“9 yaşında bir çocuk hayattan ne anlar ki ?” diye düşünmeyin. Hayatı tepetaklak olmuş, alıştığı, sevdiği, bırakıp gitmek aklının ucundan bile geçmeyeceği yaşamını bir köşede bırakıp, hiç bilmediği bir hayata adım atan bir çocuğa sorun asıl yaşamın zorluklarını.
O çocuklardan birisi de benim…
Birgün annem ve babam elimden tuttular, beni bir yere götürüyorlardı. “Nereye gidiyoruz baba ?” diye sordum. “yeni okuluna!” dedi babam. Çok korktum. Henüz bir aydır Almanya’da yaşıyordum ve tek kelime almanca bilmiyordum. Almanya’da bir okul nasıl, öğrenciler, öğretmenler nasıl onu da bilmiyordum. Babamın bana “mecbursun, yor olsa da alışacaksın!” demesi ile hayatımın nasıl bir yeniliğe açıldığını ve şimdiden boyumdan büyük sorunlarla karşılaşacağım gün gibi ortadaydı.
Okula, sınıfın önüne geldiğimizde, benim tanıdıgım, kafamda kurduğum okul ile uzaktan yakından alakası olmadığını farkettim. Sonuçta Türkiye’nin küçük bir köyünde, küçük bir pembe boyalı okuldan başka bir okul tanımıyordum.
Sınıfın kapısında “3B” yazıyordu. “Demek ki benim için cehennemin adı 3B diye düşünmüştüm.”
Türkiye’de dördüncü sınıfa geçip, Almanya’da üçüncü sınıfın kapısında durmak, ağrıma gitti, çünkü ben tembel bir öğrenci değildim. Sınıfa girer girmez yeni bir dünyaya girdiğimi hissettim. Herkes bilmediğim bu dilde konuşuyordu. Kimsede üniforma yoktu, tahtadaki yazıyı okuyamıyordum. Herkes kendi havasındaydı hiç bir düzen yokmuş gibi geldi bana. O an sadece oradan çıkmak istedim. Öğretmen beni sınıfa taktim etti ve en arkada bilgisayarın önüne oturttu. Birkaç gün böyle kimseyle konuşmadan öylece geçti. Sonra sınıfımda bulunan yaklaşık sekiz türk öğrenci ile tanıştım. Diğer öğrencilerle konuşamadığım için türk arkadaşlar söylenenleri tercüme etmeye çalışıyorlardı. Onlarında türkçesi pek düzgün değildi ve bu durum benim dikkatimi çok çekmişti nasıl bir Türk’ün Türkçesi zayıf olurdu?
Alman öğrenciler beni kabullenmediler. Yaptığım herşey tuhaflarına gidiyor, bana küçümseyici bakışlarla bakıyorlardı. Benim yanımda benimle alay ediyorlardı ve ben bunu bile anlayamıyordum, ama kendimi çok kötü hissediyordum. Sınıfta susup eve gidince hüngür hüngür ağlıyordum ilk aylarda. Zamanla Almancayı aldığım ek ders sayesinde öğrendim, ama haliyle konuşurken çok yanlış yapıyordum. Ama ben Almancayı sıfırdan başlayarak bütün gramer kurallarıyla birlikte düzgün bir şekilde öğrendiğim için öğretmenin sorduğu gramer sorularına burada doğup büyüyen arkadaşlardan daha doğru cevaplar veriyordum. Ben doğru cevap verdikçe öğretmen beni tebrik ediyordu, diğerleri ise susup kalıyorlardı. Öğretmen konusuna gelince, şansım varmış ki anlayışlı ve sabırlı bir öğretmene denk geldim. Dördüncü sınıfa geçene kadar sıfır Almancası olan öğrencisine Türk arkadaşlardan yardım isteyerek benimle ilgilendi. Dördüncü sınıfın ortalarında hangi okula gideceğim konusunda da bana destek oldu ve orta seviyede olan “gesamtschule”ye kayıt olmamı sağladı.
Benim gesamtschuleye gideceğim belli olduğu zaman sınıfımda benimle aynı okulu kazanan tüm öğrenciler “sen daha bir yıldır buradasın ve Almancayı düzgün konuşamıyorsun, nasıl olur da benimle aynı okula gidersin?” diyerek sinirlenmişlerdi. Belki de kendi gururlarına yedirememişlerdi. Hiçbir zaman benim sonuna kadar dayanacağımı düşünemediler.
Şu anda bana bu sözleri söyleyen arkadaşlarımın bazıları bir staj yeri bulamayıp işsiz kalırken, ben 13. sınıftayım ve Abitur yapıyorum…