Prof. Dr. Kutlay YAĞMUR
Tilburg Üniversitesi – Hollanda
Prof. Dr. Kutlay Yağmur etnik köken ya da politik aritmetik olarak adlandırılan etmenler üzerinden yapılan kıyaslamaların yanlış olduğunu ve bu politik aritmetiği sunumunda tartışacağını belirterek konuşmasına başladı.
Çoğunluğunu düşük eğitimli anne-babaların oluşturduğu göçmen ailelerin çocuklarıyla eğitim oranı daha yüksek olan Hollandalı ailelerin çocuklarını kıyaslamanın hatalı olduğunu özellikle vurgulayan Kutlay Yağmur, “eğitimde iki grup arasında kıyaslama yapabilmek için bu iki grubun eşit olması gerekir“ diyerek sözlerini şöyle sürdürdü: “Hiçbir değişkenin kontrol edilmediği bu kıyaslar sadece etnik köken ölçütüne dayanmaktadır. Bu yanlı sonuçlardan hareketle Türk çocuklarının ne kadar ʻbaşarısızʼ olduğu yargısı zihinlere yerleştirilmektedir”.
Hollanda eğitim sisteminin Almanya’da olduğu gibi çocukları çok erken yaşta becerilerine göre okul türlerine ayırdığına dikkat çeken Prof. Yağmur, göçmen ve yerli çocukların birbirinden ayrılmasını ifade eden “siyah okullar” konusunu ayrıntılı olarak ele aldı. Kutlay Yağmur bu bağlamda, “Alan yazına ʻwhite flightʼ yani ʻbeyaz kaçışʼ olarak giren ve Hollandalı velilerin çocuklarını göçmen çocukların olduğu okullara göndermemesi sonucu ortaya çıkan ʻsiyahlar okuluʼ veya halk arasındaki ifadesiyle ʻkara kafalılar okuluʼ büyük oranda göçmen çocuklarının devam ettiği ve anadili Hollandaca olan çok az sayıda çocuğun olduğu okullardır… ʻSiyahlarʼ ve ʻbeyazlarʼ okulları diye bilinen bu okullara devam eden çocukların eğitim sonuçlarını kıyaslamak yanlıştır” diyerek, araştırmalarda belirlenen yanlış kıyaslama ölçütlerini eleştirdi.
Göçmenlerin eşit şartlarda eğitim görmesi için Hollanda’da 1970’li yıllarda ciddi çalışmalar yapıldığına ve göçmen çocukları için anadili ve kültür dersleri verildiğine değinen Prof. Yağmur, 2000’li yıllarda “eşitlikçi söylem”in tümüyle terk edildiğine ve sorun odaklı tartışmaların gündeme yerleştiğine işaret ederek, şunları sözlerine ekledi: “Türk çocuklarının %85’i düşük seviyeli meslek okullarına gönderilmekte ve üniversite ve yüksekokul olanağı sağlayan liselere ancak %15 civarında öğrenci gidebilmektedir”.Anadilinin yararı ya da zararı üzerine yürütülen tartışmaları da ele alan Prof. Yağmur, “Örneğin, Klatter-Folmer (1996) Türk çocuklarının Hollanda ilköğretim okullarında başarı oranlarını araştırdığı doktora çalışmasında, öğrencilerin başarı oranları ile anadil becerileri arasında çok yakın bir ilişki tespit etmiştir. Ayrıca, Hollandaca becerileri üst düzeyde olan çocukların Türkçe becerilerinin de üst seviyede olduğu görülmüştür” dedi.
Prof. Dr. Mehmet Ali AKINCI
Rouen Üniversitesi – Fransa
Fransa’nın batılı ülkeler arasında belki de en ılımlı, en sosyalist, yabancılara en yakın ülkeler arasında görülebileceğini ya da algılanabileceğini belirterek söze başlayan Prof. Dr. Mehmet Ali Akıncı, aslında Fransa’da örtülü ayrımcılığın geçerli olduğunu ve durumun diğer ülkelerden pek farklı olmadığını belirtti. Prof. Akıncı, ilk göçmenlerin 1965’te Türkiye ve Fransa arasında imzalanan anlaşma sonrası ülkeye gelmeye başladığını ve resmi bilgilere göre sayılarının 611.515 olduğunu sözlerine ekledi. 2003’te Fransa vatandaşlığına girenlerin %47 olduğuna, günümüzde ise, çifte vatandaşlık kabul edildiğinden, oranın şu an çok daha yüksek olabileceğine işaret etti.
Türkler Fransa’da içine kapanık, dışarısı ile ilişkisi olmayan, ancak çalışan, sosyal fonlardan yardım almayan bir topluluk olarak biliniyor. Aile içerisinde hala Türkçe konuşulduğu, Türklerin entegre olduğunu, ama diğer göçmen gruplarına kıyasla asimile olmadığını söyleyen Prof. Akıncı, eğitim durumunda ise olumsuz bir tabloyla karşılaşıldığını belirterek şunları söyledi: “Türkler eğitimde diğer göçmenlere nazaran en başarısız, eğitimle ilgili tüm konularda son sıradalar. Türk aileleri eğitime fazla önem vermiyor, çocuğu akademik eğitime teşvik etmiyor”. Prof. Akıncı, lise mezunu oranın %39, dört yıllık üniversite eğitimini tamamlayan erkek öğrenci oranının %18 ve kız öğrenci oranının ise %8 olduğunu söyledi. “Birçok Türk kökenli öğrenci kısa yoldan ʻçok para kazanmaʼ çözümleri arayışındadır” diyen Prof. Akıncı, eğitime olan ilgisizliği şu sözlerle eleştirdi: “Türkiye’deki Türklerle göçteki Türkleri karşılaştırınca, mesela Türkiye’de yakınları olanlar, akrabaları olanlar görüyorlar ki dershane ücreti, özel okul ücreti, oradaki Türkler arabasını, evini, barkını satıyor ʻçocuğum okusunʼ diye, ʻbelirli bir eğitime sahip olsunʼ diye ve Avrupa ülkelerinde, özellikle Fransa’da, okuma imkanı olan bir yerde ailelerin böyle düşünmesi de gerçekten düşündürücü”.
Fransa’da her kuşağın %80’ini üniversiteye göndermek gibi bir eğiti tartışması olduğunu belirten Mehmet Ali Akıncı, Türklerin bundan olumlu faydalandığını, ancak yükseköğrenimde gözlemlenen yüksek başarısızlık oranının araştırılması gerektiğini sözlerine ekledi.
Dr. Altay MANÇO
IRFAM Üniversitesi – Belçika
1964’ten bu yana Belçika’da yaşayan Türkiyeli göçmen topluluğunun büyüklüğü hakkında bilgi vererek söze başlayan Dr. Altay Manço, Toplam 11 milyon nüfuslu Belçika’da bu rakamın tahmini olarak 160.000-170.000 civarında olduğunu söyledi. Türklerin yarısının Flemenk bölgesine, dörtte birinin Brüksel ve kalan dörtte birlik kısmının ise Valonya’ya yerleşmiş olduğunu açıklayan Dr. Manço, gençler üzerine yaptığı bir araştırmanın sonuçlarını ele aldı. Altay Manço, Belçika’nın Frankofon bölgesinde zorunlu eğitime katılan 800.000 öğrenciden 145.000’inin göçmenlerden oluştuğunu, bunlar arasında 28.000 Türk bulunduğunu ve Flemenk bölgesinde de 30 ila 35 bin gencin eğitime katıldığını kaydetti.
Belçika eğitim sisteminin çok karmaşık bir yapısı bulunduğuna işaret eden Dr. Manço, ilkokuldan sonra uygulanan testler ile çocukların ortaokula ya da başarısızlık durumunda hazırlık amaçlı bir ortaokul türüne geçtiklerine değindi ve eğitim aşamaları hakkında şunları söyledi: “Başarılı öğrenciler genel ortaokullara ve genel liselere devam ederken, başarı düzeyi daha düşük olanlar ya farkı kapatıp, aynı şekilde devam ediyorlar ya da teknik veya profesyonel meslek okullarına yöneltiliyorlar”. Dört yıl sonra genel liseleri bitirenlerin doğrudan yükseköğrenime geçebildiklerini ve teknik lisede okuyanların bir sınav sonrasında bu hakkı kazandıklarını vurgulayan Altay Manço, engelli okulları konusunun önemli bir konu olduğunu şu sözlerle açıkladı: “Bu özürlü okullarına da dikkat etmek zorundayız, çünkü göçmenlerin ağırlıklı bir grup oluşturduklarını görmekteyiz”.
Dr. Manço 90’lı yıllarda ancak her üç gençten birinin bir ortaokul diploması alabildiğini, rakamın bugün %90’lara çıktığını, ama buna rağmen yerel dil becerilerinde önemli bir gelişme kaydedilememesinin bir çelişkiye işaret ettiğini söyleyerek, yükseköğrenime sadece on gençten birinin başladığını sözlerine ekledi. Türk kız ve erkeklerin ortaokul durumu ile yerli Belçikalılar karşılaştırıldığında, Türk erkek çocuklarının neredeyse tümünün sınıfı bir kez tekrarladığı, kızların biraz daha iyi oldukları, yerli Belçikalı erkeklerde de her iki öğrenciden birinin sınıfı tekrarlamak zorunda kaldığını, burada da kızların biraz daha iyi sonuçlar elde ettiğinin görüldüğünü sözlerine ekledi.