Yine bir pazar günü dershanenin açılmasını bekliyorduk. Ara tatilimiz sona ermişti. Çocuklar okul kıyafet ve eşyalarını akşamdan hazırlamıştı. Ve okulun hayalini kurmaya başlamışlardı. Gece hava iyice bozmuştu. Yağmur yağıyor ve şimşekler gökyüzünü aydınlatıyordu. Bu hepimizin alışık olduğu bir durumdu. Ama bilmediğimiz bir şey vardı ki felaket yaşanmayı bekliyordu.
Herkes uykuya daldı. Yağmur yağıyor, şimşekler çakıyordu. Gece 4 sularında olanlar oldu. Bir ışık belirdi gökyüzünde ve sallanmaya başladık. Ailem uyanmış korkuyla aşağı inmek isterken aklıma beni bu yaşa kadar büyüten insanlar geldi ve hemen terasa koştum. Biliyordum ki onların evi eski ve bu sarsıntıya dayanamazdı. Onlarsa dışarı çıkmış bizim inmemizi bekliyorlardı. Ama hala sallanıyorduk. Babam merdivenin tehlikeli olacağını düşünüp aşağıya inmemize izin vermedi ve sallantı biraz durulunca hemen aşağı indik. Büyük bir felaketin eşiğinden sağ kurtulmuştuk. Ama kimse bizim kadar şanslı değildi. Bu biraz da bizim hatamızdı: Eski binalarda sağlam temeli olmayan evlerde, gösteriş için yapılan ama sağlam olmayan apartmanlarda oturuyorduk.Herkes ailesini çıkarmaya çalışıyor, yardım istiyordu. İnsanların canları moloz altında, kendileri ise arada ailelerini çıkarmaya çalışıyordu. Bu bizim olduğu kadar bu evlere izin verenlerin suçuydu bir yandan. Biz bu bedeli en ağır şekilde sevdiklerimizin canıyla ödedik. Depremi unutmuştuk evet ama o bize unutulmayacak anılar bıraktı. Deprem bizim unutulmamış unutkanlığımızdı.