Avrupa ülkelerinde Türkiyeli ve Diğer Göçmenlere Yönelik Politik Yaklaşımlar ve Geleceğe İlişkin Öngörüler
İsveç’teki göçmenlerin durumu
Tarihin bu kesitinde İsveç’e büyük bir göç dalgası gerçekleşti ve bu da ülkede faydalı gelişmelere katkıda bulundu. Öte yandan bu makalede 1950’lerden başlayarak yakın tarihli göç hareketine odaklanılacaktır. Aşağıda da örnekleri verilecek çeşitli göç dalgaları kendi döneminin dünya çapında ekonomik ve siyasi durumuyla bağlantılıdır. 1950 ve 1960’lar boyunca İsveç sanayisi belirgin bir biçimde genişliyordu, ama insan gücü eksikliğiyle boğuşuyordu. Bu sorun, diğer Avrupa ülkelerinden (ör. Finlandiya, eski Yugoslavya, Yunanistan, İtalya, İspanya ve Türkiye) gelen emek göçüyle çözüldü ve bu insan kaynağı İsveç ekonomisi ile refah devleti gelişimine büyük katkı sağladı. 1970’ler aile birleşmelerinin on yıllık dönemi olarak tarif edilebilir, ama aynı zamanda esasen savaş ve çatışma bölgelerinden, örneğin Şili’deki askeri darbe nedeniyle gelen mültecilerin de dönemiydi. 1980’ler ise İran, Irak, Suriye, Türkiye ve Eritre gibi ülkelerden gelenlerle birlikte sayıları önemli ölçüde arttığından, sığınmacıların on yılı olmuştur denebilir. Bu on yıllık dönemin sonuna doğru, bu gruba Somali’den ve eski Doğu Avrupa devletlerinden gelen sığınmacılar da eklendi. Eski Yugoslavya devletinin çöküşü, savaş, terör ve etnik temizliğe neden olarak büyük oranda insanı diğer ülkelere kaçmaya zorladı, bu insanların 100.000’den fazlası İsveç’e gelmiştir.
Bu göç dalgalarının analizi, nispeten yüksek sayıda sığınmacı (%33,3) ve aile birleşmesi durumunun (%51) yaşandığı 1980-2008 dönemi boyunca İsveç’in göç karakteristiği bakımından diğer Avrupa ülkelerinden farklılaştığını göstermektedir. İsveç’e 2014-2016 arasında gelen göçmen sayısı; ağırlıklı olarak Suriye, Irak ve Afganistan’dan gelen, sırasıyla 126.966, 134.240 ve 163.005 sığınmacıyla bir istisna olmuştur. Ayrıca, çoğu erkek olan 18 yaşın altındaki 35.369 çocuk, yanlarında aileleri ya da yasal koruyucu ebeveyni olmadan İsveç’e gelmiştir. 2015’in istatistiklerine göre İsviçre nüfusu içerisinde yurtdışı doğumlu mukim sayısı 1,6 milyon olarak hesaplanmıştır, bu da yaklaşık 10 milyon sakini olan toplam İsveç nüfusunun %16’sından biraz fazlasına eşittir.
Entegrasyonu Kolaylaştırmaya
İlişkin Yaklaşımlar
Duruma bağlı olarak, yeni gelenler kendi yaşamlarını idame ettirecek düzeye gelinceye kadar, ekonomik destek ve materyal desteği ile ücretsiz dil eğitimi alma hakkına sahiptir. Dil kursları, yeni gelenlerin eğitim düzeylerine göre tasarlanmış ve emek piyasasına girmeyi kolaylaştırmak için çeşitli mesleklere yönelik emek piyasası kurslarıyla tamamlanmıştır. Bununla birlikte, göçmenlerin çoğu en başta sosyal yardımlara bağımlıdır.
Söz konusu göçmen çocuklarsa, mevcut öğretmen olması ve en az beş gönüllü öğrenci grubunun olması koşuluyla, normal okullarında haftada yaklaşık bir saatlik anadili derslerine katılma hakkına sahiptir. Öte yandan, bilhassa küresel ticaret sahasıyla bağlantılı olarak, özellikle gelecek emek piyasası için faydalı olması nedeniyle çokdilli olmak takdir görse de İsveççe öğrenmek son derece önem teşkil ediyor. Ayrıca, kişisel bakımdan aile geçmişiyle bir bağ ve bireysel kimlik seti olarak muazzam değer taşıyabilir.
Göçmen ve Müslüman Karşıtı
Eğilimler, Çete Şiddeti ve IŞİD
Dünyadaki çoğu diğer ülkede olduğu gibi, göçmen ve mültecilere yönelik pozitif tutumlar İsveç’te de erozyona uğradı. Bu, ilkinin 1991’de kurulan “Yeni Demokrasi” olduğu siyasi hareketlerden kaynaklanmaktadır. Bu oluşum 1991-94 İsveç Parlamentosu’ndaki temsiliyle yeni liberal, muhafazakâr ve sağ kanat popülist bir partiydi. Bu bağlamda iki benzer organizasyon daha anılabilir. İlki şu anda İsveç’teki üçüncü büyük parti olan ve özellikle göçmenlere ve yerleşik topluma karşı nefret propagandasıyla oy kazanan “İsveç Demokratları” adlı sağ kanat popülist partidir. İkincisi Nazi kökleriyle beyaz ırkın üstünlüğü ideolojisine sahip, bir şiddet örgütü olan ve sokaklarda Nazi sembolleriyle eylemler yaparak korku yayan “Nordik Direniş Hareketi”dir.
Göçmen nüfus içerisinde, kendini şiddet ve aşırılığa vakfeden çoğunlukla genç insanların bulunduğu topluluklar da vardır. Bunlardan biri, ağırlıklı olarak göçmen kökenli genç erkek üyelerden oluşan suç çeteleridir. Bu çeteler çeşitli fraksiyonlara ayrılarak uyuşturucu ticaretinin kontrolü için birbirleriyle kavga etmekte, bu da özellikle büyük şehirlerde silahlı saldırı ve ölümlerle sonuçlanmaktadır. Çoğunlukla genç göçmen nüfus arasında yaygın olan bir diğer aşırılık yanlısı oluşum da şiddet ideolojisi güden İslam Devleti’dir.
İsveç’ten, çoğu genç olan yaklaşık 300 kişi Suriye ve Irak İslam Devleti örgütüne katılmıştır. İslam Devleti yenildikten sonra, İsveç’e geri dönmek isteyenlerle ne yapılacağı sorusu halen tartışmaya açıktır.
Geleceğe İlişkin Öngörüler
Yukarıdaki örneklerde görüldüğü gibi, İsveç toplumu artık geçmişte olduğu kadar uyumlu bir toplum olarak görünmemektedir. Bunun nedenlerine kısaca değinilebilir.
Birincisi, 1990’da özel aktörlere ve şirketlere çok sayıda belediye okulunun işletme hakkını veren bir okul reformu geçmişti. Okul yönetimleri, öğrenci olarak kimi kabul edeceklerini seçme imtiyazlarını kullandı. Bu yönetim, artan sosyal ayrımcılığa ve girmeyi başardıkları okula göre öğrencilerin “galipler” ve “ezikler” olarak sınıflandırılmasına yol açtı. Başarısız okul puanlarına sahip öğrenciler daha az makbuldü ve benzer sosyal arka plana sahip diğer başarısız öğrencilerle birlikte eğitim görecekleri okullara yerleştirilmek kaderleri oluyor, bu da daha düşük çıktıyla neticeleniyordu. Ayrıca, başarılı olmayan öğrenciler iyi bir geleceğe duydukları inancı daha kolay kaybediyor ve bu da onları suç çetelerine ya da aşırı İslamcı örgütlere karşı daha kırılgan hale getiriyor. Dolayısıyla yeni ve daha kapsayıcı bir okul reformuna ihtiyaç duyulmaktadır.
İkincisi, beyazların üstünlüğünü savunan ırkçı söylemlere ve göçmen-mülteci karşıtı argümanlara sahip aşırı sağ popülist fikirler, ulusalcılık hezeyanıyla birleştiğinde, toplumu bölüyor ve nefret retoriğini normalleştiriyor. Siyasetçilerin toplumdaki bağlılığı koruyabilmesi ve aşırı sağ kanat popülist ve göçmen düşmanı retoriğin yayılmasına karşı koyabilmesi son derece önemli.
Üçüncüsü, yerli nüfusa kıyasla düşük istihdam oranlarıyla da doğrulanan emek piyasasındaki göçmen ayrımcılığının; kamu finansmanına net bir katkı sağlayabilmesi için %70-75 düzeyine çekilmesi gerekiyor. Bu durumda, göçmenlerin olumlu ekonomik etkileri ve bunun İsveç toplumunun refahı bakımından önemi, oldukça takdir görecek ve bu da göç konusunda olumlu görüşlere katkıda bulunacaktır. Bununla birlikte, mevcut durumu daha başarılı olanla değiştirebilmek için daha etkin bir emek piyasası politikası gerekiyor.
Kaynak:
SCB 2017, Statistiska Centralbyrån, Sweden/ İstatistik İsveç