SY Ousseynou Saidou | Paris Nanterre/IDHES Üniversitesi Doktora Öğrencisi
Katılımcı: Mame Gnagna Sarr | Tarımsal Ormancılık, Ekoloji ve Uyum Mühendisi
1948’de kabul edilen İnsan Hakları Bildirgesi’ne göre her birey eğitim hakkına sahiptir. Başka antlaşmalar da en savunmasız katmanları (engelliler, göçmenler, sığınmacılar v.b.) hedefleyerek aynı yönü işaret ederler. Oysa kurumsal düzenlemelere rağmen bu temel hak uygulamada teste tabi tutulmaktadır. Gerçekten de siyasal, toplumsal ve ekonomik sorunlarda gözlenen radikal değişimler, eksiksiz bir uygulamanın önüne aşılması güç engeller çıkarmaktadır. Özellikle de yoksul ya da gelişmekte olan ülkelerin bazı kırsal bölgelerinde… Böylece tüm yurttaşların eğitime ve üstün nitelikli öğretime erişimde eşit haklara sahip olmaları ilkesi olgusal problemlere dönüşmektedir. Sonuçta eğitim hakkının insan hakları ile aynı ölçüde genişletilip genişletilmemesi sorusu, biz Senegalliler için özel bir anlama bürünmektedir. Ancak pek çok acil ve ağırlıklı soruların ardından önemsizleşen bu genel sorgu üç bölüme ayrılan savlarımızın temelini oluşturmaktadır: Bu savların ilki, evrenselleşmesi istenen bir hakkın karşısındaki engeller, diğeri yükseköğretimin yeni boyutları ve nihayet üçüncüsü, bu temel hakkın etkisini genişletmek üzere atılması zorunlu olan adımlar ve uyulması gereken yeni kurallar üzerinedir.
Evrensel bir Hakkın Zorlukları:
Senegal’de Kırsal Kesimlerin Durumu Kırsal alanlarda yaşayan çocukların eğitim hakkını ele almak için çocuklu- ğuma geri dönmek zorundayım. Kesinlikle eski, ama kırsal bölgelerin çoğunda durumun hiç değişmediği bir dönem… Gerçekten de size yaşamımın milyonlarca genç Afrikalıyı ve özellikle de Senegalliyi ilgilendiren bölümünü anlatacağım; çünkü şair Viktor Hugo’nun dediği gibi “… size kendimden bahsettiğimde sizi anlatıyorum…”. Kırsal kesim çocukları olarak bizlerin karşısına çıkan güçlükler özellikle altyapı ve personel eksikliği olmaktadır.
Bugün tıpkı benim yirmi yıl önceki halime benzeyen ve dersliklere girebilme ayrıcalığı için nehirleri kano ile geçen binlerce genç var. Bir o kadarı da eğitime erişmek için kilometreleri aşacak ve yaya olarak ormanlar geçecek kadar heveslidirler. Evinden on kilometre kadar uzakta olan okulundan dönerken, tecavüze uğrayan sonra da öldürülen genç kızın görüntüsünün taze anısı hatırımdadır. Bu kaygı verici durumların temelinde özellikle gençlerin eğitim gereksinimini gidermek amacıyla sınıfa dönüştürülen hangarlar vardı. Bunlar yağmur mevsiminin habercisi olan kasırgaların etkisi ile yıkılan “geçici barınaklar” idi. Bu koşullar sık sık öğretim yılını erkenden sonlandırırdı. Böylece, bazı ebeveynler öğretim yılının sonlanmasını bahane ederek çocukları tarımsal faaliyetlerde işgücü olarak kullanırlardı. Çocuklar okul yoluna an- cak hasattan sonra ve sıklıkla ders yılının başından birkaç ay daha geç koyulurlardı. Oysa onlar çapa kullanmak için çok genç değil miydiler? Bir bakıma hayır. Günümüzde bazı köylerde anaokulu varsa da, eskiden kalabalık sınıf mevcutları miniklerin eğitime katılmasına izin vermiyordu. Bu yüzden onlar da kendilerine yer açılması için 7-10 yaşlarını bekliyorlardı. Bu koşullar bazı bölgelerde iyileşmiş olsa da, diğerlerinde hâlâ aynen sürmektedir. Bu toplumsal kabul, genç kızların “erken” evlilikler ve ev işlerini üstlenmek lehine kendilerini eğitip geliştirme iradesinden koparılması kadar kaygı vericidir. Buna ek olarak özellikle personel eksikliği de devlet okullarında eğitimin yaygınlaştırılması aşamasında karşılaşılan bir engeldir. Üstelik Dünya Bankası’nın eksikliği gidermek üzere dikte ettiği eğitim gönüllülerinin işe alınması yönündeki yapısal düzenleme, bu sonuncuların pek çoğunun tüm iyi niyetine karşın genç ve yetersiz olmaları yüzünden devlet okulu öğrencilerinin düzeyi düşmeye devam etmektedir.
Dahası, kamu yetkililerinin artan bir gayretle iyileştirdiklerini savundukları elektrik kullanımı kırsal bölgelerde çok sınırlıdır. Bu yüzden ev ödevleri ya gaz lambası ya da mum ışığında yapılmaktadır. Bu, kuşkusuz öğrencilerin sağlığını olumsuz etkileyen sonuçlar doğurmaktadır. Sevgili arkadaşlarım, aynı koşullarda yaşayan bizlerin, verili koşullarda sahip olduğumuz tek hak irademizdir. Geniş anlamda, Senegal, %95’i Müslümanlardan oluşan bir ülkedir. Aslında, ebeveynlerin çocuklarının eğitiminde söz sahibi olması vurgulanması gereken bir haktır. Oysa çoğunlukla “talibés” (Kuran okulu öğrencileri) olarak sunulan sokak çocuklarının durumu, ulusal bir problemdir ve özellikle eğitim koşullarından kaynaklanmaktadır. Bazı Kuran hocaları, yöneticileri maddi imkânsızlıklar, mesleki danışmanlık eksiği konularındaki ihmalleri yüzünden şiddetle eleştirerek onları dilendirmek zorunda bırakıldıkları konusunda yakınmaktadır. Bazı fırsatçılar bu durumdan faydalanarak çocukları sokaktan toplayıp dilendirerek onları “para makinesine” dönüştürmektedir. Sonuç olarak bu çocuklar ne Fransız okuluna ne de Kuran okuluna gidiyorlar. Kendilerini sömüren ve Kuran hocaları diye adlandırılan kimselerin merhametine terk ediliyorlar. Bazı örgütler, diğer bölge başkentlerinin dışında ve onlara ek olarak Senegal başkentinde 5 ila 11 yaş aralığında 8000’den fazla çocuğun sokaklarda başıboş gezdiğini bildirmektedir. Senegal Devlet Başkanı Macky SALL’in şu tweetleri: “Çocukların ve savunmasız grupların haklarının korunması için, sokak çocuklarının acilen sokaklardan çekilmesini emrettim.” durumunun ciddiyetine tanıklık ediyor; Bir başka tweet’de devam ediyor: “Kuran öğrencilerini kurtarmak için devlet, çocuklarını sokakta bırakanlara para cezaları ve hapis cezaları öngörmektedir.” Başkan Macky SALL, 1 Temmuz 2016’da.
Yükseköğretimin Yeni Boyutları
(Özel – Kamu / Fransa – Senegal)
Fransız yetkililerinin çocukları için bağımsızlıktan önce kurulmuş olan Fransız Cumhuriyeti’nin okullarının ötesinde, Senegal’deki özel okulların başlangıcı, eğitim sektörünün özelleştirilmesinden sonra gelmektedir. Bununla birlikte, Senegal başkentinde pıtrak gibi özel okul ve özel yükseköğretim kurumu açılışı 2000’li yılların başına rastlar. Bu yeni yönelim, kaliteli yüksek öğretime erişimi tanımlar. Aynı zamanda, pek çok alanda devlet okullarında gözlenen verim ve etkinliğindeki zincirleme düşüş bu kurumların sorgulanmasını başlattı. Bu görüntü, diğer şeylerin yanı sıra: akademik krizler (grevler), çok teorik olmakla suçlanan bir öğretim, hantal bir işgücü yapısı ve öğretim materyallerinin eksikliği suçlamaları ile somutlaştı. Bu nedenle, ilköğretim, orta öğretim ve yüksek öğretim devlet okulları ile aynı düzeyde ticaret okulları ve enstitüleri genç mezunlar için bir rüyaya dönüştü. Halktan bazı ebeveynlerinin cesur fedakârlıkları ile gerçekleştirmeye çalıştıkları bir rüya… Uygun, yeterli bir eğitim ve özel-özel ortaklık sonucu bazı okullar kamu üniversitelerinin öğrencileri aleyhine kendi mezunlarını bu okullara yerleştirmeyi başarmaktalar. Gerçekten de mükemmel olarak nitelenen Saint Louis kentinin Gaston Berger Üniversitesi günümüzde Dakar’ın 30.000 öğrenci kapasitesi yerine 70.000’i aşan mevcudu ile Seyh Anta Diop Üniversitesi ile aynı sorunlarla yüz yüzedir. Dahası gelişmiş ülkelerde öğrenciye sunulan imkanların, özellikle de sponsorluk sisteminin aksine, imkânları sınırlı gelişmekte olan ülkelerin öğrencileri adeta geleceksiz kendi kendilerine terk edilmişlerdir. Fransa’da, bu sistem bazılarının eğitimlerine devam ederken aynı zamanda bir iş eğitimi formasyonu almasına izin vermektedir. Buna ek olarak, Fransız ekonomisinin canlılığı ve yerleştirme imkânları, genellikle bir iş bulmak için okulları tarafından desteklenen öğrencileri burslar ile de desteklemektedir. Buna ek olarak, devlet üniversitelerinin “açık kapı günleri” politikası, bazı öğrencilerin gelecekteki işverenleriyle buluşmalarına ya da en azından gelecek vaadeden mesleklere doğru yönlenmelerine izin verir. Yine de, Fransa’da bile, yeni ekonomik sisteme daha uygun olan özel enstitülerin verdiği formasyon, onlara devlet üniversitelerine göre avantaj sağlamaktadır. Buna karşın, Senegal’de olduğu gibi, öğrenci kabulündeki seçim, esas olarak, belirli sosyal statüler dolayısıyla liyakati dışlayan bir mali kritere dayanmaktadır. Öyleyse, özetle, Fransa ile Senegal arasında yüksek öğrenim alanında bir karşılaştırma yapmak için girişimde bulunursam, Fransa’da devlet üniversitelerindeki koşullar ve girişimlerin bizdekinden daha cazip ve taşıyıcı olması haricinde sistemin neredeyse aynı kaldığını söyleyebilirim. Ancak, Emmanuel Macron hükümetinin getirdiği üniversiteye erişim yasasının yürürlüğe girmesi, özellikle de halk kesimlerinin eğitim hakkına erişimine ve özellikle de işçi kesimlerine yeni bir darbe indiriyor. “Bizim hakkımızı engellemek istiyorlar, özellikle de bizler, banliyölerin gençleri, devlet üniversiteleri tarafından dosyamız reddedilirse, yüksek öğrenime para ödemeyi göze alamayız.” diye haykırıyor bir öğrenci sendikacısı, bu yasayı protesto etmek için Saint Denis Üniversitesi’ndeki engelleme gününde.
Eğitim Hakkının Uygulanmasının
Genişletilmesi için Yeni Yönergeler
Eğitim hakkının serpilmesi, önündeki zorluklar ve elverişsiz durumlarla baş edebilmesi için etkisini ve bu hakkın eşit kullanımı alanını genişletebilmesi gerekmektedir. Bu aşamada, kapsayıcı yönetim esastır: Gelişmekte olan ülkeler için, bu yöntem ve yönetim diasporayı kapsamalıdır. Bu sonuncu, ana vatan ülkelerinin ailelerinin ana sponsorudur. Gerçekten de, onların iradesi, aile tarafından büyük ölçüde uygulanır. Diasporanın, eğitimin önemi ve yararları hakkında düşünce kuruluşları aracılığıyla duyarlı hale getirmesi, onların bu yönde bir söylem geliştirmelerini sağlayacaktır. Ek olarak, kırsal alanlara ve çalışan sınıflara psikolojik ve maddi yardım sorunun giderilmesinde anahtar rol oynayacaktır. Ardından, gençleri söylemin taşıyıcısı olarak karar ve tanıtım süreçlerine ve mücadeleye katarak onlara duyulan güven gösterilmelidir. Ayrıca, sosyal ağların etki alanı eğitimin önemi üzerine yoğunlaştırılmalı ve bu ağların birer savaş silahı gibi kullanılmaları sağlanmalıdır. Devlet okullarına eski prestijlerini iade etmek için, projenin özel sektör tarafından üstlenilmesi ve halk eğitimine yatırım yapması sağlanarak özel okullara ve yükseköğretim kurumlarına erişim olanağı olmayan halk kesimlerine umut vermek gerekmektedir. Ayrıca, eğitim sistemlerinin iyileştirilmesi için, gelişmekte olan ülkelerde, genel eğitim konseyleri oluşturmak ya da çalışmakta olanlarına katılım sağlanmalıdır. Kriz ya da savaş koşullarındaki ülkelerde yerel temsilcilerin görüşleri doğrultusunda söz konusu ülkenin sosyo-kültürel yapısı göz önünde bulundurularak ve eğitime vurgu yapılarak barış koşullarına geri dönülmesi için zinde güçler zorlanmalıdır.