Bahattin GEMİCİ
Eğitimci – Yazar
Irkçılık ve şiddet sadece Almanya’nın değil, tüm Avrupa’nın sorunudur. Kültürel uyum sorunlarının kökenini inceleyen sosyologlar “bu konudaki en büyük engelin Avrupalının doğasında var olan ırkçı yaklaşım olduğu”nu söylemektedir. Hedefte başta Türkler olmak üzere tüm Müslümanlar ve göçmenler vardır. Aşırı sağın güçlenmesine gerekçe olarak artan mülteciler, işsizlik ve ekonomik kriz gösterilmektedir. Ancak hiçbir gerekçe insan düşmanlığını haklı kılamaz.
Devlet tarafından partilere verilen yardımlardan yararlanan, dolayısıyla ödediğimiz vergilerle bize karşı bildiriler, afişler bastıran, eylemler düzenleyen, şiddet uygulayan, ırkçılığı, yabancı düşmanlığını körükleyerek toplumsal barışı ve huzuru bozan bütün neo-nazi örgütler kapatılmalı, yöneticileri, üye ve sempatizanları sıkı bir denetim altına alınmalıdır. Demokrasilerde, demokrasiyi yok etmek isteyen örgütlere ve eylemlere asla yer verilemez.
Faşizmin Hitler Almanya’sında insanlığa yaşattığı vahşet unutulmamalıdır. II. Dünya Savaşı’nı başlatan Hitler Almanya’sı Avrupa’yı kan gölüne çevirmiş, 55 milyon insanın ölümüne ve milyonlarcasının sakat kalmasına neden olmuştur. Almanya’nın savaşta yenilmesiyle ve Hitlerʼin intiharıyla bu vahşeti yapanların soyu tükenmiş değildir.
Irkçılığın önü sadece polisiye tedbirlerle alınacak gibi değildir. Görünen, sadece buzdağının ucudur. Derinlerde, hiç ummadığımız boyutlarda, kendini üstün ırk, başka ulusları haşarat olarak gören ve onların kültürlerine hoşgörüsü olmayan gizli ırkçılık yatmaktadır.
Neo-naziler, Almanya’da 1990 yılından itibaren 187 insanı katletmiş, binlerce kişiyi yaralamıştır. Tehlike gerçekten büyüktür. Bu ülkede tehlikede olan sadece yabancılar ve sosyal bakımdan zayıf katmanlar değil, demokrasinin ta kendisidir.
Avrupa Parlamentosu seçimlerinde sağ partilerin, aşırı sağın iyice güçlenmesi bu ülkelerde yaşayan göçmenlerin hayatını zora sokacağı açıktır. Bu zor dönemde tüm demokratik parti ve kuruluşların göçmenlerle dayanışma içinde olmaları dileğimizdir.
Almanya’da yaşayan 3.5 milyonu aşkın yurttaşımız çeşitli baskı ve haksızlıklarla karşılaşmaktadır. İslamofobinin yanına Türkofobi eklenmiştir. Özellikle gençlerimizin iş ve çıraklık yeri bulmaları daha da güçleşmiştir.
Yurttaşlarımız okullarda, işyerlerinde, konut ararken türlü zorluklar yaşamaktadır. İşadamları ve turizmciler de bu durumdan şikâyetçidir. Almanya’daki Türk Toplumu tüm bu haksızlıklara, ayrımcılığa ve ırkçı saldırılara karşı daha etkin tavır almalı, yetkili makamları uyarmalı, gereken tepkiyi vermelidir.
48 yıldır bu ülkede yaşayan ve çalışan bir eğitim emekçisi olarak önerilerim şunlardır:
ALMAN YETKİLİLERE ÖNERİLER
■ İşsizliği ve yoksulluğu önleyecek tedbirleri alınız. Almanya’nın olanaklarını yerli yabancı ayrımı yapmadan halka eşit olarak sununuz.
■ Çıraklık yeri ve iş arayan yabancılara kolaylık sağlayınız, onlara üçüncü sınıf insan muamelesi yapmayınız.
■ Göçmenleri seçimlerde günah keçisi olarak göstermeyiniz. Uzun emekler sonucu kurulan insani ilişkileri ve dostlukları bozmayınız.
■ Beş yıldır bu ülkede yaşayan göçmenlere yerel seçimlere hakkı tanıyınız. Yabancılar Meclisi ya da Uyum Meclisleri gibi kurumlarla göçmenleri oyalamaktan vazgeçiniz.
■ Alman halkında yabancılara karşı varolan önyargıları ortadan kaldırmaya yönelik toplumsal, kültürel ve sanatsal çalışmaları destekleyiniz. Kamuoyunu uyarıcı ve bilgilendirici malzemeler hazırlayınız.
■ Konut arayan göçmenlere ayrımcılık yapmayınız. Böylelikle göçmenler de Almanların oturduğu mahallelerde ev bulabilir, çocukları Alman çocukları ile oynayabilir ve daha kolay Almanca öğrenirler.
■ Göçmenlerin dillerine, dinlerine ve kültürlerine saygı gösteriniz. Anadili derslerini kısıtlamaktan, çocuklarımızı asimile etmekten vazgeçiniz.
■ Okullarda yerli ile göçmen öğrencilerin kaynaşması için gereken önlemleri alınız. Ders kitaplarında farklı ülkelerden gelen göçmenlerin ulusal kültürlerine ve dini inançlarına yer veriniz.
■ Anaokulundan başlayarak eğitimin bütün kademelerinde hoşgörüye dayanan, insan haklarına saygılı, şiddete, kine ve yabancı düşmanlığına karşı bir eğitim uygulanmasını sağlayınız.
■ Yabancı düşmanlığı yapanlara ve şiddet uygulayanlara karşı caydırıcı yasal önlemler alınız. Irkçılığı ve yabancı düşmanlığını körükleyen partileri, örgütleri kapatınız; onların toplumsal barışı bozmalarına izin vermeyiniz.
TÜRK GÖÇMENLERE DÜŞEN GÖREVLER
■ Çocuklarımızın ve gençlerimizin eğitimine gereken önemi verelim. Okuyan, araştıran ve düşünen bir toplum olmak için, yaşadığımız ülkede önemli mevkilere gelmek için çalışalım.
■ Almanlarla iyi bir diyalog kurmanın ve onlara derdimizi anlatmanın yolu, dil öğrenmekten geçer. Yaşımız kaç olursa olsun Almanca öğrenmek için gereken çabayı gösterelim.
■ İşimizle, davranışımızla, giyimimizle, komşuluğumuzla ve kültürümüzle kendimizi bu topluma kabul ettirmek için gayret edelim.
■ İçinde yaşadığımız ülkenin sosyal, kültürel ve dini değerlerine, yasalarına saygı gösterelim.
■ Yurtdışında, kendimizi ülkemizin bir elçisi olarak görelim. Türk-Alman dostluğunu geliştirmek için çaba gösterelim. Ülkemize turist göndererek onların bizi ve kültürümüzü daha yakından tanımalarını sağlayalım.
■ Kahvelere ve camilere kapanarak kendimizi toplumdan soyutlamayalım. Siyasi partilere, sendikalara ve diğer sivil toplum örgütlerine üye olalım. Haklarımızı almak için mücadele edelim. Almanya çapında güçlü bir Türk
toplumu oluşturalım.
■ Yabancı düşmanlığı ve ırkçılık bizi bu toplumda uzun yıllar uğraştıracak bir sorundur. Bunun için başta Türkler olmak üzere, bütünüyle aramızdaki görüş ayrılıklarını bir kenara bırakarak can ve mal güvenliği ve çocuklarımızın geleceği için bir araya gelmeli, ileride olabilecek her türlü olumsuz durumları hesaba katarak ona göre önlemimizi almalıyız.
Bu toplumda barış içinde bir arada yaşamak ve kendimizi ezdirmemek için sokak sokak, mahalle mahalle örgütlü ve tedbirli olmak gerekiyor. Yabancı düşmanlığına ve ırkçılığa karşı çıkan yerli, göçmen tüm kişi ve kuruluşlar kalıcı girişimler oluşturmalı, kent, eyalet ve federal düzeyde çeşitli etkinlikler düzenleyerek aşırı sağa ve şiddet eylemlerine fırsat vermemelidir.
TÜRKİYE’DEN BEKLENTİLERİMİZ
Almanya’da 3.5 milyon, Avrupa’da 6 milyona yakın Türk veya Türk kökenli insanımız yaşamaktadır. Bu güç, ülkemiz için her bakımdan büyük bir potansiyeldir. Hükümet yetkilileri sorunlarımıza kulak vermelidir. Çocuklarımıza ve gençlerimize sahip çıkmalı, uygarlığı ile övünen Avrupa’da bizi ırkçı saldırılardan korumak için gerekli girişimleri ve çalışmaları yapmalıdır. Siyasetçiler, üniversiteler, bilim insanları, yazarlar, gazeteciler, sanayiciler, dışalımcılar, dışsatımcılar, tüm yetkili, etkili kişi ve kurumlar; Avrupa ve dünyanın öteki ülkeleriyle olan ilişkilerinizde bizim sorunlarımızı dile getiriniz. Bizi yalnız bırakmayınız.3
ANADİLİMİZE SAHİP ÇIKMALIYIZ!..
Yurtdışında varlığımızı sürdürmenin yolu dilimize ve ulusal kültürümüze sahip çıkmaktan geçer. Atatürk; “Ulusal benliğini yitiren uluslar, başka ulusların avıdır.” diyor. Ulusal kimliği korumanın yolu, anadilimize sahip çıkmaktan geçer. Anadilimiz Türkçe bizim “Ses bayrağımızdır.” Türkçe; aile, akrabalar ve anayurt ile önemli bir iletişim aracıdır. Anadilini iyi bilen insanlar, ikinci bir dili daha kolay ve çabuk öğrenir. Biz çocuklarımızın çok dilli, çok kültürlü yetişmelerini istiyoruz.
Yetmişli yıllardan itibaren Almanya’nın birçok eyaletinde yaygın bir şekilde verilen Türkçe dersleri, şimdilerde çeşitli engellerle karşılaşmakta; var olan öğretmen kadroları kısıtlanmakta ve Türkçe dersine katılım iyice azalmaktadır. Türkçe derslerine ve öğretmenlerine yönelik çok yönlü saldırılar sürmekte, anadili dersi itibarsızlaştırılmak istenmektedir. Bu saldırıların amacı Türkçeyi okullardan tamamen kaldırmaktır. Hollanda’da bu konuda örgütlü bir tepki gösteremeyen, anadiline sahip çıkmayı beceremeyen Türk toplumu şimdi Türkçe dersinden mahrumdur.
Almanya çapında Türkçe dersine katılım oranı % 8’dir. Bu dersin okullarda verilmesini isteyenlerin önüne türlü zorluklar çıkarılmaktadır. Anadilini öğrenemeyen çocuklarımız; anne, baba ve akrabalarıyla iletişim sorunları yaşamakta, giderek kültürümüzden ve ülkemizden kopmaktadırlar.
TÜRKÇE EĞİTİMİN YERİ OKULLARDIR
Son aylarda bazı cami kuruluşları ve dernekler Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı’nın (YTB) desteğiyle Türkçe dersini kendi kuruluşlarında vermeye başlamıştır. Bu durum kabul edilemez. Bu girişimler okullarda verilen Türkçe derslerine katılımı daha da azaltacaktır. Camiler ibadet yeridir. Türkçe dersi okullarda Türk öğretmenler tarafından verilir. Herkes kendi görevini yapmalıdır.
Kuzey Ren Vestfalya -Türk Veli Dernekleri Federasyonu FÖTEV NRW bu konuda yaptığı basın açıklamasında şu görüşlerde yer vermiştir:
“Bu uygulamalar Türkçenin giderek okul sistemi dışına atılmasının önünü açacak, toplum içinde görünürlüğünü kaldırarak prestijini zedeleyecek, Hollanda örneğinde olduğu gibi bir süre belirli derneklerin inisiyatifinde kalıp zamanla kaybolup gidecektir. Ayrıca bu tür uygulamalar değişik siyasi nedenlerden dolayı Türk unsuruna şüpheyle yaklaşan Alman kamuoyunun güvenini daha da azaltacak, bu konuyla uğraşan STK’ların, özellikle de Veli ve Öğretmen derneklerininin çalışmalarına ve bu bağlamda Türkçeye önemli ölçüde zarar verecektir.
Diğer taraftan bu gelişmeler, okullardaki Türkçe dersine katılımı daha da olumsuz etkileyecek bir sürecin önünü açacaktır. Bunun yanı sıra, yıllarca eğitim bakanlıklarına taleplerde bulunarak Türkçenin okullarda eğitim sisteminin bir parçası olması ve mevcut bulunduğu konuma gelmesi için büyük çaba sarf etmiş olan bizlerin emeklerini boşa çıkarma tehlikesi doğuracaktır.
Derneklerin ve özellikle de camilerin görevi, Türkçe dersi vermek değildir. Camilerimiz öncelikle ibadet yerleridir. Her ülkede olduğu gibi dil eğitimi devletin himayesi ve gözetiminde, pedagojik formasyona sahip öğretmenler tarafından okullarda verilir. Dini veya siyasi görüşler temel alınarak çocuklara farklı farklı dil eğitimi verilmemelidir.
Okullar bilgi ve bilim yuvasıdır. Türkçe, okullarda öğretmenler tarafından verilir ve verilmelidir de. Türkçe derslerinin camilerde verilmesi, pedagojik, sosyolojik ve dil bilimi açısından ve aynı zamanda siyaseten de yanlıştır. Türk toplumunun kendi içinde ayrışmasını güçlendireceği gibi Türk-Alman diyaloğunu da ciddi şekilde zedeleyecektir.”
Türkçe dersine yapılan her türlü saldırıya anında karşı çıkılmalıdır. Anadilimize sahip çıkmak için öncelikle buradaki Türk toplumunu bilinçlendirmek, bildiri, afiş gibi yazılı kaynaklar üretmek, televizyonlarda spotlar yayımlatmak, toplantılar, paneller ve konferanslar düzenlemek, bilim adamları ve üniversitelerle birlikte çalışmak, siyasetçilerle ve siyasi partilerle yakın ilişkiler kurarak çözümler üretmek zorundayız.
KÜLTÜR VE SANAT ÇALIŞMALARI
İnsanlarımızı toplumsal konulara duyarlı hâle getirmek; onların bilinç düzeyini yükseltmek, çeşitli zorluklarla boğuşan yurttaşlarımıza yaşama sevinci kazandırmak için kültürel ve sanatsal etkinliklere ağırlık vermeliyiz. Toplumlar dilleri, kültürleri ve sanatları ile ayakta kalırlar. “Türkiye Cumhuriyetinin temeli kültürdür. Sanatsız kalan bir miletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.” diyen Atatürk bu gerçeğe dikkat çekmiştir.
■ Kendi kültürünü iyi tanıyan insanlar başka kültürleri de iyi anlar ve onlara saygı gösterirler. Uyumun anahtarı kültürel etkinliklere ağırlık vermekten geçer. Bu iki toplum için de yararlıdır. Kültürel ve sanatsal etkinliklerle Türk ve Alman toplumunu birbirine yakınlaştırabilir, diyaloglar kurabilir, var olan önyargıları ortadan kaldırabiliriz.
■ Almanya’da edebiyat, müzik, resim, heykel, tiyatro, sinema ve diğer sanat dallarında çalışmalar yapan insanlarımızı kapsayan bir katalog hazırlanmalıdır. Bu çalışmalar sayesinde kendi değerlerimizi tanıma olanağına kavuşmak mümkün olacaktır.
■ Türkiye’deki kültür, sanat, edebiyat insanları ve kurumlarla ilişkiye geçmeliyiz. Ancak bu sayede nitelikli Türk halk müziği ile Türk sanat müziğini dinleyebilir; folklor ekiplerinin gösterilerini, tiyatroları ve diğer sanat dallarının etkinliklerini izleyebiliriz.
■ Düzenlenen kitap fuarları, sinema haftaları, resim ve heykel sergileri gibi etkinlikler olanaklar ölçüsünde desteklenmelidir. Türk sanatçılarının, yazarlarının Alman kamuoyunda tanıtılması için çaba gösterilmelidir.
■ Aynı şekilde buradaki sanatçılarımızın da Türkiye’de tanıtılması, anayurttakilerle etkinlikler düzenlenmesi için çaba gösterilmelidir. Bu çalışmaya Alman sanatçı dostlarımızı da katmak, iki ülke arasında köprü işlevi görecek ve bize yeni olanaklar yaratacaktır.
■ Yurttaşlarımızın yoğun olarak yaşadığı kentlerde “Edebiyat İşlikleri” açılmalı, bu çalışmalar her yönden desteklenmelidir.
■ Her yıl edebiyat dallarında yarışmalar yapılmalı; bilim, kültür ve sanat ödülleri verilmelidir.
TÜRKİYE’DEN KAYNAKLANAN
SORUNLARIMIZ
■ Almanya’da yaşayan yurttaşlarımızın Türkiye’den kaynaklanan bir yığın sorunu vardır. Eğitim, emeklilik, askerlik, yüksek pasaport harçları, vize, izin yolu, çifte vatandaşlık ve bazı hukuki konular bu sorunların başında gelmektedir.
■ İzin dönemlerinde deniz, kara ve hava yoluyla Türkiye’ye giden yurttaşlarımız büyük zorluklar yaşamakta, gümrük kapılarında çoğu zaman 15-20 saatten fazla beklemektedir. Almanya’dan Ankara’ya, Ankara’dan Almanya’ya gündüz saatlerinde doğrudan uçuşlar yapılmamakta, aktarmalı uçuşlar nedeniyle yurttaşlarımız büyük zaman kaybına uğramaktadır.
■ Gümrük kapılarında büyük sıkışıklıklar yaşanmakta, Sırbistan, Macaristan ve Bulgaristan sınırlarında yurttaşlarımıza çeşitli haksızlıklar yapılmaktadır. (Hakaret, tartaklama, rüşvet vs.)
■ Bulgaristan gümrüğü çok yavaş çalışmakta, bekleyen yolcuların zorunlu ihtiyaçlarını karşılayacakları altyapı bulunmamaktadır. Verilen bazı hizmetler için yüksek ücret talep edilmektedir. Bu durum Bulgaristan yetkilileriyle görüşülerek çözüme kavuşturulmalıdır. Aksi halde alternatif güzergâh üzerinde durulmalıdır.
■ Kapıkule Gümrük Kapısı, yığılmanın en yoğun olduğu yerdir. Burada çoğu zaman yeterli sayıda personel, araçları yönlendirecek sayıda memur yoktur. Giriş ve çıkışlarda, bekleme sırasında yurttaşlarımız temel ihtiyaçlarını karşılayamamaktadır. (Yiyecek, su, tuvalet vb.)
HALK EĞİTİM MERKEZLERİ İSTİYORUZ
Yurtdışında yaşayan biz göçmenlerin ortak ve büyük sorunları vardır. İşsizlik, göçmen düşmanlığı, ırkçılık, İslam karşıtlığı, derneklerimize ve camilere yapılan saldırılar, eğitim, Türkçe dersi, çevre ve diğer sosyal, kültürel haklar bunların başında gelmektedir. Sivil toplum kuruluşlarımız bu ortak amaçlar için aralarındaki görüş ayrılıklarını bir kenara bırakarak güç ve eylem birliği yapmak zorundadır.
Almanya’da çok sayıda sivil toplum örgütü olmasına rağmen bunların sorunlarımızı çözecek güce sahip oldukları söylenemez. Bu yüzden bu ülkede yaşayan 3.5 milyon dolayındaki yurttaşımızın sorunları giderek artmaktadır. Çeşitli nedenlerden ötürü bir araya gelemeyen, başladıkları işi sonuna kadar götüremeyen ve Alman kurumları tarafından yalnız bırakılan kuruluşlarımız, Türk devleti tarafından desteklenmelidir.
Ancak bu destek, örgütlerin bağımsızlığına müdahale etmemek koşuluyla yapılmalıdır. Yıllardır çeşitli toplantılarda dile getirdiğimiz bir isteği yinelemek isterim:
Türk devleti Almanya’da Türklerin yoğun olarak yaşadığı en az 30 yerleşim bölgesinde içinde geniş salonları ve toplantı odaları bulunan Türk-Halk Eğitim Merkezleri açarak, yurttaşlarımızın örgütlenmesine destek vermelidir. Böylece STK’lerin yer sorunu önemli ölçüde çözümlenir ve toplumla bağ kurmalarının önü açılır.
Kuruluşlarımız bu merkezlerde bir araya gelerek toplumumuzun çıkarlarını güçlü bir şekilde savunmak için çaba göstereceklerdir. Türk-Halk Eğitim Merkezlerinde kültürlü, nitelikli, örgütçü ve Almancayı iyi bilen kadrolu beş altı sosyal danışman ve eğitimci çalışmalıdır. Bu elemanların yarısı Almanya’da yetişen insanlar arasından seçilmelidir.
Halk Eğitim Merkezlerinde folklor, müzik, tiyatro, edebiyat, bilgisayar ve Almanca kurslarının yanı sıra, çeşitli konularda seminerler ve danışmanlık hizmeti verilmelidir. Ancak bu şekilde çocuklarımızın ve gençlerimizin Türkiye ile bağları güçlü tutulur, onların ulusal kültürümüzü yakından tanımalarına olanak sağlanır. Milli ve dini bayramlarımız da bu merkezlerde yığınsal olarak kutlanabilir. İçinde kafeleri de bulunan bu yerler, kısa sürede Türk ve Alman toplumunun buluştuğu, kaynaştığı, kültürel alışverişte bulunduğu ve uyumun gerçekleştiği çekim alanı olacaktır.
Bu isteğimizin gerçekleştirilmesinin, Türk-Alman dostluğuna, Türk turizmine ve ekonomisine büyük katkıları olacağı açıktır. Turizm reklamları için yabancı şirketlere 50 milyon avro gibi büyük paralar yatıran devletimiz aynı bütçeyle daha büyük işler başaracak ve yurttaşlarımızın desteğini yanında bulacaktır.