Prof. Dr. Drorit Lengyel
Hamburg Üniversitesi
Birinci oturumda söz alan Prof. Dr. Drorit Lengyel, sunumunun hemen başında Almanya’da göç kökeni kavramının şu şekilde tanımlandığını belirtti: “Mikro nüfus sayımına göre 1949’dan sonra günümüz Federal Almanyası topraklarına göç etmiş olan ve de Almanya’da doğan tüm yabancılar ve Almanya’da Alman olarak dünyaya gelen, ebeveynlerinden en az biri göç etmiş ya da yabancı olarak Almanya’da doğmuş olanlar göç kökenli insanlar olarak görülmektedir”. 2012 verilerine göre 81,9 milyon insanın yaşadığı Almanya’da göç kökenli oranı yaklaşık %20’ye tekabül ediyor. Bu oran içerisinde Türkiye 2,998 milyon göçmeni ile en önemli kitleyi oluşturuyor.
Alman eğitim sisteminin özelliklerini açımlayan Drorit Lengyel, düşük mezuniyet sunan ve “hauptschule” olarak adlandırılan okul türüne göçmen çocuklarının 2008’de %26,9 ve 2012’de %14,5 oranında geçiş yaptığı, göç kökenli olmayanlarda bu oranın 2008’de %13,8 ve 2012’de %7,1 olduğunu belirten Lengyel, gözlemlenen durumun birçok eyalette bu okul türünün kadırılması ya da farklı okul türlerinin birleşmesinden kaynaklandığı için yanlış yorumlanmaması gerektiğini sözlerine ekledi. Türkiyeli göçmen çocuklarının düşük mezuniyet sunan hauptschulelere geçiş oranı 2010’da %40’ın üzerinde olup, liseye geçiş oranları ise %20 ile göç kökenli olmayanlardan çok daha düşük düzeyde seyretmiştir (%38,8). Drorit Lengyel ayrıca yükseköğrenim alanında da, 16 ila 30 yaş altı Türkiyeli üniversite öğrencilerinin sayısının %4,7 ile olağanüstü az olduğuna dikkatleri çekti.
Göçmen çocuklarının eğitimde yerli yaşıtlarının çok gerisinde kaldığını ve göçmen topluluklar arasında Türklerin en arka sıralarda yer aldığını belirten Prof. Lengyel, eğitim araştırmalarında bunun nedenini açıklamak üzere insan sermayesi ve kurumsal ayrımcılık yaklaşımlarının öne çıktığını vurguladı. Varolan eşitsizliği açıklamak için öne çıkan bir diğer yaklaşımın da eğitim diline egemen olunamaması ve okulların bu dili öğretme yükümlülüğünü yerine getirmemesi olduğunu belirten Lengyel, insan sermayesi yaklaşımına göre Türkiyeli göçmenlerin ilkokuldan ortaokula geçişlerinde kökene dayalı birincil etkilerin (sosyo-ekonomik ve kültürel kaynaklar ve eğitim mezuniyetleri) varolan tüm dezavantajların asıl nedenini oluşturduğunu sözlerine ekledi.
Dr. Philipp Schnell
Avusturya Üniversitesi
Sunumunda Türkiyeli göçmen çocuklarının Avusturya eğitim sisteminde açıkça mağdur edildiğini ve kurumsal koşulların da buna neden olduğunu göstereceğini belirterek konuşmasına başlayan Dr. Philipp Schnell, ilk olarak Türkiye’den Avusturya’ya göçün genel görünümlerini ele aldı. Almanya ve İsviçre’ye göçü örnek alan Avusturya’nın rotasyon prensibini, zamansal ve mekansal olarak sınırlandırılmış işçi alımını benimsediğini söyleyen Dr. Schnell, Türkiye ile işçi alımı anlaşmasının 1964’te imzalandığını ve 1970’te Türkiye’den gelen işçi oranında ciddi artış yaşandığını sözlerine ekledi.
Geçmişte entegrasyonu hedeflemeyen ve bir entegrasyon politikası da olmayan Avusturya’da yaşayan Türkiyeli göçmen oranı nüfusun %3,2’sine tekabül ediyor. Almanya’yla büyük bir benzerlik gösteren bölümlenmiş okul sisteminde çocuk yuvasına devam eden 2. kuşak Türkiyeli göçmen çocuklarının oranı %58, karşılaştırma grubu %81, ilkokulda sınıf tekrarlama oranı %23, karşılaştırma grubunda %4. 2. kuşağın liseye geçiş oranları %34, hauptschuleye geçiş oranları %66 (göç kökenli olmayanlarda oranlar: %59 ve %41). Liseyi tamamlayan 2. kuşağın %45’i üniversiteye devam ediyor (göç kökenli olmayanlarda oran %71).
Türkiyeli göçmen çocuklarının en büyük dezavantajlarla henüz eğitime başlarken ve eğitim sürecinin sonunda karşılaştıklarını belirten Dr. Schnell, çocuk yuvalarında verilen dil desteğinin beklenen başarıya ulaşmadığına, dikkatleri çekti.
Dr. Schnell eğitsel başarıların bireysel ve kurumsal etmenlerin karşılıklı etkileşimine dayandığına vurgu yaparak, aile kaynaklarının eğitimin başlangıç aşamasında belirleyici bir rol üstlendiğini, ortaya çıkan dezavantajların bir daha aşılamadığını, eşit başarımlara rağmen göçmen çocuklarının düşük mezuniyet sunan okul türlerine sevk edildiğini ve öğretmenlerin neden olarak etnik-kültürel yönleri öne çıkardığını dile getirdi. Dr. Philipp Schnell konuşmasını şu sözlerle tamamladı: “Bizim gösterebildiğimiz, bu eğitim mağduriyetinden özellikle etkilenen, bir diğer ifadeyle sosyo-ekonomik açıdan Avusturya’da toplumun kenarında yaşayan Türkiyeli çocukların zayıf aidiyet duygusu ve topluma olan güveninin iyileştirilmesi gerektiğidir”.