Dr. Zeynep Işık Ercan
Rowan Üniversitesi – ABD
“Amerika Birleşik Devletleri, sistemli göç politikası ve ekonomik gücü nedeniyle Türkler için cazip bir ülkedir” diyerek konuşmasına başlayan Doç. Dr. Zeynep Işık Ercan, Türklerin eğitim ve sosyal durumları ile son derece çeşitlilik gösteren bir topluluk olmasının yanı sıra, aynı zamanda da sayım ve takip açısından da bilgi edinilmesi oldukça zor bir grup olduğunu dile getirdi. Amerika’da doğan Türk çocuklarının otomatik olarak Amerikan vatandaşı olduklarını, Türk topluluğunun resmi nüfusunun 2010 itibariyle yaklaşık 200.000 olduğunun kabul edildiğini belirten Dr. Işık Ercan, entegrasyon konusunda sosyo-ekonomik durumu yüksek olan göçmenlerin problem yaşamadığını, Beyaz ve üst düzey sosyo-ekonomik düzeydeki Amerikalıların oturduğu bölgelerde açık bir ayrımcılığa maruz kalmadan yaşayabildiklerini, Türk göçmenlerin Amerika’da aşırı derecede ayrımcılığa tabi olmadıklarında araştırmacıların hemfikir olduklarını açıkladı.
Genel anlamda Amerika Türk toplumunun eğitim durumunu ele alan yüksek seviyeli ve kaliteli akademik çalışmaların çok eksik olduğuna dikkat çeken Dr. Işık Ercan, Türk nüfus ile ilgili şu bilgileri vererek sözlerine devam etti: “Amerika’da genel nüfusun ortalama gelir düzeyi 52.000 dolar düzeyinde iken, Türk nüfusun ortalama gelir düzeyi 62.000 dolardır. Amerika genel nüfusunun üniversite ve üstü diploma oranı %39.6 iken Türk göçmenlerde bu oran %57.7 olarak hesaplanmaktadır. Amerikan nüfus sayımı verilerine göre Amerika’daki Türk asıllı öğrencilerin sayısı 60 bin olarak tahmin edilmekte, bu sayının yaklaşık 27 binini üniversite ve üzeri eğitim gören Türkler, 8 bin civarını lise öğrencileri, 19 bin civarını da ilköğretim (1-8 sınıflar) oluşturmaktadır”.
Avrupa’da yaşayan göçmenlere kıyasla Türklerin Amerika’da olumlu bir imaja sahip olduklarını belirten Zeynep Işık Ercan, “Amerika’daki her okulun o semtler ve bölgelerde oturanlardan alınan yerel vergilerle finanse edildiği düşünülecek olursa, bilinçli Türk göçmenler arasındaki bu konudaki trend, ilkokul ve ortaokul düzeyinde devlet okulu ve charter okulları tercih etmek ve mümkün oldukça başarılı ve sosyoekonomik düzeyi yüksek olduğu bilinen semtlerde bütçelerine uygun müstakil evler almak, kiralamak veya aynı bölgedeki daha ucuz apartmanlarda kirada oturarak çocuklarını bu başarılı okullara göndermektir” dedi.
Dr. Burcu Yaman Ntelioglou
Toronto Üniversitesi – Kanada
Kanada Brandon Üniversitesi’nden sempozyuma katılan Dr. Burcu Yaman Ntelioglou, sunumunun Prof. Dr. Jim Cummins ile ortak yapılan bir sunum olduğunu belirterek konuşmasına başladı. Göçmen nüfusun Kanada’da %20,6’ya ulaştığını söyleyen Dr. Ntelioglou, Kanada ve Avustralya’nın, topluluklar arası saygıyı teşvik etme ve yeni gelenlerin çoğunluk topluma entegrasyon sürecini hızlandırma amacıyla çokkültürlülük felsefesine ulusal düzeyde açıkça destek verdiğini dile getirdi.
Kanada ve Avustralya’da, ev sahibi ülkede doğan ikinci kuşak öğrencilerin, anadili okulun eğitim dili olan öğrencilerden akademik anlamda biraz daha yüksek performans gösterdiğine değinen Dr. Ntelioglou, bazı Avrupa ülkelerindeki durumu şöyle değerlendirdi: “Buna karşın, ikinci kuşak öğrenciler, göçmenlere karşı sergiledikleri son derece olumsuz tutumlarıyla karakterize edilen ülkelerde (ör. Avusturya, Belçika, Almanya) çok düşük bir performans gösterme eğilimindedir. Bazı durumlarda (2003’te Danimarka ve Almanya; 2006’da Avusturya ve Almanya), tüm okul eğitimini ev sahibi ülkede alan ikinci kuşak öğrenciler, yeni gelen ve ev sahibi ülkenin dilini öğrenmek için muhtemelen daha az zamanı ve fırsatı olmuş birinci kuşak öğrencilerden daha düşük bir performans sergilemiştir”.
Düşük eğitsel başarı nedenleri arasında göçmenlerin ikinci dil sorunu, düşük gelir ve eğitim düzeyinin yer aldığına işaret eden Dr. Burcu Yaman, bu üç risk faktörünün örneğin ABD’nde İspanyolca konuşan öğrencilerin ve farklı Avrupa ülkelerinde Türkçe konuşan öğrencilerin çoğu için geçerli olduğunu sözlerine ekledi. 1920’lerden bu yana yürütülen çalışmalarda, okuryazarlığın iki ya da daha fazla dilde gelişiminin ikidilli/çokdilli öğrencilere dilbilimsel, bilişsel ve toplumsal avantajlar sağladığına yönelik önemli bir görüşbirliğinin mevcut olduğunu aktaran Dr. Ntelioglou, Kanada’nın eğitim perspektifi bağlamında, eğitimde tekdilli yaklaşımın, yeni gelen ve göçmen kökenli öğrencilerin zengin kültürel ve dilsel sermayesini görmezden gelme eğiliminde olduğunu vurguladı.
Aile dillerinin çokkültürlü sınıflarda olası kullanımlarını betimlemek üzere, ilkokul düzeyindeki eğitimcilerle işbirliği esnasında toplanan sınıf uygulamalarından elde edilen verileri ayrıntılı olarak paylaşan Dr. Burcu Yaman Ntelioglou, sonuç olarak “çokdilli eğitim ve öğretim aktivitelerinin kullanımı öğrencilerin diline esasen entegre ve dinamik olarak yaklaşır. Dilin bu şekilde dinamik kavranması, birinci ve ikinci dil arasındaki ayrımının üstesinden gelir. Önemli bir biçimde, öğrencilerin dilsel açıdan yetenekli olduğunu ve sınıfa taşıyarak genişletebilecekleri bilgi birikiminesahip olduğunu kabul eder” dedi.
Prof. Christine Inglis
Sydney Üniversitesi – Avustralya
Avustralya’nın özellikle İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda temel bir ulusal yeniden inşa programına kalkıştığını açıklayarak konuşmasına başlayan Prof. Christine Inglis, ülke nüfusunun 22 milyona ulaştığını söyledi. Türk göçmenlerin Avustralya’ya ilk küçük akınının Kıbrıslı Türklerle başladığını belirten Prof. Inglis, asıl göçün 1967’de Türkiye ile imzalanan anlaşmayla başladığını dile getirerek şöyle devam etti: “Avustralya kalıcı yerleşimi arzuladığından ve geçici ya da sözleşmeli göç anlaşmalarından sakındığından, Avustralya’da kalıcı oturmaya uygun olarak seçilen ve buna imkanı olanların, ailelerini yanlarında getirmeleri, gerçekten de bekleniyor ve anlaşmada özellikle belirtiliyordu”.
Avustralya’nın İngiliz olmayan yeni yerleşimcilerinin 1960’larda asimilasyonuna yoğun bir şekilde odaklandığına vurgu yapan Christine Inglis, sonraki dönemlerde bu hedefini muğlak bir “entegrasyon” ve ardından çokkültürlülük politikası ile değiştirdiğine işaret ederek, Türkiyeli göçmenler hakkında şu genel bilgileri verdi: “Türk kökenli olduğunu iddia eden 66.619 kişinin %49’u Avustralya doğumlu ve kalanın da %41’i Türkiye, %4’ü Kıbrıs doğumludur”.
Prof. Inglis eğitim alanında Avustralya doğumlu Türkler arasında, kadınların üniversite düzeyinde bir eğitimi tamamlama oranının erkeklerden çok daha fazla olduğunu (%17’ye karşılık %10) kaydetmenin ilginç bir bulgu olduğunu ayrıca sözlerine ekledi. 1980’lerden önce para biriktirip geri dönmeyi düşündükleri için Türk ailelerin çok çalıştığını, çocuklarını da okumak yerine işe girmeye teşvik ettiklerini dile getiren Prof. Inglis, 1980’den itibaren kalıcı olmayı kabul etmenin, eğitim durumunu da iyileştirdiğini açıkladı.
Türklerle Avusturyalılar arasında olumlu bir toplumsal ilişkinin varlığından söz eden Prof. Inglis, özellikle şunları vurguladı: “Günümüzde, Türk grupları her yıl düzenlenen ANZAK günü yürüyüşlerine, çelenk bırakma törenlerine katılmaları için davet ediliyor ve Atatürk’ün 1934’te eski düşmanlara söylediği asil sözleri yalnızca başkent Canberra’daki ANZAK Savaşı Anıtı üzerinde kazılı olmayıp, Türk ve geniş Avustralya topluluğundan katılımcıların yer aldığı etkinliklerde, Türk olmayan davetliler tarafından sıklıkla alıntılanıyor. Avustralyalı ve Türk insanların ortak tarihinin sürekli ve bilinçli bir yeniden beyanı hiç de azımsanmamalıdır, çünkü bu Avustralya’daki Türk kökenli göçmenlerin sosyo-ekonomik ilerlemelerini onaylayan önemli bir faktördür”.