1- GENEL OLARAK DİRENME HAKKI
Direnme hakkı, tarihsel olarak bireylerin özgürlüklerini savunma, adaletsizliğe karşı durma ve iktidarın zulmüne karşı başkaldırma hakkı olarak şekillenmiştir. Direnme hakkının tarihsel kökleri, felsefi ve politik düşüncelere dayanmaktadır.
Aydınlanma Dönemi düşünürleri, bireylerin özgürlükleri ve hakları üzerine derinlemesine düşünmüşler; bu düşünceler, 18. ve 19. yüzyıllardaki devrimlerde, özellikle Fransız Devrimi’nde ve Amerikan Bağımsızlık Savaşı’nda somut bir şekilde ortaya çıkmıştır. Tarih boyunca, birçok ulus direnme hakkını kullanarak özgürlüklerini elde etmiş ve insan hakları mücadelesinde önemli adımlar atmıştır. Amerikan Bağımsızlık Savaşı ve Fransız Devrimi, halkların haksızlık karşısında nasıl bir araya geldiğinin ve direnmenin ne denli önemli olduğunun örnekleridir.
Tarihsel süreçte (…) hukuk dışı eylem ve davranışlarıyla baskı ve zulüm aracı durumuna gelen iktidara karşı başkaldırma hakkı olarak doğan direnme hakkı, kaynağını (…) doğal hukuk öğretisinden almaktadır.1 Doğal hukuka göre, adalet ve hukuk devletten ve yasadan önce var olup, devletin ve yasaların halkın haklarını ihlal etmesi durumunda, bireylerin bu ihlallere karşı koyma hakkı doğar. Bu bağlamda, halkın meşru direnişi, devletin hukuksuzluklarına karşı halkın doğal hakkıdır.
Birçok toplum, devletin adaletsizliklerini kabul etmemek için bu hakkı kullanmış ve sosyal adalet mücadelesinde önemli adımlar atmıştır. Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisinde direnme hakkı öteki insan haklarının bir sonucu olarak ifade edilmiş ve bu ifadeden sonra hükümetin halkın haklarını çiğnediği zaman direnme hakkının hakların en kutsalı ve ödevlerin en gereklisi olduğu hüküm altına alınmıştır.2
1791 Fransız Anayasası ve Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi’nde yer alarak pozitif hukuk kuralı halini alan baskıya karşı direnme hakkı, 1961 tarihli Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın başlangıç kısmında da yer bulmuş, 1982 tarihli Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’ndaysa yer almamıştır. Ancak; insanın baskı, zulüm, adaletsizlik ve haksızlıklara karşı tepki göstermesi, yani direnmesi, onun doğal bir hakkıdır. Bu hakkın anayasalarda düzenlenmemesi onu hak olmaktan çıkarmaz.3
Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi de 8.12.1988 tarihli, 1988/2 Esas ve 1988/1 Karar sayılı kararında 1982 Anayasası’nda yer verilmemesine rağmen direnme hakkının varlığını kabul etmiştir. Bu karar, bir siyasi parti programında “direnme hakkı” ifadesine yer verilmesiyle ilgilidir ve kararda, “direnme hakkı” ifadesinin anayasal bir kavram olarak kabul edilmesi gerektiği üzerinde durulmuştur:
(…) Bireysel özgürlükler yönünden önemli olan bu Hakkın, uygulamada anarşiye neden olabileceği ileri sürülebilir. Ancak, direnme hakkı, tarihsel süreç içerisinde, İngiltere’de Büyük Özgürlük Fermanı (Magna Carta Libertatum, 1215 madde. 61 ); Haklar Dilekçesi (petition of Rights, 1628) ; Habeas-Corpus ACT (1679) ; Haklar Bildirgesi (Bill of Rights, 1689) gibi anayasal belgelerde; Amerika Birleşik Devletleri’nde Virginia Haklar Bildirgesi (1776 mad. 3), Fransa’da, 1789 Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi (Baskıya karşı direnme, mad. 2) nde değişik ifadelerle; Federal Alman Anayasası’nın 20. maddesinde ise kimi koşullarla yer almıştır. Böylece “direnme hakkının” Anayasa hukukuna yabancı olmayan bir kavram olduğu anlaşılmaktadır.4
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde de “İnsanın zorbalık ve baskıya karşı son çare olarak başkaldırmak zorunda kalmaması için, insan haklarının hukukun üstünlüğüyle korunması” esaslı bir zorunluluk olarak görülmüştür. Bu bağlamda, direnme hakkı yalnızca bir başkaldırma değil, aynı zamanda adaletin sağlanması için gerekli olan bir araçtır. Direnme hakkı, bir halkın baskı, zulüm ve adaletsizlik karşısında başvurabileceği en önemli haklardan biridir.
Baskı, zulüm ve hukuk dışı uygulamalar karşısında hukuksal başvuru yollarının kapalı ya da etkisiz olması, tüm yasal yollar denenmesine karşın sonuç alınamaması; toplumda temel hak ve özgürlüklerin sürekli daraltılması karşısında ortak tepkiyi gösterecek yeterli hukuksal güvencelerin ve etkili hukuksal başvuru yerlerinin bulunmaması ya da bireylerin kendilerini ifade edebilme yollarının yasaklanmış olması, direnme hakkının kullanılmasının haklı nedenidir.5
Direnme hakkı, hukuki olduğu kadar etik bir mesele olarak da karşımıza çıkmaktadır. Etik açıdan, direnme hakkının kullanımı, genellikle iki ana yaklaşım etrafında şekillenir: şiddet içermeyen direniş ve şiddet içeren direniş.
Şiddet İçermeyen Direniş: Baskıya karşı şiddet içermeyen direniş, çoğunlukla sivil itaatsizlik biçiminde karşımıza çıkmaktadır. [Y]asadışı ve kamuoyuna açık, hedefi ve nasıl gerçekleştirileceği belli, eylemcisinin politik ve hukuki sorumluluğunu üstlendiği, şiddete kapalı, kamu vicdanına yönelik bir çağrı içeren, haksızlıklara karşı ortak bir eylem biçimi6 olarak tanımlanabilecek sivil itaatsizlik, devlet ile bireyin/toplumun, kanun ile ahlakın karşı karşıya geldiği durumlarda, bireyin/toplumun ya da ahlakın tercih edilmesidir. (…) Sivil itaatsizlik, politik makamların her söylediğini kabul eden, çıkardığı her kanuna uyan iyi vatandaş olma profili ile bunun karşısında konuşlandırabileceğimiz iyi insan olma arasındaki gerilimdir.7
Direnme hakkı, sadece fiziksel direnişi değil, aynı zamanda düşünsel ve kültürel direnişleri de içerir. Mahatma Gandhi ve Henry David Thoreau gibi düşünürler ve özellikle Mahatma Gandhi’nin şiddet içermeyen direniş felsefesi, adaletin sağlanmasında barışçıl yollarla direnmenin önemini vurgular. Bu yaklaşım, toplumsal değişimin barışçıl yollarla sağlanabileceğini savunur ve bu felsefe, günümüzde de pek çok toplumsal hareketin temelini oluşturmuştur. Gandhi’nin liderliğinde gerçekleştirilen Hindistan’ın bağımsızlık mücadelesi, bu tür bir direnişin başarılı bir örneğidir.
Toplumların, kendi haklarını savunma noktasında geliştirdiği sivil itaatsizlik, açlık grevi, protesto yürüyüşü, boykot, genel grev, vergi vermeme, parkların, meydanların veya yolların işgal edilmesi gibi eylemler, şiddet içermeyen direnişin birer örneğidir. Bu tür eylemler, bireylerin ve toplulukların adalet arayışında önemli birer araçtır.
Şiddet İçeren Direniş: Bazı durumlarda insanlar haksızlığa karşı daha radikal yöntemlere başvurmayı seçebilir. Bu tür direnişlerin etik olarak meşruluğu sıkça tartışılır. Şiddet içeren direnişlerin, uzun vadede daha fazla çatışma ve kayba yol açabileceği düşünülmektedir. Bu makalede, benimsediğimiz bir yöntem olmadığından şiddet içeren direnişe kısaca yer verilmiştir.
Bazısı şiddet içermeyen bazısı şiddet içeren, ancak her biri, sosyal adalet ve özgürlük mücadelesinde önemli dönüm noktaları olan aşağıdaki örnekler, tarih boyunca insanların haksızlıklara karşı nasıl bir araya geldiğini ve baskıya karşı direnme hakkının önemini göstermektedir.
Direnme hakkının tarihi, önemli devrim ve toplumsal hareketlerle şekillenmiştir. Örneğin, Amerikan Bağımsızlık Savaşı (1775-1783), Fransız Devrimi (1789), Kurtuluş Savaşı (1919-1922) ve Mahatma Gandhi’nin Tuz Yürüyüşü (1930) gibi olaylar, halkın zulme karşı bir araya gelerek özgürlük ve eşitlik talepleriyle direnişe geçtiği önemli örneklerdir. Bu örnekler, insanların özgürlüklerini savunma mücadelesinin simgeleri olmuş ve baskıya karşı direnme hakkının ne denli önemli bir kavram olduğunu tüm dünyaya göstermiştir.
Günümüzde de direnme hakkı, çeşitli sosyal hareketlerle kendini göstermektedir. Türkiye’deki Gezi Parkı Protestoları (2013), hükümetin otoriterleşmesine karşı halkın bir araya gelerek verdiği bir direniş örneğiyken, Amerika’daki Black Lives Matter hareketi, ırkçılığa karşı direnişin modern bir örneği olarak küresel bir etki yaratmıştır.
2- TÜRKİYE’DE ŞARTLAR OLUŞMUŞ MUDUR?
Tarihsel, felsefi ve hukuki bir temele dayanan direnme hakkı, bireylerin ve halkların adaletsizlik ve haksızlık karşısında haklarını savunabilmeleri için önemli bir araç olmuş, toplumların özgürlük mücadelesinin ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Türkiye’de de direnme hakkı, hem tarihsel olarak hem de toplumsal hareketler bağlamında kendini gösteren bir kavramdır. Ancak bu hakkın hukuki zeminini tartışmak, Türkiye’nin mevcut anayasal yapısında daha karmaşık bir sorundur. Zira, 1961 Anayasası’nda yer bulan direnme hakkı ifadesinin 1982 Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda açıkça belirtilmemesi, hukuki belirsizliğe yol açmıştır. Ancak, Anayasa Mahkemesi, direnme hakkının varlığını kabul etmiş ve bu hakkı tarihsel bir bağlamda anayasal bir hak olarak tanımlamıştır. Bu da Türkiye’de direnme hakkının, yasal düzenlemelerde açık bir yer bulmasa da hukuki bir kabul gördüğünü ortaya koymaktadır.
Toplumsal düzeyde ise direnme hakkı, özellikle Gezi Parkı Protestolarında kitlesel olarak kendini göstermiştir. Bu protestolar, halkın özgürlüklerini savunma adına giriştiği büyük bir direniş hareketiydi. Gezi Parkı, halkın hükümetin baskıcı politikalarına ve hukuk tanımayan eylemlerine verdiği tepkilerin birleştiği bir alan olmuş ve bu süreç, halkın direnme hakkını fiili olarak kullandığı bir örnek olmuştur. Bu gibi toplumsal hareketler, bireylerin ve grupların, iktidarın baskılarına karşı direnme haklarını kullandıklarını ve bu hakkın hukuksal bir düzenlemeden bağımsız olarak toplumsal bir meşruiyetle şekillendiğini ortaya koymaktadır.
Türkiye’de son yıllarda yaşanan siyasi, sosyal ve ekonomik gelişmeler, direnme hakkının kullanılması için gerekli şartların oluşup oluşmadığı sorusunu gündeme getirmektedir. Temel hakların sürekli ihlali, siyasi baskılar ve hükümetin otoriterleşen politikaları, halkı bu hakkı kullanmaya yönlendirecek önemli bir zemin hazırlamaktadır. Baskılar, adaletsizlikler ve özgürlük kısıtlamaları, halkın direnme hakkını kullanmasını zorlaştırsa da adaletin teminatı olan direnme hakkı tam da böylesi zamanlarda meşru bir hak ve de görev olarak ortaya çıkar:
Baskı, zulüm ve hukuk dışı uygulamalar karşısında hukuksal başvuru yollarının kapalı ya da etkisiz olması, tüm yasal yollar denenmesine karşın sonuç alınamaması; toplumda temel hak ve özgürlüklerin sürekli daraltılması karşısında ortak tepkiyi gösterecek yeterli hukuksal güvencelerin ve etkili hukuksal başvuru yerlerinin bulunmaması ya da bireylerin kendilerini ifade edebilme yollarının yasaklanmış olması, direnme hakkının kullanılmasının haklı nedenidir.8
Türkiye’de, direnme hakkının somutlaşabilmesi için iktidarın zulmüne karşı sesini yükselten bir toplumun varlığı şarttır. Direnme hakkı, adaletin sağlanması açısından vazgeçilmez bir unsurdur. Toplumlar, bu hakkı kullanarak haksızlıklarla yüzleşebilir ve daha adil bir gelecek inşa edebilirler.
Türkiye’deki mevcut koşullarda, halkın haklarını savunması ve özgürlüklerini koruması adına direnme hakkının etkili bir biçimde kullanılabilmesi toplumsal bir sorumluluk haline gelmiştir. Bu bağlamda, her bireyin ve toplumun bu hakkı tanıması ve gerektiğinde cesurca kullanması büyük bir öneme sahiptir.
Halkın haklarının ihlali, sadece hukuki değil, toplumsal düzeyde de karşılık bulacak bir direniş hareketini doğurmalıdır. Direnme hakkı, halkın iktidarın baskılarına ve adaletsizliklerine karşı ve iktidarın bu ihlalleri sürdürmesine rağmen sesini yükseltmesiyle anlam bulur.
Toplumsal değişimin sağlanabilmesi için, bu türden bir hareketin, sadece şiddet içermeyen direniş biçimleriyle değil, bu makale ile yapılmaya çalışıldığı gibi kültürel ve düşünsel direnişle de beslenmesi gerekmektedir. Ancak bu şekilde, iktidarın baskı ve zulmüne karşı etkili bir toplumsal karşı duruş sergilenebilir.
1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi’nde yer alan cümlelerle son verecek olursak9;
Aslında sağgörü, uzun bir geçmişi olan yönetimlerin sudan ve geçici nedenlerle değiştirilmemesini buyurur; bu yüzden insanların durumlarını düzeltmek amacıyla alışılagelen yönetim biçimlerini değiştirmek yerine, kötülüklere katlanmayı yeğlediklerini deneyimler göstermiştir; ancak sürekli aynı amaca yönelik, uzun bir yolsuzluklar ve zorbalıklar silsilesi, ulusu, mutlak bir despotizme sürüklemek niyetini açığa vurursa, o zaman böyle bir yönetimi yıkmak ve gelecekteki güvenlikleri için yeni koruyucular seçmek, o ulusun hakkı ve görevidir.
[1] TAŞKIN Ahmet, Baskıya Karşı Direnme Hakkı, TBB Dergisi, Sayı 52, 2004 s. 37-65 (https://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2004-52-17) (Erişim Tarihi: 22.06.2024)
[2] ORMANOĞLU Hatice Derya/ÇİRKİN Furkan, “John Locke’un Siyaset Felsefesi Anlayışında Direnme Hakkı”, İnÜHFD, 13(2), 2022, s.549-562. https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/2690847 (Erişim Tarihi: 15.10.2024)
[3] Bknz. Dipnot 1.
[4] https://siyasipartikararlar.anayasa.gov.tr/Dosyalar/Kararlar/KararPDF/1988-1-spk.pdf (Erişim Tarihi: 25.10.2024)
[5] Bknz. Dipnot 1.
[6] Bknz. Dipnot 1.
[7] OTACI Cengiz, Hukuka Rağmen Kanun, Hâkimin Direnme Hakkı ya da Radbruch Formülünü Hatırlamak, TBB Dergisi, Sayı 120, 2015 s. 571-616 (https://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2015-120-1523) (Erişim Tarihi: 22.10.2024)
[8] Bknz. Dipnot 1.
[9] https://tr.wikipedia.org/wiki/Amerikan_Ba%C4%9F%C4%B1ms%C4%B1zl%C4%B1k_Bildirisi (Erişim Tarihi: 25 Temmuz 2024).
* Bu makalenin yazımında yapay zekadan faydalanılmıştır.