olduğunu düşünüyorum. İsveç, insan haklarını en iyi koruyan ve çalışanlara hak ettiğini veren bir ülke. Ben bu ülkenin başkentinde yaşıyorum. Babam bizi her fırsatta müzelere, sinemaya ve yüzmeye götürüyor. Annem de sosyal ve kültürel yönden gelişmemiz için bizi hastane ve yaşlı bakım evlerine götürüyor. Onlara yardım etmek bizim çok hoşumuza gidiyor. Annem onların hayatlarını mevsimlere benzeterek hikaye gibi anlatıyor. Yaşlılığı kış mevsimine benzetiyor. Onlar zamanında çok çalışmışlar, şimdi köşelerine çekilmiş insanlar. Bu beni üzüyor ama dünyanın kanunu buymuş. İleride, her fırsatta hastaları ve yaşlıları ziyaret edeceğim ve herkesin bunu yapması için çalışacağım.
Ben basketbol oynamayı çok seviyorum. Güzel havalarda ailecek top oynamaya açık hava sahalarına gidiyoruz. Aslında boş zamanım hiç olmuyor gibi çünkü yapacak bir şeyler mutlaka buluyorum ya da aksattığım görevlerimi annem hatırlatıyor, bende yapmak zorunda kalıyorum.
Benim yaşadığım semt, ailemin dediğine göre İsveç’in en güzel yeriymiş. Fakat burada yaşayan birçok insan böyle düşünmüyor. Çok fazla insan savaştan, baskının çok olduğu ülkelerden veya insan haklarının olmadığı yerlerden gelmiş. Sorunları bilek gücüyle çözebileceklerine inanıyorlar, bu da her an kavga çıkabileceğinin habercisi. Ailemin bana öğrettiği, insanların asla renklerine, dinlerine veya ırklarına göre ayırt edilmeyeceği. Dünyanın hepimize ait olduğunu düşünüyorum. Fakat ülkeleri yöneten insanlar benim gibi düşünmüyor. Ben insanların eğitimle düzelebileceğine inanıyorum. Kim bilir belki gelecekte dünya daha güzel yaşanır bir yer olur. Ben de o zaman aynı yerde oturuyor olurum. Belki de şimdiki okulumda öğretmen olarak çalışıyor olurum. Hoşça kalın!!!